29 Aralık 2013 Pazar

YANDAŞ BASIN ORTAYA GEL!

Keşan EMEK ve Demokrasi Platformu tarafından ülke gündemine bomba gibi düşen rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ile ilgili, birçoğumuzun bildiği üzere eylem yapıldı.
3. günü yapılan eylemde, AK Parti İlçe Binası önünden geçen eylemciler, “Din iman dediniz, memleketi yediniz!”;İlçe Emniyet Binası önünden geçerken ise “Emniyet uyuma, hırsızlar soygunda...” sloganları attı. Bu eylemciler bana göre asıl sloganı bilerek ya da bilmeyerek atmayı unuttu... O slogan da şuydu: “Yandaş basın ortaya gel!”
29 Aralık 2013 Pazar... Saat 13.00 sıraları... Bilgisayarımı açıyorum ve haber sitelerinde gezinirken, birden “Oğlu ölen annenin feryadı:Üzerini örtün, ıslanmasın” başlığı altında bir haberle karşılaşıyorum... Ve o anda, daha haberi açıp okumadan, defalarca karşılaştığım kazalarda yol ortasında yatan cesetleri gözümün önüne getiriyorum... Hani şu nöbetçi ilgililerine ulaşmakta veya uyandırmakta güçlük çekip de, cesedin, saatlerce yol ortasında incelenmesini bekleyen vakalar geliyor gözümün önüne... Bununla ilgili köşe yazısı dahi yazdığım, ancak ilgililerinden kusurlarını kamuoyuyla paylaştığım için büyük tepki aldığım olaylar... Tabii ki kusur ve dolayısı ile tepki onların ama yılmamak da benim görevim... Çünkü ben ‘yandaş basın’ değilim...
İnternet sitesinde gözüme çarpan haber ise Antalya'nın Alanya İlçesi'nde, ehliyetsiz sürücünün kullandığı otomobile çarpan motosikletteki 23 yaşındaki Fetih Çakmak’ın yaşamını yitirmesi ve Çakmak'ın annesi Hatice Çakmak’ın oğlunun yağmur altında cansız bedenini görünce, "Üzerini örtün, ıslanmasın" diye feryat etmesi... Kim bilir bu anne oğlunun cansız bedenine yağan yağmuru ne kadar süre ile acı içinde izledi... Nihayetinde bir anne ve yerde yatan oğlunun cansız bedeni de olsa, o cansız beden bu yağmuru hissetmese de, annelik psikolojisinin o anda bunu anlamasımümkün değil... Anlatamazsınız, anlatmaya çalışmayın da... Yapılacak tek birşey vardır, ilgililerin bir an önce olay yerine gelmesi ve cansız bedenin olay yerinden kaldırılmasıdır...
Yandaşbasın demişken... Yine 26 Aralık 2013 Perşembe gününü 27 Aralık 2013 Cuma gününe bağlayan gece saat 01.00 sıralarında Efes Yolu’nda, Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan’ın eşi Şengül Özcan’a ait olan 34 VMV 10 plakalı otomobil kaza yapmış ve Özcançiftinin oğulları Recep Özcanyaralanmıştır. Keşan’da 4 yerel gazete olmak üzere, haberleri ‘dakikası dakikasına!’ paylaşan ve reklama olunca ‘en taze haberler bizde!’diyen çuvalla İnternet habercisi varken, bu haberi, -bırakın dakikası dakikasına paylaşılmayı-, hiç yer bile verilmemiştir... Sayın Belediye Başkanımızın oğlu kaza geçiriyor, yaralanıyor ve Keşan’da sadece 2 gazete haber yapıyor... Bu düşündürücüdür bana göre... Çünkü şu anda Sayın Başkanımız Keşan’da yerel yönetimin en üst makamında bulunan <Devamı Önder gazetesinin yarınki (30 Aralık 2013 Pazartesi) sayısında...>

13 Aralık 2013 Cuma

ALEYKÜM SELAM SAYIN BAŞBAKANIM!


Artık sabırlar tükenmiş!.. Vatandaşımı uyku tutmaz olmuş, gecenin bir vakti uyanıp, “Başbakan’ın, Keşan’a verdiği 700 kişilik İmam Hatip Lisesi sözü hakkında bir şey yazmadınız” diye mektup yazmış... Yazmamam mümkün müdür sizce... Sadece bekledim, Başbakan’ın bu sözü iyice yerleşsin diye beyinlere... Önce vatandaş yapsın kendi içinde yorumunu, sonra ben de harmanlayıp aksettireyim topunu!
                                                                ***
Keşanlı sevgili kardeşimiz Şefika Nur Debreli, 8 Aralık 2013 Pazar günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sesini duyurmuş, mektubunu ve telefon numarasını da vererek, konuşmaya nail olmuş... Ve bu kardeşimiz Başbakan’a, mevcut İmam Hatip Lisesindeki koşulların yetersizliğini anlatıp, Keşan’a uygun koşullarda İmam Hatip Lisesi binası kazandırılmasını istemiş...
Telefon konuşmasında Başbakan Erdoğan tarafından bu kızımıza, okuduğum haberlere göre aynen şu sözler sarf edilmiş: “Ben bu duruma çok üzüldüm, hemen bir hayırsevere talimat veriyorum, en kısa süre içerisinde 700 kişilik imam hatibinizi yaptırıyoruz inşallah. Şöyle gözünün önüne bir getir: 24 şubelik, 700 kişilik bir imam hatip lisesi, ortaokul bölümü, büyük bir bahçe, kız-erkek yurtları sence nasıl, Keşan’a fazla mı?”
Başbakan Erdoğan’ın bu sözleri üzerine kızımızın cevabı ise, “Sayın Başbakanım yeter ki mevkisi düzgün, okulu güzel, eğitimi kaliteli olsun, 700 kişilik okul yetmez bile.” olmuş...
Bir de bu kızımız Başbakan’a, kendisini üst üste rüyasında gördüğünü de söylemiş...
                                                           ***
Hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde KPSS’de başarı gösteremeyen bir kızımız daha bana mektup yazmış ve çare istemişti! Ben de kendisine tesettürlü bir fotoğraf çekilmesini, giriş belgesine yapıştırmasını, ilk gerçekleşecek sınava da tesettürlü gitmesi tavsiyesinde bulunmuş, devletin bütün kapılarının kendisine açılacağını belirtmiştim...
                                                         ***
Miting sırasında, başında eşarp olan ve Başbakan Erdoğan’a sesini duyuran bu kardeşimizin olumlu bu talebinden sonra ben de mektup yazmaya karar verdim Başbakan’ımıza...
7 gece nedir ki, ben 11 senedir hemen hemen her gece Başbakan’ımızı görüyorum rüyamda! Hem bunlar öyle bir rüya ki, sonu hep bitiyor Sırat Köprüsü’nün ucunda! ... Sol tarafımda Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk duruyor, sağ tarafımda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yer alıyor... Köprünün öbür ucunda da bu vatan için kanlarını döken şehitlerimiz bulunuyor... Her rüyamda da bu şehitlerin sayısı artıyor... İlk rüyamda Başbakan’ımızın ....<Devamı Önder gazetesinin yarınki (14 Aralık 2013) Vatandaş Mektubu köşesinde...>

12 Aralık 2013 Perşembe

AK PARTİ ‘AT’I ALDI, CHP’YE ‘CEKET’ KALDI!


Yerel seçime şunun şurasında 3 buçuk aylık bir süre kaldı... AK Parti Keşan’da Belediye Başkan adayını belirleyerek çalışmalarına başlarken, CHP’de henüz ses seda yok... Ses seda derken, içte kopan fırtınalardan sağır sultan dahi haberdar oldu da Genel Merkezleri tarafından ‘resmi’ açıklama yapılmıyor sadece...
Şöyle bir düşündüğümüzde... CHP’nin aday adaylığı açıklamasını Şenol Yalı 25 Temmuz’da, Aladdin Öztürk 28 Temmuz’da, Mustafa Bezbaş 29 Temmuz’da, Ufuk Kanışkan 18 Ağustos’ta, Mehmet Özcan’da 2 Eylül’de yapmış... Yani ilk aday adayının açıklama yapmasından bu yana 142 gün (neredeyse 5 ay) geçmiş... Ve aday adaylarının hepsi neredeyse peş peşe açıklamalarını yaparak, kamuoyuyla paylaşmışlar, partilerine resmi başvurusunu yapmışlar... Oysa CHP bugün adayını belirlese, geriye 106 gün (30 Mart yerel seçimine) kalıyor...
142 gün dile kolay... Her gün sanki adaymış gibi çalışan, kucak kucak paraları akıtan, işini gücünü bir kenara bırakan aday adaylarına, 142 gün sonra ‘güle güle’ denirse, maazallah kalpten gider insan vallah!
Öte yandan, Genel Merkez tarafından ‘anket’ sonuçlarına göre aday belirleneceği ilan edilse de, şu anda durum onu gösteriyor ki, anketler gitti çöpe! Bana göre ‘anket’ler dikkate alınmış olsaydı, çoktan ‘Keşan’da CHP’nin adayı falanca’ denilip, sonucu açıklanırdı... Bütün aday adayları da Ankara’nın yollarını arşınlamazdı!
Bir de işin halk yanı var... Vatandaş merakta... Acaba CHP kimi aday gösterecek diye bekleyişte... Partililer kısmı çokta önemli değil aslında... CHP’ye kayıtlı 2.700 üye olduğu düşünülürse, esas seçimin sonucunu belirleyecek olanın herhangi bir partiye kayıtlı olmayan ve evinde oturup; adayın becerisi, kabiliyeti, yeteneği, yakışıklılığı(!), oluşturacağı Meclise göre oy verecek vatandaş olduğu bilinmekte... Bu da yaklaşık 45 bin seçmene tekabül etmekte...
Bütün bunlara karşın CHP Genel Merkezi, ‘Keşan’da nasılsa ceketimizi koysak kazanırız’ diye gerilmekte... Hiç telaş yapmayın canım, ‘hele bir yılbaşını atlatalım, Ocak ayı su gibi geçer, Şubat çarşafa dolanır, Mart başı uğursuzluktur’ deyip, açıklayın adayınızı 29 Mart gecesinde!.. Seçim arifesinde davul zurna tutar, bizim adayımız ‘falanca’ diyerek, duyurursunuz cümle aleme!... Meclisi de artık <Devamı Önder gazetesinin yarınki (13 Aralık 2013) Neşe'nin Kaleminden köşesin
de...>

11 Aralık 2013 Çarşamba

BAŞI BOYNU ALTINDA KALSIN BÖYLE BABALARIN...


Çoktandır fırsat bulamadığım dost ziyaretleri ile ilgili dün bir kaçamak yaptım. Hem hoş sohbet hem de yorgunluk kahvesi içmek için bir ahbabıma uğradım. Sohbetimizin ortasında, bir başka ahbabımız katıldı aramıza. Oradan buradan derken, laf açıldı hayırlı babalardan! Aramıza sonradan katılan ahbabımız, o sıcak muhabbet arasında döktü içini bize... 10 yaşında iken babasının evden ayrılıp kendilerini terk edişini ve yaşadığı acı günleri paylaştı yaşlı gözlerle... Tam muhabbetin sonuna gelmiştik ki, bir arkadaşımız daha katıldı aramıza... Muhabbetin başına değil sonuna yetiştiği için, ‘affet babanı’ dedi bu kardeşimize... Herkesin hata işleyebileceğini, affetmenin büyüklük olduğunu ve kendisine göre doğru davranışın bu olacağını söyledi yumuşak bir dille...
Bu kardeşimiz ısrarlı bu tavrın üstüne, sesini biraz da yükselterek ‘ben 20 senedir zeytin yemiyorum, yemediğim gibi zeytinden de kaçıyorum’ dedi... 3 sene boyunca annesi ve kardeşleri ile birlikte karınlarını zeytin ekmekle doyuran bu kardeşimizin, zeytin hayatında öyle bir yer etmişti ki, o günleri hatırlamamak için bir daha ne zeytin yemiş ne de evine zeytin sokmuştu... Annesi ev temizliklerine gidip eve ekmek parası getirsin diye, o kardeşlerine bakmış ve tahsilini yarıda bırakmıştı... Bayram olduğunda herkes babasının elini öperken, elini tutup gezerken, o bir mezar bile bulamamıştı babasını ziyaret edebileceği! Evlerinde hiç ışık yanmamıştı 2 sene, karanlık odasında sabah olmasını beklemişti karanlıktan kurtulmak için bu kardeşimiz... Kapılarının tokmağı vursun da, bir komşusu bir tabak yemek bıraksın diye hep kapının yanına yakın bir yerde oturmuştu senelerce... Çok acı, çok üzüntü, yokluk, açlık çekmiş annesi ve 2 kardeşi ile birlikte ama 10 senenin sonunda ermişler muratlarına... Çalışmışlar, çabalamışlar, didinmişler ve ondan sonrasında kimseye muhtaç olmadan kendilerini geçindirmişler... Ve 25 sene sonra anne ve 3 çocuğuna bunları yaşatan hayırsız baba, karşılarına çıkmak ve hallerini hatırlarını sorup, yardımcı olmak istemiş onlara...
Ve bu kardeşimiz selam göndermiş babasına, kısa yazdığı şu mektubuyla: “Çok şükür halimiz vaktimiz iyi. Ben 10 yaşındaydım, bir kardeşim 7, diğeri de annemin 3 aylık karnındaydı bizi terk ettiğinde... Şimdi benim 16 ve 14 yaşlarında iki evladım, kardeşlerimin de 3’er çocukları var... Bize baba bundan 25 yıl önce lazımdı. Babalık çağımız geçti, ben çoktan baba, kardeşlerim de anne oldular... Sana şimdi evlat lazım olduysa, bizi terk ederken aklın kimde ise, git ondan evlat iste!”
Dün yaptığımız bu acı hatıralarla dolu sohbette, ben aramıza katılan arkadaşın iyi niyetine onay vermeyip, aksine ‘affetme’ dedim kardeşime...
Sen de affetme, benim kızım da affetmesin hayırsız babasını...
Sen: 3 yıl boyunca seni, <Devamı Önder gazetesinin yarınki (12 Aralık 2013) Neşe'nin Kaleminden köşesinde>

BELEDİYENİN TAKVİMİ KARŞIMDA DURUYOR, BAKTIKÇA GÖZYAŞINA BOĞUYOR!


Vatandaşım bana kızmış... Başbakan’a takmışım... Keşan Belediyesini es geçip, bastırdığı 7.500 adet takvim için yorum yapmamışım... Doğrusu haklı vatandaşım... Halbuki takvim karşımda duruyor, baktıkça beni gözyaşına boğuyor! Hele hele sayfaları çevirip, methiyeleri okudukça, kalbim yerinden çıkacak gibi oluyor!
İsterseniz şöyle yazılanları bir hatırlatayım, altına da yorumlarımı yapıştırayım...
                                    * * *
“Türkiye’de TOKİ’siz sadece belediyenin yaptığı tek konutlar...”
Evet, çok şükür öyle... Almayan pişman, alan bin pişman! 2 senede boyaları döküldü, kalorifer boruları patladı, bodrumları su bastı... Baş edemeyen ev sahipleri de ya sattı ya da kiraya verdi...
“Keşan daha modern, daha temiz bir balık haline kavuştu!”
Kavuştu kavuşmasına da bizim köşeler boşalmadı... Her köşe başında seyyar balık satıcıları hem trafiği aksatmaya, hem balık sularını akıtmaya hem de çevre kirliliği yaratmaya devam etti... Anlayacağınız Balık Hali tertemiz ama şehir merkezi balık kokusundan geçilmiyor, adamın sokak ortasında masa kurup, rakı-balık yapası geliyor!
“Çok amaçlı Pazaryeri Kompleksi”
İnşaata başlanmasıyla birlikte ulusal basına yansıdık, yağma olayları ile nam saldık! Pazarcı esnafının yer dağılımında denge kuramayınca da birbirlerine düşman yaptık... Fiyaskoyla başlayan işin sonu umarım güzel neticelenir de rezillik örtülür iş bitince!
170 km. kanalizasyon ve büz döşemesi gerçekleştirdik”
Aman gerçekleştirmez olaydınız... Ne zaman yerin altına girmeye kalksanız yüzünüze gözünüze bulaştırdınız! <Devamı Önder gazetesinin yarınki (12 Aralık 2013) Vatandaş Mektubu köşesinde...>

10 Aralık 2013 Salı

ÇOK FENA KURTLANMIŞIM!...


