23 Kasım 2011 Çarşamba

AMA BABA…

2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı başladı… 2. haftayı tamamlamak üzereyiz… Yeni eğitim-öğretim yılının öğrenci ve öğretmenlerimize, özellikle de anne babalara hayırlı olmasını diliyorum.
Bugünkü yazımı velilerden gelen talep üzerine kaleme aldım… Hani sesini yükseltip de duyuramayan, duyursa da dinletemeyen, dinletse de icraata geçiremeyen, icraata geçirse de ya bürokrasi ya da maddiyat engeline takılan veliler için…
Nasrettin Hoca’nın yolu bir gün Keşan’a düşüyor… Akşehir’den 11 buçuk saatte memleketimize gelen Hoca, Keşan’ımızdaki trafik düzenliliğinden(!) 1 saatte çarşı merkezine ancak varıyor. Ara sokaklara sapan Hoca, birden kendini Ahmet Yenice İlköğretim Okulu’nun bahçesinde buluyor… Hoca’nın bahçe de okul da çok hoşuna gidiyor… Hatta bahçenin ortasında içinde ağaç dikili dönerli oturma yerine uzanıp, yorgunluğunu atmak istiyor… Ama nafile… Hoca tam kestirecekken, bir veli ve öğrencisinin konuşmalarına kulak misafirliği ediyor… Kız öğrenci ağlıyor, velisi ise onu teselli ediyor… Nasıl mı? İşte böyle:
-        Kızım neyin var, neden ağlıyorsun?
-        Ama baba ben o öğretmeni istemiyorum…
-        Neden kızım?
-        Hep kırmızı renk entari giyiyor(!)
-        Başka kızım…
-        Hep pembe ruj sürüyor(!)
-        Daha başka kızım…
-        Sınıfta yürürken arada bir arkasını dönüyor(!)
-        Eeee daha başka kızım…
-        Dolce&Gabbana marka parfüm kullanıyor(!)
-        Daha daha başka kızım…
-        Ama baba… Bu kadar yetmez mi?
-        Yeter kızım yeter, yeter de artar bile…
Ve baba doğru müdürün odasında soluğu alıyor… Kızının geleceği söz konusu… Hem kırmızı entari giy, hem pembe ruj sür, hem yürürken arada arkana bak, hem falanca parfümü kullan… Hiç olur mu… Bu çocuk nasıl okuyacak… Nasıl adam olacak… Baba haklı(!) Öğretmenin bir an önce o sınıftan alınması gerek… Zaten bütün bu sebeplerden dolayı müdür, öğretmeni sınıfından almazsa yazık(!)
Ve öğretmen, sınıfından alınıyor… Baba kız muradına eriyor, diğer öğrenci ve veliler kerevetine çıkıyor…
Bizim Hoca, gördüğü ve tanık olduğu bu manzaradan sonra Keşan’dan hemen ayrılmaya karar veriyor. ‘Aman’ diyor, ‘Neme lazım… Ya benim torunlar da bu memleketi beğenir ve Keşan’da okumaya karar verirse’ diye, dönüyor memleketi Akşehir’e…
İşte… Keşan’ımızda sıcak ilişkilerin(!) sınıflara dahi girdiğinin bir örneği… Aslında çok fazla söylenecek şey de yok… Devletin yapamadığını, okul aile birlikleri yaparsa, devletin okullarını da ‘Veliler’ yönetir…
Devlet kitap veriyor, devlet sıra veriyor, devlet masa veriyor… Ama devlet biliyor mu acaba velilerin yılda cebinden kaç para çıkıyor… Ve parayı fazla bastıran veli, düdüğü de çalıyor. Ve veli okulu da, idareyi de yönetiyor… İlkokul çağında bir öğrencinin kaprisiyle de öğretmen değiştiriliyor…
Sonuç mu… Sonuç ortada… Okulları ‘veliler’; kurumları ‘siyasiler’ yönetirse… Torpil ve sıcak ilişkilerle boş kadrolar doldurulursa… Hani Keşan için söylenen bir söz vardır yıllarca ‘Tozuyla, kızı meşhur’ diye… 70 yıl önce söylenen bu sözü, daha 70 yıl dillerden düşürmeyiz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder