Çocukluğumda ve gençliğimde
Keşan’dan ayrıldığımda ne çok özlerdim ve gittiğimiz yerden bir an önce
memleketime dönmek için sabırsızlıkla beklerdim... Hatta o zamanlar gittiğimiz
şehirlerdeki akrabalarımız takılır, ‘ne
o Keşan’ın tozunu mu özledin’ derlerdi...
Evet, Keşan’ımızın tozu meşhurdu ama Allah
vergisiydi... Öyle eserdi ki rüzgar, savururdu her şeyi... Tabii, belli
mevsimlerde yaşanırdı bu doğa olayı... Yoksa diğer zamanlarda ilçemiz hem çok
şirin hem de güvenliydi... Şimdi yine ‘geçmişi
anmak nereden aklına geldi’ diye düşünebilirsiniz ama huyum kurusun işte,
ben acı ve tatlı bütün anılarımla birlikte geçmişe hep özlem duymuşumdur
nedense... Ama toz özlemimin sebebine gelince, bugün çarşı merkezinde yarım
saat oyalanma hikayem sadece... Anlatayım da dinleyin hep birlikte...
Yarım saatlik turum geçti;
İsmet İnönü, İsmail Saraç, Önder Caddesi ve Demirciler Caddesi’nde... Önce
İsmet İnönü Caddesi’nde yaya halde iken ve bir aracın aynı caddede seyrederken
Borsa Caddesi’ne dönüşte gösterdiği çabayı izledim hüzün içinde... Sokağın bir
bölümü boydan boya araç park edeli, karşı yönün her iki köşesinde ise her
zamanki gibi seyyar tezgahta balık satışı!.. Araç sahibinin de dönene kadar
kesin göbeği çatladı!.. Hemen bir aşağısında olan Bakırcılar Sokak’ta da aynı
manzaranın bir başka modeli... Derken işim bir İşhanı’na düştü ancak içeri
girdiğimde hana sis çömüştü!.. Anlayacağınız kapalı mekanda sigara içme yasağı
en mükemmelinden uygulanmaktaydı!.. Orada işim bitti, Tekel Meydanı’na
geldiğimde ise bizim çavuşların Keşan Düğün Salonu’nun izahında olan şu meşhur
korkuluklarda yaslanıp muhabbet etmelerine tanıklık ettim yine... Önder
Caddesi’nde işimi bitirdim ve yeniden Tekel Meydanı’na yönlendiğimde, önce
trafikte seyirleri yasak olan bir patpatın kömür çuvalları tepeleme yığılı
olduğu halde trafiğin en işlek yerinde seyrettiğini gördüm... O anda at arabası
da geçti, caddenin tuzu biberi de eklendi!.. Bu arada benim çarşı işim de bitti
ve Demirciler Caddesi’nde çay içmek üzere bir ahbabıma uğrayıvereyim dedim
evime gitmeden önce... Bir de vatandaşım eklendi çay molasındaki sohbetimize...
5-10 dakikalık muhabbetten sonra bu vatandaşımız, ‘hava güzel yürüyerek gezine gezine gidersin artık evine’ demesin
mi bana... İşte benim cinler o anda fırladı yine havaya!.. ‘Hangi yoldan gideceğim konusunda bir yön gösterir misiniz?’ dedim ve
‘Ara sokaklardan gitsem sokak
köpeklerinden rahat yok, anayoldan gitmeye kalksam cadde kenarlarındaki
kahvehane işletmecilerinin kaldırım üstü işgallerinden geçit yok!’ diye
ekledim vatandaşımıza... Hükümet kapalı
mekanlarda sigara içme yasağı getirdi, buna karşılık Keşan’daki yerel yönetim
de işletmecileri rahatlatıp, kaldırım tapularını kendilerine verdi... ‘Atın masa sandalyeleri kaldırımlara,
ağırlayın müşterilerinizi sokak ortasında’ diye yol gösterdi!.. Anlayacağınız
yarım saatlik çarşı maceram da bu şekilde sona erdi...
Ancak, geçmişle şimdiki zaman arasında çok
önemli bir ayrıntı vardı... Geçmişte Keşan’ın tozu vardı, meşhurdu ve Allah
vergisiydi... Ama şimdiki çevre ve görüntü kirliliğinin sebebi maalesef ki
yerel yönetimin gevşekliği!.. Bizden sonraki nesle ‘Keşan’ın neyi meşhur diye’ sorarlarsa... ‘Çevre ve görüntü kirliliği’ deyip, geçmişteki yerel yönetimin
marifeti diye anlatacaklar gelecek kuşaklara!.. Saygılarımla...
Para mı varmış yolları yapmaya bitirdiler belediyeyi be... Çıksın hesap versinler diyecem ama halk çok seviyor kazık sokanı bize böylesi lazım demek...
YanıtlaSil