31 Ekim 2012 Çarşamba

ROMAN MI DEĞİL Mİ OLDUĞU MU ÖNEMLİ YOKSA YAŞI MI… (yoğun istek üzerine köşe yazımın tam metni...)

İnanın bazı insanları anlamakta güçlük çekiyorum… Hem de öyle böyle bir güçlük değil… Gazetemizin 29 Ekim 2012 Pazartesi günkü sayısında yer alan “14 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunan 6 kişi tutuklandı” başlıklı haberle ilgili 2 gün boyunca halktan gelen yaklaşım ‘Romanlardan mı bizden mi?’ şeklinde oldu. Böyle bir yaklaşımı hiç beklemiyordum doğrusu… Roman olmuş, senden olmuş, bizden olmuş, ötekinden olmuş, gavur olmuş, Kürt olmuş, Laz olmuş ne fark eder…
14 yaşındaki bir kız çocuğunun, 3 yıl öncesine dayanan cinsel ilişkisinin irdelenmesi ve düşünülmesi gerekirken, ‘senden, benden’ ayrımcılığı ne oluyor Allah aşkına… Neticede bir çocuk bunları yaşıyor… isteyerek ya da istemeyerek… anlayarak ya da anlamayarak… bilerek ya da bilmeyerek… sonunu görerek ya da görmeyerek… Ancak ırk ayrımı değil, yaş faktörü konuşulmalı bence… Ve kamuoyuna yansıyan bu durumun, başka çocuklar tarafından yaşanıp yaşanmadığı da araştırılmalı, takip edilmeli… Çocuklarımızı cinsel ilişkiye heves ettiren, gençlerimizin de eline silah almasına sebep olan konular irdelenmeli… Şöyle bir düşündüm ve sorguladım kendimi…
‘1970 ve üzeri doğumlu olup da kaç kişi silahlı olaylara karıştı ve çevremde var mı bu şekilde arkadaşım’ diye… Geçmişe doğru hafızamı zorladım ancak hatırlayamadım… Aynı şekilde cinsel istismar yaşayan bir tanıdık yüz ya da sima da aklıma gelmedi…
Sonra geçmişe döndüm… Çocukluğumda ve gençliğimde ailemle geçirdiğim zamanları hayal ettim ve şimdiki zamanla karşılaştırdım…
Bizim çocukluğumuzda ve gençliğimizde cep telefonu diye bir cihaz icat edilmemişti… O nedenle rahmetli annem, babamı hiç ‘ne zaman eve geleceksin?’ diye arayamadı… Hoş, telefon olsa da aramasına gerek olmazdı çünkü babam mesaisi bittiğinde doğru evine gelirdi… öyle erkek erkeğe buluşmalar, eğlenmeler de yoktu… eğer dost, ahbap ve akrabalarla bir araya gelinecekse kadın-erkek-çocuk-genç ayrımı olmazdı ve hep bir arada bulunulur, aynı odada oturularak, sohbet edilirdi… Ve çok sık gerçekleşirdi bu buluşmalar… Haftada 1 günü ailemizle ancak yalnız geçirebilirdik o da genelde kış aylarındaki Pazar günü ve geceleri idi… Yine evimizde bir tane bulunan televizyonun aynı kanalı izlenirdi aile bireyleri tarafından… Çok paramız yoktu, zengin değildik ama birkaç ulusal gazete mutlaka girerdi evimize ve her sayfası itina ile okunup, bulmacası da çözülerek, konulurdu kenara… Mutlaka her evde kitaplık vardı, başta ansiklopediler olmak üzere çeşitli yazarların kitaplarının yer aldığı… zengininin de fakirinin de orta hallisinin de evinde mutlaka vardı bu kitaplıktan… Silah mı? Silah da vardı ama silahın sadece babalarımız avlanmaya giderken, üzerlerinden atlatırlardı bizi ‘şans getirsin’ diye… O nedenle biz silahı şans olarak bildik çocukluğumuzda ve gençliğimizde…
Şimdi mi… Şimdi 7’sinden tutun da 77’sine kadar herkesin elinde cep telefonu… Bazımızda ise 1’den fazla… Kadınlar genelde eşleriyle yaptığı görüşmelerde en çok ‘ne zaman eve geleceksin?’ cümlesini kuruyorlar… ‘sofrada bekliyoruz’, ‘hadi daha gelmeyecek misin?’, ‘saat kaç oldu?’, ‘geber inşallah!’ da eşler arasında en çok kurulan cümleler içinde…
Ev gezmeleri, aile buluşmaları da çok nadir görülüyor günümüzde… Görülenlerde de genelde içki masaları kuruluyor, kadınlar, erkekler, çocuklar ayrı odalarda, gençler ise sokakta! Yine bütün aile bireylerinin aynı anda evde bulunduğu gün sayısı ise 365 günde 5 gün olursa mucize…
Herkesin her şeye ayırabilecek bütçesi var… Zengini, fakiri, orta hallisi en ucuzu 4,5 TL’den satılan sigaraya bütçe ayırıyor ama 35’ten başlayıp 50 kuruşa kadar fiyatla satılan gazeteye bütçe ayıramıyor…
Evlerde kitaplık mı? 100 evden birinde görürseniz ne âlâ… Genelde evleri vitrinler süslüyor artık, içerisinde de çeşit çeşit alkollü içeceklerin yer aldığı…
Silah mı? Silah bu devirde ‘şans’ için değil sadece ‘kendini koruma’, ‘kabadayılık’, ‘yaralama’ ve ‘cinayet işlemek’ için bele takılıyor… gençlerimizin çoğu belinde silahla dolaşıyor… Aileler bunu nasıl görmüyor ya da görüyorlarsa izin veriyorlar?
Evet sevgili Keşanlılar… Lütfen 14 yaşında olup, isteyerek cinsel ilişkiye girdiğini söyleyen bir kız çocuğunun ırkını değil, neden bunu istediğini sorgulayın… Gençlerimiz neden belinde silahla geziyor bunu irdeleyin… ‘Romanmış, Türkmüş, Kürtmüş, sizdenmiş, bizdenmiş, ötekindenmiş’ gibi bize yakışmayan ayrıntı ve gereksiz detaylara takılmayın… Saygılarımla…

30 Ekim 2012 Salı

ROMAN MI DEĞİL Mİ OLDUĞU MU ÖNEMLİ YOKSA YAŞI MI…

İnanın bazı insanları anlamakta güçlük çekiyorum… Hem de öyle böyle bir güçlük değil… Gazetemizin 29 Ekim 2012 Pazartesi günkü sayısında yer alan “14 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunan 6 kişi tutuklandı” başlıklı haberle ilgili 2 gün boyunca halktan gelen yaklaşım ‘Romanlardan mı bizden mi?’ şeklinde oldu. Böyle bir yaklaşımı hiç beklemiyordum doğrusu… Roman olmuş, senden olmuş, bizden olmuş, ötekinden olmuş, gavur olmuş, Kürt olmuş, Laz olmuş ne fark eder…

Köşe yazımın devamı Önder gazetesinin yarın ki (31 Ekim 2012 Çarşamba) sayısında okuyabilirsiniz...

29 Ekim 2012 Pazartesi

MAKYOL BU NE YOL!!

Bugün Cumhuriyetimizin 89. yıl dönümünü kutluyoruz. Böyle anlamlı bir günde Hükümetimiz tarafından memleketimizde devam eden yol çalışmalarından bahsetmek istedim sizlere… Hani hükümetimizin sürekli övündüğü ve ‘Cumhuriyet tarihinde…’ diye başladığı yol çalışmaları…
Çok ince detaya girmeden, vatandaşımın anlayacağı kısa bir dille anlatacağım bu meşhur yol çalışmalarını… İlgilileri zaten detayı biliyor ve yakinen gözleri kapalı takip ediyorlar çalışmaları!
Keşan-Gelibolu kara yolunun yapım çalışmaları sürüyor… İlgili MAKYOL firması 180 trilyona açılan ihaleyi 169 trilyona kaptı! Ve çalışmalara başladı… Zaten çalışmalar tamamlandığında sanırım hemen akabinde yama çalışmaları da başlayacak!
Gerçi ilgili karayolları şubesi tarafından yolda kullanılan malzemenin denetimi yapılıyor(!) ama 5 yıl öncesi yol yapımına uygun görmedikleri taş ocaklarından çıkan malzemeyi MAKYOL için uygun görüyor!
Nasılsa yolun parası devletimin vatandaşından kesilen vergilerden çıkıyor… Yap, boz, olmadı yenisini yap… Vatandaşımda para bol… Yakında evimizde pişen tencerenin bile vergisini alacağınız için atın paraları yola…
Sevgili hemşehrilerim… Şu yolda bırakın ilgilileri sizler yapın denetimi… Bazalt taşından yapılması gereken yolun, kalker taşından yapıldığını görün de paralarımızın hangi çöpe atıldığını bilin… Çok detaya girmeyeceğim ve haftaya aynı köşede geniş yer vereceğim yol çalışmalarına… Bir hafta benden izin olsun ilgililere!..
Ancak… Sayın Keşan Orman İşletme Müdürümüzü de iki çift laf söylemeden edemeyeceğim bu köşemde… Ormanlar katledilmesin, zarar gelmesin diye, piknik alanlarını kapadınız, Korudağ’ın katledilişine neden seyirci kalırsınız… Şöyle bir tur atın Korudağ yamaçlarına, kepçe ve dozerle girilmiş güzelim ormanımıza… MAKYOL katledince zarar olmuyor da vatandaşım piknik yapınca mı zarar veriyor doğaya…
Hadi hayırlısı haftaya!.. Aynı köşede buluşmak ve ayrıntıları kamuoyuyla paylaşmak üzere… “MAKYOL be ne yol!!” ama bizim memlekette hesap da sorarlar adama…

21 Ekim 2012 Pazar

MASKELER HAZIR MI?

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (22 Ekim 2012 Pazartesi) sayısında...


::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Keşan’da doğal gazdan ancak evde az vakit geçirip, akşamdan akşama eve uğrayanlar ile sayılı varlıklı aileler faydalanır… Orta gelirli vatandaşım, 1 ay öder, iki ay öder, üçüncü ayda nalları diker… Keşan’ın hava kirliliği sorunu kaliteli kömürü bulup, iyi denetim yapmaktan geçer…
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

CHP’LİLERE YAKIŞTIRAMADIM…

Köşe yazımın tam metni sadece Keşan'ın Neşe'si gazetesinin yarınki (22 Ekim 2012 Pazartesi) sayısında...


:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan’la da Başkan-gazeteci ilişkisinden ve büyüğüm olarak saygımdan öteye hiçbir samimiyetim yok… Tüm okurlarımın da bildiği üzere kendisini gazeteci olarak en çok hatta tek eleştiren kişi sayılırım… Ancak… bu durum farklı… Bir gazeteci gözlemiyle bunu sadece ayıplar ve CHP’lilere yakışmayan bir davranış olarak değerlendiririm…
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::.

18 Ekim 2012 Perşembe

RAMAZAN’IN İHANETİ OLUR DA KURBAN’IN OLMAZ MI!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (19 Ekim Cuma) sayısında....


::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Şirket ne ‘battı’ ne ‘yattı’ ama senin akıllı karın şirketi de seni de batırdı! 5 kurban parasını da kurtardı!
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

16 Ekim 2012 Salı

‘AŞ ERME’ NE ZAMAN MI MODA OLDU…

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (17 Ekim 2012 Çarşamba) sayısında...


:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Eskiden ne derdi büyüklerimiz, annelerimiz, ninelerimiz… Hamile bir bayanın gün içinde canı bir şeye çekse de ‘yala avucunu kızanım, özenmesin bebe, bir de sür elini göbeğine!’… Eskiden hamile kadınların karnındaki bebelerin avuç yalamayla özentisi gideriliyordu da şimdikiler de fark ne… Anlayacağınız ‘Kovalaklık’ Keşanlı diliyle…
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

15 Ekim 2012 Pazartesi

4+4+4, MEYVELERİNİ VERMEYE BAŞLADI!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (16 Ekim 2012 Salı) sayısında...


:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Yoksa MEB yeni sıra modeline geçip, sıraları klozetli mi yaptıracak! Hadi bunu da yaptırdı diyelim… Kokusu ne olacak? Derse girerken öğretmenler çocukların popolarına hacı kokusu mu sürecek!.. Yoksa klozetli sıraların lazımlıklarını mı dakika başı değiştirecek… Peki, eğitimi ne ara verecek…
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

14 Ekim 2012 Pazar

SIFIR ALKOL! (Köşe yazımın tam metni)

Geçtiğimiz günlerde AK Parti Keşan İlçe Başkanı Hakan Çevikel’in yerel bir gazetede verdiği beyanat dikkatimi çekti… Okudum, okudum ama bir şey anlamadım… Anlamak için biraz düşünmeye ihtiyacım olduğunu hissettim… Ancak hafta içinin yoğun temposundan dolayı da sakin bir kafayla bir türlü düşünemedim… O nedenle de düşüncemi hafta sonu cumartesi gecesine saklayıp, Pazar günü de döşendim…
Düşünceye olan ihtiyaç sebebim ise; AK Parti Keşan İlçe Başkanı Sayın Hakan Çevikel’in yerel gazetelerden birinde yaptığı açıklamada, Keşan’ın mevcut belediyecilik anlayışı ile sergilediği görüntüyü dile getirmesi, yine Edirne Valisi Sayın Hasan Duruer’in Keşan ile ilgili izlenimlerini kendisiyle paylaşması ve Keşan’ın AK Partili belediyecilikle tanışması halinde erişeceği muhteşem şehircilik anlayışı…
Önce mevcut belediyecilik anlayışımızı analiz ettim ve Keşan’ı hayal ettim… Sıfır alkol… Alkol alsam zaten muhteşem gelirdi hatırlarsınız geçmişte yazdığım bir köşe yazımdanJ Ancak bu sefer alkol almadan cadde cadde sokak sokak mahalle mahalle birey birey hayal ettim Keşan’ımızı… Öyle araçla falan turlama da değil… Cigaramı yaktım, ayağımı uzattım ve hayal ettim sadece… Güzellik aradım… Düzen aradım… Sakinlik aradım… Aradım taradım ama elle tutulur bir şey bulamadım… Trafiği, yolu, çamuru, tozu, dumanı, yapılaşması derken hayal kırıklığına uğradım…
Sonra… AK Partili belediyecilik getirdim Keşan’a… Aman Allah’ım… Hükümet yağdırdı! Belediye ganimet oldu… Bir Keşan’a, üç Başkan ve İmparatorluğuna! Trafik yok, yollar buz gibi, dumansız hava(!), her yer TOKİ… Lakin selamlaşacak bir Allah’ın kulu da yok idi… Çok kişiyi gördü bu gözler fakat tanıyamadı… Hükümet önce ganimeti yağdırdı, ardından kara patiskaları yolladı… Çarşafa sarılanlar caddeleri, sokakları, mahalleleri bastı… Keşan’ımızda kara kara bulutlar dolaşmaya başladı!.. Kepçeyle ganimet verdi, kazanla kara çarşaf yolladı… Cumhuriyet’in kalesine sarıklıları peydahladı… Silkelendim, kendime geldim…
‘Başlarım böyle ganimete de belediyeciliğe de’ dedim… Trafiğimiz ‘vız’, çamurumuz ‘tırız’, çarpık yapılaşma ‘tırt’ geldi bana… ‘Gözünü sevdiğimin hemşehrilerim’ dedim… Yeter ki siz olun memleketimizde… Medeniyet olsun, yüzünüzü göreyim, selamınızı alayım, yeter ki memleketimde aydın insanlar olsun, çamuru da tozu da toprağı da bizimle olsun… Biz birlik olalım ama Keşan’ımıza kara çarşafları sokmayalım, medeniyetten ve aydınlıktan uzaklaşmayalım…
Biz Müslüman’ız ve inancımıza kimseyi karıştırmayız, gösteriş için camilere koşmayız… İbadetin; Allah ile kul arasında olduğuna inanır, din üzerinden siyaset yapmayız… Rakımızı da yudumlar, namazımızı da kılarız ama birilerine yaranmak için değil, içimizden geldiği için yaparız…
Ganimet ve şehircilik anlayışınız sizin; tozlu, çamurlu, trafiği bol Keşan bizim ve bizimle olsun…
Bu arada… Keşan 4. Mknz. P. Tug. K. Kantini ile Rasim Ergene Ortaokulu ve Keşan İlhami Ertem Anadolu Ticaret Meslek ve Ticaret Meslek Lisesi arasındaki, Hazine’ye ait olan ancak Milli Savunma Bakanlığının kullanımına tahsis edilmiş 22 dönümlük arazideki konutların yıkılmasının ardından sıkışık durumda hizmet veren ve hazine yerine umut bağlayan kamu kurum ve kuruluşlarına iki kelime sarf etmek ve boş yere ümitlenmeyin demek isterim… Nedenine gelince? Ne ümitler verildi, bilmem kaça tane kamu kurumu için… Ve yerleri hazırken kılı kıpırdamadı Hükümet’in… O nedenle kamu bina sıkıntısı yaşayan kamu kurum mensupları ümitlenmesin boş yere… Bu 22 dönümlük araziyi kapsa kapsa İmam Hatipler kapar bu zihniyetle… Hadi o da olmadı yaparlar mapushane!.. Onlardan olanlar dışarıda, olmayanlar içeride… Mevkide yakın yerde!..  O nedenle boşa heveslenmesin hiç kimse…

13 Ekim 2012 Cumartesi

KREDİ KARTIYLA KLARNET GECESİ!

Köşe yazımın tam metni sadece Önder gazetesinin 15 Ekim 2012 Pazartesi günkü sayısında...




:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

Alkol şişede dip yapınca, şabalar da havada uçunca… Kimde ne var ne yoksa yapıştırmış, ceplerde bir kuruş TL kalmamış… Ancak gırnatacılar laftan anlar mı… ‘şaba da şaba’ diye tutturmuş… O sırada bizim kafa yarı dumanlı hemşehrilerden biri cebinden çıkardığı kredi kartını klarnetten geçirmiş(!)… ‘Nakit tükendi yarın bankadan çekersin agam’ demiş!.. Şans eseri klarnetçinin de kafa güzelmiş ki(!), kredi kartını görünce coşmuş iyice… Bir çalıyor, iki kere ‘geçir ağabey kartı, gelsin paralar!’ diyormuş…

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

SIFIR ALKOL!







Köşe yazımın tam metni sadece Keşan'ın Neşe'si gazetesinin 15 Ekim 2012 Pazartesi günkü sayısında...

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Keşan 4. Mknz. P. Tug. K. Kantini ile Rasim Ergene Ortaokulu ve Keşan İlhami Ertem Anadolu Ticaret Meslek ve Ticaret Meslek Lisesi arasındaki, Hazine’ye ait olan ancak Milli Savunma Bakanlığının kullanımına tahsis edilmiş 22 dönümlük arazideki konutların yıkılmasının ardından sıkışık durumda hizmet veren ve hazine yerine umut bağlayan kamu kurum ve kuruluşlarına iki kelime sarf etmek ve boş yere ümitlenmeyin demek isterim… Nedenine gelince? Ne ümitler verildi, bilmem kaça tane kamu kurumu için… Ve yerleri hazırken kılı kıpırdamadı Hükümet’in… O nedenle kamu bina sıkıntısı yaşayan kamu kurum mensupları ümitlenmesin boş yere… Bu 22 dönümlük araziyi kapsa kapsa İmam Hatipler kapar bu zihniyetle… Hadi o da olmadı yaparlar mapushane!.. Onlardan olanlar dışarıda, olmayanlar içeride… Mevkide yakın yerde!..  O nedenle boşa heveslenmesin kimse…
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

NARİNOĞLU DOĞURDU; DINKIRCI KUCAKTA BULDU… SORUN BU MU?

Edirne Valisi Sayın Hasan Duruer, herhangi bir aksilik olmaması durumunda bugün Keşan’ımıza ikinci kez gelecek. Bu konuda Keşan Kaymakamlığı tarafından resmi bir açıklama yapılmadı ama bana Edirne’de uçan kuşlar öyle söyledi!.. Şöyle bir ilçeler turu yapacakmış Sayın Valimiz… Merasim vs. gibi şeylere de gerek duymuyormuş… Amaç; inceleme, izleme, takip, yerinde görme ve fikir alışverişi…
Sayın Valimizin, 17 gün sonra ayağının tozu dağılmadan yeniden Keşan’a geliyor olması sevindirici doğrusu… Çünkü alışığız valilerimizin yüzlerini memleketimizde bir atandıklarında bir de tayinleri çıktığında görmeye… Ara ara da bakan vs. gelirse teşrif ederler memleketimize…
Vali Bey Keşan’a yaptığı ilk ziyaretinde her ay mutlaka geleceğini belirtmişti lakin çok daha hızlı çıktı tahminimden…
Ziyaretinde Keşan’a bağlı 28 köyün çöp toplama projesini de konuşacakmış Keşan Kaymakamımız Sayın Bekir Dınkırcı ile… Projeyi kucağında bulan Kaymakamımızın hâlâ tereddütleri varmış proje üzerinde…
Giden Kaymakamımız Sayın Ahmet Narinoğlu projeyi karnında taşıdı, giderayak doğurup, Sayın Bekir Dınkırcı’nın kucağına verdi… Projeye analık eden Narinoğlu, üvey değil öz evlat olarak bıraktı… Sayın Kaymakamımız Dınkırcı, henüz evlada ısınamadı, ‘bebeyken iyi de, bunun yetişkinliği de var’ dedi… Çok da haksızlık etmek istemiyorum Kaymakamımıza… bebekler ne verirsen yiyor, ne giydirirsen giyiyor, bir ana sütü bile yetiyor da büyüdükleri zaman istemeleri bitmiyor!.. Sanıyorum Sayın Kaymakamımız da bunun endişesi ile kucağında bulduğu bebekte tereddüt yaşıyor… Fakat Kaymakamımız henüz büyük fotoğrafı göremediği için de bir şeyi atlıyor...
Biz Trakyalıyız… ‘öz’ü severmiş gibi görünürüz ama evlatlığı daha çok sever ve sahipleniriz… Başkaları ‘memleketlim olsun çamurdan olsun’ derken; Trakyalılar kendi insanını zorla çamura batırırlar… Hâl böyle ve bu proje de size evlatlık olarak geldi ise ‘hiç korkmayın’ derim ben de…
Köylüm bir duble rakıyla, bir paket sigarayı eksik içer; öyle çöpe gideceğine böyle gider… Siz hele bir önayak oluverin de ite kaka olsa da bu iş gider…

10 Ekim 2012 Çarşamba

KARABORSA EHLİYETLER HAVAYA!

Dün gazetemize gelen bir vatandaş, caddelerdeki kasisler nedeniyle yaşadığı sıkıntıyı dile getirdi. Hatta bugün gazetemizin ‘Okurlardan’ köşesinde de yer aldı. Ben de habere renk gelsin, fotoğraflı olsun diye bu vatandaşımızın serzenişini kayıt altına aldıktan sonra, yine başka bir habere gitmek üzere yola çıktım ve birkaç kasis fotoğrafı çektim.
Tam fotoğrafı çekip, makinemi çantama koyacaktım ki, bir amca seslendi iş yerinden çıkıp... Amcam öyle heyecanlıydı ki, konuşmadan ben hemen söze başladım ‘Siz de mi rahatsızsınız bu kasislerden’ diye…
‘Yok evladım benim sıkıntım başka’ dedi bu amca bana… ‘Hayırdır, vatandaş olarak sıkıntınızı dinleyeyim ve gazetemizde yer verelim’ dediysem de ismini söylememekte ısrar edip, sadece sıkıntısını dile getirdi şöyle: “Etraftaki araçları görüyorsunuz. Park etme şekillerini, trafikte seyirlerini. Her gün yüzlerce araç geçiyor dükkânımın önünden ve bir o kadarı da park ediyor. Yine yaya olarak trafikte seyrediyor ve gözlemliyorum sürücüleri. Uygunsuz parklar, yayaların üzerine üzerine gitmeler... Yalnız şunu da merak ediyorum. Bir gün birileri ellerine trafik levhalarını gösteren bir kitapçık alsa ve rastgele sürücülere levha ve işaretlerin ne anlama geldiğini sorsa kaç tanesi doğru cevap verebilecek? Sanmıyorum 3-5’i hariç doğru cevap veren çıksın. Eğer levha ve işaretlerin ne anlam taşıdığını bilseler bu şekilde davranmazlar. Kazara koymuşlar ceplerine ehliyetleri, çekmişler altlarına arabaları, kural nizam takan yok. Eğitim evladım eğitim. Eğitimciler başta iyi eğitecek, sonra belgeyi verecek. Karaborsadan ehliyet vermeyecek!”
Amcam yerden göğe kadar haklı… Söyleyecek bir söz bulamayıp, ‘haklısınız’ demekle yetindim sadece… Sözüm yine tabii ki sürücülere… Bir gün Amcama kulak verip de sürücülere yapılırsa yoklama, karaborsa ehliyetler gider havaya! Ehliyetlerinizi kaptırmak istemiyorsanız eğer, trafik levha ve işaretlerini dikkate alarak araç kullanın bundan sonra… Amcam kararlı bir ilgili bulup, sorgulama yaptırmaya, ak sürücüyle kara sürücüyü ayırmaya! Ben de başlayacağım bu akşamdan itibaren trafik levha ve işaretleriyle ilgili çalışmaya… Yoksa rezil olmak da var işin ucunda!

9 Ekim 2012 Salı

ATMA BREE AK PARTİ İLÇE BAŞKANI!

Köşe yazımın tam metni sadece Önder gazetesinin yarınki (10 Ekim 2012) sayısında...

8 Ekim 2012 Pazartesi

HIRSIZLAR KOL GEZİYOR…

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (9 Ekim 2012 Salı) sayısında...


:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Meydanı boş bulan hırsızlar yakında sürüyle gezecekler… Meydan bizim deyip, halay bile çekecekler… İsyan etmeyin, önce bir sakinleşip, nerede ‘zili’ basacağınızı bilin…
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

7 Ekim 2012 Pazar

FOTOĞRAFLAR AYNI, VALİLER VE KAYMAKAMLAR DEĞİŞMİŞ!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (8 Ekim 2012 Pazartesi) sayısında...

