Breh breh... Aşmışız
kendimizi... Görmeyeli kadınlarımız pek bir modernleşmiş! Kültürel faaliyetleri
arttırmışlar, sosyalleşme yolunda da epey bir yol katetmişler...
Çalışan kadın ‘eve az vakit ayırabiliyorum, ev işine zor
yetişiyorum’ diye parçalasın kendini, ev hanımları da vakit bolluğundan
şaşırmış besbelli!
15 gündür iş hayatından
uzaktayım ve evimde istirahattaydım... Çalışmayınca da ev hanımları ile bol bol
vakit harcadım!.. Biraz da geçmiş günleri yad edeyim dedim ama nerdee... Eski
ev hanımlarından eser kalmamış, yenileri ise pek bir modernleşmiş... Bir kap
hamur yoğurmaktan, bir kek çırpmaktan acizleşmiş!.. Nasıl mı? Anlatayım...
Bir ev kadını bir gün sonra misafir
kabul edecek diye; kuaföre gidiyor, tırnaklarını törpülüyor, giyim mağazasına
uğrayıp kendine yeni kıyafetler alıyor... Şaşırıyorum ama misafirini bakımlı
karşılamak adına yapılmış bir davranış olacağı düşüncesi ile de
yadırgayamıyorum... Ertesi gün, o bir gün sonra geliyor ve o kadını öğle
saatlerinde evinde çıkarken görünce de ister istemez ‘hayrola bir aksilik mi oldu, bugün misafir kabul günündü’ diye
sorma gevezeliğinde bulunuyorum... Bu gevezeliğime karşı ise o kadın, ‘Yooo, ne aksilik olsun’ cevabını
verip, misafirlerini çarşı merkezinde bulunan bir mekanda kabul edeceğini
belirtiyor!.. ‘Eviniz dar mı geldi!’
demek istiyorum ama çenemi tutmak zorunda olduğumu hissedip, sadece ‘iyi eğlenceler’ demekle yetiniyorum...
Sonra da kabul gününün sona ermesini ve günün yorumunu dinlemek için o kadının
evine dönmesini sabırsızlıkla bekliyorum... O anda çatıp geliyor ve ben,
çalışmayan kadının çalışan kadından daha çok tükettiğinin bilincine
varıyorum...
Eskiden
kadının çalışanı da çalışmayanı da misafirini evinde kabul eder, ikram edeceği
yiyeceklerin imkanı ölçüsünde en iyisini hazırlar, evinin temizliğini de her
zamankinden biraz daha özen göstererek daha bir titizlikle yapardı... Öyle 5-10
kişilik de değildi bu kabul günleri... En az 40 kişi gelir, kanepeler dolar,
sandalyeler komşulardan takviye yapılır, mutfak da dahil bütün odalar misafirle
dolup taşlardı... Bu kabul günleri 90’lı yılların ortalarına kadar da hep bu
şekilde devam etti... 2000’li yıllarla birlikte misafir kabul günlerinde daha
bir seçicilik, daha bir gruplaşma, sayıda da azalma görülmeye başlandı... Taş
çatlasın 15 kişiyi geçmiyordu kabul günlerindeki kadın sayısı... Aynı zamanda
yarıştırmada başlamıştı!.. Önce süs eşyaları ile başlayan yenilikler, küçük
mobilya çeşitlerindeki yenilenmeler ile devam etti... Perde, halı değişikliği
derken, yeni kabul günü için mobilya değiştirenleri bile duymaya başladık! Bu
modayı da kocası çok çalışan ev hanımları icat etti!.. Bir süre de bu furya
devam etti... Artık; kriz mi desek, dağ taş mı dayanmadı desek, kovalaklığa(!)
doyuldu mu desek ne desek bilemiyorum ama bu saltanat döneminde de çöküş
yaşanmaya başladı... Ancak... Evde sadece tüketici vazifesi gören kadının
yaratıcı gücü biter mi? Bitmemiş... Evinde yeniliğe doymuş, şimdilerde
misafirlerini dışarıda ağırlamaya başlamış!.. Belki bizim bilmediğimiz,
çözemediğimiz esrarengiz bir durum vardır kabul günlerinin dışarıda
yapılmasında... Dedikodunun ev ortamı dışında yapılması belki daha iç açıcı
geliyordur kendilerine!.. Ya da bir pasta tabağı hazırlamak, bir bardak çay
dökmenin ezikliği vardır içlerinde!.. Ohh.. Ne rahat... Garson getir tabağı,
dök çayı, topla masayı!.. Kadınlar da bir peçete ile ağzını silip, bitirsinler
işi!.. Eee.. Buna da doymayacaklar mı sanıyorsunuz... Tabii ki doyacaklar...
Ondan sonra hangi modayı mı çıkaracaklar? Avrupa’ya açılacaklar, kabul
günlerini orada yapacaklar!.. Ona da doyacaklar... Korkarım ki, uzayda ilk
kabul günü yapanlar da Keşanlı ev kadınları olacaklar!.. Aylaklık başa bela,
savurganlık yeni moda, illaki kaliteli(!) tüketeceğim dersen; dünyayı aşıp çıkarsın
uzaya!.. Allah gani gani versin kaliteli tüketen kadınların kocalarına!.. Yoksa
ne dağ dayanır ne de taş bu saltanata... Kalın sağlıcakla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder