30 Kasım 2014 Pazar

BEN ÇIKARKEN BİR DANA PARASI GİTMİŞTİ!

   Çalsın sazlar oynasın kızlar!.. Çok stresteydim ve stresimi atmak için çalgılı çengili bir eğlenceye katıldım... Ben stresimi attım ama orada olduğum sürece streste yaptırdım!.. Nasıl mı? Eee biliyorsunuz, fena gazeteciyim(!), kalemimim ölçüsü yok(!), fotoğraf makinemin de ayarı(!) bulunmuyor... Fena, ölçüsüz ve ayarsız bir araya gelince, mekanda rahat etmek mümkün mü? Tabii ki değil... Bile bile işkence çektirdim Keşan’ın eğlence düşkünü beyefendilerine... Haa... kim sorarsa mecburiyet vardı orada olmalarında, hatır gönül işi, yoksa aşa(!) mümkün mü orada olmaları... Hatta bir beyefendi, bizzat gelip kulağıma fısıldadı durumu, ‘külahıma anlat(!)’ diyecek halim yoktu beyefendiye ama tahmin etmeli o kadar saf kalpli ve iyi niyetli düşünecek biri olmadığımı!..
   Neyse, biz gelelim dana parasına... Breh bu kadın milleti ne kriz bırakıyor ne de keder millette... Pardon kadın milleti derken, kadının; yarıdan fazlası çıplak, civelek ve kıvrak olanı!.. Hele hele kafalarda dumanlıysa, şempanze olsa görünüyor karşısındakine prenses hesabı!.. Böyle bir ortama katıldım geçenlerde bir gece, stres atıp, yeni bir gözlem yapayım dedim kendimce... Hani piyasalar durgun ya, eğlence mekanlarını da sarsmıştır düşüncesi vardı içimde... Anladım ki; piyasalar yıkılsa, avro, dolar, altın tavan yapsa, borsa dibe vursa; Keşan’da eğlence mekanlarında yok hiç sarsılma... Ciro tavan yapmakta, paralar havada uçmakta, en çok da çıplak kadınların göğüs ve kalçalarına sokuşturulan paraların hesabı tutulamamakta... Ne siz sorun ne de ben söyleyeyim!.. İşte o gece... Benden çekindikleri için pek rahat edemeyip, dört gözle gitmemi beklediler(!) ama baktılar gördüler gitmeye niyetim yok ufaktan ufaktan benim görmemi engelleyecek şekilde yapıştı şabalar münasip yerlere!.. Bir ara göz kararı sayayım dedim liraları ama sık elden gitmiş bir dana parası!.. Daha da yolun başı...  Benden sonra kesin 10 dana ile 20 koyun parası asılmıştır oralarına buralarına!..
    Bana bakın kadınlar... Toplayın aklınızı başınıza... Sizin adamlar karıdan kızdan anladıkları yok, anladıkları tek şey yarı çıplak beden!.. Güzellikmiş, zarafetmiş onların kitabında yok, soyunup kıvırttın mı senden tatlısı yok!.. Zehir gibi acı olsan da görünüyorsun ona şeker, dansöz kıyafeti giyip, cilve yap yeter!.. Sizinkilerden enayisi yok vallah, bunu da gördüm bizzat gözümle ben!.. Çoluk çocuğunuzun rızkı gidiyor çöpe, siz tasarruf yaptıkça onlar yapıştırıyor çıplak tene!.. Bol keseden harcayın, ‘ben yemedim eller yedi’ diye de sonradan ağlaşmayın... Yemeyeni yerlermiş!... Sanırım mesajımı anladınız... Saygılarımla...



HEPSİ TRIŞKA!..

Tarih: 8 Ekim 2013 Salı
Saat: 23.45 sıraları
Yer: Cumhuriyet Mahallesi
Olay konusu: 13-15 yaşları arasındaki çocukların, esrar içtiği iddiası ile, 155 Polis İmdat Hattı’na haber verilmesi...
Köşemin konusu: Olay gecesi bir tesadüf sonucu geçtiğim mahalleden, gazeteci olduğumu fark edip durmamı isteyen mahalle sakinleriyle yaptığım sohbet...
    Bilirsiniz ara ara Keşan’ı turlar, gözüme çarpan, ters gelen olumsuzlukları yansıtmaya ve sizlerle paylaşmaya çalışırım... Gerçi benzine ard arda gelen zamlardan sonra eskisi gibi çok turalayamasam da, yine de zaman zaman gözlemde bulunuyorum... 8 Ekim Salı akşamı da Cumhuriyet Mahallesi’nden geçerken, birden aracımın önüne birkaç kişi geçti ve durmamı işaret etti... Kontağı kapattım ve aracımdan ineceğim sırada, ‘Abla az ileri, çocuklar orada’ denildi. İşaret edilen yere geçtim, kontağı kapattım ve aracımdan indim... 13-14 yaşlarında bir çocuk, bir mekan içinde ayıltılmaya çalışılıyordu... Mahalle sakinlerinin iddiasına göre, bu çocuklar esrar içmişti ve 155 Polis İmdat Hattı’na bilgi verilmişti... Ancak en ilginci de neydi biliyor musunuz? Olay yerine asayiş yerine trafik ekibi gönderilmişti! Hani trafik ekibini göçmen kaçakçılığı, hırsızlık vs. gibi olaylarda görmeye alıştık da(!), uyuşturucu olayına pek yakışmamışlardı!.. Neyse, konumuz bu değil... İnşallah bu konuyu da yakın bir tarihte işler, sizlerle paylaşırım...
Dönelim konumuza ve 13-15 yaş aralığındaki bu gençleri kimlerin zehirlediğine!.. Bu çocuklar okula gitmiyormuş... Son 3-4 yıldır mahallelerindeki bazı çocuklar kötü alışkanlık edinmiş... Bu çocukların davranışları diğer çocukları da etkiliyormuş ve 5-6 çocuk yüzünden sokaklar boşalmış... Huzur kalmamış... Bu çocuklar hurda çalıyor, evlere giriyor, mahalle halkını tedirgin ediyormuş... Neredeyse her akşam bir vukuat yaşanmaya başlayan mahallede, huzursuzluk had safhaya çıkmış... Mahalle halkı, “Çocuklarımızı zehirleyenler bulunsun” diyor ve bu çocukların tedavisinin yapılmasını istiyor... Bu konuda da “El birliği ile çaresine bakalım” deniliyor... Bir mahalle sakini ise, “Gelsin emniyet güçleri tek tek isimlerini verelim, güç birliği yapalım. Biz her şeye razıyız. Yeter ki bu çocukları kurtarıp, topluma kazandıralım.” diyor...
    Evet, esrar içtikleri iddia edilen çocukları bizzat gördüm... Önce şaşkındılar... Sonra çok konuştular... Sonra ağlamaya başladılar... Dakikada şekilden şekle giren bu çocuklar normal değildi... Aileleri ise ne yapacaklarını bilmiyor... Çaresizler... Devletten yardım bekliyorlar...
    Bu çocukları kurtarmak, topluma kazandırmak, bunları zehirleyenleri bulmak çok mu zor acaba? Onlar çok kolay zehirleme yöntemi bulurken, suçlular neden zor bulunuyorlar? Ya da bulunuyorlar da ‘delil yetersizliğinden’ mi salınıveriyorlar? Fakat durum odur ki, yapılan toplantılar, alınan kararlar ve kamuoyuyla paylaşılanlar; hepsi Trışka!.. 

29 Kasım 2014 Cumartesi

BİR ERKEĞİ VEZİR DE EDEN REZİL DE EDEN; KADINDIR…

    2012 yılının ikinci gününün ilk baskısındaki ilk köşe yazım…
    2011 yılının çoğunda erkeklere yönelik yazdım… Erkekleri eleştirdiğim yazılara da yine erkekler tarafından olumlu yorumlar yapıldı… Anlayacağınız onlar da hallerinin nice olduğunu biliyorlar ve meydanlarda boşa nara atıyorlar ama yiğitliklerine de b.k sürmüyorlar… Onu bunu bilmem ama erkeğin kadından üstünlüğü sadece ve sadece kaba kuvvet ve küfürde… Gerisi ise hepsi hikâye… İşte benim düşüncelerim ve paylaşmak istediklerim şöyle:
   Birçok kitle tarafından erkeğin kadından üstün olduğu savunulur… Kadınlar erkekler karşısında hep ikinci plana itilmiştir… Ben ise bu görüş ve düşünceye hiçbir zaman katılmadım, bundan sonra da katılacağımı sanmıyorum ve ekliyorum: zavallı erkekler…
   Kaç tane erkek tanıyorsunuz yalnız başına yaşayıp, başarılara imza atan… Kaç tane erkek tanıyorsunuz kadın olmadan hayatını idame ettiren… Yine kaç tane erkek tanıyorsunuz bir kadını hayatına sokmadan diğerinden vazgeçebilen… Olsa da bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır sayıları…
   Evet biz kadınlar çoğumuz farkına varmasa da çok güçlüyüz aslında…
   Kendi hemcinsimizi bile alt etmeyi ve ihaneti bile çok iyi beceriyoruz…
   Ah şu kadınlar… İstediklerinde bir erkeği rezil de ederler vezir de… Hem de bunun için güzeline, çirkinine, zenginine, fakirine gerek yok…
   Keşan’dan örnekler verelim, çok uzağa gitmeden… Hani bizim şu meşhur mekanlarımıza… Birçok erkeğin alkollü iken yanındaki kadına bastığı paralara…     Acaba ayıkken kaçı gördü kime ne kadar bastığını(!) Ayıkken kaçı çevirip kafasını bakar da, basar bu paraları onlara…
   Yine başarılı bir erkeği hayal edin… İşinde düzgün, karakterinde düzgün, saygın beyefendileri… Ve bakın aile düzenine, karısının bilgi ve kültürüne, eşine yaklaşımına… Mutlaka bu erkeğin arkasında bir kadın vardır onu başarıya iten…
Yine başarılı olması gerektiği halde başaramayan bir erkek varsa onun da eşinin bilgi ve kültürü ile eşinin yaklaşımına bakmak lazım… Mutlaka bu erkeği de başarısızlığa bir kadın itmiştir…
   Anlayacağınız kadın istediğini yapar, tuttuğunu koparır ve bir serveti bile anında yok da eder, ikiye de katlar… Aşk ve sevgiyi körükler de, anında söndürür de…
Ülke de Keşan da şu anda erkeklerin elinde… Ne yapıp edip şu Keşan’ı kadınlar olarak ele geçirelim… Önce temizliğinden başlayalım, hava kirliliğini yok edip, trafiğini düzenleyelim… Erkeklere kalırsa bu iş daha çok bekleriz…
   Ya da Belediye Başkanımız ve Meclis üyelerimizin eşlerini, eşlerinin başarılı çalışmalara imza atmalarını sağlamaları için teşvike davet edelim…
   2012 yılında Keşan’daki bütün olumsuzluklardan kurtulup, huzurlu, mutlu ve sağlıklı yaşamak umuduyla…


    Not: 2014 yılının sonuna yaklaşılmasına rağmen, hâlâ aynı tas aynı hamam!

ERDOĞAN’LA PAZARLIK EDELİM, İMAM HATİP YERİNE DOĞAL GAZ İSTEYELİM!..

    Şeytan beni yine dürttü!.. Bir rahat bırakmıyor ki, aklıselim olarak düşüneyim!.. Dün akşam e-mail adresime Keşan Kaymakamlığı tarafından bir bilgilendirme geldi... Muhtemel bugün basında da konuyla ilgili haber yer almıştır... Müjde!.. Doğal gaz abone bedeli yatırma süresi uzatılmış... 28 Kasım 2014 tarihi itibarı ile 1.091 kişi abone bedelini yatırmış ve Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in katkıları sonucu da abone bedeli yatırma süresi 20 Kasım 2014 tarihine kadar uzatılmış... Yani 4.500 aboneden 1.091 kişi katkı bedeli yatırdığına göre, bizim idareciler ümitli ve 1 ay içerisinde 3.409 abonenin katkı bedeli yatıracağını beklemekte!.. Ve Sayın Kaymakamımız Bekir Dınkırcı yaptığı açıklamada, “İnsan ve çevre sağlığı açısından son derece önem arz eden doğal gazın ilçemize gelebilmesi için, vatandaşlarımıza büyük görev düşüyor. 4.500 doğal gaz abone sayısına ulaşabilmek için, tüm vatandaşlarımızdan bu konuda duyarlılık göstermelerini ve abone olmalarını istiyorum.” demekte... Siz uma Sayın Kaymakamım, Allah da elbet bir gün vere!.. Neyse... Duayla, müneccimlikle, hokkabazlıkla bu iş olmayacağına göre, mantıklı bir fikir geldi aklıma...
    Hani Cumhurbaşkanı Erdoğan, Keşanlı Şefika Nur Debreli kardeşimize bir söz vermişti ve geçtiğimiz günlerde de bu sözün yerine getirileceği müjdesini verip, Keşan’a İmam Hatip Lisesi kazandırılacağını açıkladı... Şimdi ben diyorum ki; doğal gazın ilçemize kazandırılması için esas görev kime düşüyor? Devlete... Madem bu yatırımın devlet eliyle kazandırılması gerek ve vatandaşın da isteği bu yönde, o zaman Sayın Erdoğan atsın bir el bu konuya... Lakin 60 bin küsur kişinin hayatı tehlikede... Keşan’daki hava kirliliğinden sağlıklı nesiller yetişemeyeceğine göre, İmam Hatip Lisesinin bir önemi de kalmayacak elbette... Bir hayırsever de doğal gaz katkı bedelini tamamlaması için buluversin ilçemize... Ya da İmam Hatibi yaptıracak hayırseveri, kaydırıversin doğal gaz katkı bedelinin yekûnunu ödemeye... Hele hele Sağlık Bakanımız da bölgemiz milletvekili olduğuna göre... Bundan daha mantıklı bir yaklaşım olabilir mi sizce... Neyleyim İmam Hatip Lisesini, içinde sağlıklı nesiller yetişemeyeceğine göre... Hem de sayıca çok az bir kesimin isteği mi önemli yoksa 60 bin küsur nüfusun sağlığı mı sizce... İşte bu nedenle; Sayın Cumhurbaşkanımız ilçemize önce doğal gazı yollayınız... Gerekirse başımıza birer başörtü geçirir, size mektup da yazarız!.. Bizim idareciler yol yordam bilmezler, olmayacak duaya amin derler!.. Halbuki siz nelere kadirsiniz, bir hayırsever vatandaşla hemen işi çözersiniz!.. Benden size selam olsun, inşallah doğal gazımız da hayırlara vesile olur!.. En kısa zamanda müjdenizi bekliyoruz, lakin bu doğal gaz meselesi başımıza aşacak büyük dert... İdarecilerimiz büyük hırs yaptı(!), doğal gazla yatıp doğal gazla kalmaya başladı!.. İçimiz de dışımız da gaz doldu taştı!.. Mesele sürenin uzatılmasında değil Sayın Cumhurbaşkanım, mesele güven duyulmamasında ve bu yatırımın devlet eliyle getirilmesinin doğru olduğu kanısının yatmasında... Alın İmam Hatibi verin doğal gazı... Şunun şurasında 2015 seçimlerine ne kaldı ki... Benden hatırlatması... Ver gazı, al karşılığını!.. Saygılarımla...




28 Kasım 2014 Cuma

ÇİFTÇİNİN BEREKETİNİ DANSÖZLER Mİ KAÇIRDI!..

   Trakya çiftçisi son yıllarda hep ağlaşıyor... Haksız da değil... Mazota zam, gübreye zam, yeme zam, icar parası ve alın teri karşılığı eğlence(!) derken, girdiği kapıdan çıkıyor çiftçi!.. Sözüm meclisten dışarı tabii ki...
   Bugün paylaşım sitesi facebookta dolaşırken, bir vatandaşımızın paylaşımı dikkatimi çekti... Aynen, ‘Dün biri diyor ki: Çiftçinin belini 3-4 bin lirayı bulan dönemdeki mazot harcaması büküyor. O kadar çok güldün ki, ya bu mazota verdiği paraya acıyan çiftçi DANSÖZE gecede milyarlar yapıştırınca niye acımıyor?’ bu şekilde bir yorumda bulunmuş... Eh, hak vermedim de değil bu vatandaşımızın yorumuna...
   Bölgemiz çiftçisinin, toprakların da bereketinden ve büyük emek harcadığından dolayı hep ekonomik durumu iyi olmuştur... Hatta çiftçinin bereketi bütün esnafa da yansır ve bölgemizde ekonomik anlamda hareketliliği çiftçi elinde tutar... Yani çiftçide varsa, herkeste var demektir... Lakin son yıllarda çiftçinin hasat dönemlerinde yani eline para geçtiği dönemlerde eski kıpırtı kalmadı... Gözünü açan(!) çiftçi, hasat dönemindeki hasılatının bir kısmını pavyonlara yatırmaya başladı!.. Köylü amcam, şalvarlı ingelerimden göremediği yakınlığı pavyondakilerden gördü!.. ‘Canım balım amcam, hasadı ben kapçam!’ misali, boyadı köylü amcamın gözlerini pavyon kadınları... Tabii ki bütün köylü amcalarım hasat sonrası soluğu pavyonlarda almadı ama büyük bir kesimin de müptela olduğu ortada... Hal böyle olunca da, mazot, gübre ve yem fiyatları istediği kadar düşerse düşsün, kâra geçenin çiftçi değil pavyonların olacağı da aşina!.. Köylü amcamlar çok fena alışmışlar bu mekanlara... Bütün sene didin, uğraş, cefa çek, hasadı da yedir iki kalça sallayıp, orasını burasını ellediğin karıya!.. Ah be köylü amca, evdeki şalvarlı ingemden fayda var sana... Bir gün sende anlayacaksın ama, umarım iş işten geçtikten sonra olmaya!.. Allah çiftçinin bereketini bol etsin, hasılatını da evdekilere kısmet etsin!.. Saygılarımla...

  

27 Kasım 2014 Perşembe

KEŞAN BELEDİYE İŞÇİLERİNE BENDEN HATİM DUASI!

   Uzun süredir değinmek istediğim bir konuydu ama Keşan’ın sorunlarından bir türlü kısmet olmadı... Ancak son günlerde yerel basında sık sık konu edilince, bir el atmak da farz oldu bendenize... Hemen kısaca değinip, Keşan Belediyesinde çalışan işçi kardeşlerimize bir hatim indireyim bu gece!..

   Sık sık basından da takip ettiğiniz üzere... Keşan Belediye Başkanımız başarılı kardeşlerimize, farklı sebeplerden ötürü destek isteyenlere hediyeler yağdırıyor... Allah kabul etsin!.. Tabii ki Belediyemiz bu tür etkinlikler yapacak, destek verecek, vatandaşın yanında olacak amma, senin işçin açken, sen daha işçinin maaşını ödeyemeyip ele güne muhtaç ederken, işçini biçare düşürürken, Allah’tan reva mıdır elalemin derdine derman olman!.. Önce içerdekini bir doyur, onu gözü yaşlı koma, kalanını dağıt kim ne der sana... Ancak ve ancak, sana emek veren, alın teri döken açken ve buna karşın sen eğer başkasını güldürürsen, bana da bu kısa hatırlatmadan sonra ‘Allah kabul etsin!’ demek düşer... Saygılarımla... 

DEVLET-YEREL YÖNETİM-STK MODELİ FOS ÇIKTI!..

   Evet... Keşan’a doğal gaz gelmesi ile ilgili 4 bin 500 abonenin katkı bedeli yatırması için verilen sürede sona gelindi... 26 Kasım 2014 Çarşamba günü itibarı ile 912 abonenin katkı bedeli yatırdığı açıklandı... Bugün ayın 27’si ve 30 Kasım 2014’te süre sona erecek... 3 gün içinde 3 bin 588 abone katkı bedelini yatırdı yatırdı, yatıramazsa Keşan’a doğal gaz gelmesi hayal olacak...
   Halbuki devlet, yerel yönetim ve STK yöneticileri kendilerini paraladılar, istenilen abone sayısına ulaşıp bedelin yatırılması uğruna... Her yerde doğal gaz konuşuldu, her ortamda doğal gaz anlatıldı, Keşan’ın ve Keşanlının kaderi doğal gaza bağlandı!.. Sonuç mu; devlet-yerel yönetim ve STK modeli fos çıktı!..
   Bu sabah Keşanlı bir vatandaşım telefonla aradı beni ve 25 milyon nüfuslu Şarköy’de 5 bin abonenin doğal gaz katkı bedelini yatırdığını söyledi... Keşan’da 60 küsur bin nüfus varken, nasıl 4 bin 500 aboneye ulaşılamadığını sordu... Kendisine Şarköy Belediyesinin hangi partiden olduğunu sordum, ‘CHP’li’ dedi... Devlet tarafını sormadım, o zaten belli!.. STK’ları sormaya hiç gerek duymadım, kimin arabasına binerlerse onun türküsünü çağırıyorlar diye!.. Ancak, ‘Peki bu işin sırrı neymiş öğrenebildin mi?’ dediğimde bana, ‘Belediye başkanı ilçedeki tüm inşaatların doğal gaz bedelini müteahhitlere yıkmış, bir apartmanda kaç daire varsa doğal gaz bedelini peşinen yatıracaksınız, daire satışlarını yaparken de fiyata ilave eder öyle satarsınız demiş. Başka türlü ruhsat verilmeyeceğini söyleyip, mecbur tutmuş.’ şeklinde açıklama yaptı... Güldüm, hem de katıla katıla... Sonrada kendisine, ‘bizim belediyemizde benzerini yapıyor!’ dedim... ‘Şaşırdı ve peki niye tutmadı bizde’ diye sordu... ‘Bu gece yazımı okuyunca anlarsın dedim’ kendisine... Açıklayayım bari de, meraktan çatlamasın vatandaşım bu gece!.. Biz de nerede o düşünce... Projeni bilirkişiye(!) çizdirdin çizdirdin... Çizdirmezsen seni dört dolandırırlar, ruhsat alana kadar adamın göbeğini çatlatırlar... Bilirkişiye çizdir, işi hemen bitir!.. Doğal gaz katkı bedeli yatırma şartı da neymiş... Sözde her şey Keşan için ama rabbena hep bana!.. Doğal gaz da kaldı başka bahara... Saygılarımla...


26 Kasım 2014 Çarşamba

KEŞAN’DAKİ OTOPARK SORUNU ÇÖZÜMLENMİŞ!..



   Hay Allah, Keşan’daki otopark sorunu yavaş yavaş çözümlenmeye başlamış!.. Sağolsun vatandaşımın gözünden de hiçbir şey kaçmıyor!.. Bugün Kundurucular Caddesi’ndeki araç parklarını fotoğraflayan vatandaşım, bana haber yollamış... ‘Neşe Hanım, sağolsun Belediyemizin katkıları, ilgili birimlerin de desteğiyle Keşan’daki otopark sorunu yavaç yavaş çözümlenmeye başladı!’ demiş... Eh ne diyeyim; gözümüz aydın o zaman!..
   Hani Belediyemizin yeni projesi de hayata geçip, birkaç caddemiz daha trafiğe kapandı mıydı, kökten halledeceğiz demektir otopark sorununu!..
Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine... Tabiri caiz ise, bu terim tam oturdu ilçemizdeki yönetime!.. Aman siz de be... Daha ne istiyorsunuz? Caddeyi trafiğe kapatmışız... Araçları da sağlı sollu park etmişiz... Trafik akışı var mı? Yok... Uslu uslu duruyor işte araçlar birer köşede!..
   Kimseye zararı olsa, ilgililerinin uykusu kaçsa, Keşan’da neler olup bitiyor diye bir göz atsa, elbet görecekler amma... Kış geldi Keşan’a... İdareciler yattı kış uykusuna!.. Gelecek bahara kadar her şey mübah!..

   Trafiğe kapalı olan yola araç da park ederiz, motosikletlerle ralli de yaparız, yayayı da kaçırtırız!.. Sonra da çıkar göğsümüzü gere gere projelerimizi anlatırız, vatandaştan oy isteriz, istediğimizi alırız ve Keşan’ı da tepe tepe kullanırız!.. Tepin bakalım!.. Bir gün bir başmışsınız ki, tepelenmişsiniz!.. Tepelenene kadar, Keşan’ı tepe tepe yönetmeniz dileğiyle... Saygılarımla... 

25 Kasım 2014 Salı

KADINA ŞİDDETİN BAŞKAHRAMANI; YİNE KADIN!..

   Durun durun... Hemen öyle peşin hükümlü olmayın... Önce yazıyı sonuna kadar okuyun ve neden ‘başkahramanı yine kadın’ yaptığımı iyice bir anlamaya çalışın...
Bugün 25 Kasım.. Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü... Sabahtan başladım kadının şiddet gördüğü olaylarla ilgili haberleri okumaya... Ta ki bu saate kadar da ara ara hep okudum... Kadın neden şiddet görmüş, kadının en çok şiddet gördüğü olaylar neler, kadın şiddeti neden ve kimden yaşamış...
   Alkolik kocalar, bunalıma giren eşler, cani babalar vs... Fizik olarak kadından güçlü olan erkek, kandını hep ezmiş, aşağılamış ve şiddet uygulamış... Çünkü kadın sadece fizik olarak güçsüzdü erkekten... Bu nedenle de kadından güçlü olmanın tek yolu, şiddet uygulamaktı erkekler için... Kimi kadınlar bu şiddete yıllarca maruz kaldı, kimisi sığınacak bir el aradı, kimisi vurdu kapıyı gitti, kimisi sığınma evlerinde aldı soluğu, kimisi derdini paylaştı, kimisi paylaşamadı, kimisi hayatını kaybetti, kimisi büyük yaralar aldı, kimisi katil yaptı, kimisi de katil oldu... Çeşitli hikayeler sıralayabilir kadına uygulanan şiddet olayları ile ilgili... Ancak... Şöyle bir kadına şiddet olaylarının arka yüzüne baktığımızda, %80’inde kadın çıkıyor yine perde arkasında...
Bir erkek düşünün evli barklı ve başka bir kadına aşık oluyor... Ve bu aşkı yüzünden evdeki kadına şiddet uyguluyor... Niye? Başka bir kadına olan aşkı yüzünden!
   Yine bir kadına aşık olan ancak medeni durumu nedeniyle aşkına karşılık bulamayan erkek çareyi alkolde buluyor, içiyor içiyor ve evdeki kadınına şiddet uyguluyor... Niye? Başka bir kadına olan aşkı yüzünden!
   Evli bir erkek yasak aşkına kavuşmak için karısını öldürüyor. Niye? Başka bir kadına kavuşmak için!
   Karısına aşık olan ancak maddi olarak karısının isteklerini karşılayamayan erkek, karısının dırdırından şiddet uygulayarak sıyrılmak istiyor. Niye? Aşık olduğu karısına maddi anlamda yetemediği için!
   Yine bir erkek annesinin baskısı yüzünden karısına şiddet uyguluyor? Niye? Kadın olan annesine sevgi ve saygısından ötürü!
   Tabii ki, kadına uygulanan şiddet olaylarının tamamının arkasında bir kadın yok ama %80’inde de kadın var...
   O halde biz kadınlar, en büyük kötülüğü yine hemcinslerimize kendimiz yapıyoruz...
   Evli bir erkeğe aşık olan kadın, önce o erkeğin karısının yerine kendisini koysun ve 4 dakika düşünsün...
   Evli bir erkeği baştan çıkarmaya çalışan ve ona ümit veren kadın, önce o erkeğin karısının yerine kendisini koysun ve 3 dakika düşünsün...
   Evli bir erkeğe aşık olan ya da ondan yararlanmak için yuva yıkmayı göze olan kadın, önce o erkeğin karısının yerine kendisini koysun ve 2 dakika düşünsün...
   Evli bir erkekle gelecek hayali kuran ve hemcinsinin geleceğinin kararacağını gözardı eden kadın, önce hemcinsinin yerine kendini koysun ve sadece 1 dakika düşünsün!..
  Ben derim ki; eğer toplumumuzda ahlaki değerler ön plana çıkar ve toplum bu yönde eğitilirse, kadına şiddet olaylarında büyük ölçüde azalma görülür!.. Kadına şiddet sadece; dayak değildir... Kadın en büyük şiddeti; bu tür ahlaksızlıklara maruz kalmakla yaşamaktadır... Ve bu ahlaksızlıkların başkahramanı olan kadınların, bir gün kendilerinin de bu tür şiddete maruz kalabileceklerini hesap ederek, şiddete son vermelerini diliyorum... Saygılarımla...



24 Kasım 2014 Pazartesi

KÜRT AÇILIMI KEŞAN’DA DA MEYVELERİNİ VERMEYE BAŞLADI!

    Dün gece saat 23.00 sıralarında, Keşanlı bir kardeşimiz sosyal paylaşım sitesi olan facebook hesabımın duvarına gün içinde yaşadığı bir olayın videosunu paylaşmış, ‘Neşe abla bugün 5 saat bunu dinledik. Ne olur bari sen duy bizi. Nereye gidiyoruz? Sözde cumhuriyetin kalesi Keşan burası’ diye de bir not düşmüş...
   Olay  Cumhuriyet Mahallesi Semt Sahası yakınında bir alanda geçiyormuş... Dün sabah saatlerinde Kürt vatandaşlarımız tarafından gerçekleştirilen bir düğün cemiyetinde Kürtçe müzikler seslendirilip, halay çekilmiş... Bu durumdan rahatsız olan vatandaşlarımız da tepki vermiş... Yine bana video gönderen kardeşimizin sayfasına baktığımda, paylaşımı ile ilgili yorumlara da göz attım ve birkaçı aynen şöyle:
- Polisi arıyorum, ‘Kürtçe söylerler sana ne’ diyor... Sonra kalkıp şehitlerin arkasından ağlayan sahte insanlar dolmuş Keşan’da.
- Polisi de aradık, emniyet müdürünü de, ülkü ocaklarını da kimse bir şey yapmıyor.
- ‘Oraya gidelim’ diyorum, polis, ‘içeri alırız’ diyor. Kısacası seve seve katlanacakmışız.
- Ah be kardeşim, ben orada olacaktım yemişim polisi.
   Öncelikle kardeşim şunu belirteyim ki; ben artık Keşan’ın cumhuriyetin kalesi olduğuna pek inanmıyorum... Birçok köşe yazımda hâlâ ben de Keşan’ı -cumhuriyetin kalesi- olarak lanse etsem de, Bayraktepe’de dalgalanan Türk bayrağımızı yırtık halde gördükten sonra içim burkuldu ve bu düşüncem azaldı...
   Şimdi gelelim dün yaşanan ve tepki verdiğin olaya... Her şeyden önce; ister Kürt, ister Türk, ister laz, ister Roman, ister Alevi her kim olursa olsun, hangi etnik grubun cemiyeti olursa olsun, çevreye rahatsızlık verecek şekilde yüksek sesle müzik yayını yapmak doğru bir davranış değil... Bunu daha önce de birçok kez dile getirmiş ve Keşan’da yapılan sokak düğünlerinin çevreye verdiği rahatsızlıklara dikkat çekmiştim... Sonuç mu; Kaymakamlık konutu civarında sokak düğünleri yasaklandı(!), diğer mahallelerde de saat 00.00’dan sonra polis zoruyla müzik yayını ancak durdurulabildi, hâlâ da aynı şekilde devam ediyor...
   Kürtçe şarkı söylenmesi doğru mu? Sana göre ya da bana göre veya birçoğumuza göre doğru değil ama -yasak- var mı? Yok... Bir başka düğünde de İngilizce şarkılar söyleniyor ve birçoğumuz ne anlam taşıdığını bilmediğimiz halde dinliyoruz ve sesimizi çıkarmıyoruz...
   Şimdi gelelim esas meseleye... Keşan’da 10 yıl öncesine kadar kaç tane Trakya dışından vatandaş vardı, bugün sayıları kaç oldu? Biz Trakyalılar, Keşanlılar yabancıları bağrımıza basmaya bayılırız! İster Kürt olsun ister başka ırktan!.. Hükümetten örnek alıyoruz bu tür davranışları... Keşanlı esnaf ekmek yiyemiyor yabancılara verdiğimiz destekten!.. Bir yabancı bir iş tuttu mu, diğer akrabasını çağırıyor memleketinden... Bir aile gelse en az 8 kişi birden... Eşi, kuması, 6 çocuğu, işte Keşanlı 3 aileye bedel!.. Çalışıyorlar, işten kaçmıyorlar, ne iş verilse ucundan tutuyorlar... Yemiyorlar, biriktiriyorlar... Gezmiyorlar, eğlenmiyorlar, paraları depoluyorlar, kat kat apartmanlar çıkıyorlar... Bir de hepsi müteahhit kesildi başımıza!.. Ayrımcı değilim... Hepimiz bu ülkenin vatandaşlarıyız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti çatısı altında yaşıyoruz... Ancak... Trakyalı bir vatandaş gitsin Güneydoğu’ya bakalım esnaflık yapabilir mi? Devlet memuru olarak giderler, devletten maaşını alırlar amma, hele bir dükkan açıp esnaflık yapmaya kalksınlar da, o dükkan nasıl başlarına yıkılıyormuş görsünler!.. Abartmıyorum... Güneydoğu’da hizmet yapan birçok arkadaşım var ve hepsiyle haftada birkaç gün bu konuları görüşüp, o bölgedeki yaşam koşullarını ve hayat felsefelerini dinlerim onlardan... Devlet memuru olan bir arkadaşım eşine bir dükkan açmaya kalktı da, dükkan camlarının indirilmesinden kundaklanmaya kadar varan olaylar yüzünden memurluktan da istifa edip döndü memleketine... Ama biz, herkesi kucaklıyoruz, iş imkanı tanıyoruz, daha da ileri gidip kendi canımız gibi yükselmesine vesile oluyoruz... Peki onlar niye Trakyalı’ya bu şekilde davranmıyor? Ayrımcılık bizde mi, yoksa onlarda mı? Kim sorarsa bizde!.. Biz Trakyalılar, biz Keşanlılar kenetlenmeyi, birbirimize destek olmayı bilmediğimiz sürece, bize her şey müstahak...  İşte böyle bir vatandaşımız çıkar, sosyal paylaşım sitelerinde paylaşır, ‘gören görür, görmeyenin başı sağolsun!’ der geçeriz... Hükümetimiz Kürt açılımı yaptı, doğrudur... Ama açılıma destek veren de bizler olduk... Bugün AK Parti’den İl Genel Meclisi Üyesi 2. sıra adayı Adnan Vural... Kürt müdür? Kürt’tür... Kim Adnan Bey’i İl Genel Meclisi Üyesi yaptı? Biz... O halde susalım ve sesimizi çıkarmayalım. Kendi düşen ağlamazmış!.. Saygılarımla...


Not: İl Genel Meclisi Adnan Vural’a karşı hiçbir art niyetim yoktur, sadece yazıma en güzel örneği kendisi teşkil ettiği için ismini zikretmek durumunda kaldım... Çalışmalarında başarılar dilerim... 

22 Kasım 2014 Cumartesi

KANLARI BİTLENDİ(!), PAVYONLAR YİNE ŞENLENDİ!..

    21 Kasım 2014 Cuma akşamını 22 Kasım 2014 Cumartesi gününe bağlayan gece saat 01.30 sıraları... İpsala-Keşan kara yolundayım... Keşan’a doğru seyahat ediyoruz... Esetçe beldesi civarından geçerken kara yoluna çok yakın mesafede olan bir bina etrafında onlarca araç dikkatimi çekti... Siz deyin elli, ben diyeyim yetmiş! Önce acaba 2. el araç pazarı mı kuruldu(!) diye düşündüm... Sonra... ‘loş ışıkta araç pazarı mı olur!’ dedim kendi kendime... Düğün dernek desen oda değildi... Gelin ve damadın karası mı vardı ki, karartmayla nikah yapacaklardı!.. Sonra, ‘Çiftçiler hasadı tamamladı, bereketi hurilere yaradı herhalde!’ dedim ve devam ettik yolumuza...
    Sabah uyanıp, şöyle bir neler olmuş neler bitmiş diye dolaşırken haber sitelerinde... Dün gece saat 01.30 saatlerinde ‘acaba içeride neler oluyor’ diye merak ettiğim o mekanda, bir cinayet olayı meydana geldiğini öğrendim sabah sabah... İpsalalı 54 yaşındaki N.K. adlı vatandaş, pavyonda oryantallik yapan 29 yaşındaki bir kadına 6 el ateş ederek öldürmüştü. Haberdeki iddiaya göre de, N.K, daha önce kendisiyle gönül ilişkisi yaşayan ve maddi yardımda bulunduğu kadının pavyonda oryantallik yapmasına kızmış ve bunun üzerine kadını vurmuştu... Kendini de vurmak istemiş ama ıskalamış!..
    Eh, doğrusu yazık olmuş hem kadına hem adama!.. Bilirsiniz zaman zaman pavyonlar ve içindeki kadınlar ile bu mekanlara giden erkekler hakkında yazılar yazmışımdır... Alkolün şişede durduğu gibi durmadığından, erkeklerin (sözüm meclisten dışarı) içmesini bilmediğinden, o loş ışıkta, kafa da dumanlıyken yanındakini huri sandığından bahsetmişimdir!.. Gündüzleri çalışıp, hava karardığında, o loş ışıkta alkolle buluştuğunda kendini haremde hayal ettiğinden söz etmişimdir!.. Ve... mekanlardaki kadınların beyninde bir tek şey olduğunu belirtip, içeriye adımını atanları sömürmek ve tüketmek olduğunu söylemişimdir... Evet, kurulu bir makinedir onlar... Herkes, hayatları, canları, aşklarıdır onların... Ama hepsi sahte, gecelik aşktır onlar için... Ancak beyinlerinin yarısı hep uçkur altı olan erkekler inanır bu kadınlara... Aşkları, canları, hayatları yaparlar onları... Kimileri sadece paralarını kaybedip gecelik eğlence peşinde iken, kimilerinin de gözleri hiçbir şey görmez ve her şeyden kıymetli yaparlar onları kendilerine... Her yıl yaşanan benzer felaketler yeniden cereyan etmeye başladığına göre... Bazılarının kanı bitlendi(!), pavyonlar da şenlendi gibi görünmekte!.. Kazançların ve gönüllerin evdekilere harcanması, felaket getirecek harcama ve aşklardan uzak durulması dileğimle... Saygılar...




21 Kasım 2014 Cuma

SAYIN KAYMAKAMIMIZ, KEŞAN’A İMAM HATİP LİSESİ İHTİYACI OLDUĞUNU ARMUTLARA BAKARAK MI ANLADI!..

   Keşanlı Şefika Nur Debreli, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a 8 Aralık 2013’te Keşan’da düzenlenen mitingde sesini duyurarak, Keşan’a imam hatip lisesi açılması için söz almıştı... Ve dönemin Başbakanı, şu anda Cumhurbaşkanı daha doğrusu -tek adam- olan Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Ankara’daki Tevfik İleri Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin açılış törenin yaptığı konuşmada, Keşanlı Şefika Nur Debreli ile arasında geçen diyalogu hatırlatarak Keşan’a imam hatip lisesi açılacağı müjdesini verdi... Yine geçtiğimiz günlerde Keşan’da bir etkinliğe katılan İl Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Özcan da Keşan Kaymakamı Bekir Dınkırcı’nın yoğun çalışmaları neticesinde imam hatip kampüsü için 29 dönümlük bir yer tahsis edildiğini bildirmişti... Mübarek olsun!.. Sayın Kaymakamımız hayvan çiftliklerini ve meyve bahçelerini gezerken hangi ara Keşan’a imam hatip lisesinin ihtiyaç olduğuna karar verdi acaba!.. Keçilerle poz verirken mi, yoksa elinde armutlarla terazi görevi yaparken mi?! Her şeyimiz tamam, bir imam hatip lisemiz eksikti!..
   Kur’an kurslarını doldurabilmek, x kişilere rant sağlayabilmek için kayıtların akıbetini bile araştırma ihtiyacı duymayan ve devletin kasasından haksız kazanç sağlanmasına fırsat veren bir idare şekli, Keşan’dan kaç öğrencinin imam hatip lisesine ihtiyaç duyduğunu hiç araştırdı mı? Hadi bu da bir ihtiyaç diyelim ama imam hatip lisesinden daha önemli öncelik yok mu Keşanımız için? Sizinkisi tam bir delinin kuyuya taş atması ve peşinden de kırk akıllının atılan taşı çıkarmaya çalışması gibi!.. Hem yerel hem de devlet eliyle bu kadar kötü yönetilebilen başka bir ilçe daha var mıdır acep bir irdelemeli...
    Keşan’a yeni devlet hastanesi yapılacak diye tutturuldu ve inşaatı da başladı... Oysa birkaç gün önce Keşan Devlet Hastanesi’ne diş çektirmeye giden ancak kendisine 1 ay sonraya randevu verilen ve özel güvenlik görevlilerince hastaneden uzaklaştırılan bir vatandaşımız feryat figan aradı, hastanede doktor olmadığından yakındı... Olsun be ya, henüz doktor kapasitesi tamamlanamayan hastanemiz varken, doktor açığını kapatmak yerine bize yeni hastane kazandırıyor hükümetimiz bir kaç delinin aklına uyarak, daha ne istersiniz! Camilerde cemaat yok ama imam bolluğundan cami yaparız, bu da bir başka deli işi!.. Şimdi de Nur kardeşimiz imam hatip lisesi istediği için, ilgililer işi gücü bırakmış ve imam hatip için yeri bile tahsis etmiş... Doğruya... Memleketimiz imam doldu, imamları yerleştiririz binaya, 1 imam hatipliye düşer herhalde 10 hoca!.. Bu akılla giderseniz, sizden ne köy olur ne de kasaba!.. Allah’ım ya duy sesimizi de aklıselim bir idareci gönderilmesine vesile oluver ilçemize!.. Önceliksiz yatırımlardan uzak durulması ve elzem yatırımlara öncelik verilmesi dileğimle, saygılar!..



20 Kasım 2014 Perşembe

‘HAYIR’ MI ‘ŞER’ Mİ?!

   Vallahi bilemedim bu rüya ‘hayır’ mı yoksa ‘şer’ mi?! O nedenle de tüm okurlarımla paylaşıp, ‘hayır’ ise olmasını, ‘şer’ ise de öte gitmesini diledim!.. Bunu artık ben değil, sizler belirleyeceksiniz...
   İstanbul’dayım ve altımda porse che cayenne jip... Son model arabadayım, aynı zamanda da türbanlıyım... Üzerimde en ünlü firmaların en pahalı giysileri... Saray gibi de bir evde oturuyorum... Rüya işte ne demeli... İşim de tam hayır işi!..
Hadi paylaşayım rüyamdaki işimi de fazla meraklandırmayım sizi...
Türkiye’mizde iktidarın verdiği destekle yüksek yüksek konutlar inşa etmeye başlamışım... Önce illerde başlayan konut inşaatlarım daha sonra ilçelerde ve beldelerde çığ gibi büyümeye başlamış... Bir yandan para kazanıyorum bir yandan da garip gurebayı uygun fiyatlarla, taksitle ev sahibi yapıyorum! Tabii bana bu fırsatı veren de iktidar partisi... İki elimi de tutmuşlar, sımsıkı sarılıyorlar bana... Can ciğer, sıkı fıkı olmuşuz... Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyor... Aynı kaptan yeyip, aynı kapa s.ç.yoruz neredeyse!.. Zararına konutlar inşa ediyorum, sakın kâr falan yaptığımı sanmayın... Hem depreme dayanıklı, hem en kaliteli malzemeyi kullanarak inşa ediliyor hem de en kısa sürede tamamlanıp, hak sahiplerinden taksit taksit parası alınıyor... Gerçi ben idareci konumundayım... İnşaatları ihale ile şirketlere veriyorum... Onlar da taşeron firmalarla anlaşıp işini yaptırıyor ve yüzlerce işçi çalıştırıyor... Ama rabbim büyük... Bu yaptığımız iyilik karşılıksız kalmıyor, beni ve ihaleyi alan şirketleri koruyor!.. Önce şirketler taşeronlara bir miktar ödeme yapıyor, alınan malzemelerin de bir kısmının ödemesi gerçekleştiriliyor... Geriye kalan tutarların ise hak edişlerden sonra vermek üzere çekleri kesiliyor... Çok şükür iş bitiyor, tam teslim aşamasına geliniyor ki, şirketler iflas ediyor!.. Bu kadar emek, çaba, insaniyet hepsi yarıda kalacak... Ama yüce rabbim garip gurebanın yanında... Onların sayesinde ben de sebepleniyorum! Hemen şirkette bir değişiklik ve işe kalınan yerden devam!.. Zaten akı ile b.k’u kalmış durumda... Ancak olan taşeronlar ile malzemeciye oluyor... Çünkü, onların alacakları iflas eden şirkette kalıyor!..
   Netice itibarı ile ben ve altımda çalışan ancak iflas eden şirketler, garip gurebanın duasını alıyor... Onların duası da taşeron ve malzemecinin bedduasından koruyor!.. Söyleyin şimdi bana; bu rüya ‘hayır’ mı yoksa ‘şer’ mi? Ne zaman iktidar partisi mensuplarından birini rüyamda görsem, haftasına kalmadan ‘şer’le sarsılıyor ülkem! En son Başbakanımızı görmüştüm rüyam da, 17 Aralık operasyonu hortladı bir anda... Bakalım darısı; bu rüyanın başına!..





KEŞAN BELEDİYESİ BALO DÜZENLEDİ, BEN DE İŞÇİLERİN DERDİNİ DİNLEDİM!..

Keşan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 92. yıl dönümü olan 19 Kasım 2014 Çarşamba akşamı, Keşan Belediyesi tarafından Köşk Düğün Salonu’nda her yıl geleneksel olan düzenlenen balo gerçekleştirildi... Yedikleriniz, içtikleriniz sizin olsun(!), ben de duyduklarımı anlatayım!..
Keşan Belediyesinin düzenlediği balo gerçekleştirildiği saatlerde, hem telefonuma hem de sanal paylaşım sitelerinden facebook hesabıma birçok mesaj geldi... Kimisi açlığını, kimisi Belediye ilgililerinin vurdumduymazlığını kimisi de çaresizliğini paylaşmıştı... Çok enteresandır ki, Keşan Belediyesinin idare şeklini fıkra ile anlatanlar bile vardı... Aynen şöyle anlatılmıştı bir fıkrada:
    KEŞAN BELEDİYE İŞÇİSİNİN HİKAYESİ
    Keşan Belediyesi bir gün CHP’li belediyenin eline geçer... CHP’li belediye hakimiyetini koruyabilmek ve oy potansiyelini artırabilmek için Belediyedeki işçi sayısını artırmaya karar veriri... Uzman alır, çöpçü alır, bahçeci alır, zabıta alır, alır da alır işte... İşçilerin azami aldığı maaşta asgari ücrete denktir... Ancak bakılır ki bu kadar işçiyi idare edecek, işçilerin kontrolünü sağlayacak birim müdürleri gerekir bu seferde... Hemen bir planlama yapılır ve en az 3.000 TL maaşla çalışacak yeni müdürler atanır Keşan Belediyesine... Bir süre sonra Keşan Belediyesi ekonomik krize girer ve masrafları kısmak için Belediye Başkanına iki-üç yakın isim devreye girer, hesabına uymayan işçileri işten çıkarır!..
                                                  ***
    Ne güzel de anlatmış değil mi işçi ağabeyimiz, Keşan Belediyesinde yaşanan gelişmeleri...
    Yine Keşan Belediyesinde işçi olarak çalışan ancak 7 aydır maaş alamadığı için ailesine karşı utanç içinde yaşayan biri de, ‘evladım bana artık yalancı baba!’ diyor demiş... Evladına bir çift spor ayakkabısı alabilmek için her ay, ‘bir dahaki aya alacağız oğlum’ dediği ve 7 aydır sözünde duramadığı için oğlunun artık ona yalancı gözüyle baktığını söylüyor...
   Yine işçi bir baba, evine ekmek ve erzak götürmek için mahalle bakkallarından veresiye yaptığı alışverişten ve artık veresiye alışveriş yapabileceği bakkal kalmadığından bahsediyor!..
   Yine bir genç kardeşimiz, evinin ihtiyaçlarını karşılayamadığı için karısının ondan uzaklaştığını ve yuvasının yıkılma noktasına geldiğini belirtiyor...
   Yine bir işçi ağabeyimiz belli o kadar öfkelenmiş ki, ‘7 aydır maaşlarımızı vermeyip balo düzenleyerek eğlenen bir zihniyetin boğazında düğümlensin yedikleri!’ diye sitemini dile getiriyor...
   Aşağı yukarı gelen mesajlar birbirine benzerken, yine facebook hesabımda paylaştığım Keşan’ın kurtuluş yıldönümü ile ilgili mesajımın altına da bir vatandaşımızdan, ‘Keşan’ı düşmanlardan kurtaran o güzel insanların ruhları bir kez daha şad olsun. Ancak Keşan’ın gelişmemesi için çaba sarfedenlerden ve rantını yiyen düşmanlardan nasıl temizleyeceğiz?’ şeklinde yorum yapılmış...
   Bu vatandaşımıza yorumunun karşılığını yine köşemde yapmayı uygun gördüm...
   Evet, Atatürk ve silah arkadaşlarının ruhları şad olsun! Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak onlara her zaman minnettar olacağız... Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk de alkol alırdı ama, alkolünü yudumlarken de ülkeyi en iyi şekilde yönetti, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak, özgürlüğümüzü ve bağımsızlığımızı sağladı... Bugün özgürce, bağımsızca yaşıyorsak, ona ve silah arkadaşlarına borçluyuz...
   Bizimkilerde iyi içiyor ama içki sofralarında rant hesabı yapılıyor... Bir gün bakmışsınız ki, onlar içki sofralarında rant hesabı yaparken, Keşan Belediyesi CHP’nin elinden uçup gitmiş!..
   Alkol bu, şişede durduğu gibi durmaz... Kimini coşturur, kimini şaşırtır!.. Allah’ın bizi şaşıranlardan kurtarması ve Keşan’ın iyi bir idare yöntemi ile hak ettiği yere kavuşmasını sağlaması dileğiyle... Saygılar...


19 Kasım 2014 Çarşamba

ALEYKÜM SELAM SAYIN BAŞBAKANIM!




   Artık sabırlar tükenmiş!.. Vatandaşımı uyku tutmaz olmuş, gecenin bir vakti uyanıp, “Başbakan’ın, Keşan’a verdiği 700 kişilik İmam Hatip Lisesi sözü hakkında bir şey yazmadınız” diye mektup yazmış... Yazmamam mümkün müdür sizce... Sadece bekledim, Başbakan’ın bu sözü iyice yerleşsin diye beyinlere... Önce vatandaş yapsın kendi içinde yorumunu, sonra ben de harmanlayıp aksettireyim topunu!
                                                              ***
    Keşanlı sevgili kardeşimiz Şefika Nur Debreli, 8 Aralık 2013 Pazar günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sesini duyurmuş, mektubunu ve telefon numarasını da vererek, konuşmaya nail olmuş... Ve bu kardeşimiz Başbakan’a, mevcut İmam Hatip Lisesindeki koşulların yetersizliği anlatıp, Keşan’a uygun koşullarda İmam Hatip Lisesi binası kazandırılması istemiş...
    Telefon konuşmasında Başbakan Erdoğan tarafından bu kızımıza, okuduğum haberlere göre aynen şu sözler sarf edilmiş: “Ben bu duruma çok üzüldüm, hemen bir hayırsevere talimat veriyorum, en kısa süre içerisinde 700 kişilik imam hatibinizi yaptırıyoruz inşallah. Şöyle gözünün önüne bir getir: 24 şubelik, 700 kişilik bir imam hatip lisesi, ortaokul bölümü, büyük bir bahçe, kız-erkek yurtları sence nasıl, Keşan’a fazla mı?”
    Başbakan Erdoğan’ın bu sözleri üzerine kızımızın cevabı ise, “Sayın Başbakanım yeter ki mevkisi düzgün, okulu güzel, eğitimi kaliteli olsun 700 kişilik okul yetmez bile.” olmuş...
    Bir de bu kızımız Başbakan’a, kendisini üst üste rüyasında gördüğünü de söylemiş...
                                                               ***
     Hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde KPSS’de başarı gösteremeyen bir kızımız daha bana mektup yazmış ve çare istemişti! Ben de kendisine tesettürlü bir fotoğraf çekilmesini, giriş belgesine yapıştırmasını, ilk gerçekleşecek sınava da tesettürlü gitmesi tavsiyesinde bulunmuş, devletin bütün kapılarının kendisine açılacağını belirtmiştim...
                                                               ***
    Miting sırasında, başında eşarp olan ve Başbakan Erdoğan’a sesini duyuran bu kardeşimizin olumlu bu talebinden sonra ben de mektup yazmaya karar verdim Başbakan’ımıza...
     7 gece nedir ki, ben 11 senedir hemen hemen her gece Başbakan’ımızı görüyorum rüyamda! Hem bunlar öyle bir rüya ki, sonu hep bitiyor Sırat Köprüsü’nün ucunda! ... Sol tarafımda Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk duruyor, sağ tarafımda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yer alıyor... Köprünün öbür ucunda da bu vatan için kanlarını döken şehitlerimiz bulunuyor... Her rüyamda da bu şehitlerin sayısı artıyor... İlk rüyamda Başbakan’ımızın boyu 1.55’ti, son rüyada baktım 1.25’e indi!
    İlk rüyamda sülalesini doyuracak kadar Türk Lirası ile doluydu, son rüyamda ise gemicikler, hanlar, hamanlar, malikane tapuları ile 7 ceddine yetecek kadar avro vardı!
    İlk rüyamda öğretmenlere nasihat veriyordu, son rüyamda ise imamlara fetva okuyordu!
    İlk rüyamda ülkemizdeki milli gelir kaynakların haritasını eline almış, dağılımıyla meşgul oluyordu, son rüyamda ise Türkiye haritasını eline almış, parsellemeye çalışıyordu!
   Bütün bunlar cereyan ederken ise Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının yüreği cız edip, yeniden canlanmak için gün sayıyordu...
    Rüya işte... Keşanlı kızımız elini öpmüştü, ben ise bunları görüyordum... Kızımız elini öptüğü için Başbakan’la görüşmek nasip oldu, bakalım benim rüyamın hayrı alameti ne olacak!
                                                                   ***
    Rüyaları bir kenara bırakalım da biraz gerçekçi olup, boşa yatırım yapmayalım Keşan’a... Yazık bu yatırımı yapacak hayırseverin paralarına...
    Öğrencisi olan köylerin okullarını kapatıp, 30 cemaati olan köye 500 cemaatlik cami yaparsınız... Türbanlının söylediğini ilah sanır, doğruluğunu araştırmadan tapasınız! O miting esnasında bir alkolik çıkıp, ‘Başbakan’ım bize en çok meyhane lazım’ dese idi, ki doğrudur... Ve arkasından yüzlercesi de çıkıp, ‘içine kadın da istiyoruz!’ diye haykırsaydı, bu çoğunluğun talebine de kulak verecek miydiniz?
                                                                  ***
    Umarım İlçe Teşkilatı’ndan aklıselim birisi çıkar da, zar zor 30 öğrencinin bir araya getirilip, okulun açılışının hikayesini anlatır size... Hazır hayırsever bulmuşken de, Keşan’da öyle okullarımız var ki, öğrenciler ders yapıyor yerin dibinde... 1 okulumuza ek derslik için yeni bir hayırsever arayışı da var ilçemizde... O hayırseveri İmam Hatip Lisesi binası yapmaktan transfer edelim, bu okullardaki eksikleri gidermeye!.. İşte bu hayırsever, o zaman Keşanlıların duasını alır, yaptığı işin de hayrı olur bence...
                                                                   ***
     Not: Sayın Başbakan’ım benim de telefonum var İlçe Teşkilatınızın birçok kademesinde yer alan kişilerde... Bir 8 dakikanızı bana da ayırın ki, ne var ne yoksa dökeyim içimi size(!) Saygıda kusur etmem, telefonla görüşürken başıma eşarp dolar, duygu ve düşüncelerimi sizin dilinizce aksederim... Türkçem fevkalade iyidir amma az buçuk Arapça da bilirim(!)  Aleyküm Selam Sayın Başbakanım!..








18 Kasım 2014 Salı

BİZİM İDARECİLERİN NERESİ DOĞRU Kİ!..

   Eh, bizim idarecilerin işi de buna benziyor işte... Nereniz doğru ki!.. Keşan’a doğal gaz gelmesi yönünde bizim idareciler yine bir araya gelmişler, vermişler veriştirmişler... Şu ana kadar 664 abone başvurmuş ve doğal gaz katılım bedelini yatırmış... Öngörülen rakam ise 4 bin 500 abone... Yani 12 günde 3 bin 836 abonenin daha doğal gaz katılım bedelini yatırması gerekiyor Keşan’ımıza doğal gaz gelmesi için...
   Toplantıdan bazı notlara dikkat çekmek istiyorum izninizle... Sayın Mustafa Helvacıoğlu, vatandaşın katılım bedelini yatırmamasını 3 nedene bağlamış... Birincisi; Piyasada dedikodu yayılıyormuş, Keşan Belediye Başkanı ya da Belediye tarafından yatırılması gereken katkı bedeli yatırılacak ve istenilen rakam tamamlanacakmış... Çok güldüm buna doğrusu... Daha işçisinin emeğinin karşılığını ödeyemeyen bir Belediye’ye gökten para mı yağacak da 3 bin 836 abonenin toplam 1 milyon 285 bin 060 TL’lik bedel ödeyecek... Vallahi cinayet çıkar!.. İkincisi de; Sayın Valimizin B planı olduğunu açıklamasıymış... Buna da çok güldüm... Sayın Valimiz acaba orta parmak göstermekten vazgeçti de işaret parmağı mı gösterecek!.. Üçüncüsü de; vatandaşın, ‘devlet getirsin. Her yere madem devlet getiriyor, buraya da getirsin. Bu sosyal ve acil bir tablo, Sağlık Bakanımız bunu mutlaka çözecektir’ dediğini söylemiş... Buna da gülmemek mümkün değil... Sağlık Bakanı çözecek olsa idi, 4 bin 500 gibi bir abone şartı koymaz ve direkt devlet kanalı ile getirilmesi için girişime geçerdi...
   Gelelim Belediye Başkan Yardımcısı Cengizhan Aktan ve Belediye Meclisi Üyesi ve aynı zamanda Başkan Vekili olarak toplantıda bulunan Nilüfer Oğuz Erk’in söylemlerine... Aktan, kalorifer kazanlarının denetiminin sıkı şekilde yapıldığını belirtirken, Erk de annelere seslenmiş... O halde hem kaloriferli bir evde oturan bir vatandaş hem de bir anne olarak veriyorum cevabı kendilerine: Dışarıda hava sıcaklığı 20 dereceye varırken bizim apartmanda kaloriferler yandı ve ben bizzat ceza yemeyi göze alarak Belediyeye şikayette bulunduğum halde tınlayan olmadı... Ve yine kaloriferler yanmaya başladığından beri, evimin bütün camları açık, askılı kıyafetlerle dolaşıyorum evimde... Peteklerin sıcaklığını düşürmek için de ne kadar toz bezi varsa ıslayıp ıslayıp koyuyorum üstüne... Kışlık kıyafetlerimi daha çıkaramadım, kalorifer peteği üstünde kestane pişirmeyi bile başardım!.. Tüp derdinden de kurtuldum, yemekleri bile petek üstünde ısıtır oldum!.. Vallahi denetimler öyle iyi yapılıyor ki, sormayın!..
   AK Parti İlçe Başkanı Mustafa Mercan da, Keşan’ın samimiyetiyle sınıfta kaldığını zikretmiş... Sayın Mercan, Keşan halkı sınıfta kalmadı... Bence idareciler sınıfta kaldı... Eğer vatandaş doğal gazın gelmesini istediği halde katılım bedelini yatırmıyorsa, bu samimiyetsizliğinden değil; devletin ve yerel yönetim vatandaş üzerindeki samimiyetsizliğindendir!.. Vatandaş, devlet ve yerel yönetime soruyor, ‘sizin boynunuz niye eğri’ diye... Karşılığında aldığı izlenim de, ‘neremiz doğru ki!’ oluyor... Saygılarımla... 

17 Kasım 2014 Pazartesi

USTALIK DÖNEMİNDE OLAN BAŞKAN ÖZCAN, YA ‘ÇIRAK DA YETİŞTİRECEĞİM’ DİYE TUTTURURSA!..

   Şeytan yine dürttü beni!.. Bugün şöyle bir düşündüm... Diyelim; Keşan Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Özcan’a, ola ki CHP Genel Merkezi tarafından yeşil ışık yakılmadı ve eşi Şengül Hanım’a da kırmızı ışık yandı... Ve Özcan ailesinin milletvekili hayalleri suya düştü... Bu dönem 3. kez Belediye Başkanı seçilen ve bunu -ustalık dönemim- diye nitelendiren Özcan, ister misiniz 4. dönem için de -çırak yetiştireceğim- diye tuttursun!.. Şeytan değil mi, dürtüyor beni ara sıra işte böyle düşüncelerle!.. Vallah düşüncesi bile ürkütüyor adamı desenize!.. Ustalık dönemi böyle, yerine yetiştireceği çıraklara da kaldı mı bu ilçe, kaçıp gitmemiz lazım başka memleketlere... O halde... Duaya başlayalım hep birlikte... Ankara’dan yeşil ışık gelsin, Keşan yeterince boyandı biraz da orası nasibini alsın!..  Sonra da hep birlikte bu şarkı dillerde dolaşsın...

Ankara’nın bağları da
Çukur, çukur yolları
Ne zaman sarhoş oldun da
Yamayamadın yolları...
Siz istediniz biz verdik
Neden gönül koyarsınız,
Biz çok nasiplendik
Biraz da siz nasibinizi alın!
Size usta gönderdik,
Niye kaş çatarsınız,
16 sene dile kolay,
Biraz da siz baş ağartın...
Ankara’nın bağları da
Çukur, çukur yolları
Bizim Başkan alışık böyle yola,
Yürüyemez asfaltta!..



16 Kasım 2014 Pazar

CUMHURİYETİN KALESİ KEŞAN’I YÖNETENLER; UTANIN!..





   Kimi meyhanede gezer, kimi bağda bahçede, kimi doğal gaz peşinde, kimi seçim derdinde... Lafa gelince mangalda kül bırakmazlar, ülkenin bilmem hangi köşesinde Türk bayrağımıza zarar verilse ortalığı ayağa kaldırırlar... Ama burnumuzun dibinde, kavşak noktası olan ilçemizde, Bayrak Tepe diye bilinen ve Destek Kıtaları Kavşağı ile Aşağı Zaferiye Mahallesi’nin bir bölümünden çok net bir şekilde görünen noktada dalgalanan Türk bayrağımızın hangi halde olduğunu görüp, değiştirme zahmetine girmezler...
   Vatandaşım hiç üşenmemiş, bugün Türk bayrağımızın dalgalandığı direğin yanına gidip yardım istemiş... 2005 yılında 2. Kor. Bakım Merkezi Komutanlığı/Gelibolu tarafından dizayn, imal ve monte edilen ve şu anda yırtık vaziyette dalgalanan Türk bayrağının yenisi ile değiştirilmesini rica etmiş... Bunun için de sosyal paylaşım sitesi facebook’ta hem yırtık Türk bayrağının görüntülerini hem de isteğini dile getirmiş... Ve bir de, ‘Bayrağı dikmişsiniz sağolun ama biz bakamamışız zahmet olmazsa bir gelip değiştiriverin!’ demiş... E doğru da söylemiş... Bizimkiler gözünün önündeki yırtık söküğü göremezken, onu nereden görecekler... Hepsi birer bakan körden beter!.. Kör olmayanların duyarlılık gösterip, Keşanımıza ve ülkemize yakışmayan bu görüntünün bir an önce telafi edilmesini ve şu anda yırtık halde dalgalanan Türk bayrağımızın yenisi ile değiştirilmesini dilerim... Saygılarımla...


İLK BABAM BACAĞIMI OKŞADI, İLK AĞABEYİM BOYNUMDAN ÖPTÜ!

   Kimliği belirsiz bir bayandan gelen ‘kara’ bir yazı... İçimdeki bütün yazma ilhamımı da aldı götürdü...
   Bu kadın, Keşan’da yapılan “Temizlik-2” operasyonundaki şantaj ve tehdit olayı ile ilintili yazdığım “Şantaja maruz kalan, sübyan kahramanı adam!” başlıklı köşe yazımdan bahsederek, kendi hayatından kesitler aktarmıştı bu kara yazısında... Belli, öfke doluydu... İçinde sadece intikam vardı... Bütün babalardan, bütün ağabeylerden intikam almak istiyordu... Onun için yaşamak demek; intikam demekti...
   Babasını tanımıyordu, ağabeyi var mı yok mu bilmiyordu... Ama hayat onu öyle bir noktaya getirmişti ki; herkes babası, herkes ağabeyi olmuştu!
İlk babasıyla 12 yaşlarında tanışmıştı... İlk ağabeyi ile de 17 yaşlarında... ‘En çok baba da ağabey de bende! Hepsini çok seviyorum... Hayatıma giren bütün baba ve ağabeylere hayranım! Bugünkü hayatımı da onlara borçluyum!’ demiş, o kara yazısında...
   12 yaşlarındaymış... Haziran ayının 3. haftasıymış... O gün Babalar Günü’ymüş... O, üç-dört basamaklı bir merdivende oturmuş ve gözlerinden yaşlar süzülürken, 50-60 yaşlarında bir baba çömelmiş yanına... Eteğini sıyırıp, başlamış bacağını okşamaya!.. O babasını tanımamanın hüznünü, onu kucaklayıp hediye verememenin burukluğunu yaşarken, babası yaşındaki o adam; ilk taciziyle tanıştırmış onu hem de Babalar Günü’nde... Hediye de vermiş ona bacaklarını okşamasına karşılık! Babasından aldığı ilk harçlığı da saklıyormuş 37 yıldır!.. Maddi değeri bugün için hiç yokmuş ama, manevi değeri bugünkü hayatına malolmuş o ilk harçlığın!..
   Ve... 12 yaşında, bir Babalar Günü’nde yaşadığı bu olayın ardından çok babalar ve ağabeyler görmüş bu kadın... ‘Hepsinden nefret ediyorum’ diyor ve hayatını; bütün babaların ve ağabeylerin yuvasını yıkmaya adadığını söylüyor... ‘Onlar’ diyor... ‘O babalar evlatlarını şefkatle kucaklarken, onların yanaklarından, gözlerinden öperken, benim bacağımı okşadılar... O ağabeyler, kardeşlerini, bacılarını kucaklarken, onları korurken, benim boynuma yapıştılar! Onlar, bana bugünkü hayatımı bağışladılar, ben de onların yuvalarını yıkmaya adadım kendimi...’ diyerek, içindeki öfke, kin ve nefreti paylaşıyor o kara yazısında...
   Sübyan kahramanı iş adamının kimliği konusundaki yorumda ise, ‘Ben de yığınla var o kahramanlardan’ deyip, ekliyor o kara yazısına... ‘Cücesi de var devesi de, cüsselisi var sıskası da, bıyıklısı var bıyıksızı da, sakallısı var sakalsızı da, keli var saçlısı da, göbeklisi var göbeksizi de, ama hepsinin ortak bir özelliği var ki; hepsi şerefsiz! Hiçbirinin CD’si yok ama hafızamda bir bir yerleşik... Ne ben onları unuturum ne de onlar beni... Çünkü hepsinin yuvasına saldım zehri... İçimdeki kini, nefreti ve intikamı...’ şeklinde devam etmiş kara yazısında...
İşte bu yazıdan sonra, bütün babalara ve ağabeylere... Bir çocuğun bacağından okşayan baba, boyundan öpen ağabeyseniz eğer; kötü yola düşen bir kadının kaderinin en büyük payı sizden... Bacak okşayan ve boyundan öpen ağabeylere yazıklar olsun, bugün toplumumuzdaki bütün ‘kötü’ tabir edilen kadınların sorumlusu olduğunuz için bir kınacıya uğrayın da alıp boydan boya yakın!..

15 Kasım 2014 Cumartesi

ÇOCUKLARIN VE GENÇLERİN YAŞADIĞI İBRETLİK ÖYKÜ...

Yer: Keşan
Konu: uyuşturucu, cinsellik, taciz, şantaj, tehdit, yalan, mağduriyet...
Olay kahramanları: 14-25 yaş arasındaki kız ve erkek çocukları ile gençler...

   Bu hikayeyi okurken kimileriniz çok meraklanacak, kahramanların kimler olduğu üzerinde odaklaşacaksınız... Ancak bu hikayeyi konu etmemin sebebi; meraklanmanız ve kahramanlar üzerinde odaklaşmanız değil, bu tür olayların kahramanlarının sizin hanenizden, yakınınızdan, canınızdan olan çocuk ve gençlerin de olabileceği ihtimali üzerine ders çıkarıp, tedbir almanız içindir... Çok sansür koymayacağım ifadelerime, çünkü başka türlü olayı tam olarak anlatabilmem mümkün değil... Bu olay Keşan’ımızda yaşanmış bir gerçektir ve bu gerçek olayların benzeri hâlâ da yaşanıyor olabilir... Yine olayı anlatabilmem için kişilerin isimlerinde rumuz kullanacağımı bilmenizi isterim... Bir dizi halinde sizlere sunacağım bu hikayeyi de tekrar tekrar okumanızı ve Keşan’da yaşanan bu gerçeklerden hareketle, çocuklarınıza ve gençlere sahip çıkmanızı, kötülüklerden, yanlışlardan uzaklaştırmanızı dilerim...
                                                                       * * *
   Ayşe henüz 16 yaşında... Bir gün uzaktan da akrabaları olan Simge’nin daveti ile Ahmet’lerin evine gider. Davetli olarak gittiği evde Ayşe, Ahmet’le birlikte ilk kez gördüğü 2 kişi (erkek) ile daha tanışır. İlk kez tanışmalarına vesile olan o evde, sadece sohbet edip, müzik dinlemiştir bu çocuk ve gençler. Birbirlerinin telefon bilgilerini almayı da ihmal etmemişlerdir tabii ki. Bu birliktelikten bir süre sonra Ayşe, Keşan’da bar türü bir eğlence yerine gider. Burada bir parti verilecektir. Parti çıkışında kız arkadaşı ile birlikte olan Ayşe’nin yanına gelen daha önce tanıştıkları bu gençler, yine ilk bir araya geldikleri eve gitmeyi teklif eder. Ve birlikte bu eve giderler. Gençlerden biri cep telefonu ile bir başka arkadaşını arayarak, kendisini almasını ve uyuşturucu madde satın almaya gideceklerini söyler. Ve gelen otomobille birlikte evden ayrılan bu gençler, bonzai maddesi ile geri dönerler. Plastik şişelerden kova düzeneği oluşturularak, evde bulunan çocuk ve gençlerin hepsi bonzai maddesi kullanır. Ve Ayşe, ilk kez aldığı bu bonzai maddesinin verdiği sarhoşlukla birlikte, yanında 2 erkek olduğu halde evin yatak odasında bulunan kanepeye uzanırlar. Ayşe, bu kanepenin üzerinde erkeklerden biriyle cinsel ilişkiye girer ve diğer erkek ise bunları izlemektedir. Ayşe, sabaha kadar kaldığı bu evden, cinsel ilişkiye girdiği erkekle birlikte, evine gitmek üzere ayrılır. Evine geldiğinde ise Ayşe, ailesine geceyi bir kız arkadaşında geçirdiğini söyler. Birkaç gün aradan sonra Ayşe, yine aynı eve gider ve bu arkadaş grubu yine bonzai maddesi kullanır. Ayşe ve diğer iki kişi, bonzainin ardından bali de çeker. Ayşe, bonzai ve balinin etkisiyle kendini aşırı yorgun hissetmiş ve yine bir yatağa uzanmıştır. O sırada evdeki kişilerden biri Ayşe’nin üzerindeki kıyafetleri çıkarıp, çırılçıplak soyarak cinsel ilişkiye girmiştir. Ayşe, kullandığı uyuşturucu maddelerin etkisiyle karşı koyamamıştır. Yine Ayşe, cinsel ilişkinin ardından çıktığı odada, cinsel ilişkiye girdiği erkeğin kız arkadaşı ile aynı evde karşılaşmıştır. Bu olaylar yaşanırken ise Ayşe, Ahmet’le birkaç kez ilişkiye girmiş ve birlikte yaptıkları sohbetlerde de Ahmet tarafından Ayşe’ye para sıkıntısından söz edilmiştir. Ayşe’ye para sıkıntısından söz eden Ahmet, aynı zamanda iğrenç planlarından da bahseder. Hatta Ahmet, kız arkadaşı ile yaptıkları planlar sonucu, bu yolla kazandıkları paraları ve planlarını da rahatlıkla anlatır. Ahmet, Ayşe’ye de aynı yolla para kazanma planlarını harekete geçirmelerini teklif eder. 16 yaşında olan Ayşe, kendisinden birkaç yaş büyük olan Ahmet’in teklifine sıcak bakar ve para kazanmak için hazır olduğunu söyler. Ahmet’in geniş çevresi ve daha önceki benzer deneyimi sayesinde kurban seçilmiştir. Kerli ferli, parası bol, birazda kadın düşkünü ama aynı zamanda evli olan bir kurban seçilir. Her şey tamamdır ama sadece Ayşe’nin ailesini kandırması ve bir kız arkadaşını bahane ederek, kurbanla geçireceği gecenin engellerinin ortadan kaldırılmasına gelmiştir. Ailesi ayarlanan gece için Ayşe’ye arkadaşının evinde kalmasına izin vermemiş ancak birkaç gece sonrası için izin alabilmiştir. En büyük sorun olan aile faktörünü halleden Ayşe’nin önünde sadece yaşını biraz daha büyük göstermek adına küçük püf noktaları kalmıştır. Seksi iç çamaşırı giymesi, yaşını daha büyük göstermesini sağlayacak makyaj vs. gibi şeyler. Bu konuda da hiç zorlanılmamıştır, çünkü planı hazırlayanların bu konuda daha önce tecrübeleri vardır.
   16 yaşındaki Ayşe’ye dantelli jartiyer alınır ve iç çamaşırı olarak bunu giyer. Tabii, üzerine de pantolonunu giyer. Makyaj malzemeleri ile de en az 3-4 yaş daha büyük gösterilen Ayşe, kurtlar sofrasına hazırlanmıştır. Sırada çıtırlardan hoşlanan kurbanla bir araya gelme kalmıştır. Bir de plan gereği kurbanın dikkati şişe çevirmece oyunu ile çekilecektir. Birkaç kişi bir arada ve çevrilen şişe kime denk gelirse başlayacak striptiz yapmaya! Ve çırılçıplak kalacak olan Ayşe, çıtır sevdalısı olan kurbanı seksi görüntüsü ile çıldırtacaktı. Nihayet bir başka evde bir araya gelindi. Ortada bir şişe, Ayşe, kurban ve birkaç kişi daha bu şişenin etrafındaydı. Şişe çevrildi ve Ayşe’ye denk geldi. Oyun bu ya(!), Ayşe hemen üzerindeki pantolonunu çıkardı. Şişe çevirmece oyunu, şişenin etrafındakilerden Ayşe’nin iç çamaşırları ile kalıncaya, diğerlerinin ise bazı kıyafetlerini çıkarıncaya kadar devam etti. Bu arada şişe çevirmece oyunu sırasında alkol alınıyor, hatta bir ara kurbanın alkolüne konması düşünülen uyuşturucu haptan ise ters etki yapmasından dolayı korkulup vazgeçildi. Öpüşmeyle başlayan erotik sahnelerde niyet; kurbanı tahrik etmek ve yatağa çekmekti. İstenilen sonuca ulaşıldı, aktörlerden birinin Ayşe’ye sıkı sıkı tembihi ise parayı almadan yatağa girmemesi oldu. Ayşe, kurbana yaklaşık 2 bin TL paraya ihtiyacı olduğunu söyledi. Ancak kurbanın üzerinde bu para yoktu. Bir miktarını peşin verip (yatağa girmeden önce), geriye kalanı için de ertesi gün için söz verdi. Sözü alan Ayşe ile kurban, cinsel ilişkiye girerek, birlikte oldu. Bu arada en can alıcı nokta ise cinsel ilişkiye girildiği anda odanın bir köşesine yerleştirilen görüntülü kayıt cihazıydı. Yine cinsel ilişki sırasında odanın ışığı kapatılmayacak ve cinsel birliktelik görüntülü kayıt cihazına net olarak yansıyacaktı. Öyle de oldu. Gecenin bir vaktine kadar devam eden bu cinsel birliktelik sonrası, kurban ve planın birkaç aktörü evden ayrılırken, aktörler bir süre sonra bonzai ve uyuşturucu haplarla eve geri döndüler. Ayşe ve aktör önce uyuşturucu hap kullandı, gecenin devamında da birlikte bonzai içtiler. Sonra da Ayşe ile kurban arasında yaşanan cinsel birlikteliğin görüntülerini hep birlikte seyrettiler. Hem kurban hem de Ayşe çok net belli oluyordu görüntülerde. Sabaha karşı ise sıra baliye gelmişti ve hep birlikte bali çektiler. Ayşe bu gecenin sabahında ikinci cinsel birlikteliğini yaşadı aktörlerden birisi ile. Aldığı uyuşturucu maddelerle karşı koyması mümkün olmadığı gibi karşı koyacak bir davranışta da bulunmadı. Her şey olup bittikten sonra ise tehdit edildi Ayşe, olan biteni kimseye söylememesi için. Çünkü ilişkinin kaydında Ayşe de görünüyordu ve yanarlarsa hep birlikte yanacaklardı!
Bu arada Ayşe’nin bir sevgilisi vardı ve bütün olan bitenlerden haberdardı. Sevgilisinin Ayşe’ye uyarısı ise plan hazırladıkları kişilerin kurnaz olduğu ve parasını yedirtmemesi tavsiyesi oldu. Ayşe’nin çevresinde olan kişilerin (erkek) büyük çoğunluğu bonzai kullanıyordu. Farklı ortamlarda yaşadıkları buluşmalarda Ayşe’ye bonzai veriyorlar, hatta Ayşe’nin bir kız arkadaşı da ilk bınzai deneyimini bu grupla birlikte yaşamıştı.
   Yine Ayşe’nin cep telefonuna bir gün mesaj geldi, ne yaptığı sorulan masumane bir mesaj. Ayşe önce mesajın kimden geldiğini anlayamadı ama sonra bu kişinin aracına atlayıp Keşan’ın meşhur Radyolink Yolu’na gitti. Burada kendisine yapılan teklif oldukça can alıcıydı! Yaptıkları bütün planlardan haberdar olduğunu Ayşe’ye söyleyen bu kişi, plan ortaklarını terk edip, kendisiyle birlikte hareket etmesini söyledi. Kendisinin tecrübeli olduğunu ifade eden bu kişi Ayşe’ye, ‘seni ben büyüteyim!’ ifadesini kullandı. Ayşe’yi öpmeye de yeltenen bu kişi, Ayşe’nin itirazı üzerine geri çekilip, üstelemedi. Ve bu görüşmenin ardından Ayşe’yi okuluna bıraktı. Bu görüşme sabah saatlerinde olurken, Ayşe’ye aynı kişiden yine mesaj geldi. Mesaja cevap olarak okulda olduğunu belirten Ayşe’ye bu kez gelen mesajda ise kendisinin evde olduğunu ve oraya gelmesini istedi. Dersi olduğunu belirten Ayşe’ye bu kez gelen cevap, ‘başkaları için okulu astın bir kez de benim için as!’ oldu. Ayşe ısrarla okul çıkışı uğrayabileceğini belirtti ve aldığı cevap ‘okul çıkışı ev kalabalık olur’ şeklindeydi. Ayşe ve o kişi aralarında geçen mesajlaşmalar bu şekilde devam ederken, okul çıkışı yine o evde aldı soluğu Ayşe. Evin kalabalık olmasında ötürü de diğer kişilerin haberi olmadan bir odaya geçirilen Ayşe’nin eline bir sigara ve bir bira da verildi. Ayşe sigarasını dumanlar ve birasını yudumlarken, sık sık ziyaret de edildi bu kişi tarafından yalnız kaldığı odada. Sonra bu kişi Ayşe’ye cinsel gücü artırıcı hap aldığını ve bir tane daha olan bu haptan kendisinin de yutmasını söyledi. Ayşe gerek olmadığını söylemesi üzerine, ortadan kırıp yarı yarıya kullanmasını teklif etti bu kişi Ayşe’ye. Bu teklifi geri çevirmedi ve cinsel gücü artırıcı hapın yarısını attı ağzına Ayşe. Hapı içmesinden kısa süre sonra sersemleyen ve mayışan Ayşe, uzandı. Emeline ulaşan diğer kişi ise Ayşe ile cinsel birliktelik yaşamak için can atıyordu. Ayşe hapın etkisiyle istemekle istememek arasında kalmıştı. Ne karşı koyacak gücü vardı, ne de karşı koymaya çalıştı. Ayşe’nin üzerindeki kıyafetleri çıkaran ve tamamen soyan bu kişi, Ayşe ile cinsel birlikteliğe girdi ancak orgazm olamadı.
   Ayşe bu kişiyle mesajlaşırken aralarında cinsel birliktelik geçeceğine karşı bir düşüncesi yoktu. O ilk kurbandan gelecek olan paranın akıbetini merak etmişti. Bir de Ayşe, kurbanla yaşadığı cinsel ilişki sonrası kullandığı bir başka uyuşturucu hap nedeniyle de halüsinasyonlar görmeye başlamıştı.
   Ayşe, o gün yaşadığı ilişki sonrası evde bulunan bir kız arkadaşı ve cinsel ilişkiye girdiği kişiyle ve kurulan planın kahramanı olan kişiyle evden ayrıldı ve araçla kız arkadaşı gideceği yere, kendisi ise evinin yakınlarında bir yerde bırakıldı. Bu olaydan sonra Ayşe, birkaç gün evden sadece okuluna gitmek üzere çıktı. Yine bir süre sonra Ayşe, kurbandan gelecek paranın devamı için plan kahramanına mesaj atıp, her şeyin yolunda olup olmadığını sordu. Ayşe’ye kurban tarafından bekledikleri cevabı verildi.
   16 yaşındaki Ayşe’nin bütün bu yaşadıklarından 2 yıl önce yani 14 yaşında iken ilk cinsel deneyimi olmuştu. Bakireliğini 14 yaşında kaybeden Ayşe’nin kendisinden 13 yaş büyük bir erkekle olmuştu ilk cinsel birlikteliği. Bir arkadaş ortamında tanıştıkları be erkekle 5-6 ay süreyle cafe ve araçta başlayan buluşmaları ve bu buluşmalar sırasındaki yakınlaşmaları, ev ortamındaki ikinci buluşmalarında güven tazeleyen bu kişi Ayşe’yi ikna etmişti. Resmen evli olan ancak eşiyle aynı evi paylaşmayan bu kişi ve Ayşe’den 13 yaş büyük olan bu kişi, Ayşe’nin bekaretini almıştı. Tabii ilk ilişki sırasında kan gelmemesi nedeniyle de Ayşe’yi bakir olmamakla suçlayan bu kişi, Ayşe’ye kendisini kandırdığını bile söyledi. Ancak Ayşe ilişki sonrası eve gittiğinde iç çamaşırında kan görmüş ve bakire olduğu konusunda bu kişiyi ikna etmişti. Henüz ilköğretim öğrencisi olan Ayşe’nin kendisinden 13 yaş büyük olan bu erkekle buluşmalarında zaman zaman tartışmalar yaşanıyor ve Ayşe’nin sinir krizi geçirdiği de oluyordu. Hatta kendisinden 13 yaş olan sevgilisi tarafından hastanede tedaviye bile götürüldüğü oluyordu Ayşe’nin. Yaklaşık 2 yıl kadar kendisinden 13 yaş büyük olan sevgilisiyle ilişkisi devam eden Ayşe, bekar evinde, araçta, başka bir arkadaşlarının evinde olmak üzere birçok kez cinsel birliktelik yaşadı bu kişiyle, hem de hiç korunmadan. Bir günde 8 kez cinsel birliktelik dahi yaşamıştı bu kişiyle Ayşe!
   Sadece Ayşe mi? Tabii ki hayır. Ayşe’nin gözlemlediği kadarıyla çevresinde bulunan birçok arkadaşı da cinsel birliktelik yaşıyordu erkek arkadaşlarıyla. İlişkilere birebir tanık olmamıştı ancak buluştukları ev ortamlarında kız ve erkeklerin ayrı odalara kapanıp, saatlerce kalmalarına şahit olmuştu. Ayşe’nin ya da diğer çocuk ve gençlerin aileleri ise bu durumdan haberdar değildi. Kızlar aralarında anlaşıp ailelerini kız kıza birlikte olacakları konusunda hatta bir birlikteliklerinde de ders çalışacakları konusunda ikna ediyordu. Okullarında da dikkat çekecek devamsızlıklar yapmayan bu öğrencilerin aileleri olan bitenlerden habersizdi. Ne de olsa, bu kız çocuklarına akıl hocalığı yapan, tecrübeleri ile yardımcı olan ağabeyleri vardı karşılarında! Aileler bu cinsel birlikteliklerden haberdar olmadığı gibi, çocuklarının uyuşturucu kullandıklarını da fark edememişlerdi. Çünkü evde değil, bulundukları ortamlarda alınan bu uyuşturucuların etkisi evlerine gidene kadar geçiyordu. Ayşe, defalarca cinsel ilişki yaşadığı ve bekaretini aldığı bu kişiden tamamen ayrılmış, bir daha da görüşmemiş. Ancak Ayşe’nin etrafındaki kişiler, onu rahat bırakmıyor ve cinsel ilişkiye girmeleri konusunda ikna edebiliyorlardı. Gece ya da gündüz farketmiyordu, hatta genelde gün ışığında gerçekleşiyordu bu cinsel birliktelikler. Güpegündüz bir cafenin arka tarafına bile cinsel ilişkiye girmişti Ayşe bir erkekle. Hem de birlikte olduğu erkeklerin hemen hemen hepsi Ayşe’nin 15 yaşından küçük olduğunu da biliyorlardı. Bir mekanda yaşanan ilk tanışmaların ardından telefon numaraları alınıyor, ikinci birliktelik gerçekleşiyordu. Ayşe ile cinsel birliktelik yaşayan erkeklerin büyük bir kısmı dışarı boşalırken, bir kısmı da prezervatif kullanıyordu. Ayşe ile cinsel birliktelik yaşayan erkekler, daha da ileri gidip samimi kız arkadaşlarını da sorgulamaya, bir dahaki buluşmalarında daha kalabalık olmaları tavsiyesinde de bulunuyorlardı. Çünkü ballandıra ballandıra cinsel ilişkilerini anlattıkları erkek arkadaşları vardı ve onlar da bu tür beraberlikler yaşamak arzusundaydılar. Bu gerçekleşti de. Ayşe, artık bazı kız arkadaşları ile birlikte mekanlara giderken, Ayşe’nin cinsel birliktelik yaşadığı kişiler de yanlarına arkadaşlarını getirdiler. Kalabalık bir cinsel ilişkiye girme arzusu olan çete oluşmuştu! Kızlar ve erkekler, ailelerini ikna ettikleri her fırsatta geceleri bir evde buluşuyor, ikna edemedikleri günün ertesinde ise ya okuldan kaytarıyor ya da okul çıkışı bir yerlerde buluşup cinsel birliktelik yaşıyorlardı. Sadece cinsel birliktelik değildi yaşadıkları. İşin içine alkolden sonra uyuşturucu da girmişti. Extacy ya da bonzai gibi uyuşturucu maddeler ilk sırada yer alıyordu.
   Ayşe, bütün bu gelişmeleri yaşarken, bazı görüntüler ise cep telefonu ile kameraya alınıyordu Kameraya alınan görüntülerin sadece birinden haberi olurken Ayşe’nin, işin içinde başka tuzaklar olduğunun farkında değildi ya da farkındaydı ama işin nereye sürüklenebileceğini kestiremiyordu. Ayşe’nin etrafında 19-25 yaş arası erkeklerden oluşan bu çete, Ayşe’yi kullanarak zengin olmak hayalindeydi! Aynen filmlerde olduğu gibi... Ayşe’nin ise yaşadığı cinsel birlikteliklerin sadece birinden para eline geçmişti, onun dışındakilerden haberdar değildi. 16 yaşına gelen ve yaklaşık 3 yıl önce ilk cinsellik birlikteliğini yaşayan Ayşe’nin bu trajik hikayesinin ilk bölümü de etrafındaki çetenin sınırları zorlayıp, şantaj ve tehdit içerikli davranışlarıyla son buldu.
                                                              ***
   Ya Fatma... Fatma da henüz 15 yaşında. Annesi ve babası yıllar önce ayrılan Fatma’yı dedesi büyütmüş. İlk ve ortaöğrenimini tamamlayan Fatma, ortaöğretimin son yılında dedesine maddi katkıda bulunmak amacıyla, bir yandan da çalışmaya başlamış. Bu arada Fatma’nın dedesi de borç batağına saplanmış. Kendi imkanları yetersiz kalan ve Fatma’nın elindeki tüm parayı da alan dedesi, Fatma’dan daha çok para getirmesini istemiş. Bir yandan okula giden, okuldan kalan boş vakitlerinin tamamını çalışarak geçiren Fatma, elinde ne var ne yoksa dedesine veriyormuş. Ancak her seferinde dedesinden azar işitip, daha çok para getirmesi söyleniyormuş. 15 yaşındaki Fatma’nın daha çok para getirebilme şansı ise yokmuş. Çalışma saatleri ve şartları belli. Part-time çalışan Fatma’nın eline en fazla geçen para, asgari ücretin yarısı imiş. İşleri bozulan ve maaşına da banka tarafından el konulan dedeye, Fatma’nın getirdiği para yetmiyormuş. Dedesinden dayak dahi yiyen Fatma’nın bu durumunu farkeden etrafındaki atmacalar yakınlık göstererek derdini sormuş! Fatma da bu kişilere, yaşadığı durumu anlatmış. Güya Fatma’ya destek olacak bu kişiler, çok para kazanmanın yolunun yataktan geçtiğini ima etmiş. Zaten dedesi de zaman zaman Fatma’ya, ‘git birinin koynuna gir ama paralı olsun!’ şeklinde sözler sarfediyormuş. Dedesinin sürekli para istemesinden bunalan ve huzursuzluk yaşayan Fatma, çevresindeki kişilerin de bu yönde teklifte bulunmasıyla kendini, kendinden yaş olarak oldukça büyük bir adamın koynunda bulmuş. Fatma, yaşına göre gösterişli biriymiş de. Fatma, yaşadığı bu birliktelikten aldığı bedeli dedesine teslim etmiş, çalıştığının karşılığı olarak. Dedesi ise part-time çalışarak kazanmanın mümkün olmadığı bu parayı nasıl elde ettiğini bile sormamış torunu Fatma’ya... Onun için para ne kadar çok ise, o kadar mutluymuş. Fatma, yaşadığı birlikteliklerin karşılığında aldığı parayı dedesine teslim ettikçe dırdırdan kurtuluyormuş ama iç dünyası da karmakarışıkmış. 15 yaşındaki Fatma’nın aslında geleceğe dair çok farklı hayalleri varmış. Tahsilini tamamlayıp, eline ekmeğini almayı planlayan Fatma, kendi ayakları üzerinde duracağı günlerin hayalini kuruyormuş. Onun hayallerinde birkaç kez gördüğü erkeklerle para karşılığında cinsel ilişki yaşamak yokmuş. Filmlerde bile görmediği seks fantazilerine maruz kalacağı hiç aklına gelmemiş Fatma’nın. Anne ve babasının ayrılması nedeniyle çocukluğunu hatırlamayan Fatma’nın sığındığı dedesinden yediği darbe ile gençliğini hatırlayamayacağı ise hiç aklına gelmemiş. Fatma’nın bütün bu yaşadıkları hayallerini söndürmüş ve geleceğe dair hiçbir beklentisi kalmamış. Onun için artık yaşamak, borç batağında olan dedesini bu durumdan kurtarmak olmuş. Gece eve gelmemiş, okulunu ve derslerini aksatmış, dedesinin umurunda bile değilmiş. Fatma para getiriyorsa nerede olduğu, ne yaptığı önemli bile değilmiş dedesi için. Fatma, yaşadığı bu kötü günlerin bunalımı ile yavaş yavaş uyuşturucunun da tadını almaya başlamış. Uyuşturucu madde kullanmak Fatma’nın hoşuna gitmese de, bir an olsun yaşamaktan keyif almak adına yapıyormuş bunu. Zaman zaman ‘bu durumdan kurtulmam mümkün olabilir mi?’ diye de düşündüğü oluyormuş.
                                                            ***
    Hiçbir zaman aile birlikteliği yaşayamayan Fatma’nın, acaba günü birinde bir ailesi olacak mıydı? Fatma’nın bir yuva ve çocuk sahibi olması mümkün müydü? Fatma, istemeyerek yaşadığı bu kiri üzerinden atabilecek ya da unutabilecek miydi?
                                                            ***
   Evet sevgili okurlarım. Ayşe ve Fatma, daha 14-15 yaşında kendilerini birçok erkeğin kollarında bulup, uyuşturucu maddelerle tanıştılar. Ayşe ve Fatma, sadece Keşanlı çocuk ve gençlerimizden 2 tanesi. Biz kız çocuğu ailesinin bilgisi dışında etrafındaki kötü niyetli insanlar tarafından, diğeri ise aile büyüğünün iteklemesi ile hayatları daha gencecik yaşta karardı. Ayşe ve Fatma, hepimizin çocuğu olabilirdi, belki bizim de çocuklarımız tehdit altında. Ayşe’yi, Fatma’yı ve Ayşe’nin ailesini kınamayalım, aksine destek verelim. Fatma’nın dedesi için ise aynı şeyi düşünmüyorum.
   Bu yaşanmış hayat hikayesinden hepimiz birer ders çıkarmalı ve hiç tanımadığımız bir gencin; tutum, hâl ve hareketinden şüphelendiğimiz takdirde ihbarda bulunalım. Belki, daha yolun başındayken onun bir batağa sürüklenmesine engel olacağız, belki de sürüklendiği bir bataktan kurtaracağız.
   Maalesef ki, uyuşturucu madde kullanımı Türkiye genelinde arttığı gibi Keşan’ımızda da artış gösterdi. Kullanım yaşı ortalaması da oldukça düştü.
   Ben; tüm ailelerden çocuklarına sahip çıkmalarını ve takibe almalarını öneriyorum. Keşan’da uyuşturucu madde temin etmek, bakkaldan ekmek almak kadar kolay! Üzgünüm ama maalesef durum böyle. Daha önce alenen yapılan ve ‘suç’ kapsamına bile girmeyen uyuşturucu madde kullanımı, yeni çıkan yasayla birlikte değişti ve artık içiciler de cezalandırılıyor. O nedenle bundan böyle uyuşturucu kullanımı alenen yapılmayacak ama müptela olanlar bir şekilde ulaşmaya çalışacaktır.
   Keşan’ımızda bir daha bu tür olayların yaşanmaması ve başka Ayşe ile Fatma’ların hayatlarının karartılmaması dileğiyle, saygılar...