Bundan 4-5 yıl önceydi
yanlış hatırlamıyorsam... Yunanistan’ın İskeçe kentindeyiz... 2-3 günlük bir
yurtdışı gezisiydi... Aynı zamanda eski İskeçe’nin kuruluş yıl dönümü ile
düzenlenen şenliğe katılmıştık... O kadar kalabalıktı ki şenlik alanı, iğne
atsan yere düşmeyecek gibiydi... Bir o kadar da araç vardı şenlik alanının
etrafında... Siz deyin 2 bin ben diyeyim 3 bin... Şenlik alanına geçmeden önce
yani aracımızı uygun bir yere park edişimiz esnasında bir tuhaflık
hissetmiştim... Ancak bu tuhaflığın ne olduğunu da bir türlü çözemedim!.. Neyse
o gece Yunanlıların şenliğine ortak olduk ve oldukça keyif aldık... Ertesi gün
kenti dolaştık... Hem aracımızla hem de yaya olarak... Öyle bir tuhaftı ki,
kent merkezinde cadde ve sokaklarda yaya olarak karşıdan karşıya geçmek istediğimizde
hiç zorlanmıyorduk!.. Hatta sanki sürücüler karşıdan karşıya geçmeyi
niyetlendiğimizi hissediyor ve hemen freni basıp araçlarını durduruyor ve bize
yol veriyordu!.. Bir o kadar eğlenceli olduğu halde 2-3 günlük Yunanistan
turumuz bir o kadar da tuhaf hissetmiştim kendimi!..
Neyse, nihayet Keşan’a dönmüş ve yoğun iş
tempoma başlamıştım... Hastane Caddesi’nde yaya haldeydim... Muhtemel bir haber
takibindeydim... Bir anda caddenin ortasında zıt yönden gelen iki aracın
durduğunu ve şoförlerinin camları açıp lafladığını gördüm... Hatta biri
diğerine bir kağıt parçası da uzatmıştı... Derken az ileride bir aracın cayır
cayır korna sesiyle irkildim... Meğer caddede gördüğü bir yakınına selam veriyormuş!..
Derken Tekel Meydanı’nda aldım soluğu... Yaya geçidinden karşıya geçmek üzere
beklerken, benden önce niyetlenen vatandaşlarımın esintisi ile 5-10 dakika
bekledim... Hangi vatandaşım karşıdan karşıya niyetlense, araçlar üstüne üstüne
geliyor, ezilmemek adına da bir hışımla geri vitese takıp, kendilerini
kaldırıma atıyorlardı... Akşam saati yaklaştığında ise kulaklarımın pası
tamamen silindi!.. Bir düğün konvoyuna denk gelmiştim ve korna sesinden ortalık
inliyordu... Aracının camını aralayıp, sigarasını da bira şişesini de
fırlatanlara şahit olmuştum bir iki gün içinde... Anlayacağınız Yunanistan’da
üstüme çöken o tuhaflığı, iki günde attım Keşan’a gelince!.. ‘Yurdum insanı be’ dedim kendi
kendime... Elin gavur memleketinde ne korna sesi ne de yayalara saygısızlık
vardı... Hal böyle olunca da gavur memleketinde üstüme, anlayamadığım bir
tuhaflık çökmüştü!.. Neyse kısa bir geziydi de, tuhaflık üstüme temelli
musallat olmadan, memleketime geldiğim gibi kendime geldim!..
Peki bunu niye mi anlattım... Geçtiğimiz
hafta içinde motosiklet sürücülerine yönelik yazdığım eleştiri yazısından sonra
bir hemşehrimiz içerlemiş!.. Neden sürekli motosikletler göze batıyormuş,
araçlara göz yumuluyormuş... Vallahi sevgili hemşehrimiz, araçlar ve dolayısı
ile araç sürücülerine iltimas geçtiğimiz falan yok... Ancak araç sürücülerinin
uygunsuz tavırlarına o kadar çok alıştık ki, normale dönerlerse üstümüze
tuhaflık çöker diye korkuyorum!.. Kafayı çekerler, araçlarını pistte sanıp
patinaj yaptırırlar... Birine sinirlenirler kornaya aralıksız basarlar... Selamlaşmalarını
bile korna ile yaparlar... Yayalara karşı öyle tahammülsüzdürler ki adeta ezmek
için çaba sarfederler... Kaza mı yaptılar... Alkol varsa sürücüsünü bulana aşk ola!..
Ehliyeti kaptırmaktansa hemen tüyerler, araçlarını dahi düşünmezler... Ya da
alkolsüz bir yarenlerini sürücü diye yutturmayı denerler!.. Anlayacağınız araç
sürücülerinin entrika ve tuhaflıklarına öyle çok alıştık ki, onlar artık bize
normal gelmeye başladı... Ben de kendi kendime dedim ki; hiç olmazsa motosiklet
sürücüleri üzerine yoğunlaşıp tedbir alalım, ileride onlarında her türlü
uygunsuz davranışını normal bir davranış olarak algılamayalım... Araç
sürücülerini bu saatten sonra eğitip yola getiremeyiz ama hiç olmazsa
motosiklet sürücüleri kurtarabiliriz!.. Bu arada kurallara uyan ve gürültü
kirliliği yaratmayan araç sürücülerine de teşekkür ediyorum... Saygılarımla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder