31 Aralık 2012 Pazartesi

‘KEŞKE’SİZ BİR YIL DİLİYORUM!

Acısıyla tatlısıyla, sevinciyle üzüntüsüyle, iyisiyle kötüsüyle bir yılı daha geride bıraktık...
Geride bıraktığımız yılın, Keşan için diğer yıllardan pek bir farkı olmadı...
Her zamanki gibi hep konuştuk... ‘Şöyle olmalı böyle olmalı, şu yapılmalı bu yapılmalı, şu eksik bu eksik, doğru olan bu hayır o değil bu...’ Örnekleri çoğaltmak mümkün... Birileri hep fikirler attı ortaya, tartışıldı, düşünceler aktarıldı ama somut bir karara varılamadı... Her zamanki gibi çok konuşmakla geçti bir yıl daha... Tabii konuşmayanlar da oldu aramızda... Fikir üretmek yerine, icraatlarına devam edenler... Bir tek kârlı onlar kapadı yılı zaten... Onlar konuşmadı, ortaya atılan fikirleri takip etti, suya sabuna bulaşmadı ama işini de sürdürdü... Hem de o ortaya atılan fikirlerin içinden cımbızla çektikleri doğru düşünceleri alarak...
Anlayacağınız dinleyenler kazandı, çok konuşanların çenesi yoruldu!
Bunu zaten en az benim kadar sizler de biliyorsunuz sevgili hemşehrilerim... O nedenle bugün Keşan’dan değil, kendimden bahsedeceğim sizlere...
                                                     ***
Her şeyden önce tüm okurlarıma, verdikleri destek nedeniyle teşekkür ederim... Elimden ve kalemimden geldiğince hem kendimin hem de sizlerin düşüncelerine yer vermeye çalıştım köşemde... Birçok kişinin de köşelerimi kesip, arşiv yaptığına şahit oldum bu sürede... Bir taraftan kitap yazmaya çalışırken, bir taraftan da köşe yazılarımı toplayıp, kitaplaştırdım ben de... Kısa süre içinde köşe yazılarımdan oluşan kitabım, okurlarımıza armağan edilmek üzere hazır olacak... Aynı zamanda 2013 yılında da sizlerden gelen ve kendi gözlemlerimle beraber düşünce ve eleştirilerimi yazmaya devam edeceğim yine...
                                                    ***
2012 yılının son bombası benden size... 35 yıl önce tanıdığım, yaklaşık 10 yıl aynı mahalle, sınıf ve okullarda birlikte olduğum bir arkadaşım çıktı karşıma dün gece... 35 yıldır içinde sakladığı, bir türlü açılamadığı düşüncelerini paylaştı benimle... Defalarca aynı kişiye aşık olmuş ve bunun acısını çekmiş senelerce... Aşık olduğu kişiye de dökememiş içini ‘reddedilme’ korkusu nedeniyle... ‘Eğer itiraf eder de reddedilirsem dostluk da biter, arkadaşlık da ama uzaktan seversem kaybetmem onu’ düşüncesiyle... Ve bu beyefendi hiç evlenmemiş ve aşkını yaşatmış kendi kendine... Ancak bakmış ki, gözleri açık gidecek öteye, ‘birilerine içimi dökeyim de belki ulaştırır yerine’ diye, anlattı teker teker her şeyi ince ince... Yaklaşık 3 saat boyunca sohbet ettik bu beyefendiyle... 2 cümlesinden birisi ‘keşke’ oldu sohbetimizde... Çok detaya girmeyeceğim ama bunu sadece bir ders olması için yazdım sizlere... Hayatınızda ‘keşke’lere yer vermeyin kesinlikle... ‘Keşke’ler geri gelmiyor hiçbir şekilde... Reddedilmek de olsa kaybetmek de olsa üzülmek de olsa sonu hüsranla da bitecek olsa ‘içinizden geçeni ve istediklerinizi’ elde etmek için şansınızı deneyin sonuç her ne şekilde olacaksa da... Yoksa yıllar su gibi akıp geçiyor ve içinizde ‘pişmanlık’ ve ‘keşke’lerden başka bir şey kalmıyor...
2013 yılının; ‘keşke’lere yer verilmediği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu bir yıl olması dileğiyle... Mutlu senelere!

29 Aralık 2012 Cumartesi

SENİN DEĞİL, EVLATLARININ HATIRINA!

Keşan İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından Keşan Cumhuriyet Başsavcılığından alınan arama izniyle, 21 Aralık 2012 Cuma gecesi şehir merkezinde geniş çaplı asayiş uygulaması gerçekleştirildi.
Uygulamada; şehrin çeşitli yerlerinde bulunan kahvehane, meyhane ve gece kulübü ile araçlar kontrol edildi.
Tesadüfen rastladığım ekipleri takip ederek, uygulama yapılan yerlerin birçoğunu fotoğrafladım... Buraya kadar her şey normal... Anormallik ertesi günü başladı zaten... Fotoğraf karesine giren bazı isimler bana ulaşarak mazeretlerini bildirip, yayımlanmaması yönünde ricada bulundular... Hepsinin kendine göre geçerli bir mazeretleri vardı!
Ancak... Bir hanımefendinin mazeretini sadece ‘evlatları’ adına kabul ettim... Bir meyhanede görüntülediğim bayan, evlatlarının velayetini almak üzere olduğunu ve bu görüntünün yer almasının davayı olumsuz etkileyeceğini belirterek, ‘çalışmaya mecburum’ şeklinde bir açıklama yaptı... ‘Pekâlâ’ dedim ancak isteksiz... Çünkü gece yarısı meyhanede bulunan ve çocuklarının yanında olması gereken bir annenin, 2-3 erkekle aynı masada kadeh tokuşturması zaten annelik yapamayacağının açık kanıtıdır... ‘Çalışmaya mecburum’ şeklinde açıklamana gelince; evet hayat şartları çok zor ve evlatların, hatta kendin için dahi çalışmak zorundasın, hayatınızı idame ettirebilmek için... Ancak, ‘çalışmaya mecburum’ dediğin sektör bir anne için ne kadar uygun? Çocukların sana o saatte nerede olduğunu ve ne iş yaptığını sorduklarında cevabın ne olacak? Hadi gazetede görüntüne yer vermedik ama çocuğunun bir arkadaşının babası seni o mekânda gördüğünde ve bunun bir şekilde çocuklarının kulağına gittiğinde ne yapacaksın?
‘Bana ne’ değil mi... Minareyi çalan, kılıfını hazırlamıştır zaten... Ya da  ‘ben namusumla para kazanıyorum, yanlış bir davranışımı mı gördünüz?’ diyebilirsiniz... Hayır, sizi namussuzluk yaparken görmedim, böyle bir iddiamda yok zaten... Ancak, her ne kadar kabul etmeseniz de bir bayanın gece yarısı meyhanede alkol alması toplumumuz tarafından kabul edilebilir bir davranış değil... Eğer bu toplumun içinde yaşıyorsanız sizin de topluma ayak uydurmanız ve hoş karşılanmayan davranışlardan uzak durmanız gerekiyor... Hani dediniz ya ‘çocuklarım için çalışmaya mecburum’ diye... İşte çocuklarınız için buna da mecbursunuz... Yok eğer ‘çocuklarınız’ için o sektörde çalışmaya devam edecekseniz de bence ‘çocuklarınız’ için verin velayetini babalarına... Çocuklarınıza yapacağınız en büyük fedakârlık ve annelik vazifesi bu olur bence... 2013 yılının size doğru kararlar vermenizi ve çocuklarınızın geleceğini düşünmenizi sağlaması dileğiyle!

‘VUR KAÇ’ DA MODA OLDU!

İlçemizdeki trafik karmaşası yetmezmiş gibi, şimdi de vuran kaçıyor maşallah! Sürücüler sürücülerden şikayetçi! Gün içinde ya da akşam saatlerinde araçlarını park eden sürücüler, kimliği belirsiz kişilerin araçlarına çarpıp kaçmalarından illallah demiş...
Gündüz aracını park edip, birkaç saatliğine ayrılan sürücü, döndüğünde ya farının ya da aynasının kırık olduğunu görüyor... Yine akşam evine giden sürücü aracını park ediyor, sabah aracının başına geldiğinde aracına çarpılıp hasar verildiğiyle karşı karşıya kalıyor...
Bir de göz göre göre vurup da kaçanlar var... Tabii ki bunu (kaçmayı) kasıtlı yapıyorlar... Sabaha kadar kayıp, daha sonra günah çıkartıyorlar! Alkolün etkisi geçiyor ya, ‘masrafına katlanalım ama ehliyet elden gitmesin’ hesabı... Anlayacağınız ‘vur kaç’ moda oldu artık bizim memlekette...
Hadi vuranlar kaçıyor da, çarpılanların günahı ne! Sakın ‘kasko karşılıyor nasılsa’ denilmesin... Kasko karşılıyor, maddi kayıp yok ama manevi kayba ne diyelim...
Kameralar mı yenilenecek, sayıları mı artırılacak bilmem ama buna acilen çözüm bulunması gerek... Yoksa Keşan, hasarlı araçlar unvanı da alacak ve yine ilçemizde tarih yazılacak! Kimi görsem önce ‘aleyküm selam’, ardından da ‘aracıma çarpmışlar!’ diyor... Selamların değişmesi, ilgililerinin tedbir alması dileğiyle...

OLAN YİNE BİZİM YAŞLARA OLDU SADECE!

Evet sevgili hemşehrilerim... 2012 yılında geri sayım başladı...
Şöyle bir geride bırakacağımız 2012 yılını değerlendirdim kendi kendime... Kazandıklarımızı ve kaybettiklerimizi... Kazandıklarımızı bulamadım(!), kaybettiklerimizi de sayarken yoruldum(!)
Keşan’ın sürekli gündeminden düşmeyen, birçok vatandaşın serzenişte bulunduğu trafik sorunu... Caddeler boyandı, park yerleri çizildi, caddeler renklenerek ikiye bölündü ama elde var; sıfır...
Yollardaki çukurlar... Gün geçmiyor ki 3-5 vatandaşım aramasın ve yakınmasın... ‘Bir günü de çukur şikayeti duymadan geçireyim’ diyorum ama olmuyor... Asıl çözemediğim ise sanayi esnafı nasıl hâlâ köşeyi dönmüyor! Yolların bozukluğundan araçlarını sanayiye götürmekten bıktığını söyleyen sürücüler, acaba baktılar olmuyor, para yetişmiyor, ek meslek edinip, araba tamirciliğinde de mi usta kesildiler!
Diğer tarafta da yayalar... Sürücülerin saygısızlığından sürekli yakınmalar... Hele hele Avrupa görmüş bir yaya saygısızlığa uğradıysa, ne öküzlüğü kalıyor bizim sürücülerin ne de eşekliği... Yiyorlar kalayı adamakıllı... Yayanın geçitten geçmesine sabır gösterilmediği gibi, yaya geçidi üzerine park etmek de bir bizim memleket sürücülerinin özelliği!
Yıllardır konuşulan yatırımlara gelince... Hepsinin sözü verildi çok sene önce! Yine bu seneyi de kapattık; sen yapacaksın, ben yapacağım; sen yaptın, ben yaptım meseleleriyle! Ortada yapılan yok ama kuru gürültüler her yerde...
TOKİ konutları inşa edildi, neredeyse bitti... 504 adet olanlardan Keşanlılar nasibini alamazken, yoksul ve Roman vatandaşlara yapılanların akıbetinin ise ne olacağı hiç belli değil...
Keşan Kaymakamlığı tarafından bir yıl boyunca gece gündüz demeden proje üretildi... Projeler RTÜK’ten geçti! Ancak buna rağmen hepsi geri çekildi, bununla da kalınmadı proje bürosu bile mühürlendi!
Hangisini sayayım size sevgili hemşehrilerim... Eksilerimizi yazmaya kalksam cilt cilt ansiklopediler çıkar ortaya... Kazandıklarımıza el atsam 10 sayfalık bir hikaye dahi çıkmaz ortaya... Bu yılı da kuru gürültüyle geçirdik oturup yanalım ona...
Desenize olan sadece bizim yaşlara oldu bu yılda... Bir yıl daha yaşlandık hepimiz... Keşan ise her zamanki gibi kaldı; aynı hamam aynı tas!

NİKÂHLI KIYMETLİ DEĞİL, METRESLERDEN FAYDA VAR!

24 Aralık 2012 Pazartesi günü bir vesile ile Edirne’ye yolum düştü... Paşayiğit beldesinden geçerken ise saat okul çıkışına denk gelmişti... Okuldan çıkan öğrenciler 4 şeritli yolu karşıdan karşıya yaya olarak geçiyordu... Bazıları ise üst geçidin hemen yakınında oldukları halde, üstten değil de yoldan karşıya geçmeyi tercih etmişlerdi...
Gördüğüm manzara karşısında bir iç geçirdim ve yapılması için dökülen dilleri, öğrencilerin nasıl tehlikelerle karşı karşıya kaldıklarının anlatılması aklıma geldi... Sonra dedim kendi kendime; ‘ne kadar da hayran gönüllüyüz!’ diye... Bizde iş elde edene kadar... Bir şeyi kazanana kadar atmadığımız takla, dökmediğimiz dil kalmaz... Ne zaman ki sahip oluruz, o zaman da bir önem taşımaz... Her şey sahip olana kadar... Bu manzaradan anlaşılıyor ki; nikâhlı kıymetli değil, metreslerden fayda var!
Bizde merak sahip olana kadar!
O nedenledir ki sayın ilgililer, yatırıma nikâh kıymadan önce iyice bir düşünmek gerek... Nikâh kıyınca heves kaçıyor, çok elzem olan ihtiyaçlara dönüp bakılmıyor... Bir şeye çok heves edilip, geç ulaşılırsa da kıymeti bilinmiyor... Ya yatırımı zamanında verin ya da hiç vermeyin... Yoksa paracıklar çöpe gidiyor!

24 Aralık 2012 Pazartesi

GİRİŞTE MEYHANE, ÇIKIŞTA HAPİSHANE, OH NE ŞAHANE!- köşe yazımın tam metni

Ülkeyi yöneteninden Keşan’ı yönetenlere kadar herkesin dilinde moda oldu ‘Ortak Akıl’ tamlaması! ‘Aklı’ bulduk da ‘Ortak’lık kaldı!.. Delinin biri kuyuya bir taş atıyor, arkadan gelenler de çekeleyip duruyor!
Keşan gündemine en son oturan konu ise Keşan Kapalı Cezaevi... Fakir ekmek derdinde, kimileride cezaevi...
Ancak... Yapılacağı planlanan yer de çok isabetli! Keşan’ın girişi... Var mı bizim gibi şehrinin giriş ve çıkışını böyle düzenleyeni!
Girişte hapishane, çıkışta meyhane! Oh ne şahane!
Hapishane yakınana kuracaklar Adliye ve Hastane... Meyhanelerin (pavyonların) yakınana da kurulacakmış Acil Ambulans İstasyonu...
Meyhanelerden çıkanlar ambulansla hastaneye, oradan dibindeki Adliye’ye, Adliye çıkışı hapishaneye... Allah geçinden versin ama Enez Yolu Mezarlığı’da yakın bu bölgeye!
Bana göre idareciler bunları hesaba katıp, yaptılar böyle bir planlama... Yoksa görülmüş müdür şehir merkezlerine girişte hapishane ile meyhane! ‘Ortak Akıl’ yerine ‘Aklın Yolu Bir’i tercih ettiler herhalde!
O zaman ben de bir ‘Akıl’ vereyim idarecilere... Hiç boşa yatırım yapmayın hapishaneye... Vatandaşın hali biçare... Her yer boşalmak üzere... Yakında zaten vatandaşım evinden çıkamayacak, kendi kendini evine hapsedecek... Evler hapishaneye dönüşecek, hakim de savcı da gardiyan da kendisi olup, cezasını çekecek... Haa... Ola ki tam tersi olup, can boğaza dayanır ve bütün herkes isyana geçerse de o zaman her yeri hapishane yapsanız da yetmeyecek!
Allah idarecilerimize ortağından değil sadece ‘akıl’ ihsan eylesin inşallah... Amin!

23 Aralık 2012 Pazar

22 Aralık 2012 Cumartesi

HERKESE VAR DA BİZE YOK MU!

Allah yardımcısı olsun Keşan İlçe Emniyet Müdürlüğü trafik ekibinin... Durdum durdum ama sonunda yine patladım... İnsanı zorla konuşturuyorlar... Ha yazmayayım, ha çizmeyeyim diyorum ama sabredemiyorum... Vallahi siz olsanız benim yerime aynı şeyi yapardınız... Herkese ambulans, b.ka püsüre, en çok da alkoliklere... Ama görevi başında rahatsızlanan polis, trafik ekibiyle hastaneye!
Öncelikle dün görev başında rahatsızlanan polis kardeşimiz Ali Can Cali’ye geçmiş olsun der, acil şifalar dilerim...
Keşan’da İlçe Emniyet Müdürlüğünün 2 trafik ekibi var çalışan. Toplamda 12 polis ve 24 saat usulü ile çalışıyorlar... Ancak sadece resmiyette trafik ekibi... Göçmen kaçakçılığı olayına gidiyorum, asayiş ekibi var ama yanında garnitür Trafik Ekibi! Hırsızlık olayı yaşanıyor, gidiyorum, asayiş ekibi var ama yanında meze olarak Trafik Ekibi! Cinayet olayı meydana geliyor, gidiyorum asayiş ekibi var ama yanında çeşit olsun Trafik Ekibi! Eh be kardeşim, Keşan’da yaşanan her türlü olayda trafik ekibi olmadan bir iş çözülemiyor mu?
Tabii bu arada bunlar görevi dışında icra ettikleri durumlar, bir de Keşan’ın trafik karmaşasını, kaza oranını, trafik kültürünü düşündüğünüzde 12 kişinin topu çalışsa ne der bize... Ama idareciler bunu bilmiyorlarmış gibi bir de yönlendiriyorlar her işe...
Ancak dün gazetede otururken, duydum siren sesi... Ambulans diye çıktım ama meğer geçen bizim trafik ekibiymiş... Ne olduğunu anlayamadım ve doğru tuttum hastanenin yolunu... Sordum soruşturdum; polis Ali kardeşimiz rahatsızlanmış görev başında... Ambulans çağrılacağına yanlışlıkla(!) haber salınmış trafikçi arkadaşlara... Bu kadarına da pes(!) dedim... Sokakta görürsünüz alkolik, haber salarsınız da ambulansa, sizin meslektaşınızın haysiyeti yok mu alkolik kadar bir ambulans davetine...
Yetiş trafik ekibi, koş trafik ekibi, yakala trafik ekibi! Nereye kadar yetişeceği, koşacağı ve yakalayacağı da hesap edilip, yetkililerinden ona göre planlama yapmalarını dilerim...
Yoksa her yerde trafik ekibini gören vatandaş demez mi; ‘herkese var da bize yok mu!’

21 Aralık 2012 Cuma

HERKESE VAR DA BİZE YOK MU!

Köşe yazım Önder gazetesinin 22 Aralık 2012 Cumartesi günkü sayısında...

KIYAMET GECESİNE DAVET!- köşe yazımın tam metni

Evet… Sevgili hemşehrilerim… Bugün 21 Aralık… Maya Takvimine göre beklenen gün geldi… Hatta Mayalar yaptıkları son açıklamada kıyametin saatini bile verdi! Onların takvime göre bugün saatler 14.27’yi gösterdiğinde kıyamet kopacak!
Hazır böyle saatli(!) bir kıyamet varken, Keşan’a özel bir kıyamet programı hazırlamak da bana düşer!
Çok sevgili hemşehrilerim... Bugün saatler 12.00’yi gösterdiğinde sizleri Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı önünde toplanmaya davet ediyorum... Sonrası mı; işte Keşan’ın ‘kıyamet’ programı...
Saat 12.00’de Keşan’ın yerel sanatçıları tarafından Meydan’da konser verilecek, konserin ardından ağzımız tatlansın diye lokum dağıtılacak!
Meydan’da toplananlar tarafından halay çekilmesinin ardından bir süre müzik eşliğinde oynanacak!
13.00-13.30 saatleri arasında Meydan’da toplananlar birbirleriyle helalleşecek, 13.30-14.15 saatleri arasında ise toplu halde yemek yenilecek, dualar edilecek…
14.15’te kıyamet programının sürpriz konukları Cumhuriyet Meydanı’nda sahne alacak! Keşan’da bulunan 72 adet içkili eğlence mekânlarında bulunan huriler, toplu gösteri yapacak! Meydan’da bu nedenledir ki bir izdiham yaşanacak! Erkekler kadeh kaldırırken, kadınlar taşlama yapacak!
Çok sayıda emniyet ve jandarma ekiplerinin görev aldığı saatlerde, ne sözlü uyarıya ne copa ne de tazyikli suya kulak asılacak!
Meydan’da sahne alan huriler, saat 14.27’yi gösterdiğinde, yapılan havai fişek gösterisi ile birlikte eşlerini bulacak! İşte o anda kıyamet kopacak! Eşlerinin kucağında hurileri gören kadınlar çıngar çıkaracak! Meydan’da silahlar konuşacak! Havanın kararmasıyla birlikte Meydan’da çok sayıda mahkeme salonu oluşturulacak, yargı heyeti yerini alacak, sanıkların davaları başlayacak… En çok boşanma davalarının görüldüğü mahkeme salonlarında, saat 05.30 itibarı ile bütün davalar karara bağlanmış olacak… Kıyamet de saat 06.00’da sonlanacak ve sorgu suale geçilecek… Sorular ise şöyle gelecek…
1)   Günde kaç litre alkol tükettiniz, markalarını sıralayınız?
2)   Bugüne kadar kaç huri ile birlikte oldunuz, kaçını nikâhınıza aldınız?
3)   Kazandığınızın fitre(!) olarak kaçta kaçını hurilere bağışladınız?
4)   Bildiğiniz 3 meyhane şarkısını okuyunuz?
5)   Alkolün yanında tercih edeceğiniz birinci sıradaki meze hangisidir?
Soruların cevaplanmasıyla birlikte sırat köprüsü önünde toplanılacak… Sarışın, esmer ve kumral huriler sırat köprüsünde yol gösterecek… Parası olan köprü yolculuğunu bitirecek, olmayanlar ateşe düşecek!
Bu g.t korkusu size yanılmazsam 100 yıl yeter Kalın sağlıcakla...

20 Aralık 2012 Perşembe

‘İKİ AYAKLI’ VE ‘DÖRT AYAKLI’…- köşe yazımın tam metni

Vatandaşımın şikâyeti hiç bitmiyor… Kalemi keskin olan, lafını hiçbir şeyden esirgemeyen gazetecilere derdini anlatıyor ve dillendirilmesini istiyor… Sonuca ulaşmayacak olsa bile kamuoyunun bilmesinde fayda olacağını düşünüyor… En azından ‘benim derdim belki başkalarının da derdidir’ deyip, kendine yandaş arıyor…
Önceki gün bir vatandaş geldi yanıma… Kendisinin sorunu değilmiş ama başka bir vatandaş tarafından, bana iletmesi söylenmiş ona… Bu vatandaşım da boynuna borç kalmasın diye iletti kalabalık bir ortamda bana… Keşan’ı köpekler basmış, bu vatandaşım da pek rahatsızmış… ‘Yazsın Neşe Hanım şu köpekleri, uyarsın ilgilileri’ demiş… Bana rastlayamadığı için de şikâyetini vatandaş aracılığı ile göndermiş…
Buraya kadar her şey tamam… Sadece bu vatandaşımın sorunu değil ki sokak köpeklerinin çokluğu, birçok vatandaşım gibi benim de sokak köpeklerinden var bir hayli şikâyetim… Nasıl üremektir bu be kardeşim… Kimse bu köpeklerin lideri, veriyor onlara ‘doğurun!’ diye gazı… 3’le de kalmıyor itler, 5’er 10’ar encekliyor mübarekler!
Ancak iletilen bu şikâyet ortamında patlattı bombayı yine bizim erkekler! Ne mi dediler? Köpeklerin ne zaman ilgi alanıma gireceğinden söz ettiler…
Dediler ki; bizim köpekler ne zaman gitmeye başlarlarsa pavyonlara, Neşe Hanım’ın ancak o zaman girerler ilgi alanına! Hele hele başladılar mı da paraları basmaya, mübarekler bıkarlar yazılmaya!
O nedenledir ki varsa köpekten yana şikâyeti olanlar, çizsinler rotayı, göstersinler yolu… Bak o zaman iki günde bir köşeme konuk olurlar mı olmazlar mı? Gerçi o zaman okuyucularım da karıştırır… ‘Neşe Hanım acaba hangi itleri yazdı’ diye anlamakta zorlanır… Dert etmeyin beya… Her şeyin bir kolayı bulunur… En basitinden; ‘iki ayaklı’ ve ‘dört ayaklı’ gibi!

19 Aralık 2012 Çarşamba

KIYAMET GECESİNE DAVET!

21 Aralık 2012 Perşembe günü Önder gazetesinde "KIYAMET GECESİNE DAVET!" başlıklı köşe yazımı okuyabilirsiniz... Keşan'da muhteşem kıyamet kutlaması!


::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Cumhuriyet Meydanı’nda sahne alan huriler, saat 00.00’ı gösterdiğinde, yapılan havai fişek gösterisi ile birlikte eşlerini bulacak! İşte o anda kıyamet kopacak! Eşlerinin kucağında hurileri gören kadınlar çıngar çıkaracak! Meydan’da silahlar konuşacak! Saat 03.00’ü gösterdiğinde ise Meydan’da çok sayıda mahkeme salonu oluşturulacak, yargı heyeti yerini alacak, sanıkların davaları başlayacak… En çok boşanma davalarının görüldüğü mahkeme salonlarında, saat 05.30 itibarı ile bütün davalar karara bağlanmış olacak…
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

‘İKİ AYAKLI’ VE ‘DÖRT AYAKLI’…

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (20 Aralık 2012) sayısında...



::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Dediler ki; bizim köpekler ne zaman gitmeye başlarlarsa pavyonlara, Neşe Hanım’ın ancak o zaman girerler ilgi alanına! Hele hele başladılar mı da paraları basmaya, mübarekler bıkarlar yazılmaya!
O nedenledir ki varsa köpekten yana şikâyeti olanlar, çizsinler rotayı, göstersinler yolu… Bak o zaman iki günde bir köşeme konuk olurlar mı olmazlar mı? Gerçi o zaman okuyucularım da karıştırır… ‘Neşe Hanım acaba hangi itleri yazdı’ diye anlamakta zorlanır… Dert etmeyin beya… Her şeyin bir kolayı bulunur… En basitinden; ‘iki ayaklı’ ve ‘dört ayaklı’ gibi!

AK PARTİ VE YANDAŞLARINA HAYIRLI OLSUN, TÜRK HALKININ BAŞI SAĞ OLSUN!-köşe yazısı tam metni

Her gün kıyamet üstüne kıyamet yaşıyoruz ülkemizde… Son kıyametimiz de hayırlı olsun memleketimize… Son yılların en büyük ihalesi gerçekleşmiş! Dev ihaleyle de 8 otoyol ile Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin 25 senelik kullanım hakkı 5,72 milyar dolara Koç, Ülker ve UEM ortaklığına verilmiş… Yani; otoyol ve köprülerimiz de satılmış…
AK Parti Hükümetine ve yandaşlarına hayırlı olsun; Türk halkının başı sağ olsun!
Sata sata elde avuçta bir şey kalmayınca sıra geldi yollara ve köprülere… Bu bir şey mi ki… Görün daha neler olacak ileride… Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü olan 2023’e kadar AK Parti Hükümeti tarafından mahalle ve sokak aralarındaki yollar bile satılacak yandaşlarına… Evinize veya iş yerinize gitmek için para ödeyeceksiniz… Paranız yoksa eğer ne içeri girebileceksiniz ne de dışarı çıkabileceksiniz…
Gerçi ben de nelere kafa yoruyorum… 4+4+4 yeni eğitim sistemi ile birlikte bizim çocuklar kanatlanacak! Tercihlerine göre alacakları eğitim doğrultusunda melek olup, havalarda uçacak! O nedenledir ki melekler ücret ödemeden evlerine veya iş yerlerine uçarak girip-çıkarken; şeytanlar ağır bedeller ödeyecek!
Şu günlerdir dillendirilen Maya Kıyameti bir yana, Hükümet bu gidişle kıyameti zorla koparacak…
Ülkede işsizlik had safhadayken, öğrenciler mezun olup açıkta beklerken, çiftçinin hali perişanken, memur ağlaşırken, küçük esnaf batmışken, ülkede orta gelir grubu diye bir şey kalmamışken… Hükümet ayağımızdaki donumuza kadar satacak, açlık sınırı ile karşı karşıya kalan vatandaşımın artık canına tak edip, kıyamet kopması için duaya başlayacak…
Ne diyelim; Allah hakkımızda hayırlısını ihsan eylesin… Bir şey demeden de köşe yazımı bitirmeyeceğim… Bu satışlardan en çok etkilenecek kesim Keşan esnafı olacak! Neden mi? Yıllardır kaldırımları bedelsiz kullanıp, vatandaşın kullanım hakkını gasp ediyorlar… O kadar rahatlar ki, tapulu malları gibi gördükleri kaldırımlara herhangi bir vergi bile ödemiyorlar… Hükümet başladı mı yoldan sonra kaldırımları satmaya, işte o zaman çok ağır gelecek onlara! Kalın sağlıcakla…

18 Aralık 2012 Salı

AK PARTİ VE YANDAŞLARINA HAYIRLI OLSUN, TÜRK HALKININ BAŞI SAĞ OLSUN!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (19 Aralık 2012) sayısında... 

::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Sata sata elde avuçta bir şey kalmayınca sıra geldi yollara ve köprülere… Bu bir şey mi ki… Görün daha neler olacak ileride… Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü olan 2023’e kadar AK Parti Hükümeti tarafından mahalle ve sokak aralarındaki yollar bile satılacak yandaşlarına…

AHİRET SORULARI ÇALINMIŞ!-köşe yazımın tam metni

Hiç işimiz gücümüz kalmamış, ülke ve Keşan’ın sorunları bitmiş gibi şimdi de bir ‘maya kıyameti’ atıldı ortaya… Aylak olanlar ‘maya kıyameti’ derdinde, diğerleri ise zaten her gün kıyametle yüz yüze gelmekte…
Kıyametin ne zaman kopacağının kesin tarih ve zamanı hiç kimse tarafından bilinmemekle birlikte, kıyamet alametlerine de ilmihal kitaplarında yer verilmekte… Bunlar da ‘küçük ve büyük alametler’ diye belirtilmekte…
13 küçük alametten 12.si ise ‘zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması’ olarak ifade edilmekte… Küçük alametlerin sona ermesiyle birlikte de 10 tane büyük alametin baş göstereceği bildirilmekte…
Bu alametleri tek tek yazacak değilim ama sadece şunu söylemekte yarar var diye düşünmekteyim: Zina ve alkol tüketimini düşündüğümüzde, yıllardır küçük alametlerin 12.si ile iç içe olan ilçemizin, günlük kıyamet alametleri de düşünüldüğünde, sapasağlam yerinde durduğu görülmekte… Bütün bunlar varsayıldığında ise Maya Takvimi’ne göre 21 Aralık’ta kopacağı duyurulan ‘kıyamet’in Keşan’la yakından uzaktan ilgisi olmadığı aşikâr… Çok sevgili Keşanlılar… ‘Biz dünyaya kazık çakacağız ama diğer insanların hali perişan’ diye sakın dert yanmayın… Son gelen bilgiler; ahiret sorularının çalındığı ve kıyametin de bu nedenle iptal olduğu yönünde! Yani herkes yırttı paçayı ve atlattı kıyameti! Olan mı? Olan yine Keşan’a oldu ve günlük kıyametlerini yaşamakla baş başa kaldı!

17 Aralık 2012 Pazartesi

AHİRET SORULARI ÇALINMIŞ!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (18 Aralık 2012 salı) sayısında....

::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Zina ve alkol tüketimini düşündüğümüzde, yıllardır küçük alametlerin 12.si ile iç içe olan ilçemizin, günlük kıyamet alametleri de düşünüldüğünde, sapasağlam yerinde durduğu görülmekte…
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

DÜNYADA ‘MAYA KIYAMETİ(!)’ KEŞAN’DA KADIN…- köşe yazımın tam metni

Gazetemizin 15 Aralık 2012 Cumartesi günkü sayısında yer alan “Soru: Yapabileceğimiz bir şey var mı? Cevap: Keşan ve çevresini terk edin!” başlıklı köşe yazım, bazı erkekler tarafından eleştirildi. Hatta bir beyefendi bana ‘Yardım için geleni siz başınızdan kovalıyorsunuz!’ dedi. Bu kadarla kalmadı, ‘zavallı garibanlar(!) onlar ekmek kavgasında, zorla gelin yapıştırın bize mi diyorlar’ diye de ekledi… Sonra da suçu bizim kadınlara yükledi… Kadın olsaymışlar da kocalarını evde tutsalarmış… Her ne kadar ‘evdekinin işi bin tane, oradakinin bir tane’ dediysem de dinletemedim beyefendiye… O eskidenmiş… Eskiden olsa tamammış… Ama şimdi her şey makineye bağlanmış, kadının evde yapacak işi zaten kalmamış… Çoluk-çocuk desen o da dadılara ya da bakıcılara atılmış… Yani kadının evdeki tek işi kocasını oyalamakmış!
Beyefendi haklı… Zaten bu makineler çıktı çıkalı, kadın aylaklıktan kocasının başının etini yedi… İş yok, güç yok… Eskiden her hanede en az 3 olan çocuk sayısı da 1’e düştü… Doğal olarak kadının boş vakti arttı, kaynana belası da uzun süredir ortadan kalkınca dırdır edecek bir tek koca kaldı… Kocalar dırdıra gelemedi, huzuru dışarıda aradı… Dışarıdaki huzur bütçeyi sarstı, iş ve hane ikisi birden çatladı…
Ama… Eğer erkek evdekine dışarıya verdiğinin milyarda biri edecek bir paraya dansöz kıyafeti alsaydı… Her gece evdekiyle tokuşturup, liraları da evdekine yapıştırsaydı… Şimdi evde de huzur olacaktı, bütçe de sarsılmayacaktı… Hatta liralar yumurtlayacak, sermayelere sermayeler katılacaktı…
Velhasıl erkekler evden kaçtı, paralar dışarı gitti, dışarıdaki köşe oldu, evdekine merak saldı, o da kendini dışarı attı! 21 Aralık’ta kıyamet kopacak mı bilmem ama hane kıyameti her gün kopmaya başladı…
Dünyada ‘maya kıyameti(!)’, Keşan’da kadın!.. Allah hakkımızda hayırlısını ihsan eylesin, herkesin aklını fikrini yerine getirsin…

ÇOK AFEDERSİNİZ!- köşe yazımın tam metni

Köylü vatandaşımı telaş almış… Sadece köylü vatandaşı mı? Tabii ki; hayır… Kim evinin bahçesine kuyu kazdıysa hepsini… Hatta dedesinden, babasından, anasından kuyu miras kalanları bile!
Neden mi? Kuyulara sayaç takılacakmış, sayaçları da herkes kendisi alacakmış ancak sayaçtan çıkan bedeli de devlete takır takır ödeyecekmiş… Ya… sevgili hemşehrilerim… Vatandaşımın hiç işi yokmuş gibi bunun telaşına kapılmış… Ne olacak sanki şimdiye kadar kullanmışsın beleş… Bundan sonra ödesen ne olacak üj-bej…
Sen bunu geç… Hem de esten de es geç… Hatta hemen duaya geç… Yakında çok afedersiniz ama s.çtığınız b.ka bile sayaç koyacaklar… Yediğinizin içtiğinizin faturasını ödediğiniz gibi, s.çtığınızınkini de ödetecekler…
Hadi miras kalan kuyuları ‘reddi miras’ yapıp paçayı kurtarırsınız da, b.kunuzu kime reddi miras yapacaksınız!

16 Aralık 2012 Pazar

ÇOK AFEDERSİNİZ!

Köşe yazımın tam metni Keşan'ın Neşe'si gazetesinin yarınki (17 Aralık 2012) sayısında...


:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Sen bunu geç… Hem de esten de es geç… Hatta hemen duaya geç… Yakında çok afedersiniz ama s.çtığınız b.ka bile sayaç koyacaklar… Yediğinizin içtiğinizin faturasını ödediğiniz gibi, s.çtığınızınkini de ödetecekler…
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

DÜNYADA ‘MAYA KIYAMETİ(!)’ KEŞAN’DA KADIN…

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (17 Aralık 2012 Pazartesi) sayısında...


:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Beyefendi haklı… Zaten bu makineler çıktı çıkalı, kadın aylaklıktan kocasının başının etini yedi… İş yok, güç yok… Eskiden her hanede en az 3 olan çocuk sayısı da 1’e düştü… Doğal olarak kadının boş vakti arttı, kaynana belası da uzun süredir ortadan kalkınca dırdır edecek bir tek koca kaldı… Kocalar dırdıra gelemedi, huzuru dışarıda aradı… Dışarıdaki huzur bütçeyi sarstı, iş ve hane ikisi birden çatladı…
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

14 Aralık 2012 Cuma

Soru: Yapabileceğimiz bir şey var mı? Cevap: Keşan ve çevresini terk edin!