Breh breh... Bir Başbakan geldi ilçemize, kurtlanmadık yer kalmadı içimde!... Yazıyorum, yazıyorum, kurtların hepsi düşmüyor bir kerede...
Vatandaşım ise serzenişte, ki ne serzenişte... Güvenlik önlemleri ve üst araması illallah dedirtmiş hepsine!.. Peki, ben ne demeliyim sizce... Boynumda, Edirne Valiliği İl Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden onaylı basın kartım var, gireceğimiz demir kapı belli, elimde fotoğraf makinesi ve kayıt cihazımı alacak kadar bir çanta ancak arandık da arandık boydan boya... Breh kafamın ta tepesinden başladılar sopayı sürtmeye, ayak tabanıma kadar gezdirdiler vücudumun her yerinde... Nereme sürttüyseler o sopayı, öttüm de öttüm habire(!) Bayan polis sopayı başımda gezdiriyor, ötüyor; göğsümde gezdiriyor, ötüyor, belimde gezdiriyor, ötüyor; ayak bileğimde gezdiriyor yine ötüyor... Çantamda da nereye sürtse, bağırttırdım sopayı(!)... ‘Aman’ dedim kendi kendime, ‘Yedin ayvayı Neşe... Çeneni tutmaya niyetlendin ama bedenin öttü çenen yerine!’ Bu kadar ötünce de, bayan polis elleriyle başladı vücudumda gezinmeye! Vallah korktum striptiz yaptırıp, beni orta yerde soymasından!.. Bir hamleyle kulağına eğildim; ‘Yok içimde kuşlu bomba!’ dedim... <Devamı Önder gazetesinin yarınki (11 Aralık 2013 Çarşamba) sayısında...>

9 Aralık 2013 Pazartesi

GÖZ ALTIDAN KORKTUM, GELİP-GİDENE KADAR YAĞLADIM!


Mutlaka hepimiz dile getirmişizdir, ‘Allah korkusu bir şeye benzemez’ diye... Ve her Müslüman’ın Allah korkusu vardır içinde... Kimimiz de ‘Allah’tan başka kimseden korkum yoktur’ diye defalarca söyleyip, dile getirmişizdir mutlaka... Ancak... Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 8 Aralık 2013 Pazar günü Keşan’a yaptığı ziyarette anladım ki, en çok Trakyalı korkusu varmış içinde!.. Madem bu kadar korkuyordun da ne diye bu zahmeti yaşattın bize...
Geleceksin diye herkesin paçası tutuştu, geçiş güzergahında onarılmadık yer bırakılmadı, ancak bir gece öncesinden neredeyse ilçede sıkı yönetim ilan edildi... Yollar trafiğe kapatıldı, vatandaş evine gidebilmek için 3 katı fazla yakıt harcadı... Hemen öncesinde akaryakıta yapılan zam da vatandaşa ‘kazık’ olarak yansıdı... Başbakan ilçemizi ziyaret edecek, çevre il ve ilçelerden vatandaşlarımız gelip, piyasamızda da bir hareketlenme olacak beklerken, yapılan sıkı yönetim nedeniyle esnaf sinek avladı, Keşan’ın yerlisi bile bariyerleri aşıp alışverişini yapamadı!
Basının hali ise tam bir curcunaydı... Soktular bizi 2 metre genişliğinde bariyerlerin içine, sahneden başka bir yeri görmek ve çevreyi gözlemlemek için sıkıysa git öteye beriye!
Ya, Sayın Başbakanımızın dile getirdiği bazı ifadelere ne demeli sizce...
Başbakanımız sağlıkta yapılan yatırımların ortada olduğunu söyledi ve “Artık istediğiniz hastaneye gidiyor musunuz? İstediğiniz eczaneden ilacınızı alıyor musunuz?” diye sordu... Miting alanında bir korumanın enseme yapışmasından korktuğum(!) için cevabımı sakladım yine köşeme... Evet Başbakanım, çok şükür istediğimiz özel hastaneye gidiyoruz, eczaneden her ilaç almaya gittiğimizde de ‘şu kadar borcunuz var’ diye bir faturayla karşılaşıyoruz! Devlet hastanelerine ise hiç uğramıyoruz... Uğrasak da doktor bulamıyoruz... Çok şükür hallerinden çok memnunlar, onun için sürü sürü özel hastanelere geçmekteler!
Gelelim Sayın Başbakanımızın AK Parti hükümetinden önceki hükümetlere serzenişine... Başbakanımız dedi ki; “Bankaları bize 46 milyar dolar borçla bıraktılar. Ziraat Bankası %59 faizle benim çiftçi kardeşime kredi veriyordu, şimdi 0-7 aralığında. Nereden nereye. Aradaki o faiz farkı benim çiftçimin, vatandaşımın cebinde kaldı. Onlar faizle sömürdüler, biz ise faizi vatandaşın cebinde bıraktık.” İşi biliyorsunuz be Başbakanım, o nedenle de kuşandınız gani gani, çok şükür devletin kalmadı satılmadık hiçbir şeyi!
Çiftçi kardeşim %59 faiz öderken, cebinde tomarla parayla geziyordu, beyler gibi yaşayıp, ekonomiyi de ayakta tutuyordu... Çok şükür şimdi sürecek tarlası, besleyecek hayvanı kalmadı, bankalardan 0 ile 7 arasında aldığı faizi bile ödeyemediği için varı yoğu icrayla satıldı...
Camiler inşa ettiniz, yollar yaptınız, öğrencilere burslar verdiniz, ücretsiz kitaplar dağıttınız, neler yapmadınız ki, saymakla bitmez vallah! Türk Telekom, TREDAŞ, Tekel <Devamı Önder gazetesinin yarınki (11 Aralık 2013 salı) sayısında...>

8 Aralık 2013 Pazar

BAŞBAKAN KEŞAN’DAN BORÇLU AYRILDI!


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan... 8 Aralık 2013 Pazar günü yani dün ilçemize geldi... Basın camiasının acı günüydü... Çünkü biz de meslektaşımızı, arkadaşımızı, kardeşimizi, ağabeyimizi, can dostumuzu kaybetmiştik... Volkan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni sevgili Cumhur Birsel’i toprağa vermiş, acımız büyük de olsa, üzüntülü de olsak, Sayın Başbakanın Keşan’ımıza gelmesi dolayısı ile kendisini karşılamış, vazifemizi yerine getirmiştik...
Başbakan Erdoğan’ın konuşmasının başından sonuna kadar pür dikkat dinleyip, gözünün içine baktım acımızı paylaşması için... Ancak, Başbakan Erdoğan beni hayal kırıklığına uğrattı... Konuşmasının 1 dakikasını; sevgili meslektaşımıza rahmet, ailesi ve basın mensuplarına da başsağlığı dilemek için ayırmadı...
Kendisine bu konudan bilgi verilmemiş miydi yoksa verilmiş de kendisi mi atlamıştı... Bunu bilmiyorum... Ancak verilmediyse bu Keşanlı partililerinin kusuru, eğer verilmiş ve zikretmemişse de bu, Sayın Başbakanımızın ayıbıydı...
Emniyet’ten aldığımız bilgiye göre mitinge yaklaşık 12 bin kişi katılmıştı... Bana göre ise, taş çatlasın 2 bin Keşanlı ya vardı ya da yoktu miting alanında... Ne şekilde geldiler, içten mi, göstermelik mi bilmiyorum ama o gelenler de illallah çekti korumalar ve güvenlik anlamında...
Ancak sevgili meslektaşımız, yüreği temiz, gönlü bol, seveni çok olan Cumhur Birsel’in cenaze töreninde kimse zorla getirilmemiş, hiçbirinin çıkarı yoktu ve hepsi ona olan sevgi ve saygısından dolayı oradaydılar... Tek bir koruması da yoktu ve sevenleri doldurmuştu cenaze törenini...
Biz dostumuzu, meslektaşımızı, o yüreği güzel insanı, büyük acıyla toprağa verdik...
Nur içinde yat sevgili Cumhur Birsel... Mekanın cennet olsun... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu davranışı da sana ve sevenlerine borcu olarak kalsın...

