23 Kasım 2011 Çarşamba

YURDUM İNSANI SEN ÇOK YAŞA…

Bugünkü yazımda biraz yurdum insanına değinmek istedim… Yöneticiler ve mekancıları bugünlük azat ettim…
Geçenlerde benim köylü vatandaşımın oğlu için yaptığı fedakarlığı dinledim başka bir vatandaşımdan.
Oğluna ‘karne nasıl, sınıfını geçtin mi?’ diyen fedakar babaya oğlundan gelen cevap ‘Borçlu geçtim’ olmuş. Fedakar baba ne yapmış? Cüzdanı doldurduğu gibi doğru okulun yolunu tutmuş ve okul idarecisine ‘Benim oğlanın borcu varmış. Onu ödemeye geldim… Ödeyeyim de geçsin şu sınıfını!’ demiş. Ancak borç başka borç olunca, köylü vatandaşımın cüzdanındaki para, oğlunun sınıfını geçirmeye yetmemiş!
Bir memurumuzun da memleketinden annesi gelmiş. Birlikte alışveriş merkezine gitmişler… Uzun süredir annesini görmeyen ve ev yemeklerini özleyen memurum, raflarda ne görürse sepete atmaya başlamış. Ara ara da annesine ‘Ne ihtiyacın varsa al anneciğim’ diyormuş. Ancak anne yüreği, oğlunun parasına kıyabilir mi? Zaten oğlu gereğinden fazlasını atmış sepete… Oğluyla birlikte kasaya giden ve kasiyere bir kart uzatarak, aldıkları ürünleri poşetlere dolduran oğlunun kulağına eğilen anne, ‘Baştan söyleseydin ya alışveriş yaptıktan sonra bir kartla işi bitireceğini, ben de para vereceksin diye kıyamadım sana!’ demiş…
Geçen gece de ben Şehitlik Parkı’nın arka tarafına arabayı park etmeye çalışıyordum. Bir ileri, iki geri derken bir türlü park edemedim. Bunu gören bir vatandaşım, arabanın yanına yaklaşarak bana daha rahat park edebileceğim 5 metre ilerideki alanı gösterdi. Ancak lafı da gediğine oturttu… ‘Neşe Hanım, araba park etmek köşe yazmaya benzemiyor!’ dedi… Ne yapayım yani… 10 parmağımda 10 marifet olacak değil ya… Birinde de kusur olsun da nazar değmesin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder