4 Haziran 2015 Perşembe
15 Mayıs 2015 Cuma
KEDİ OLALI BİR FARE TUTTU AMA O DA BOŞ ÇIKTI!..
Vallahi güleyim mi ağlayayım
mı bilemedim!.. Şu Keşan’a aklıselim yöneticiler ne zaman gelecek diye sabırla
beklemekteyim!.. Elbet bir gün kırmızı kar yağacak inşallah!..
Evet bugün Keşan Kent Konseyi toplantı
düzenleyecek ve Sanayi Kavşağı’nı gündeme taşıyacak... Bu toplantıya katılmak
çok isterdim ama akşamüzeri yapacağım yolculuk nedeniyle maalesef
katılamayacağım... Ben de hazır toplantı başlamamışken, belki Kent Konseyi
üyelerinin kulağına gider diye, bari köşe yazısı yazayım dedim...
Merak ettiğim konu ise, acaba Kent Konseyi
Sanayi Kavşağı’ndaki hangi sorunu gündeme taşıyıp, tartışmaya açacak... Üstgeçit
yapılmasıyla ilgili proje ise geçmiş olsun!.. Sanayi Kavşağı’ndaki çalışmalar
bitti bitecek... Geriye bir yeşillendirmesi kalıyor kavşak içlerindeki...
Herhalde Kent Konseyi, Keşan Belediyesince kavşak içlerine lale mi, papatya mı
yoksa menekşe mi ekilmesinin istendiğini tartışma konusu yapacak!.. Görünen o
ki, kavşakta en önemli sorun yeşillendirme çalışması gibi görünüyor şu anda!..
Anlayacağınız Kent Konseyi fare olalı bir kedi tuttu ama o da boş çıktı
şansına!.. Ama ben yine de bir şans vereceğim Kent Konseyi’ne... Hazır bir
toplantı düzenliyorsunuz ve ilgili herkesi bu toplantıya davet ediyorsunuz,
size bu mübarek Miraç Kandili gününde veriyorum malzemeyi elinize... Hem işe
yaramış olursunuz hem de sevap kazanmış...
Keşan Belediyesinde çalışan işçi
kardeşlerimiz yine dertli yine çaresiz... 4 aydır maaşlarını alamıyorlarmış... Sorun
bakalım Keşan Belediyesine ne zaman ödeyecekler bu işçi kardeşlerimizin
maaşlarını... Ota b.k’a sponsor olurlar, gelen geçeni doyururlar, önüne gelene
hediye yağdırırlar ama işçisine gelince koklatmazlar!.. Bi hesap soruverin Kent
Konseyi olarak eğer yiyorsa!..
Bir de İstanbul’dan bir vatandaşımız aradı
beni geçenlerde... Asri Mezarlık’tan yıllar önce ailesi adına arsa satın almış
ama şakır şakır parasını vergisini ödediği halde aile mezarlığı ikiye bölünmüş
ve bir başkasına verilmiş... Hem bu konuda halkı bilgilendirin hem de ‘aile
mezarlığımız hazır, parasını verdik, tapusunu aldık, vergisini ödüyoruz’ deyip
de içi rahat olanları da uyarın... Bir gün Allah gecinden versin bir yakınları
ölüp nasılsa aile mezarlığımız var deyip, kendilerini garantide sanmasınlar... Belki
şu anda satın aldıkları o mezar yerinde başkaları yatıyordur!..
Evet sevgili Kent Konseyi üyeleri... Bu
mübarek günde size iki tane mübarek konu buldum işte!.. Hem faydalı olacak hem
de sevap kazanacağınız iş her zaman çıkmaz önünüze böyle... Hem diriyi
sevindirmek hem de ölüyü mezarında rahat uyutmak için bu fırsatı
değerlendirmenizi tavsiye ederim bu mübarek günde...
Tekrar tüm Müslüman aleminin mübarek Miraç
Kandili’ni kutlar; Keşan Belediyesi tarafından diri olan işçilerinin
sevindirilmesi, ahiret alemine göçecek hemşehrilerimizin de kabirlerinde rahat
uyumalarını sağlamalarını dilerim...
13 Mayıs 2015 Çarşamba
SANAYİ KAVŞAĞI’NA HAVAALANI YAPILACAK!..
Geçenlerde yolum düştü Sanayi Kavşağı’na...
Keşke düşmez olaydı!.. Hani başkası söylese inanmazdım... Kavşak’ta ki
çalışmalar bitti, bitecek... Ne üstgeçit var ne de altgeçit!.. Hemen eve geldim
ve ne olur ne olmaz diye sakladığım 29 Nisan 2015 tarihli yerel gazeteleri bir
daha karıştırıp, AK Parti İlçe Başkanı Mustafa
Mercan’ın, ‘Sanayi Kavşağı
Üstgeçitli olacak’ başlıklı haberini tekrar tekrar okudum... Sayın Mercan,
ısrarla üstgeçit olacağını vurguluyor, hatta Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’le yaptığı yazışmayı da belge olarak sunuyordu
demecinde... Sayın Mercan’ın bu
demecinin üzerinden 1 buçuk ay geçiyor ve vazgeçildiği yönünde de bir haber de
yer almıyor gazetelerde... Ancak gördüğüm o ki, Sanayi Kavşağı’ndaki düzenleme
bitti bitecek... Eskisine nazaran biraz daha genişletilmiş, yüzü gözü boyanmış,
allanmış pullanmış!.. Başkada hiçbir şey yok eskisinden farklı olarak...
Desenize; yazık oldu Sanayi Kavşağı’na yandı Enez ve Destek Kıtaları
kavşakları!.. Gelibolu yönünden gelen araçlar Destek Kıtaları Kavşağı ve Enez
Kavşağı’ndan direkt geçerken, Sanayi Kavşağı’na geldiğinde ışıklara
takılacak... Ve önümüzün de yaz sezonu olduğu düşünüldüğünde, trafik yoğunluğu
gözönüne getirildiğinde belki de üst ve altgeçitli kavşaklar bile araçla dolup
taşacak... Bunları kısmetse birkaç ay sonra hep birlikte yaşayıp, göreceğiz...
Bu kerametin gerçekleşmesi için fazla bir süre beklemeyeceğiz anlayacağınız...
Ancak benim takıldığım konu, hâlâ -Sanayi Kavşağı’nda üstgeçit olmayacak-
şeklinde bir açıklama yapılmaması... Sakın ola yapılan kavşak düzenlemesi
bozulacak ve tekrar düzenleme yapılacak diye aklınıza bir delilik gelmesin!..
Bu olsa olsa; 7 Haziran Genel Seçimleri için -siyasi propaganda deliliğidir!- 7 Haziran hele bir gelsin geçsin
de bakalım Sanayi Kavşağı’nın adı bile anılmayacaktır... Bu saatten sonra ancak
Sanayi Kavşağı yanına bir havaalanı yapılır, ışığa takılmak istemeyen araçlar
için özel sefer düzenlenir ve Enez Kavşağı’na kadar hava yoluyla taşınır!.. Yoksa
Sanayi Kavşağı’na üstgeçit yapılması sittin sene lafta kalır!.. Lakin Sanayi
Kavşağı’nın kaderi ile oynayanların da elbet bir gün oyunları bozulur... İşin
içine oyun girmeseydi daha en başında üstgeçitli olacaktı ve bu tartışmaların
hiçbiri yaşanmayacaktı... Çünkü Sanayi Kavşağı da Destek Kıtaları Kavşağı ve
Enez Kavşağı gibi üstgeçitli projelendirilmiş, ancak birilerinin işine
gelmediği için pişmiş aşa su katarak, Sanayi Kavşağı’nın kaderini
değiştirmişti... Suyu iyi katmış ki, pişmiş aşı bozmayı da iyi becermiş... Para
para para, yokluğun bir dert varlığın da bela!.. Saygılarımla...
12 Mayıs 2015 Salı
Bİ FİRST LADY’ME Bİ ÇUCUĞUMA!..
10 Mayıs 2015 Cumartesi günü yayımladığım “Allah Razı Olsun First Lady’den!..”
başlıklı köşe yazımı sosyal paylaşım sitesi olan Facebook sayfamda da
paylaştım... Paylaşmamla birlikte yorumlar yapıldı yazımın altına...
Yazımda,
Aşağı Zaferiye Mahallesi Merkez Kent Konutları önünden geçen yolun (Aynı
zamanda tam karşısına yapılan yeni villaların önünden geçen) Keşan Belediye
ekiplerince asfaltlandığını ve bunun da First
Lady’ye Anneler Günü hediyesi olabileceğini düşündüğümü ifade etmiştim...
Ne de olsa bu yol yıllardır çukurlarla dolu, asfalt toprak karışımı stabilize
bir yol görünümünde iken ve hiçbir iyileştirme yapılmamışken, bu yıl
asfaltlanmasını buna yordum doğrusu!..
Ve bazı hemşehrilerimiz yorumda bulunmuş yazımın
altına... Örnek verecek olursak;
Vatandaş:
Keşan’ı b...k götürüyor. Yağ fabrikasının olduğu yeri tabi ki First Lady yapıyor, hizmeti kendisine
yapıyor. Sana bana mı yapacak. Avanta lavanta işler...
Benden
cevap: O halde First Lady’ye
destek verelim!..
Vatandaş:
İnşaata faydasını çözemedim bu yolun... Evleri alanlar Gelibolu’ya mı gidip
gelecek de onlar için yapıldı. Şahsi duygularla yapılan habercilikte bu olsa
gerek..:)
Benden
cevap: Bir ev alırken, yoluna bakarsın, mevkisine bakarsın, komşuna
bakarsın, bakarsın da bakarsın işte... Şahsi duygularla değil, toplumsal olayı
gündeme taşıyan bir haber ama siz partizanlık duygusuyla yorumda
bulunmuşsunuz!..
Vatandaş:
Yolu karayolları mı yapmış yoksa Keşan Belediyesi mi? Karayolları yaptı ise
dönere kadar niye yapmamış merak ettim. Keşan Belediyesi yaptı ise birilerini
kayırma adına yaptı herhalde ama yine de dönere kadar yapsaymış iyi olacakmış.
Nasıl olsa aynı duaları alacaktı.
Benden
cevap: Keşan Belediyesi yaptı... First
Lady’ye söyle dönere de villalar diksin, yol boydan boya asfaltlanır...
Çözüm ben de değil, First Lady’de
anlayacağın!..
Vatandaş:
Bize sırf hizmet için birkaç tane First
Leydi lazım o zaman. Sayın başkanımız da bu hususta mücadelesini
veriyordur.
Benden
cevap: Tam olarak neyi ima etmeye çalıştığını anlayamadım!..
* * *
Şimdi sizlere diğer bir konudan
bahsedeceğim... Erikli Sahili’nde yıkılan Pazar yerinin bir kısmına duvar
örüldüğü ve Erikli Hotel’e bağlandığını bildirdi bazı vatandaşlarımız... Sözde
yıkılan Pazar yeri yeniden yapılacak ve eski sahiplerine verilecekti...
İddialara göre, birinin çocuğuna eğlence yeri açacaklarmış bir bölümüne...
Hatta bu nedenle Yeşil Bar’a giden yolu bile kapatmışlar... Eski Pazar
yerindeki dükkan sahipleri de hayal kursun; ‘yerlerimize yakında kavuşacağız’ diye... Size gelene kadar
çocuğumuz var biline!.. Birilerine peşkeş çekeriz, çocuğumuzu da ortak
ederiz!.. ‘Önce can, sonra canan’
demiş atalarımız... Bi First Lady’ye bi çucuğuma, Allah gözünüzü doyursun emi
bu mübarek 3 aylarda... Garibanı rızkından eder ve hakkını yersen, ne
edindiğinden ne de kazandığından hayır gelir bilesin...
Yazımı; atalarımızın ‘Haydan gelen huya gider’ sözü ile
noktalıyor ve Allah’ın kimseyi doğru yoldan ayırmamasını diliyorum... Saygılarımla...
10 Mayıs 2015 Pazar
ALLAH RAZI OLSUN FİRST LADY’DEN!..
7 Mayıs 2015 tarihinde yayımladığım ‘Mars-Ay-Keşan!’ başlıklı yazımı okuyan bir hemşehrimiz aradı bugün... Hatırlarsanız bu yazımda, Keşan’a giriş noktalarına değinmiş ve hangi istikametten girilirse girilsin bütün yolların bozuk olduğunu ve eli yüzü düzgün bir yol bulunmadığını vurgulamıştım... Ancak bugün arayan bir hemşehrimiz Destek Kıtaları Kavşağı’ndan girildiğinde yolun kaymak gibi olduğunu ve çukur, çamur, toz namına bir şey kalmadığını müjdeledi... ‘İnanmam’ dedim... Çünkü ben kendimi bildim bileli Destek Kıtaları Kavşağı’ndan şehir merkezine girmek istediğinizde, Ferat Ağa Köprüsü’nü geçtikten sonra taa ki Keşan Teknik ve Endüstri Meslek Lisesinin önüne kadar çukurlarla doluydu yol... Anafartalar Caddesi de farklı değil ama nispeten daha azdı Merkez Kent Konutları önündeki yoldan... İki araç yan yana geldi mi kaçacak yer bulamıyor, mutlaka iki araçtan biri çukura dalıyordu... Göz boyamak için yapılan yama çalışmalarında bile tıkanmamıştı bu çukurlar... Hâl böyle iken hemşehrimizin verdiği bu müjdeye inanasım gelmemişti doğal olarak... ‘Git bir daha bak, yanlışın vardır!’ dedim... Eni konu gitti bu hemşehrimiz ve sonra ikinci müjde için aradı beni... ‘Vallahi Neşe Hanım yol kaymak, hatta araçla giremedim yolu kapatmışlar, zift döküyorlar’ dedi... Teşekkür ettim ve hem emin olmak hem de bilgi almak için birkaç hemşehrimizi aradım o bölgede ikamet eden... Hepsi de doğruladı asfalt çalışması yapıldığını ve yolun kaymak gibi olduğunu... Hâlâ işin içinde bir bit yeniği olduğundan da kendimi alamıyorum bu arada!.. Bir hemşehrimizi daha arayıp, içimdeki şüpheden bahsettim... ‘Üstüne bastın, ayağını kaldır!’ dedi... ‘First Lady'ye Anneler Günü hediyesi!’ diye de espri yaptı... İşte o anda benim jeton da yerini buldu!.. ‘Breh’ dedim kendi kendime... Yıllardır bir çukurun dahi tıkanmadığı yol, -First Lady'nin villaları sayesinde- asfaltlanarak kaymak gibi oldu... Madem keramet -First Lady-de ise, söyleyelim First Lady'ye de Keşanımızın bütün girişlerine diksin apartmanları, yollarımız da yapılır hiç olmazsa bu bahaneyle!..
Keşan’da inşaat yapacaksan First Lady'den geçeceksin, işinin olmasını istiyorsan First Lady ile iyi geçineceksin, yolunun kaymak gibi asfalt olmasını istiyorsan da First Lady'nin apartman dikmesini bekleyeceksin!.. Allah razı olsun First Lady'den!.. First Lady'de olmasa, Keşan’ın ve Keşanlının hali duman vallah!..
9 Mayıs 2015 Cumartesi
AŞNA FİŞNELİ SEÇİM PRORAGANDASI!..
Birçok kişi, 7 Haziran genel seçimlerine 1 aydan az bir süre kalmasına rağmen seçim havasına girilmediğini öne sürüyor... Sanki bir durgunluk varmış, seçim heyecanını yaşayamıyorlarmış... Siz öyle sanın!.. Ben ve evimin bulunduğu sokaktakiler öyle heyecan yaşıyor ki adrenalin son noktada!.. Siyasisiler bizim sokakta bir çalışıyor, daha doğrusu -çalıştırıyor- ki haldır haldır!... Nasıl mı? Bi anlatayım da dinleyiverin şahit olduğumuz bir durumu...
6 Mayıs 2014 Çarşamba gecesi... Babamla evde
oturuyoruz... Show Tv’de yayınlanan ‘yılanların
öcü’ adlı diziyi izliyorum... Önce telefonum çalıyor, ben telefonla
konuşurken ve karşı taraftan gelen sesten olayı dinerken aynı anda kapı da
çalınca, kapıyı babam açmak durumunda kalıyor... Sonra babam bana işaretle,
kapıya gitmemi söylüyor... Komşularımızdan bir tanesi de telefon etmek yerine
kapıya gelmiş şahit olduğu bir duruma benim de tanıklık etmem için... Telefonu
kapatıyorum ve işaret edilen, şu bizim umuma açık aşna fişne noktası olan
trafoya bakmam isteniyor... Bir araç duruyor trafo binası önünde ve farları
açık... Şoförü de koltuğunda... Hatta 1 ya da 2 kişi daha var aracın içinde...
Ancak afişler yapıştırılmış aracın üzerinde... Belli ki siyasi propaganda
yapılmak üzere süslenmiş araç... Beni dizimden eden komşularıma, ‘ne var bu
araçta, park etmiş duruyor işte’ diyorum... Cevap olarak, ’45 dakikadır park
halinde’ diyorlar... Ve park ettiği gibi de bir bayan ve bir erkeğin, trafo
arkasına ilerlediğini söylüyorlar... Herhalde birebir siyaset yapacaklar diye
düşünüyorum, ev ev gezip... Ancak trafonun arkasını gören bir komşumuz da, ‘yok
yok o iki kişi trafo arkasında kritikteler!’ diye esprili bir dille yorum
yapıyor... Uzaktan da olsa bir fotoğraf alıyorum aracın ve ben de herkes gibi
beklemeye koyuluyorum... 45 dakikanın üstüne bir 45 dakika daha sonra, üstünü
başını toparlayarak bir kadın ve bir erkek araca doğru yöneliyor, araca biniyor
ve şoför gaza bastığı gibi gözden kayboluyorlar...
Sonra eve dönüyorum ve seçim havasına
girilip-girilmediğinin kritiğini yapıyorum... Bu seçim aracında görevlendirilenler
ya da gönüllüler -işi bitirmiş!- diye düşünüyorum kendi kendime... Seçmene
ulaşmışlar, propagandalarını yapmışlar, şimdi de kendi aralarında aşna fişne
kritiği yapıyorlar!.. Vallah ne diyelim ki... Seçmenin neden heyecan
yaşayamadığı belli... Heyecanı propaganda yapanlar yaşıyor(!), doğal olarak da
seçmeni heyecanlandıracak güçleri kalmıyor!.. Hal böyle olunca da seçim süreci
heyecansız geçiyor!.. Seçim heyecan istiyorsanız, Aşağı Zaferiye Mahallesi
Yuvam Sokak’taki trafo binasını turlayın aşna fişneli bir seçim süreci
yaşayın!.. Ha bu arada sayın milletvekili adayları... Sizi destekleyenleri ara
sıra bir yoklayın... Heyecanı başkalarına mı yaşatıyorlar yoksa kendileri mi
heyecan yaşıyorlar!..
7 Mayıs 2015 Perşembe
MARS-AY-KEŞAN!..
Modern Keşan... Yaşanabilir Keşan... Belediyesinin
dur durak bilmeden çalıştığı Keşan... Vallahi ben söyleyenlerin yalancısıyım!..
Dün yerel gazetelere şöyle bir göz attım; -ne
var ne yok- diye... Birden gözüme Keşan Belediyesinin asfalt ve taş döşeme
çalışmalarına yönelik haber dikkatimi çekti... Derken İnternet sitelerine de
haber düştü... Hatta ben kendi sayfamda bile paylaştım haberi... Ancak yanlış
hatırlamıyorsam, yerel gazetelerden iki tanesinde haberin girişi, -şehrin pek çok noktasında vatandaşın daha
modern bir Keşan’da yaşaması için çalışmalarını sürdüren Keşan Belediyesi, yol
yapım ve düzenleme çalışmalarını da aynı hızla sürdürüyor- şeklindeydi... Haberin
devamı zaten, diğer gazete ve İnternet sitelerinde aynı şekildeydi, çünkü Sayın
Belediye Başkanımızın kendi ağzından ifadelerdi ve değiştirmek de mümkün
değildi... Sayın Başkanımız demiş ki: “Bütün
çalışmalar daha modern bir Keşan yaratmak amacıyla yürütülüyor. Belediye olarak
yol yapım ve onarımı konusunda sorumlu olduğumuz alanlarda üzerimize düşen
çalışmaları bir bir gerçekleştiriyoruz. Bozulan yolların onarım çalışmalarını
tüm şehre yayarak sürdürüyoruz. Vatandaşımızın rahat etmesi ve huzurlu bir
ortamda yaşamaları için asfaltlama ve taş döşeme çalışmalarımız hızlı bir
şekilde devam ediyor. Çalışmalarımız belirlenen program dahilinde sürecek.”
Bu haberi okuduktan sonra Keşanımıza giriş
noktalarını hayal ettim önce... Destek Kıtaları Kavşağı’ndan şehir merkezine
girdiğimi düşündüm... Yıllardır çukur ve hendeklerle dolu!... Sakın şu anda yol
yapım çalışması yapılıyor, o nedenledir diye kendinizi kandırmayın, bu yol;
yıllardır hep böyle ve iki araç kazara karşılıklı rastlasa birinin cıvataları
oynamadan geçiş yapamaz... Enez Kavşağı’nda giriş yapın, yine yolun hali
ortada... Dörtyol Kavşağı’ndan giriş yaptınız, yan yollara girdiniz mi haliniz
duman, Allah yardımcınız olsun, diğer yolların durumu da malumunuz... Anlayacağınız
şehir merkezine girebileceğiniz eli yüzü düzgün bir yolumuz yok çok şükür!.. Sanki
girdikten sonra değişen bir durum var mı? Yok tabii ki... Bol çukurlu,
stabilize görünümlü, yamalı, bol bol da kasisli caddelerimiz... Adım başı
kasis... Daha şehir merkezine girerken, hani yolculuklarda araba tutmasın diye
içilen haplardan var ya, onu içtiyseniz mideniz bulanmadan varacağınız yere
varırsınız... Yoksa yanınızda bir poşet bulundurmanızı tavsiye ederim... Şimdi
hepimizin aşikare karşılaştığımız bu manzara karşısında, -vatandaşın daha modern bir Keşan’da yaşaması için çalışmaları
sürdüren- ifadesi açıkçası bana abesle iştigal geldi!..
Ve yine haberin İnternet sitesinde
yayınlandığı dakikalarda bir hemşehrimiz, ‘delikler
açılmaktan, belediye tıkamaktan bıkmadı!’ şeklinde bir yorumda bulunmuş... Ancak
bir hemşehrimiz de Keşan’daki yolların durumunu paylaştığı bir fotoğrafla
yorumlamış... Sizlere bu fotoğrafı paylaşıyor ve modern bir Keşan
yarattıklarını düşünenlerin uykudan uyanıp, gerçekleri görerek, ciddi bir
çalışma içerisine girmelerini diliyorum... Saygılarımla...
6 Mayıs 2015 Çarşamba
BORSANIN YENİ YÖNETİMİNE REHAVET Mİ ÇÖKTÜ!..
Keşan
Ticaret Borsası’nın eski Meclis ve Yönetim Kurulu üyeleri, mevcut yönetime
hesap sordu...
Borsanın
akıbetini ve İstasyon Mahallesi’nde TOKİ’den Borsa’ya kazandırılan yaklaşık 100
dönümlük arazi ile ilgili planlarını kamuoyuyla paylaşmasını istedi...
Konuyla
ilgili haber yerel gazetelerin ve İnternet gazetelerinin 27 Nisan 2015
Pazartesi günkü sayılarında yer aldı... Keşan’da günlük yayım yapan 4 yerel
gazete de 1. sayfalarından verdi haberi... Hiç öyle araya kayacak, gözden
kaçacak gibi değildi yani...
Borsanın
eski Yönetimi, yeni Yönetimine, “Şu an araziyi UMAT A.Ş.’ ye vermeye
çalışıyorsunuz, oysa bu arazileri aldığımızda yaptığımız ilk iş UMAT A.Ş. ile,
tüm sosyal donatıları ile birlikte Keşan’a Fuar ve Kongre Merkezi
kazandırmaktı. O zaman bunu engellemek için var gücünüz ile çabaladınız,
meclisimizin içerisindeki zayıf halkaları yanınıza çekmeye çalıştınız, oysa
Keşan’ın kazanımları için, ilerlemesi için destek vermeniz gerekmiyor muydu? Şu
an araziyi UMAT’a devretmeye çalışıyorsunuz; ne bir planınız var ne de bir
programınız. Hiç mi vicdanınız sızlamıyor! Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
(TOBB)’ne gidip ‘battık-bittik’ edebiyatı yapıyorsunuz, o halde ihaleyi niçin
bozdunuz? Sakın enkaz edebiyatı yapmaya kalkmayın...” dedi açıklamasında...
Yine eski
Yönetim, görevi yeni Yönetime devrederken, 2 adet arsa ile ilgili hiçbir kurum
ve kuruluşa 1 TL dahi borcu olmadığını, TURKMALL’dan gelecek olan son taksit ve
26.017 m2
Migros’un bitişiğindeki arazinin borsanın himayesinde kalacağını belirtti ve
yeni Yönetime,
“1- İhaleyi
bozarak daha fazla mı kazanmayı umdunuz?
2- Yoksa
kafanızın arkasında başka planlarınız mı vardı?
3- İhaleyi
bozarak kurumu ne kadar zarara uğrattınız?
4- Her ay
Vakıflar Bankasına 51.000 TL faiz ödediğiniz doğru mu?
5- 20 aydır
bu faizleri hangi para ile ödüyorsunuz?
6- Yoksa Borsaya borç paramı veriyorsunuz?
7- Meclis
üyeleri borsadan borç para alıp, borç para verebilirler mi? Kefil olabilirler mi?
8- Göreve
geldiğinizden beri 2 yıl geçti Keşan Ticaret Borsası veya bölgeniz için hangi faaliyetleri
gerçekleştirdiniz?
9- Çıkın
anlatın, bizler göremiyoruz. Yoksa faaliyetlerinizi basından gizliyor musunuz?”
şeklinde sorular yöneltti basın aracılığı ile...
Üzerinden
neredeyse 10 gün geçti... Yeni Yönetimden -tık- yok... Hayırdır yeni Yönetime
rehavet mi çöktü, yoksa çöküşe mi geçti!.. Yoksa cevap vermeyelim de ‘nasılsa
üstü kapanır, bir müddet sonra unutulur’ diye mi düşlediniz... Vallahi istediği
kadar üstünüze rehavet çöksün ama ara ara sizi uyandıran ve hesap soran
çıkacaktır... Bu rehavetten bir an önce kurtulun da hem Borsa üyelerine hem
kamuoyuna hem de hesap soran eski Yönetime cevap verin... Bülbülü koymuşlar
kafese şakımaya başlamış... Siz de kafesin dışındayken şakıyordunuz da, kafese
girince nutkunuz tutuldu!.. Yoksa planlar hesaba uymadı mı ya da hesapla plan
tutmadı mı? Bi deyiverin de hep birlikte öğrenelim!..
5 Mayıs 2015 Salı
MİT İLE JANDARMA ARASI BONZAİ VAKASI, YER DE POLİS MINTIKASI!..
000 Neşe İmdat Hattı’na bir
ihbar geldi bugün... Bir depodan bahsetti vatandaşımızın biri... Ne zamandır
giren çıkanı takip ediyormuş ancak dünden beri tedirgin olmaya başlamış... Onun
tabiri ile ‘tipi kayıklar!’ çıkmaya başlamış ara ara bu depo diye bahsettiği
yerden... ‘Bonzai mi içiyorlar, başka şey mi çekiyorlar, ne yaptıkları belli
değil’ dedi bu vatandaşımız... Bazı tipi kayıklar(!) mesken tutmuş anlayacağınız
burasını... Vatandaşım anlattıkça doğrusu çok merak ettim bu deponun
adresini... Sorduğumda adresi kendisine, açıklayınca kendimi tutamayıp gülmeye
başladım birden bire... Tabii gülünce, vatandaşım bana biraz gücendi gibi de...
Ama sonra açıkladım neden güldüğümü kendisine...
Adres; Kurtuluş Caddesi’nde tam MİT ile İlçe
Jandarma Komutanlığı arasında kalan bölümde!.. Yani solunda MİT, sağında jandarma!.. Bina da Tarım, Gıda ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğüne ait!.. Buyurun
hep birlikte ortadan yiyelim!.. Şimdi gülmeyip de ne yapalım söyler misiniz? Bu
tipi kayıklar(!), ne MİT’ten ne de Jandarmadan korkmazlarken, kalkıp Neşe Tosun’dan
mı korkacaklar!.. Ha bu arada solunda MİT, sağında jandarma ama deponun
bulunduğu alanda Polis mıntıkasında!..
Vallahi ne diyeyim be vatandaşım... MİT,
Jandarma, Polis, Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü... Vatandaşımızın
aracılığı ile MİT, Jandarma ve Polise haber ulaştıralım, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık İlçe Müdürlüğü yetkililerine haber versinler de, tipi kayıkları
bina ile birlikte imha etsinler!..
4 Mayıs 2015 Pazartesi
YA BİLAL OĞLAN, İPSALA GÜMRÜĞÜNDE -İŞEYECEM- DESEYDİ!..
“3 ülke tek
nehir” sloganıyla düzenlenen 5. Uluslararası
Meriç (Marıtsa) Rallisi, 30 Nisan 2015 Perşembe günü Edirne’den start aldı... Ralliye
bu yıl ben de katıldım ve çok keyifliydi... Tabii ki klasik otomobille
katılmadık... TGRT ekibi ile birlikte seyahat ettik Ralli boyunca... Haber,
çekim, eğlence, heyecan, hepsi bir arada ve çok güzeldi... Kapıkule Sınır
Kapısı’ndan Bulgaristan’a geçtik... Her yer yemyeşil ve pırıl pırıldı... Hava
günlük güneşlik ve tam bir yaz havası hakimdi... Bulgaristan’dan sonraki
durağımız da Yunanistan’dı... Aynı güzellikler burada da hakimdi... Derken
ülkemiz sınırlarına girdik... İpsala Gümrük Sahası içerisine geldik... İlk 20 aracın
gümrük işlemleri çok çabuk yapılırken, bir haber geldi; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal
Erdoğan’ın Yunanistan’a geçmek üzere İpsala Sınır Kapısı’na geleceği
yönünde... Yetkililer belirdi bir anda gümrük sahasında... Yavrum, canım Bilal Oğlan bekletilmesin diye bir
telaş aldı gümrük içinde!.. Herkes Bilal
Oğlan’a odaklanınca geriye kalan rallicilerin işlemleri de nispeten
ağırlaştı... Önce Bilal Oğlan’ın
gideceği güzergahtaki araçların işlemleri hızlandırıldı ki, Bilal Oğlan hiçbir engele takılmadan
geçebilsin!.. Gümrük memurlarını suçlamıyorum tabii ki, onlar da emir kulu... Ancak
işlemler uzayınca, rallicilerden bazıları da tuvalet ihtiyaçlarını
karşılayabilmek için Gümrük Sahası içerisindeki umumi tuvaletleri kullanmak
istedi... Tuvaletlere giren saniye sürmeden ağzı kapalı dışarı çıkıyordu... Dayanamadım
en sonunda ben de bir gireyim dedim... Aman girmez olaydım, bok kokusundan
bayılacaktım!.. Zaten kağıt pisliğinden girebilmek de pek mümkün değildi... Sanki
aylardır kimse temizlememiş, uğramamıştı... Özellikle kullanılmasın diye pis
bırakılmış gibiydi!..
Sonuç mu? Türk vatandaşı olarak çok mahcup
olduk... Gezdiğimiz 2 ülkede sigara izmaritimizi dahi rastgele yere atamayıp küllüklü
çöp kutusu ararken, ülkemize gelen ki aralarında ilk defa da ralliye katılan
Bulgar ve Yunanlı vatandaşlar vardı, onların daha ülkemize girişte bu
manzarayla karşılaşmalarına şahit olduk... Üzüldük, utandık, mahcubiyet
duyduk... Biz de kusur yoktu ama kusur; yine bizim ülkemizin
ilgililerindeydi... Aynı bayrağı, aynı toprağı, aynı vatanı paylaştığımız
Türkiye Cumhuriyeti’nin İpsala Gümrük Sahası’ndan sorumlu ilgililerinde... Bu
pisliği, bu tuvaletleri kullanan ya da kullanmak isteyen vatandaşlara maledemeyiz
çünkü bir kullanımlık pislik değildi bu... Ne çöp boşaltılmış, ne de lavabolar
temizlenmişti sanki aylardır... Tuvaleti kullanan vatandaşlar, işi bitince çöpü
de boşaltacak halleri yoktu sanırım!..
Bütün bu üzüntüm ve mahcubiyetim ile
birlikte bir de o anda şunu çok merak ettim... Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Oğlan İpsala Gümrük Kapısı’na
geleceği için saha içinde bir aksilik çıkmasın diye kendini kıran ilgililer; ya
Bilal Oğlan -şu umumi tuvaletlerde bir işeyeyim- deseydi acep napçaktınız!..
Bu arada; İpsala Gümrük Kapısı’nı kullanacak
vatandaşlarımız aman tedarikli çıkın... Sakın ola ki, çişinizi kapıya
saklamayın!.. Çişinizi yapamadığınız gibi, üstüne bir de istifra edecek lavabo
arasınız!..
29 Nisan 2015 Çarşamba
YAMA... YAMA YAMA, TIKA... TIKA TIKA!..
Keşan Belediye
ekipleri, asfalt çalışmalarına başlamış!.. Vallah ben söylemiyorum,
söyleyenlerin yalancısıyım!.. Benim gördüğüm; yollarda oluşan çukurları
asfaltla tıkama çalışması ya da yamama!..
Önce bir
hemşehrimizin bana ilettiği bir olayı paylaşayım sizlere de, gülelim hep
birlikte... Ankara’da bir akrabaları varmış 80 küsur yaşlarında
hemşehrimizin... Bütün akrabaları sahip çıkar, kimsesiz bu teyzeyi misafir
ederlermiş sırayla... Ancak bu teyzemizin denize karşı bir korkusu varmış ve
deniz yoluyla ulaşım yapılan hiçbir akrabasına gitmezmiş... Sıra bizim
hemşehrimize gelmiş ve Keşan’a ulaşımın tamamen karadan olduğuna ikna edip, 85
yaşındaki akrabalarını memleketinden Ankara’dan alıp, yola koyulmuşlar... İstanbul
Boğaz Köprüsü’nü akşam saatlerinde geçtikleri için deniz üzerinden geçtiğini
bile anlamamış bu teyzemiz... Zaten gözleri iyi görmüyor, kulakları da ağır
işitiyormuş... Neyse gecenin bir vakti Keşan’a yaklaşmışlar, teyzem de bu arada
derin uykudaymış... Ancak bismillah Keşan’a girdikleri gibi teyzem basmış
yaygarayı, ‘nerdeyiz?’ diye... ‘Keşan’a girdik’ diyen hemşehrilerimize
cevap olarak teyze, ‘Hani deniz yoktu
memleketinizde, söyleyin çeksinler vapuru sahile, ben döneceğim karayoluyla
memleketime’ deyince, bizim hemşehriler başlamışlar katıla katıla
gülmeye!.. Sonra çekmiş arabasını hemşehrimiz kenara, teyzemi indirip bastırmış
ayağını toprağa!.. ‘Bak, karadayız!’ demiş
ve ‘Bizim belediyemiz o kadar geniş
düşünüyor ki(!), karada bile denizdeymişsin havası yaratıyor(!), bir o yana bir
bu yana sallıyor!’ diye eklemiş... Neyse ki teyzemi ikna etmiş ve
geldikleri yolu gerisin geriye tepmemiş!..
Yine bir
hemşehrimiz, sosyal paylaşım sitesi olan Facebook’ta paylaştığım, ‘Anafartalar
Caddesi’nde yama çalışmalarına başlandı’ başlıklı haberin altına, ‘Yakında uzaylılar Keşan’ın yolları
yüzünden Mars zannedip inecekler’ diye yorumda bulunmuş... İlahi
hemşehrimiz... Eğer böyle bir şey olursa vallahi bizim ilgililer bayram yapar, ‘uzaylıları bile Keşan’a indirmeyi
başardık!’ diye bunu marifetten sayar!.. Onu bunu bilmemde, hiç olmazsa şu
yamama işini bari yaparken biraz itina gösterin derim... Alaca dana gibi
yaptınız Keşan’ı... Ne birbirine benzeyen kaldırım var ne de bir yolda aynı
renk uyumu... Yollar oldu iyice; toprak, gri ve siyah karışımı... Bir de üstüne
iniş çıkışları da cabası... Ne araçta rahat gidebiliyorsun, ne de yaya olarak
düz yürüyebiliyorsun... Bir tarafın hep eğik, öbür tarafın da hep havada!.. Ne
sağlam araba ne de sağlıklı insan bıraktınız ortada... Eğer bunu da marifetten
sayarsanız, Keşan’ın girişlerine, ‘Arızalı
araç ve çürük insan memleketine hoş geldiniz!’ şeklinde bir afiş hazırlatıp
asın ki, tescilini alıp marka olalım!.. Bir de üstüne memleketimize özel, ‘Yama... yama yama, tıka... tıka tıka,
asfalt bulmazsan, çukurları asfaltla kapa da, göz boya!’ şeklinde bir şarkı
ile Eurovision şarkı yarışmasına katılalım!.. Bir de görselleri koyduk mu,
1.liği kapmazsak suratıma tükürün... Benim değil canım, bu 1.liği
hakettirenlerin!..
28 Nisan 2015 Salı
KÜRSÜDE KILIÇDAROĞLU İDİ, DİLLERDE İSE MUHARREM İNCE!..
26 Nisan 2015 Pazar... CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
Türkiye’deki ilk mitingini Edirne’de yaptı... Mitingi izlemek üzere, ben de
Edirne’ye gittim... Mitingden yaklaşık yarım saat önce Edirne’deydim...
Mitingdeki izlenimlerimi paylaşmadan, miting öncesi duygu ve izlenimlerimi
paylaşmak istiyorum sizlere...
Coşkuluydum, büyük bir
kalabalık bekliyordum... CHP’nin seçim bildirgesi vatandaşlar tarafından olumlu
karşılanıyor ve insanları heyecanlandırıyordu... CHP seçmenini mutlu ederken,
birçok kararsız kesime de ışık olmuştu... İktidar Partilileri ise telaşa
düşürmüştü... Daha önceki seçim dönemlerinde AK Parti yapacağı icraatları
anlatıp, muhalifler özellikle de CHP karalama politikası yaparken, bu seçim
döneminde tam tersi olmuştu... CHP yapacağı icraatları anlatıyor, AK Partililer
ise ‘yapamazsınız’ diye karalama
politikasına başvuruyordu... Yine CHP’nin seçim reklamı ‘Alkışlıyoruz’ herkesin dikkatini çekip beğeni topladı... Geçmiş
yıllarda maalesef, reklamda hep sınıfta kalmıştı CHP!.. Tüm bunlar benim
izlenimlerim ve düşüncelerim, katılan olur katılmayan da...
Neyse CHP’nin mitingi için gittiği
Edirne’de, ilk gözüme çarpan seçim aracındaki fotoğraftı... CHP Edirne
milletvekili adaylarının propagandasını yapan seçim aracındaki fotoğraftan söz
ediyorum... CHP’li milletvekili adayları bağlamışlar kollarını, halktan oy
istiyorlar... Kollarını bağlama fikrini onlara kim vermiş ya da kendi
fikirlerimi bilmem ama bana göre yanlış bir tercih... Kollarınızı
bağlayacağınıza, hepiniz birer elinizi kaldırıp halkı selamlar bir poz
verseydiniz çok başarılı olurdu... Kollarınız bağlı pozunuz sanki; -bize dokunmayın, bizden bir şey istemeyin,
biz kibirliyiz, bizden uzak durun- der gibi olmuş... Henüz 7 Haziran genel
seçimine 1 aydan fazla bir süre var, bence fotoğrafı değiştirin... Bende
burukluk yaratan bu durumdan sonra miting alanına ilerledim... Mitingin
gerçekleştirileceği İstasyon Meydanı oldukça genişti... Mitingin başlamasına 15
dakika bir süre vardı ki, ancak alanın 4’te biri dolmuştu... İçimden ‘keşke daha dar bir ilan tercih edilseymiş’
diye geçirdim... Ancak 15-20 dakika bir süre geçti geçmedi miting alanın 4’te
3’ü doldu... Hâlâ geliyordu insanlar ellerinde bayraklarla... Reklam müziği
coşkuluydu... Keyfim yerine gelmişti... Partililer üzerine düşen görevi yapmış
ve miting alanı çok geniş olmasına rağmen doldurulmuştu... İzlenimime göre de
gönüllü gelmişti CHP’ye destek verenler miting alanına... Hani öyle, ceplerine
sıkıştırılsın üç-beş kuruş da dostlar alışverişte görsün misali değildi!..
Derken Sayın Kılıçdaroğlu’nun
Edirne’ye girdiği ve biraz sonra miting alanında olacağı duyuruldu... Miting
alanındakiler daha da coşmuştu... Herkes gibi ben de heyecanlıydım... Ve
beklenen an geldi... Sayın Kılıçdaroğlu
kürsüye çıktı ve halka hitap etmeye başladı...
İşte o anda içim yine burkulmuştu!.. Seçim
bildirgesi, vaatler oldukça dikkat çekici ve olumluydu... Bildirgeyi defalarca
okumuş ve yapılan yorumları dinlemiştik ancak, bir de canlı duymak istemiştik
Sayın Kılıçdaroğlu’ndan... Daha da
feyiz alabilmek için... Lakin ben umduğumu bulamadım!.. Bir kağıt parçasından
okumak çok daha feyiz vermişti bana!.. Coşku katmıştı, umutlandırmıştı... Ancak
Sayın Kılıçdaroğlu bu coşkulu
bildirgenin coşkusunu yaratamadı!.. Yaratamadı ki, mitingin ilk 10 dakikasından
sonra alandan dönüşler başladı 5’er 10’ar... Derken sürekli bir akış oldu
alanın terkedilmesi yönünde... Halka dokunamadı, o coşkulu kalabalığı mitingin
sonuna kadar alanda tutamadı... Bir ara etrafta turlarken de bazı vatandaşların
konuşmalarına kulak misafiri oldum... Mitingin bitmesini ve CHP Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ile
tokalaşma planları yapıyorlardı!.. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun elini sıkabilmek için fısıldaşanları ise hiç
duymadım!..
Bunlar benim izlenimlerim tabii ki... Ve
paylaşmamın nedeni; maalesef Kılıçdaroğlu’nda
liderlik göremedim... Ve CHP’nin iktidar olamamasını da biraz bu nedene
bağladım... Muharrem İnce alternatif
midir tam kestiremiyorum ama birkaç kez kendisini canlı dinleme fırsatım oldu
ve konuşması hiç bitsin istemedim... Akıcılık vardı, kendini dinletiyordu,
zamanın nasıl geçtiğini anlamadım, konuşurken sessizlik hakim ve herkes pür
dikkat dinlerken, cümle bittiğinde alkış kopuyordu... Sanki bizden biriydi,
içimizden gibiydi, akrabaydık, yüreğimiz bir atıyordu, aynı yola başkoymuştuk,
coşturmuştu, coşmuştuk...
İşte bu nedenledir ki; İktidar olmak için
önce halka dokunabilecek bir lider gerekiyor... Sayın Kılıçdaroğlu ya halka dokunacak, dokunamıyorsa da koltuğu
dokunacaklara bırakacak!..
25 Nisan 2015 Cumartesi
ÖLÜ YATIRIM İÇİN KEŞAN HALKININ PARALARINI HEBA ETMEYİN!..
Keşan Belediyesi Halk Ekmek
Şirketi bünyesinde olan Keşan Ortopedik Engelliler Çocuk Parkı güya yakılıp,
yeniden düzenlenecekti... Resmiyete dökülmese de, Keşan Belediye Başkanı Mehmet
Özcan ve kurmayları arasında konuşulup, bu yönde bir fikir birliğine varılmıştı...
Vatandaştan gelen şikayetler de dikkate alındığında, bu yöndeki konuşma kısa
sürede kamuoyuna sızdı ve sevindirdi Keşan halkını... Bu parkta yaşanan
uygunsuz davranışların ve topluma yansıyan bir yaranın kapanacak olma umudu
sevindirmişti özellikle bu duruma şahit olanları... Kamuoyuna sızan bu duyumdan
sonra bizzat ben de birkaç ilgiliyi aradım ve doğru duyup duymadığımı sordum...
‘Doğru’ dediler... Doğruya, ne bilsinler bugün ‘tamam’ diye konuşulanın, yarın
‘yalan’ olacağını!.. Ama olan olmuş işte... Hem Çocuk Parkı hem de içerisindeki
büfe kiraya verilmiş yine bir kişiye... Düzenleme falan da yok... Al birinden
ver ötekine!.. O anda kuvvetli bir rüzgar esmiş, tamam yalan olmuş!.. Üzüldüm
de doğrusu!.. Hiç olmazsa eski kiracılarında kalsa idi... Hiç olmazsa eski
kiracı olan Keşan Ortopedik Engelliler Derneğinin Başkanı Taner Bey gündemi de takip
ediyordu... Son bir haftadır yurt dışında tura katılıp ülke ülke gezen Taner
Bey, bu tatilin keyfine çıkaracağına, Resmi Gazeteyi takip edip, Keşan basınına
ulaşarak demeç bile veriyor... Böyle duyarlılık kim de görülür... Belki bir
şans verilseydi, Sayın Başkan şikayetleri irdeleyecek, tedbirini de alacaktı...
Yeniden düzenleneceği ve Belediye eliyle işletileceğini düşündüğüm için sesimi
çıkarmadım ama, birinden alınıp ötekine verilince üzüldüm vallah!..
Hazır parktan söz etmişken şu yıkılan eski
Kapalı Cezaevi’ne yapılacak otoparkı düşündükçe içimin -cız- ettiğini bir kez
daha hatırlatmakta da var fayda... Tamam parka bir şey demiyorum; yapın... Ama
Allah aşkına otoparka girişmeden önce bir kez daha düşünün ve aklıselim
kişilerden fikir alın... Ölü yatırım için Keşan halkının paralarını heba
etmeyin... Oraya harcayacağınız paralarla, bir caddenin hiç olmazsa yolunu
yapın... Oraya otopark olmaz, olsa olsa ileride Keşan Belediyesinin yediemini
olur bilesiniz!:. Saygılarımla...
24 Nisan 2015 Cuma
BAS BAS PARALARI PAVYONA, Bİ DAHA MI GELECEN DÜNYAYA!..
Birkaç vatandaşımdan serzeniş geldi içkili
kadınlı mekanlar konusunda... Üzülüyorlarmış, ne olacakmış bu mekanların
akıbeti... Yuvalar dağılıyormuş, canlara kıyılıyormuş... Eş-dostlarını duyuyorlarmış
bu mekanlardaki kadınlara gönül vermelerinden dolayı ailelerinin perişan
olduğunu... Yine eskiden köylü vatandaşım Keşan’a maç izlemeye geliyormuş,
içkili kadınlı mekanlar hortladığından beri karı izlemek için gelmeye
başlamışlar!.. Hadi soğuk havalarda dışarıda taşkınlıklar pek olmuyormuş ama
havalar ısınmaya başlayınca yine coşacakmış bu alemin kralları!..
İyi hoş sevgili
hemşehrilerim ama ne yapayım söyleyin bana... Yetkim olsa yarın hepsinin
kapısına kilidi vururum, bu mekanlarda paraları basıp yuvalarını dağıtanların
yüzüne tükürürüm, bu adamlar için kendini harap eden kadınlara da hayırlı
başınız varmış derim(!) ve bu adamları bir daha eve sokmamalarını söylerim,
köylü amıcalarıma diyecek sözüm yok, ingemlere şalvarlarını atıp, az biraz
süslenmeleri konusunda tavsiyede bulunurum(!) ama benim elimde değil işte... O
nedenle de diyorum ki; bas bas paraları pavyona bir daha mı gelecen dünyaya!..
Tabii ki şaka bir yana; yine sözüm; bu tür
mekanların hiç olmazsa saatlerini geriye çekmeyen sorumlulara, denetlemeyen
kurumlara... Halbu ki saat 00.00’da (gece 12.00) kapatılma kararı çıksa,
mutlaka ve mutlaka bu tür olaylarda inecektir yarı yarıya... Bu mekanlarda
bulunma süresi azalan vatandaşım, iyice zum olmadan mecburen atacak kendini
dışarıya... Hem cebinde parası kalacak, hem aşk-meşk işini tam
bağlayamayacak(!), sokakta kalamayacağı için de evinin yolunu tutacak... Kafası
tam iyi olmadığı için de ne konuştuğunu bilip, fazla hırlamadan yatacak
yatağına... Keşan’daki yerel yöneticiler çevre ilçelerde bu tür mekanların
kaçta kapatıldığını bir araştırsınlar, ders alıp aynı uygulamayı yapsınlar... Şöyle
bir mekanların etrafında turalayın, plakalara da bir göz atın... Gelibolu-Malkara
bile Keşan’a kaymaya başladı... Kendi memleketlimizi batağa sürüklüyoruz, bir
de üstüne yetmiyor, başka memleketlilerin de canını yakmasına çanak
tutuyoruz... Kendi memleketinde hızını alamayan vatandaşlar, soluğu Keşan’da
alıyorlar... Nasılsa biz de vur batlasın çal oynasın, eğlence gırla!.. Mekanda
bol, kadında çok... Bas bas paraları leylalara!.. Diyeceksiniz ki; illa
kısıtlama yapılması mı gerekir, aklı yok mu bu paraları basanların? Ya aklı
olsa ne olur ki; kör olası alkol şişede durduğu gibi durmaz, hele karşısında
yarı çıplak kadın görürse hiç iflah olmaz!.. Hele bir de belinde tabanca varsa,
istediğini alamadıysa ya da istediği ona yanaşmaz da başkasına bakarsa, kafa
dumanlıya saydırır da saydırır ortaya...
Keşan’dan bihaber olan sayın ilgililer son
sözüm yine ruhlarınıza!.. Talep var dediler Keşan’ı mekanlar şehri yaptılar...
Her bişeyleri tamam dediniz, bol bol ruhsat verdiniz... 70 küsur içkili mekan
var Keşan’da, sizin bol kepçeden ruhsat dağıtmanız sonucunda... Hiç olmazsa bir
araştırma yapın ve açık kalacağı zaman dilimini çevre ilçelere göre
ayarlayın... Hem ailelerin dağılmasına, çocukların perişan olmasına, canların
yanmasına mani olun hiç olmazsa... İcraatta zaten sınıfta kaldınız, bari toplumsal
olaylarda bir fayda sağlayın!.. Saygılarımla...
23 Nisan 2015 Perşembe
GELMEZ AYIN SON PERŞEMBESİNE O DA KISMETSE!..
Edirne Valisi Dursun Ali Şahin, 22 Nisan 2015 Çarşamba günü Erikli Sahili ve
Keşan’da bir dizi ziyaret ve incelemelerde bulundu... ‘Hayırdır’ dedim kendi kendime... Bayram değil seyran değil Valimiz
neden geldi ilçemize!.. Meğer -müjdeli- haberler vermiş Sayın Valimiz!..
Keşan-Erikli kara yolunun darlığını, sıkıntısını farketmiş, gerekli notlarını
almış... Kısmetse Keşan-Erikli kara yolunun yapımı 2-3 sene içerisinde mutlaka
olacakmış!.. Zahmet etmeyin Sayın Valim!.. 2-3 sene içinde, kısmetse yol alan
kalmayacak bu mevkiye!.. Yetti vatandaşın yıllardır çektiği çile... Ne canlar aldı,
ne kazalar gördü, ne badireler atlattı bu yol bilir misiniz? Sizin dediğiniz
gibi 15 dakikalık yolu 2-3 saatte değil, 7-8 saatte alanlar oldu... Sahili
göremeden karada yandılar(!), deniz kıyafetleri üzerlerinde olmadığı için de
amele yanığı sınıfına yazıldılar!.. Ha bi de meşhur kamyonlarımız var; taş,
kum, çakıl taşıyan... Fazlalıklarını da gelene geçene saçan!.. Biz dizildiler
mi peş peşe, işte sana Keşan-Erikli arası işkence!.. Peş peşe dizildikleri için
sollama yapamazsın, 2 vitesin üstüne takamazsın, 30 kilometre hızı da
aşamazsın!.. Oldu mu sana Keşan-Erikli arası düğün konvoyu!.. Araçların bir ucu
Keşan’da diğer ucu Erikli’de, bir gelen bir daha gelmez oluyor bu sebeple!..
Şimdi siz bize dersiniz ki; bekleyin daha 2-3 sene!.. Ancak sizden önceki
valilerimiz de aynı taahhütleri vermişti bize!.. En son hatırladığım
Karayolları'na yazı gönderilmiş, bütün olumsuzluklar iletilmiş, gelen cevabi
yazıda da en kısa sürede iyileştirmeye gidileceği belirtilmişti... İşte bu
yazının üstünden yine geçti 2 sene!.. Şimdi siz dersiniz 2-3 sene, zaten 2-3
seneye varmaz siz gidersiniz, yeni gelen valimiz yine yapar incelemesini, alır
notunu, verir bize sizin gibi 2-3 sene müjdesini! 2-3 seneye varmaz o da gider,
yenisi gelir, yenisi de 2-3 sene der, 2-3 seneye o da gider, yenisi gelir....
gelir-gider ve geçer 2-3 sene her gelen valimizle böyle işte!..
Neyse, bereket bu gece Mübarek Regaip
Kandili gecesi... Yazımı paylaştığım gibi secdeye duracağım, Keşan-Erikli kara
yolunu 2-3 sene bekletmeyecek bir valinin Edirnemize gönderilmesi için duaya
başlayacağım!.. Yoksa, bizim Keşan-Erikli kara yolunun genişletilmesi -gelmez
ayın son perşembesine yapılacak- o da kısmetse!..
Bu arada; Keşan-Erikli kara yolunu kullanan
tüm vatandaşlarımız bu gecenin hürmetine etsinler birkaç dua, belki birimizden
birimizin duası tutar da, iş bitirici vali atanır başımıza!.. Allah dualarımızı kabul eylesin... Amin!.. Saygılarımla...
22 Nisan 2015 Çarşamba
ROBOT DAVUTOĞLU, CHP’NİN SEÇİM BİLDİRGESİ İLE CANLANDI!..
Vallahi de billahi de
canlandı!.. Yüce Rabbim bana bu günleri de gösterdi çok şükür!.. Biliyor
musunuz, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun
Başbakan olduğu günden itibaren içimde kanayan bir yaraydı donukluğu!.. Ses
tonuna hayranım... Nasıl bir gür sestir bu yaa... Birisi televizyonda konuşuyor
ancak ben evde ev işi ile ilgilenirken sadece kulak misafirliği yapıyorum... Azcık
sigara molası için koltuğa yaslansam ve gözümü televizyona doğru çevirsem,
televizyondan gelen sesle ekrandaki görüntüyü bir türlü bağdaştıramıyordum!.. Hani
bir robotu çıkarırsın kürsüye, içine de ses kaydını yerleştirir basarsın
düğmeye, vücudun her yerinden yankı yapar... Ahanda tam öyle bir şeydi işte
hissettiğim!.. Donuk bir görüntü, yüzünde hiçbir mimik yok, vücut dili desen
hiç yok... Kıpırdadığını göremiyorum ara ara başını sağa sola çevirmesinden
başka... Ses tonu fevkaladenin fevkinde!.. Nasıl diyeyim, 2 metre boyunda 100 kilo
ağırlığında bir insandan çıkıyor gibi... Ancak sesin geldiği görüntüye
baktığınızda neredeyse kürsüde kaybolan, bırakın iri yarıyı normal insan
ebatlarından bile daha ufak tefek... Hadi bunu da geçelim... İllaki iri yarı
insanlarda ses tonu güçlü olacak, cılızlarda cılız olacak diye bir şey söz
konusu değil... Ancak esas dikkatimi çeken konuşurken o çıkan gür sesin dudak
hareketleri ile bile tam bağdaşmaması... Sanki playback yapıyor gibi!.. Çekmişler
kasete konuşmayı, basmışlar düğmeye, Sayın Davutoğlu
itinalı bir şekilde dudaklarını kımıldatıyor... Vallahi başka hiçbir tarafı
oynamıyor!.. Oynatıyorsa da ben denk gelmedim!.. Gözler sürekli açık, ara sıra
kırpıştırır insan ama yok onda kıpraşmıyor!.. Tebessüm olmadığı için yanaklarda
çizgi görmeniz mümkün değil... El mimikleri deseniz hiç yok... Onun bu
hallerini takip etmekten bir türlü konuşmasına konsantre olamadığım için de
ben, konuşmaya başladığında anlattıklarına hakim olabilmek ve dikkatimi
dağıtmamak için televizyonun ekranına bir örtü atıp dinliyordum!.. Lakin 2 gün
öncesine kadar!.. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin seçim bildirgesini açıklaması ve Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun bu bildirgeye karşı
eleştiri yaptığı konuşmasını dinlerken hayretler içinde kaldım!.. Sayın Davutoğlu’nun yüzü gülmeye, gözü
kıpraşmaya, elleri oynamaya başlamış!.. ‘Breh
Kılıçdaroğlu’ dedim kendi kendime... Robotu bile canlandırdınız bu seçim
bildirgenizle, inşallah Türk halkı da uyanır da, verir dersini bu hükümete!.. Saygılarımla...
21 Nisan 2015 Salı
EVLATLARIMIZI MEYDAN’DA TOPLAYIP DÖVELİM!..
Başka çare yok... Çok sevdiğimiz, kıyamadığımız, gözümüzden sakındığımız
evlatlarımızı maalesef ki birileri sevmiyor, kıyıyor ve zehirliyor!..
Durum o ki, Keşan’ın kanayan yarası; Bonzai!.. Ve Bonzai meyvelerinin
yavaş yavaş vermeye başladı! Dünkü köşe yazımda illa ki Bonzai vakalarının
önüne geçilmesi için ‘kurban(!) mı
istiyorsunuz?’ diye sormuştum... Dün sabah saatlerinden beri şahit olduğum,
duyduğum ve gözlemlediğim olaylar Bonzai konusunu bir daha dile getirmemi
gerektirdi... Ve ‘kurban’lar yavaş
yavaş bağırmaya başladı!.. Korkarım ki, bir müddet sonra ‘toplu kurban’lar
yaşanacak...
Bir nostalji yapalım önce; ‘dayak’ üzerine...
Eskiden ne çok dayak yerdik değil mi? Anamız, babamız, dedemiz, ninemiz,
amcamız, dayımız, teyzemiz, halamız, ablamız, ağabeyimiz hatta komşu çocuğumuz
bile döverdi bizi... Öğretmenlerimizden yediğimiz sopanın ise haddi hesabı
belli değildi!.. Fenamı yaptılar? Elleri dert görmesin!.. Ne iyi yapmışlar da
dövmüşler bizi... Hem öyle gizli saklı dövmek de değil, meydan sopası yerdik
evire çevire cinsinden... Hepsinin de vurduğu yerde gül biterdi!.. Kızılcık
sopası da meşhurdu eski zamanlarda... Hem kızılcık sopasıyla dayak ye hem de gıkın
bile çıkmasın... Ağladıkça daha çok sopa yiyorduk çünkü!.. Dayağın üzerine
şekerleme ise meşhur atasözü; ‘Dayak
cennetten çıkmadır!’ olurdu ve bu atasözü ile teselli bulurduk
birçoğumuz... Dayak yiyorsak; terbiye edilmiş, yanlış yola sapmaktan kurtulmuş
sayardık kendimizi...
Ve günümüzde... ‘dayak’ mı? Haşa!..
El bebek gül bebek büyütüyoruz evlatlarımızı... Hafiften bir fiske
dokundurduk mu, içimiz cız ediyor!.. Günlerce kendimize gelemiyoruz, evladımıza
tokat attık diye depresyona giriyoruz! Sıkar mı bizden başkası bir tokat atsın
evladımıza... Yandığı gündür! Kıyameti koparırız, mahkemeye kadar işi
vardırırız... Hele hele öğretmen bir tokat atsa çocuğumuza, sürdürülmekten
meslekten atılmaya kadar iş varır vallah!.. Daha çeşitleri çoğaltmak var da,
önemli olan anlayana!..
Sonuç; el bebek gül bebek büyüttüğümüz, bir dediğini iki yapmadığımız,
gün ile geceyi anlatamadığımız ve gece yarılarına kadar sokaklarda sürtmesine
izin verdiğimiz evlatlarımız, zehir tacirlerinin ellerinde... Evlatlarımızı
kıyamamamız, ‘hayır’lı konuşmayı
unutup, her şeyine ‘evet’ dediğimiz
evlatlarımızı maalesef kendi ellerimizle sürükledik zehire...
Çalıştırmadık, tembel yaptık... Hazır paraya alıştırdık... Kıymet
bilmediler, gittiler zehre verdiler... Eskiden okullar tatile girince erkek
çocukları tamirhaneye, kız çocuklara tezgah başına geçirdi... Öyle zenginmiş,
fakirmiş ayrımı da yoktu... Önemli olan; terbiye etmekti... Şimdi okullar tatil
oldu mu; erkeği de kızı da tatile!.. Doldur cebine parayı, zulalasın otları!.. Sigara,
alkol gırla, bıktı artık kızanlar başladı değişiklik aramaya!.. Bunu ailelerden
önce zehir tacirleri farketti, bizim evlatlarımıza yazık etti...
Şimdi diyeceksiniz ki; hepsi mi? Rahat
olun %70’i!.. Henüz %30’luk kesime ulaşamadılar, aval aval bakınırsak onları da
yakalayacaklar!..
Bu yazımı kaç kişi okuyacak bilmem ama, hangi ana baba okursa; okutsun
bir başka ana babaya da... Evlatlarımıza bizlerden başka kimse sahip çıkamaz ve
koruyamaz... Evlatlarımıza kıyalım ve hepsini bir meydanda toplayıp, ‘Meydan Sopası’ atalım... Gerekirse
zincirle bağlayıp, dizimizin dibinden ayırmayalım... Gece sokağa salmayalım,
cebine çok para koymayalım...
Uyuşturucu maddeleri olan esrar, eroin, Bonzai vb. çeşitlerin ne
olduğunu, zararlarını, sonuçlarını iyice araştırıp öğrenelim... Önce kendimizi
eğitelim, edindiğimiz bilgilerle de evlatlarımızı bilgilendirelim...
Şu bir gerçek ki; bizim evladımıza bizden başka kimse sahip çıkamaz,
kimse koruyamaz, kimse kötülerden kollayamaz... Sahip çıkacak, koruyacak ve
kollayacak olsalardı, bugün uyuşturucu vakaları bu seviyeye gelmezdi... Çok acıdır
ki, ben kestim ümidi... Biraz daha üstüne gidersem konunun, belki de ‘Bonzai vakaları’ gizlenecek ve yaşanan
ölümlere bile; ‘bulaşıcı hastalık!’
denilecek... Ancak bu illet öyle bir bulaşıcı illet ki, evlatlarımıza taktı
kancayı, kurbanlıkları hazırladı!..
Tüm anne babaları duyarlı olmaya ve sürekli gözlem altında tutup, bu
illetin pençesine yakalanmasını engellemeye, yakalananları da kurtarmaya davet
ediyorum... Yetkililerden ise artık bir şey beklemiyorum... Çünkü bir halt
yiyecekleri yok!.. Saygılarımla...
TRAFO BİNASI MI YOKSA ÖPÜŞME SAHASI MI?!
Aşağı Zaferiye Mahallesi
Yuvam Sokak yanındaki trafo binasından söz ediyorum... Zaman zaman hep dile
getirmişimdir... Trafo binası etrafında yuva yapan gençleri ve uygunsuz
davranışlarını... Ben pek şahit olmazdım ancak komşularımdan gelen şikayetler
doğrultusunda dile getirmeye çalıştım ara ara mahalle halkının yaşadığı
rahatsızlığı... Ne arasan var bu trafo binası etrafında... En çok da aşna
fişne!.. Lakin genelde kuytu tarafı seçerdi aşna fişne yapacaklar!.. Yola bakan
kısmı değil, daha çok otların büyük olduğu ve görünmeyecekleri tarafı tercih
ederlerdi... Onlar görünmezdi ama çıkan inleme seslerinden ötürü mahalle halkı
çoluğunu çocuğunu trafo önündeki yoldan geçirmeye çekinirdi... Çocukları sorsa ‘anne bu ses ne?’ diye, ne cevap
verecekler çocuklarına... ‘Evladım
sevişiyor iki genç!’ ya da ‘Mahallemize
genel ev açıldı!’ diyecek halleri yok tabii ki... Yok yok abartmıyorum...
Akşam üzeri olunca trafo binasının etrafı hiç boş kalmıyordu, hele hele
karanlık bastımı hiç sormayın... Komşularımın serzenişi üzerine birkaç kez
takibe aldım ve bizzat ben de şahit oldum bu duruma... Yazdım, fotoğrafladım,
ilgilileri uyardım... Keşan Belediyesi yetkilileri tarafından otlar temizlendi
ve trafo etrafı açıldı... Yani kuytu köşeler gün yüzüne çıktı... Polis ekipleri
kontrol yaptı ve bir süre trafo binasının etrafı rahatladı... Doğal olarak en
çok rahatlayan da mahalle halkı oldu... Ancak geçen hafta havaların ısınmasıyla
birlikte yine hareketlilik başladı trafo binası etrafında... Güpegündüz, okul
saatinde, iki öğrenci, hem de hiç öyle gizlenmeye sakınmaya gerek duymadan
öpüşmeye başladı!.. Onlar sakınca görmüyordu ama ben yine utancımdan pencereyi
açıp fotoğraflamak yerine, açmadan fotoğraflamayı tercih ettim yinede... Bu
arada gelen geçen de oldu yoldan ama onlar hiç istiflerini bozmadı!.. Sanki
trafo binası değil, aşna fişne merkeziydi!.. Yazımda yayımladığım fotoğrafı
geçen hafta içinde çekmiştim... Şu anda hava yine serinledi ve trafo binasının
etrafı gençlerden bir nebze olsun temizlendi ama bir iki gün sonra havalar
ısındığında, doluşacaklar yine etrafına... Sadece aşna fişne değil her şey
mevcut toplananlarda... Alkolü, uyuşturucusu, ateş yakanı, vatandaşa
rahatsızlık vereni... Peki bu duruma nasıl son verilmeli? Trafo binasına 24
saat polis dikemeyiz, zabıta görevlendiremeyiz... Ancak bu ahlaksız
davranışlara da göz yumup, seyirci kalamayız... Birkaç yıldır mahallenin
kanayan yarası haline gelen bu durumu ancak resmiyete çevirirsek işi çözeriz!..
Koyalım trafo binasına bir tabela, yazalım üzerine; ‘Aşna Fişne Merkezi!’ diye... Böylece ilgililerini de bir sorundan
kurtarırız, biz de mahallemiz bir merkeze kavuştu(!) diye rahatlarız!..
Aileler çocuklarını merak
etmiyorsa, okul idaresi öğrencisini takip etmiyorsa, kurumlar işbirliğine
girmeyip bu tür sorunlara çözüm bulamıyorsa, benim ya da mahalle halkımın
yapabileceği bir şey var mı? Tabii ki yok... Olsa olsa işte böyle -resmileştirin!- de -herkesin kafası rahat olsun!-
önerisinde bulunuruz ancak!.. Yine de anne, babalara tavsiyem; evlatlarımıza
sahip çıkalım ve attığı her adımın takipçisi olmaya çalışalım... Yanarsa anam
yanar, gerisi yalan yanar... Kalın sağlıcakla...
20 Nisan 2015 Pazartesi
SEYAHAT HALİNDE BONZAİ VAKASI!..
Tarih: 18 Nisan 2015
Cumartesi
Saat: 11.28
Yer: Keşan-İstanbul Karayolu
Olay: Seyahat halindeyken
bonzai vakası
Olay Kahramanı: Ailesi İstanbul’da
ikamet eden, kendisi de Keşan’da yüksekokul eğitimi gören gencecik bir
delikanlı
Evet sevgili anne, babalar... Keşan’daki
mülki amirinden en alt kademesine kadar sorumlu olan ilgililer... Birde
evlatlarımızı zehirleyen yere batasıca zehir tacirleri...
Önce bizzat şahit olduğum olayı sizlere
paylaşayım... 18 Nisan 2015 Cumartesi günü saat 10.30’da İstanbul’a gitmek
üzere Keşan’dan Öz Keşan Turizm’in aracı ile hareket ettik... Hareket saatinden
yaklaşık 10 dakika önce İstanbul’a gitmek üzere yerini ayırtan bir delikanlı
(Keşan’da yüksekokulda eğitim gören) çantasını araca bırakıp, 5 dakika içinde
döneceğini belirterek Eski Köy Garajı’ndan Paşayiğit Caddesi yönüne gitti ve
kısa sürede dönerek araçta yerini aldı... Saati gelen araç hareket etti ve
içerisinde ben de dahil 5 yolcusu ile İstanbul yolunu tuttu... Ancak Tekirdağ’a
yaklaşık 20 kilometre
kala bir mesafede arkada oturan bey yanındaki gencin fenalaştığını söyleyerek
şoförü uyardı... Şoför hemen aracı sağa park etti ve şoför ile yolcular
fenalaşan bu gence müdahaleye başladı... Gencin ağzından köpükler çıkıyor,
gözleri kayıyor ve kendinden geçiyordu... Bu manzarayı daha önce de görmüş ve
içimden teşhisi koymuştum!.. Şoföre 112 Acil’i arayacağımı söyledim ve bir
taraftan da aradım... Çıkan sağlık görevlisine durumu izah edip yardım istedim...
Genç delikanlı tamamen kendini kaybetmişti... Bu sefer genç delikanlının
fenalaşması ile ilgili içimden geçirdiğim teşhisini dışarı vurdum ve ‘bonzai vakası’ dedim... Meğer diğer
yolcularda aynı teşhisi içlerinden geçirmişler!.. 15 dakika içinde 112 Acil
Servis ambulansı geldi, delikanlıyı ambulansa aldı, cep telefonundan ailesine
haber verildi ve biz yolumuza devam ettik... Tabii ki bu arada, yine araçta
olan bir genç kız da arkadaş çevresinde şahit olduğu olayları anlattı ve bonzai
içen arkadaşlarının da benzer durumları yaşadığını anlattı...
Şimdi gelelim olayın gelişme noktasına... Ailesinin
eğitim için İstanbul’dan Keşan’a gönderdiği 20 yaşındaki delikanlının bu zehri
temin etmesi yaklaşık 10 dakika sürdü!.. Keşan’da uyuşturucu maddeye ihtiyaç
duyanların bunu elde etmesi bu kadar kolay mı? Keşan’a vatani görevini yapmaya
gelen erlerden sonra öğrenim için gelen öğrenciler de mi bonzai satıcılarının
ağına düştü!.. Bu delikanlı seyahate çıkmadan önce bile bonzai içmeyi ihtiyaç
hissediyorsa, hafta içi Keşan’da eğitimine devam ederken hiç mi ihtiyaç
hissetmedi ya da içici ama hiç mi öğrenim gördüğü okulun idarecileri durumu
fark etmedi, ilgili birimlere bilgi vermedi? Yoksa içicilerin de
cezalandırılmasından ötürü artık satıcılar farklı bir strateji uygulayıp, zehri
sattıkları evlatlarımıza zehirlenmeleri için mekan da mı ayarlıyorlar? Ancak
her ne olursa olsun ki ortada bir gerçek var o da; gençlerimiz, evlatlarımız,
yavrularımız zehirleniyor, zehirliyorlar... Ve zehirledikleri kitle de her
geçen gün büyüyor... Çarşı iznine çıkan erler çok rahat bonzai temin
edebiliyor, öğrenciler çok rahat bonzai temin edebiliyor, Keşanlı gençler çok
rahat bonzai temin edebiliyor... Peki ilgililer ne yapıyor? Mutlaka uyuşturucu
ile mücadele ediliyor ve gereği yapılıyordur ama görünen o ki, yetersiz
kalıyor... Bu konuda farklı bir strateji geliştirilsin ve herkes üzerine düşeni
yapıp, Keşan’ımızı ve Keşan’da yaşayan evlatlarımızı bu bataktan kurtarsın... Basın
üstüne gitsin, aileler uyarılsın, polis daha etkin rol üstlensin ve Keşan’ın
mülki amiri Sayın Kaymakamımız da konuyla ilgili tüm birimleri harekete geçirip
zehir tacirlerinin Keşan’da barınmasını engellesin... Yoksa Sayın Kaymakamımız;
hayvancılık gelişecek, tarım ilerleyecek, turizm hareketlenecek ama bunları yaşatacak
evlatlarımız yaşamayacak!.. Önce evlatlarımızı bu zehir tacirlerinin ellerinden
kurtaralım, onları yaşatalım; diğerlerini yaşatmayı da yaşatmayı başaracağımız
genç nesillere bırakalım!.. Saygılarımla...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)