 


1 Aralık 2013 Pazar

OCAĞINA DÜŞMEK İÇİN DUAYA BAŞLADIM DOKTOR HANIM!


Öncelikle; Hipokrat yeminine bağlı, geçmişten bugüne şifa dağıtan doktorlarımız ve sağlık alanında çalışanlarımıza minnet sunuyor; köşe yazıma başlamadan önce de Hipokrat Yemini’ni yayımlayarak, köşeme konu olan ilgili doktora, mesleğine başlarken bu Andı acaba okutmadılar mı diye de sormak istiyorum!

                                                HİPOKRAT YEMİNİ
Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda, hayatımı insanlık yoluna adayacağımı açıkça bildiriyor ve söz veriyorum.
Hocalarıma saygı ve gönül borcumu her zaman koruyacağıma, sanatımı vicdanımın buyrukları doğrultusunda dikkat ve özenle yerine getireceğime, hasta ve toplumun sağlığını baş görev sayacağıma, benden hizmet bekleyen kimselerin sırlarına saygılı olacağıma ve onları saklayacağıma, hekimlik mesleğinin onurunu ve temiz töresini sürdüreceğime, meslektaşlarımı kardeş bileceğime, Din, Milliyet, Irk, siyasi eğilim ya da toplumsal sınıf ayrımlarının görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime, İnsan hayatına kesinlikle saygı göstereceğime, baskı altında kalsam bile tıp bilgilerimi insanlık değer ve yasalarına karşı kullanmayacağıma, açıkça, özgürce ve namusum üzerine and içerim.

                 OCAĞINA DÜŞMEK İÇİN DUAYA BAŞLADIM DOKTOR HANIM!
Evet, hatırlarsanız gazetemizin 16 Kasım 2013 Cumartesi günkü sayısında,
“Ben donları dışarıda topladım, meğer arkamdan flaşlar patlamış!” başlıklı köşe yazımda, sağlık sorunum nedeniyle gittiğim Keşan Devlet Hastanesinde yaşadığım bir gelişmeyi paylaşmıştım... Kısaca özetlersem; doktor ve kapıdaki hastaları bekletmemek adına yaptığım telaş ve akşam eve gidip sosyal paylaşım sitelerine göz attığımda ise görev aşkıyla yanıp tutuştuğunu sandığım doktorun, benden sonraki hastayı muayenesi sırasında verdiği pozları görmem...  Ve bu konuyla ilgili yazımı da “Ah be Neşe sen telaştan dışarıda topladın donlarını boş yere!.. Millet, içeride pozlar vermiş, meğer dışarıda bekleyen hastaların kimse umurunda değilmiş!..” şeklinde bir ifadeyle; devlet kurumunda görev yapan herkesi ciddiyete davet ederek, sağlıkta vakit kaybı ve eğlencenin telafisi olmayan büyük bir hata olduğuna da dikkat çekip, noktalamıştım...
Ancak... Geçtiğimiz Cuma akşamı ayaküstü yaptığım bir sohbette, bir vatandaşım bana demesin mi, ‘Neşe Hanım fena basmışınız doktor hanımın damarına!’ diye... İnanın o anda hiç hatırlamadım bile ve ‘Hayırdır, ne alâka kimsenin damarına basmadım’ demem üzerine ise bu vatandaşımdan ‘Olur mu? Gazetenizle doktor hanım çıktı dışarı. Bir daha bu kadın gelirse almayın içeri diye kükredi! Öfkesinden küplere binmişti! Gazete katlanmıştı ve köşe yazınız olan kısmı masaya patlattı!’ karşılığını almayayım mı... Önce sordum bu vatandaşıma, ‘emin misin?’ diye, ‘vallahi Neşe Hanım eminim, hatta çok merak ettim ne yazdınız?’ dedi... Kendisinden başka kimsenin olup olmadığını sorduğumda ise, salonun baştan başa hastayla dolu olduğunu söyledi...
Vatandaşımla yaptığım bu ayaküstü sohbetin ardından, ben de Kükremiş aslan(!) gibi gittim eve hemen... Bilgisayarımı açarken paralayacaktım(!), bir an önce içimi dökmeden rahatlayamazdım... <Devamı Önder gazetesinin yarınki (2 Aralık 2013 Pazartesi) sayısında...>