Keşan Dört Yol Kavşağı’nda basından takip ettiğiniz üzere geçtiğimiz hafta içerisinde 2 yaralamalı kaza meydana geldi. Maddi hasarlı kazaları ise ne siz sorun ne biz söyleyelim… Kazalarda geliş istikameti ise Malkara, gidiş yönü tahtalıköyden kıl payı kurtuluş!
Kim nereden isterse nereye gider, buna diyecek bir şeyim yok…
Benim dikkat çekmek istediğim konu ise ‘yardım!’ çağrısı…
Sabaha karşı olan ve benim de haber amaçlı gittiğim bir kazada, taksi ile seyreden 2 bayan, Kavşak’ta kazayı fark etmiş ki, durdurarak, kaza mahalline geldi… O kadar nazik ki bayanlar hemen ‘yapabileceğimiz bir şey var mı?’ diye sordu… Malum gazeteciyim, haber fotoğrafını ve bilgileri alıp, susmak düşer bana… Kaza mahallinde polisi, sağlıkçısı, kazazade yakını varken, içindekini söylemek abes olur… Çekersin fermuarı, saklarsın köşene cevabını!
2 nazik bayanın ‘yapabileceğimiz bir şey var mı?’ sorusuna da buradan verirsin karşılığını: ‘Evet, yapabileceğiniz bir şey var, o da Keşan ve çevresini terk etmeniz…’
Yardım etmek istediğiniz olayın meydana geliş sebebi, malum az önce sizin de çıktığınız yerle ilgili… Veriyorsunuz gazı erkeklere, ceplerindekini kuruşuna kadar alkole yatırmasını sağlayıp, zil zurna salıyorsunuz trafiğe… Sonra da sanki az önce aynı mekânda bulunduğunuz kişiyi tanımıyormuş gibi yüzünüz kızarmadan ‘yapabileceğimiz bir şey var mı?’ deyip, soruyorsunuz…
Pardon ya… Ben de amma yaptım haa!... Sizin onu tanımanızın mümkünü var mı hiç… Siz kim olduğu ile değil, kadeh sayısıyla ilgileniyorsunuz! Sizi tanıyan ve aşık olup, sabahlayan onlar…
Ben bu ayrıntıyı atladım, özür diliyorum sizden!

BUZLU BALIK SUYU!

Evet sevgili hemşehrilerim… Kış mevsimi geldi çattı… Ancak Keşan’ın meşhur seyyar balık satıcılarının performansında herhangi bir düşüş yaşanmadı… Ne Keşan Belediyesi tarafından yapılan Balık Hali önlerini kesti, ne zabıta ‘dur’ diyebildi… Her cadde ve sokakta köşe başını tutan seyyar balık satıcıları, işine son gaz devam etti…
Konuşlandığı yerler dışında gezdikleri cadde ve sokakları da balık suyuyla yıkayan(!) seyyar balıkçılar, ortalığa öyle bir koku saldı ki; gebe olanlar kokudan çocuk düşürdü(!), kimileri balık suyu olan bölgeleri atlayarak geçti, kimileri de seyyar balıkçı tezgâhı gördüğünde yolunu değiştirdi…
En büyük zahmeti de araç sürücüleri çekti… Sürücüler, cadde köşelerinde konuşlanan seyyar balıkçıların ağına takılmamak için araçlarına dansözlük ve köçeklik öğretti! Kıvırmayı öğrenenler paçayı yırttı, öğrenemeyenler de sanayiden çıkamadı!
Malum, havaların soğuması ile birlikte de Keşan’ın cadde ve sokakları buzlu balık suyuna döndü! Seyyar balıkçılar tezgâhlarına balıkları koyuyor, cadde cadde, sokak sokak dolaşıyor… Bu dolaşım sırasında da tezgâhlarından balık suları akıyor… Akan balık suyu da havaların soğuması ile birlikte buz oluyor… Anlayacağınız, seyyar balıkçıların tezgâhından akan sular, buzlu balık suyuna dönüyor…
Bir vatandaşımız aradı, çok sinir yapmış!.. Seyyar balıkçıyı görünce, balık sevmediği için tabanları yağlamış, ‘aman bana yaklaşmadan uzaklaşayım da kokuyu duymayayım’ demiş… Kaçarken de ara ara arkasına bakmış, bakarken de ayağı tökezlenip yere çakılmış… Yerle bir olan vatandaş, asfalttan balık kokusunu hissedince cinleri tepesine çıkmış, Allah ne verdiyse saydırmış… Bu yaşına kadar ağzına balık koymayan vatandaşım, seyyar balık satıcıları sayesinde buzlu balık suyunun tadını öğrenmiş!
Ah be vatandaşım… Avrupa’ya ve medeniyete açılan kapının hemen dipçiğinde olan memleketimizde her tadı almanız mümkün… Bu tadı almakta geç bile kalmışsınız… Büyük kayıp olarak görüyor(!), saygılar sunuyorum…

13 Aralık 2012 Perşembe

KİMİN YÜZÜNE VURSAK ÇOK ŞÜKÜR YAĞMUR ZANNEDİYOR!

Zamanında Keşan Verem Savaşı Derneğinin katkıları ve vatandaşlardan toplanan bağışlarla, İspat Cami Mahallesi 585 ada içindeki, Verem Savaş Dispanserinin bulunduğu 1500 metrekare arsa, 2 yıllığına Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğüne tahsis edilmiş…
Bunun bilgisine ulaşan Dernek yetkilileri de haliyle üzülmüş… Konu da gazetemize iletilip, bu konuda haber yapmamız istendi… Biz de yaptık… Haber başlığını da ‘Vatandaşın parası ile alındı, devlet başkasına tahsis etti’ şeklinde yazdık… Hatta 1962 yılında kurulan ve 51 yıllık geçmişi olan gazetemizin arşivini de karıştırıp, arsanın alınmasıyla ilgili vatandaşın katkılarının yer aldığı sayıları bulduk ve habere katkı amaçlı iliştirdik… Yine haberde Dernek üyelerinin arsanın bir başka kuruma tahsis edilmesini yanlış bulduklarını belirtip, bu yanlıştan dönülmesini istediklerini de vurguladık…
Sonuç mu? Yanlıştan dönülmek mi? Ne gezer… Yapılan yanlışlıkları kimin yüzüne vursak çok şükür yağmur zannediyorlar! Böyle basit(!) bir yanlışlığı ise hiçbir taraflarına takmıyorlar!
Siz davanızda haklısınız ama benim köylü vatandaşım ne yapsın… Büyükşehir yasa tasarısı kabul edildi, kapanacak beldeler belirlendi… Şimdiye kadar vatandaşım tarafından ne edinilip, kenara konulduysa hepsinin yeri tek tek belirlendi… ‘Bu da köyümüzün malı’ diye çakılı bir tek çivi bile kalmayacak şekilde hesaplandı…
Ah be dernek üyeleri ah… Milyonlarca şehit kanıyla sulanmış aziz vatanımın topraklarını satanlar, benim vatandaşımın 3 kuruş katkısıyla alınmış arazinin başka bir kuruma tahsis edilmesini mi umursayıp, bir taraflarına takacaklar! Onlar çok ama çok rahatlar ancak vatandaşımı dertli mi dertli yaptılar… Kalın sağlıcakla…



12 Aralık 2012 Çarşamba

‘ALO 182’ DİBE BATTI, ‘GAZETECİLERİN HATTI’ REYTİNG YAPTI!- köşe yazımın tam metni


İçimden geçenleri yazmayayım, bekleyeyim, sabredeyim dedim ama yine olmadı… Allah beni öyle ‘sabırsız’ yaratmış ki sürekli ‘taşma’ alameti baş gösteriyor…
Yerel basında bir süredir yazılıp-çizilen Keşan Devlet Hastanesindeki ‘Alo 182 Randevu Hattı’; diğer bir deyimle ‘Merkezi Hastane Randevu Sistemi (MHRS)’nin önemi…
Keşan Devlet Hastanesi Yönetici ve Başhekimi Nurettin Alparslan tarafından yapılan ‘Alo 182 Randevu Hattı’nın önemi ve detayının anlatıldığı bilgilendirme toplantısında, gazeteciler tarafından kendisine yöneltilen ‘Alo 182’nin ücret tarifesi ile ilgili sorunun karşılığı alınamazken, ‘özel doktorlara 100 TL muayene ücreti veriliyordu, bunun yanında 3-5 kuruşun lafı mı olur!’ tarzında bir karşılık verildi…
Anlayacağınız onların tabiriyle ‘sağlıkta dönüşüm projesi’ benim anlayışımla ‘sağlıkta tahtalı köye çabuk ulaşım!’ başladı…
Ne demekmiş efendim; randevusuz hasta kabul edemeyiz…
Ya vatandaşın telefonu yoksa ya da vatandaşın evi hastanenin dibindeyse, nasıl mecbur edersiniz siz vatandaşı illaki ‘Alo 182’ ile hizmet almaya…
Evet… ‘Alo 182’nin önemini anlatın ve bu hizmetten yararlanmak isteyenleri bilgilendirin… Ancak herkesi aynı kefeye koyup, bu imkanı tercih etmek istemeyen vatandaşa da zorla iş yaptırmaya kalkmayın…
O zaman ben derim ki; ‘Alocularla Hastane iş birliği’ yaptı, 182’yi arayanlara giren kazığın bir bölümü hastanelere ‘şeker parası!’ olarak ayrıldı, bu nedenle de vatandaş ‘Alo’ya zorlandı… Ya da ‘sağlıkta dönüşüm projesi’ meyvelerini vermeye başladı!
Ancak… Alo’cular yanlış yere dükkân açtı! Reyting istiyorlarsa gazetecilerle iş birliği yapacaklardı! Hizmetin önemi ortaya atıldığından beri ‘Alo 182’ dibe battı, ‘gazetecilerin hattı’ reyting yaptı! Hastaneden hizmet alamayan vatandaş, gazetecilerin telefonuna sarıldı… Anlayacağınız ‘şeker parası!’nı başkaları kaptı…
İşte bu nedenledir ki sayın hastane yetkilileri; benim pirinç ayıklamaktan başım ağrıdı, buyrun biraz da siz çekin baş ağrısı!..

11 Aralık 2012 Salı

‘ALO 182’ DİBE BATTI, ‘GAZETECİLERİN HATTI’ REYTİNG YAPTI!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (12 Aralık 2012 Salı) sayısında...

::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Ancak… Alo’cular yanlış yere dükkan açtı! Reyting istiyorlarsa gazetecilerle iş birliği yapacaklardı! Hizmetin önemi ortaya atıldığından beri ‘Alo 182’ dibe battı, ‘gazetecilerin hattı’ reyting yaptı! Hastaneden hizmet alamayan vatandaş, gazetecilerin telefonuna sarıldı… Anlayacağınız ‘şeker parası!’nı başkaları kaptı…

GÖREN GÖZ, ARAŞTIRMACI GAZETECİLİK İSTEMEZ(!) SAYIN MÜFTÜM…- köşle yazımın tam metni

Keşan İlçe Müftüsü Sayın Süleyman Yeniçeri, Aşağı Zaferiye Mahallesi Camisi’nin ödenmemiş faturası ve bundan dolayı elektriğinin kesilmesi nedeniyle yerel basında çıkan açıklamaların asılsız olduğunu iddia ederek, konuyla ilgili açıklama yapma gereği hissetmiştir.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; elektrik kesintisi ile ilgili haberde ne Müftülük ne cami ne de cemaat hedef alınmıştır. Burada asıl vurgulanmak istenilen; ‘fatura ödenmediği halde’ kesilen ‘enerjinin yeniden verilmesi’dir.
Bunu birçok kişinin böyle algılayıp da Müftü Bey’in olayı farklı yöne çekmesini doğrusu ben anlamış değilim…
Eğer olaya Sayın Müftümüzün tarafından bakacak olursak da, şunu söylemek isterim: Elektrik kesintisi basına ulaştığı anda ben ve diğer gazeteci arkadaşlarımız hemen olayın yaşandığı camiye gittik. Geldiğimizi ve olayı görüntülediğimizi gören bazı kişiler haber yapılmaması konusunda bizleri uyararak, baskı yaptı. Gazetecilerin bu baskıya aldırış etmemesi üzerine de telefonlara sarılarak durum birilerine aktarıldı. Hatta gazeteciler Caminin Dernek Başkanı ile de telefonla görüştürüldü. Telefon görüşmesini not aldığımız da fark edilince, telefon elimizden alındı. Madem olayı biz bu kadar yanlış anladık da bu telaşa neden kapılındı?
Sayın Müftümüz ‘araştırmacı gazetecilik bu değildir.’ demiş… Sayın Müftümüz olay, gözümüzün önünde cereyan etmiştir, TREDAŞ tarafından bırakılan borç listesi mühürlenen elektrik panosu içine iliştirilmiştir ve bu kağıdı bir göz değil, 8 göz görmüştür. Hatta yanılma payı olabilir diye karanlıkta telefon ışığıyla çekilen kağıdın görüntüleri, enerji verildikten sonra da aydınlıkta çekilmiştir… Yani bu olayda araştırmacı gazetecilik yapmaya gerek duyulmamıştı, ‘gören göz, kılavuz istemez’ misali…
Akşam namazı, camiye yeniden enerji verilip, gazeteciler ayrıldıktan sonra kılınmış olabilir… Biz oradan ayrıldığımızda saat 18.00’i geçiyordu ve bir kişinin namaz kılmak için camiye geldiğini bizler de gördük ve arkası da gelmiş olabilir… Ancak akşam namazı, saatinde kılınamamıştır… İbadetin saati olmaz ama dediğim gibi bizim burada vurgulamak istediğimiz, ezan sesi, vaktinde cemaate (vatandaşa) duyurulmamış ve kesintiden dolayı aksaklık yaşanmıştır…
Sizin de belirttiğiniz üzere bu, güç yettirip yettirememe meselesi değil ve cemaat de vatandaştır… Ama TREDAŞ yetkilileri, cami cemaati ile hane cemaatine aynı sıcaklığı göstermemektedir…
Camideki vatandaş da hanedeki vatandaş da cemaat değil midir? Bunu da siz yanıtlayın o zaman, biz de bunu bilelim… Saygılarımla…

10 Aralık 2012 Pazartesi

GÖREN GÖZ, ARAŞTIRMACI GAZETECİLİK İSTEMEZ(!) SAYIN MÜFTÜM…


Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yaırnki (11 Aralık 2012 Salı) sayısında....


:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::.
Akşam namazı, camiye yeniden enerji verilip, gazeteciler ayrıldıktan sonra kılınmış olabilir… Biz oradan ayrıldığımızda saat 18.00’i geçiyordu ve bir kişinin namaz kılmak için camiye geldiğini bizler de gördük ve arkası da gelmiş olabilir… Ancak akşam namazı, saatinde kılınamamıştır… İbadetin saati olmaz ama dediğim gibi bizim burada vurgulamak istediğimiz, ezan sesi, vaktinde cemaate (vatandaşa) duyurulmamış ve kesintiden dolayı aksaklık yaşanmıştır…
Sizin de belirttiğiniz üzere bu, güç yettirip yettirememe meselesi değil ve cemaat de vatandaştır… Ama TREDAŞ yetkilileri, cami cemaati ile hane cemaatine aynı sıcaklığı göstermemektedir…
Camideki vatandaş da hanedeki vatandaş da cemaat değil midir? Bunu da siz yanıtlayın o zaman, biz de bunu bilelim… Saygılarımla…



DUAM TREDAŞ YETKİLİLERİNE OLURDU!- Merve Deniz Ünlü'nün köşe yazısının tam metni...

Sahibi olduğum Keşan’ın Neşe’si gazetesinin bugünkü manşeti, gördüğünüz üzere; TREDAŞ’ın vatandaşa yeten gücü cemaate yetmedi…
Öncelikle şunun bilinmesini isterim ki; burada hedef cemaat değil, kurum yetkilileridir. Tabi ki her Türk ve Müslüman bir vatandaş gibi ben de, camilerimizin her ne pahasına olursa olsun karanlıkta kalmasını ve ibadetin engellenmesini istemem. Ancak burada yapılan uygulama farklıdır. Faturaları ödenmediği için caminin enerjisini kesen TREDAŞ görevlileri, yine faturalar ödenmediği halde kendilerine göre kural ve kaidelerini çiğneyerek, yeniden enerji vermiştir.
Aynı mağduriyeti sıradan bir vatandaş yaşamış olsaydı, acaba TREDAŞ görevlileri benzer yaklaşımda bulanacaklar mıydı? Tabii ki; hayır. Çünkü binlerce vatandaş benzer durumla karşılaşmış ancak hiçbirinin gözünün yaşına bakılmadan karanlığa mâhkum edilmiştir ve edilecektir de… Ve belki de, Aşağı Zaferiye Mahallesi Camisi’nde yaşanan durumun benzeri, o gün, o camiye namaz kılmak için giden bir vatandaşın da hanesinde başına gelmişti.
Peki camiye ibadet için giden bir vatandaş yaşanan bu duruma şahit olduğunda ve kendi hanesinde yaşadığıyla karşılaştırdığında ne düşünür sizce?
Ben olsam mı? Namaz sonundaki duamın tümü TREDAŞ yetkililerine olurdu!


HASAT ALINMADAN YENDİ, HAZMI ZORLAŞTIRDI!- köşe yazımın tam metni

Yarabbi çok şükür! Başka nasıl söze başlanır bilemedim doğrusu… Gazetemizin 1 Aralık 2012 tarihli sayısında “10 dönümlük devlet arazisinin izinsiz ekildiği öne sürüldü” başlıklı haber yayımlanmıştı… Haberde, Çamlıca beldesi, İzzetiye ve Bahçeköy sınırları içinde kalan devlete ait tapusuz 10 dönüm arazinin 2 kişi tarafından sürülüp ekildiği bildirilmiş ve Malmüdürlüğünde de arazinin kiralanmasıyla ilgili herhangi bir bilgi bulunmadığı belirtilmişti.
O günden bu güne tam 10 gün geçti… 10 gün su gibi geçti de ilgilileri konuyla ilgili hiçbir açıklamada bulunmadı… Ne ‘yok öyle bir şey’ denildi ne de ‘gereği yapılacaktır’ şeklinde bir açıklamada bulunuldu…
Acaba, ‘üstüne gitmeyelim nasıl olsa bir süre sonra unutulur!’ diye mi düşünüldü yoksa ‘önce bir şu yediğimiz kahvaltıyı hazmedelim, ondan sonra bakarız çaresine!’ diye mi akıldan geçirildi…
İlgililerin aklından neler geçtiğini tam kestirememekle birlikte, konunun akıbetini öğrenene kadar ‘üstüne gideceğimizi’ belirtir; -hasat alınmadan yenen kahvaltının hazmedilmesinin zor olacağını- da söyleyerek, saygılar sunarım...

TAYYİPÇİLERİN ‘GÖZÜ AYDIN’, CUMHURİYETÇİLERİN ‘BAŞI SAĞ OLSUN!’- köşe yazımın tam metni..

Gözümüz aydın! Okullarda kıyafet serbestliğinin provaları başladı… Geçtiğimiz hafta içinde okuluna serbest kıyafetle giden öğrencilere rastladım… Kot pantolonuyla da kadifesiyle de… Pantolon şekil ve şemalini ise kış mevsimi nedeniyle göremedim, öğrencilerin üzerindeki mont ve kabanlardan ötürü… Şekli ve şemali derken; düşük mü kalkık mı onu kastettim… Hani maazallah 6 şiddetinde bir deprem olsa, Keşan’ın taş üstünde yer almasından dolayı binalarının yıkılmayıp, ancak gençlerin g.t’den aşağı inecek olan pantolonları… Şunun şurasında ne kaldı ki… Kış mevsiminin ardından gelecek bahar mevsimi, hep birlikte görüp yaşayacağız hepsini…
Veliler tedirgin… Lise eğitimi alan öğrencilerin, kıyafet serbestliği nedeniyle hangi okulun öğrencisi olduğunun belli olmayacağından yakınıyor… Ben ise kız-erkek öğrencilerin ‘acaba ayırt edilebilecekler mi?’ endişesini yaşıyorum! Çünkü kılık kıyafetin yanı sıra; saça başa da karışılmayacak… Bizim havalı kızanlar saçlarını uzatıp, küpeyi de taktılar mı… ayırın kolaysa kız mıdır erkek mi?!
Tabii bu saltanat 3-5 yıl sürecek… Bizim kızanlara 3-5 yıl hükümet zor hükmedecek… 4+4+4 nesli filizlenip ağabey ve ablalarının yaşına gelene kadar da okullarımız camiye dönüşecek, eğitimcilerin yerini imam hatipler kapacak… Kısmetse 2023’te de Türk Alfabesinin yerini; ya Arapça ya Kürtçe ya da Amerikanca alacak!
Müjde! Öğretmen açığı kalmayacak… 4+4+4 eğitim sisteminin ardından gelen kıyafet serbestliği ile birlikte emekliliğini hak eden öğretmenler emekliye ayrılacak, hak etmeyenler birkaç yıl dayanır dayanmaz istifayı basacak, yeni nesil ise eğitim fakültelerine tercih yapmayacak… Dolayısı ile ‘öğretmenlik mesleği’ tarih olacak, ortada öğretmen kalmayacak, eğitim fakülteleri boşalacak ve Cumhuriyet tarihinde bir ilk daha yaşanıp ‘ÖĞRETMEN’ yok olacak…
Alternatifi mi? Yormayın kafanızı beya… 10 yıldır başımızda olan, ülkemizi yöneten, vatandaşımın %51’inin oyunu alan koskoca hükümetimiz hiç alternatifsiz bırakır mı bizi… Takke de hazır, kılıf da…
Başımız sağ olsun! Evet sevgili hemşehrilerim… Belki birçoğunuza masal gibi gelen bu yazdıklarım maalesef ki bir gün gerçek olacak… Bugün kılık kıyafet serbestliğine ılımlı bakanlar, çok değil, birkaç yıl sonra yukarıda yazdıklarımı bizzat yaşayacak…
Başbakan boşuna mı bağırdı; ‘3 Çocuk Yapın’ diye… Cumhuriyetçiler ‘Baktı’, Tayyipçiler ‘Yaptı’… İşte o nedenledir ki; Tayyipçilerin ‘Gözü Aydın’, Cumhuriyetçilerin ‘Başı Sağ Olsun!’







9 Aralık 2012 Pazar

DUAM TREDAŞ YETKİLİLERİNE OLURDU!

Merve Deniz Ünlü'nün köşe yazısı Keşan'ın Neşe'si gazetesinin yarınki (10 Aralık 2012) tarihli sayısında...


:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Ben olsam mı? Namaz sonundaki duamın tümü TREDAŞ yetkililerine olurdu!

TAYYİPÇİLERİN ‘GÖZÜ AYDIN’, CUMHURİYETÇİLERİN ‘BAŞI SAĞ OLSUN!’

Köşe yazımın tam metni Keşan'ın Neşe'si gazetesinin yarınki (10 Aralık 2012) sayısında...


::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Başbakan boşuna mı bağırdı; ‘3 Çocuk Yapın’ diye… Cumhuriyetçiler ‘Baktı’, Tayyipçiler ‘Yaptı’… İşte o nedenledir ki; Tayyipçilerin ‘Gözü Aydın’, Cumhuriyetçilerin ‘Başı Sağ Olsun!’



HASAT ALINMADAN YENDİ, HAZMI ZORLAŞTIRDI!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (10 Aralık 2012) sayısında...

::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

İlgililerin aklından neler geçtiğini tam kestirememekle birlikte, konunun akıbetini öğrenene kadar ‘üstüne gideceğimizi’ belirtir; -hasat alınmadan yenen kahvaltının hazmedilmesinin zor olacağını- da söyleyerek, saygılar sunarım...

7 Aralık 2012 Cuma

Markamız TESCİLLENDİ ve PATENT aldı!-köşe yazımın tam metni

Evet sevgili hemşehrilerim… Keşan’ın mülki amiri, yerel yöneticisi, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri sürekli markalaşmadan bahsederler ve bu saygıdeğer kişilerin markalaşma yönündeki düşünceleri de yerel basın aracılığı ile kamuoyuna duyurulur…
Onlar marka için; gıda, tarım, hayvancılık gibi projeleri anlatıp, marka olmanın önemine dikkat çekerken, ben de zaman zaman yazdığım yazılarda Keşan’ın markasının ‘içkili eğlence mekânları’ olduğundan ve boşuna marka peşinde koşulduğundan bahseder dururum…
Keşan’ı tanıtmak için illaki ‘MARKA’ gerekiyorsa, onun bizde ‘en âlâsı’nın bulunduğunu söylerim… Yine ‘MARKA, TESCİL ve PATENT’ için yapılan girişimler nedeniyle harcanan paraları da hesaba kattığımda, ‘benim hemşehrim markalaşmak için ne arsalar, ne paralar, ne mülkler, ne canlar verdi, ne ocaklar yıkıldığını’ belirtip, Keşan denilince akla ‘kadın ve içkili mekânlar’ geldiğini dillendirip dururum…
Şöyle bir yıl içinde içkili mekânlar ve çevresinde yaşanan olaylar göz önüne getirildiğinde; kaç canın toprak olduğunu, birçok kişinin arsasını, tarlasını, tezeğini, mülkünü, cebindeki parayı kuruşuna kadar nasıl kaptırdığını hepimiz çok iyi biliyoruz…
Maalesef ki Keşan’da eski meyhane kültürü kalmadı… Keşan’a peydahlanan huriler, Keşanlı erkeklerin (onlar kendilerini biliyor) aklını başından alıp, soyup soğana çevirdi ve çevirecek…
Ancak… kendi kazandıklarını, çoluk çocuğunun rızkını istedikleri şekilde tasarruf etme özgürlüğüne sahip olan bu canlıların, benim, onun, bunun, yani bizlerin huzurunu bozmaya hakkı yok…
Dün akşam Uğur Mumcu Caddesi’nde yaşanılan olayda, sopalar ve bıçaklar konuştu… Keşan’da ikamet eden birçok kişi, konuyla ilgili haberi bugün yerel basından takip edip, öğrenirken; cadde üzerinde ikamet eden sakinler ise bire bir yaşadı. Sadece dün akşam mı? Hemen hemen her gece bu ve benzeri olaylar yaşanıyor bu caddede de, diğer içkili mekânların bulunduğu yerlerde de…
Hadi şehir dışına gidenlerin artık sadece zararları kendine ama şehir merkezinde bulunan içkili mekânların zararı herkese, hepimize…
Onlar ‘MARKAmızı TESCİLleyeceğiz ve PATENT alacağız’ diye liraları çöpe harcarken, masum insanların günahı ne?
Alınsın bir karar Belediye Meclisi’nde, hepsi atılsın şehrin en ücra köşesine… Orada birbirlerini mi yerler, hurileriyle gönül mü eğlerler, kolay kazandıkları paraları çöpe mi atarlar bilmem ama hiç olmazsa ‘kendi MARKA’larını yapsınlar, ‘TESCİL’lerini boyunlarına assınlar, ‘PATENT’lerini de alsınlar, Keşan ve Keşanlılardan uzak dursunlar, kimsenin huzurunu bozmasınlar…
Benden söylemesi… Bu meret şişede durduğu gibi durmuyor, bizim erkeklerin kadını gördüklerinde uçkurları hemen çözülüyor!
Olan mı? Olan Keşanlılara oluyor… Elalem ‘marka’yı, ‘tescil’i, ‘patent’i yörelerine özgü ürünlere alırken; Keşanlılar ‘Alkol: Kadın’da marka yapıyor…
Hiç olmazsa şu marka ve markalaşmadan sürekli söz eden kişiler, Keşan’ın en yüksek tepesine birkaç yel değirmeni dikip, markalarımızı döndüre döndüre sergilesinler… Boşuna ‘marka’ diye tutturmasınlar... Bizde ‘marka’ tamam, geriye kalan ‘laşma’yı da bütüncül ve ortak akılla çözüp, döndüre döndüre ‘MARKA-LAŞMA’yı kutlayalım!






6 Aralık 2012 Perşembe

Markamız TESCİLLENDİ ve PATENT aldı!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (7 Aralık 2012) sayısında...


:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Benden söylemesi… Bu meret şişede durduğu gibi durmuyor, bizim erkeklerin kadını gördüklerinde uçkurları hemen çözülüyor!
Olan mı? Olan Keşanlılara oluyor… Elalem ‘marka’yı, ‘tescil’i, ‘patent’i yörelerine özgü ürünlere alırken; Keşanlılar ‘Alkol: Kadın’da marka yapıyor…
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

5 Aralık 2012 Çarşamba

SARHOŞTUM AYDIM!- köşe yazımın tam metni

MHP’li Belediye Meclisi üyeleri sayın Erkan Gege ve Tanju Şapçı, dün yaptıkları açıklamada, Keşan Belediyesinin 2013 yılı Mali Bütçesini eleştirerek, “çiçek ve böcek ile yollara ayrılan bütçenin aynı olduğunu” belirtmişler...
‘Geçmiş olsun’ sayın Gege ve Şapçı size… Bu açıklamanın ardından derler ki adama; Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bütçe görüşülürken aklınız neredeydi, ya da Belediye Meclisinde bütçe onaylanırken havaya kalkan eller başkasının mıydı…
Yoksa; ‘sarhoştum aydım’ mı oldu?!..

SARHOŞTUM AYDIM!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin 6 Aralık 2012 Perşembe günkü sayısında...

4 Aralık 2012 Salı

AK PARTİ İLÇE BAŞKANINA ‘GÜNAYDIN!’, BİZE ‘MÜJDE’

AK Parti Keşan İlçe Başkanı Hakan Çevikel, dün bir yerel gazetede, ‘müjde’ vermiş! Müjde de; TOKİ’nin inşa ettiği Roman ve yoksul vatandaşlara yönelik yapılan konutların başvuru şartlarından bazıları belli olmuş!
Ben de Sayın Hakan Bey’e bir ‘müjde’ vermek istiyorum… Roman ve yoksul vatandaşlara yönelik konutlara başvuru şartlarını www.toki.gov.tr adresine girip, ‘başvuru şartları’ yazan bölüme tıklayan herkes, TOKİ konutları inşa etmeye başladığı andan itibaren görebiliyor… O nedenle Sayın İlçe Başkanımız… Size ‘günaydın!’, bize ‘müjde’

VER GAZI, AL İSTEDİĞİNİ!

Basından takip ettiğiniz üzere, AK Parti Edirne Milletvekili Dr. Mehmet Müezzinoğlu, 1 Aralık 2012 Cumartesi günü Bahçeköy’de Konyalı Sanayici ve İş Adamları Derneği (KONSİAD) üyelerinin davetli olduğu kahvaltıya katıldı.
KONSİAD üyelerinin, hava muhalefeti nedeniyle kahvaltıya geç gelmesini fırsat bilen bizim sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri de, Sayın Müezzinoğlu’nu şömine başında kıstırarak, hem soru yağmuruna tuttu hem de destek istedi.
Politikada oldukça tecrübeli olan Mehmet Müezzinoğlu, sorulan hemen hemen bütün soruların cevaplarının muhatabının kendisi olmadığını güzel bir dille ifade edip, topu ilgililerine attı.
Sıra destek kısmına geldiğinde ise Müezzinoğlu, Keşanlıların gerçeğini ‘tokat’ gibi yüze vurdu, ‘İlçede her şey var ancak helva yapamıyoruz’ dedi…
Keşan Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Helvacıoğlu’nun soyadı ile bağdaştıranlar ise ‘helva da var’ şeklinde espri yaparak, ‘kişi kendinden bilir işi’ hesabı üstünü kapadı…
Çünkü Milletvekili Müezzinoğlu’nun kastettiği; ‘her şey olsa ne olacak, sizde birlik yok hepiniz ayrı telden çalıyorsunuz’ idi…
Yine Müezzinoğlu, yatırım planları konusunda, ‘Bu tür şeylere bizim karar vermemizden ziyade, kamuoyunun olgunlaştırdığı projeler olmalı. Yoksa kararı masa başında biz verirsek, doğru olmaz. Kamuoyu tartışsın, Keşan’ın geleceği adına en doğru proje olarak neye karar verirse, biz o projenin arkasında dururuz.’ dedi…
O zaman ben de Sayın Milletvekilimize soruyorum: Keşan’a yapılacak yeni hastane konusunda kamuoyu ‘Destek Kıtaları Kavşağı doğru karar değil’ derken; neden kamuoyunun dediği olmadı da masa başındakilerin kararı geçerli oldu?
Şimdi de sivil toplum kuruluşu temsilcilerine öneride bulunuyorum: Eğer varsa bir arzunuz ve isteğiniz, yıkama ve yağlama yapıp, gaz vereceksiniz, kahvaltı ve yemekler düzenleyip, göze gireceksiniz… Ondan sonra dileyin dilediğinizi… Devletin arazisi de sizin, yol da sizin, bağ da sizin, bahçe de sizin… Yeter ki siz işi ve politika yapmayı bilin!..

3 Aralık 2012 Pazartesi

BUGÜN ‘ATATÜRK VE TÜRK BAYRAĞI’NIN YER ALDIĞI KIYAFETLERİ GİYME GÜNÜ…- köşe yazımın tam metni...

Hep geçmişi özlemiştim, şimdiki eğitim ve öğretim sisteminin işleyişine şahit olduğum durumlarda… Zaman zaman bunu yazılarımda da dile getirmiştim… Şimdiki zamanın öğretmenlerinin karşılaştığı durumları, velilerin öğrencisine yakınlığı(!), okul ve öğretmene tutumu olarak örneklerle ifade etmiştim çoğu kez duygu ve düşüncelerimi… 5-10 yıl öncesine kadar eğitim-öğretim görenleri ve bu eğitimi veren öğretmenleri ‘şanslı’ olarak nitelendirirken, son zamanlarda eğitim veren öğretmenlerimizin karşılaştıkları durumları da ‘bahtsızlık’ olarak nitelendirmiştim…
Bir taraftan eğitim sisteminde art arda yapılan değişiklikler, bir taraftan velilerin tutumları, bir taraftan öğrencilerin hal ve hareketleri ki hepsini kesinlikle aynı kefeye koymuyor ancak çoğunluğun böyle olduğuna inanıyorum, öğretmenlik mesleğini ‘meslek’ olmaktan çıkardı…
En son da Hükümetimiz tarafından okullarda kıyafet serbestliği gündeme getirildi… Bu konu ülke gündemine düştüğünden bu yana onlarca kişiyle görüştüm ve 2 kişi haricinde zengini, fakiri, yaşlısı, genci, kadını, erkeği  ‘karşı’ olduklarını söyledi… Kıyafet serbestliğinin hem ailelere hem öğrencilere hem de öğretmenlere çeşitli zorluklar yaşatacağı ve eğitim sisteminin yara alacağı belirtildi… Özellikle de bir ‘kurum’ olan ve Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana bu kurum altında eğitim gören öğrencilerin giydikleri ‘tek tip’ kıyafet şartının kaldırılmasını, ‘kurumu yok etme’ olarak gördüklerini söyledi birçok veli…
Devletin öz kaynakları satıldı mı? Satıldı… Bunları dile getirmeyeceğim çünkü siyasiler sık sık dile getiriyor ve bunların neler olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz…
Yıllardır çeşitli eğitim fakültelerini bitirip de mezun olan ancak atanamayıp, mesleğini yapamayan eğitim fakültesi mezunu binlerce öğrenci var mı? Var…
Yüklü paralar karşılığı çocuklarımıza eğitim imkanı tanıyan özel okulların sayıları gün geçtikçe artıyor mu? Artıyor…
Hükümet’in Türkiye Cumhuriyeti üzerinde oynadığı oyunu anlamamak için bir insanın zekâ seviyesinin çok düşük olması lazım...
‘Devletin okullarını’ satılığa çıkarsa, bütün foyası meydana çıkacak olan Hükümet, bunu ince hesaplarla uygulamaya sokuyor…
Hükümet, 4+4+4 yeni eğitim sisteminin ardından, kıyafet serbestliğini de getirerek, 2023’te emeline ulaşmayı planlıyor… Biliyorsunuz, bütün devlet kurumları 2023’e hazırlanıyor! Bu öyle böyle bir hazırlık değil… Çok ince, bütün detaylar düşünülerek ve hiçbir şey atlanmadan yapılmış hesaplar…
Peki, biz vatandaşlar, halk, veliler olarak ne yapıyoruz… Hiçbir şey… Neden yapamıyoruz… Çünkü alıştık… Devlet kanunlar çıkaracak, biz kuzu kuzu uyacağız… Sesimizi çıkarsak ne olur… Nasılsa bir işe yaramayacak, mimlenmektense kapatalım çenemizi, ne konulursa önümüze afiyetle yiyelim…
Yalnız… Eğer, okullardaki kılık kıyafet serbestliği de uygulamaya geçer ve Türk halkı olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak buna karşı duramazsak, şunu bilmenizi isterim ki, bundan sonra başımıza ‘taş’ yağdırsalar sesimizi çıkaramayız ve ‘yarabbi çok şükür elhamdülillah’ der geçeriz…
İlk defa keşke şimdiki zamanın öğrencisi ya da velisi olsam diye iç geçiriyorum… Çünkü; kıyafet serbestliği uygulaması başladığı andan itibaren öğrenci olsaydım kendim, veli olsaydım çocuğuma her gün üzerinde ‘Atatürk ve Türk Bayrağı’ olan kıyafetler giyer ya da giydirir, okula öyle gider ya da öyle gönderirdim…
‘Madem kıyafet serbest’ der; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bize bu ülkeyi bağışlayan başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, yüz binlerce şehidimize ve gazilerimize vefa borcumu böyle öderdim…
Kıyafet serbestliğine karşı olan tüm velilerimizin Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkacağını umuyor; Atatürk ve Türk Bayrağı’nın yer aldığı kıyafetlerini şimdiden hazırlayıp, kenara koymalarını tavsiye ediyorum…
Çocuklarımız Atatürk ve Türk Bayrağı’na sahip çıktığı sürece, cicili bicili, rengarenk, uzunu kısası, şortu, askılısı çok kıyafetler giyeceklerdir… Ama bugün Atatürk ve Türk Bayrağı’nın yer aldığı kıyafetleri üzerlerinde taşıma günüdür… Saygılarımla…

HASADI PEŞİN Mİ YEDİK!- köşe yazımın tam metni...

Çamlıca beldesi, İzzetiye ve Bahçeköy sınırları içinde kalan devlete ait tapusuz 10 dönüm arazinin ekilmesi ve bunun hiçbir ilgili tarafından fark edilmeyip, göz ardı edilmesi doğrusu düşündürücü…
Elalem evinin avlusuna, tapulu arazisine bir çivi çakıyor, devlet yetkilileri karşısına dikiliyor, ama gel gelelim 10 dönümlük arazi sürülüyor, ekiliyor, kimseciklerin haberi olmuyor…
Yine alalemin köyüne sahip çıkanlar, merasını kurtarmak için seferber olanlar, köylüsünün, komşu belde ve komşu köylüsünün de hakkı olan tarlayı hiç düşünmeden babasının malı gibi kullanıyor…
Devlet yetkilileri ne yapıyor… Onu bekleyip hep birlikte göreceğiz…
Ancak 1 Aralık 2012 Cumartesi günü Bahçeköy’de düzenlenen ve 100’e yakın kişinin misafir edilip, ağırlandığı kahvaltılı toplantıda, içime kurt düştü!...
‘Acaba’ dedim… Acaba, 10 dönümlük araziye ekilen ürünün hasadını peşin mi yedik!