::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Dahası mı? Bende büyük fotoğrafın âlâsı kayıtlı… Haa… Öyle yeni çekilme bir fotoğraf da değil bu fotoğraf… Yıllar önce çekilmiş… Her vali ve kaymakam değiştiğinde yanına yenisi eklenmiş, kıyaslanmış…
Ancak… değişen hep valiler ve kaymakamlar olmuş… Fotoğraf ise hep aynı fotoğraf!
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

5 Ekim 2012 Cuma

ZABITA MAŞA, SEYYAR SATICI KOR!..

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesini yarınki (6 Ekim 2012 Cumartesi) sayısında...


::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

3 tane palamut 10 TL… İstediğimiz yerde satarız, keyfimize bakarız, çavuşu da kendimize muhatap yapmayız!..
Meğer madalyonun öbür yüzü de varmış… Seçilmişler ‘kor’da elini yakmamak için ‘maşa’ kullanıyormuş!..

::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

4 Ekim 2012 Perşembe

3 Ekim 2012 Çarşamba

GENÇLERE KALIRSAK YANDIK Kİ NE YANDIK!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (4 Ekim 2012 perşembe) sayısında...




:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Bu delikanlı kot pantolon giymiş ayağına… Ancak bedenine göre bulamamış ki düşmüş kalçalarına! Baktım düştü düşecek kıçından... Hâlâ da endişem var düşüp düşmediğinden! Köşeyi kıvrılana kadar takip ettim, iki adım daha atsa sanki kalçadan inecek gibiydi…
Ah be evladım… Daha pantolonunu toplayamayan adama derler mi delikanlı! Erkeğin modası üzerine oturanı… Belinden aşağı inen pantolonun sahibinden olmaz kabadayı! İstediğin kadar kollarını kırıp, kendini kabadayı da yapmaya çalışsan, iki hareket sallasalar donlar yere ineceğinden olursun delikanlılıktan!
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

2 Ekim 2012 Salı

CEMAAT-İ TARİKAT: ŞERİAT!

Köşe yazımın tam metni Önder gazetesinin yarınki (3 Ekim 2012 Çarşamba) sayısında...


::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Ancak… ülkem hızlı bir şekilde felakete gidiyor… AK Parti Hükümeti alkol ve tütün mamullerinin tüketimini birçok yerde yasakladı ama vatandaşı şırınga ile zehirliyor… Doza öyle bir ayar çekiyor ki; yavaş yavaş veriyor, anlamadan bağımlı yapıyor ve öldürmeyip, süründürüyor…
Roman açılımı ve Kürt açılımı yaptı… Ülkede ne var ne yoksa sattı… Zam üstüne zam verdi… Her gün çıkardığı yasalarla birlikte ticareti sınırladı, küçük esnafı bitirdi… Basın ordusunun büyük çoğunluğunun ağzına bir kaşık bal sürdü, yandaşı yaptı… İş adamlarına AK Parti nimetlerinin ucundan gösterdi, tarafına çekti… Fakire fukaraya kömür ve erzak yardımı yapıp, namerde muhtaç etti… Yeşil kart dalgası yarattı, hastanelerin içine etti… Çiftçiye destekleme verdi, arazisi bol olanı ihya edip, az olanın rızkını köreltti… Her şey özelleşti… ‘Şu da devletimin malı’ diyebilecek ortada bir şey bırakmadı…
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

1 Ekim 2012 Pazartesi

ESKİDENMİŞ O AYIPLAR!

Köşe yazımın tam metni sadece Önder gazetesinin 1 Ekim 2012 Salı günkü sayısında...



:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Şimdilerde ayıp kalmadı hiç kimsede… Dullar bile düğün yapmaya başladı bu devirde… Eskiden dul kısmı evden çıkamazdı, değil öyle telli duvaklı ikinciye düğün yapacak, pencereden başını çıkaramazdı… Şimdilerde dulların düğünleri bile moda oldu…
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::