Hemen hemen hepimiz
hatırlarız değil mi ‘Postacı’
şarkısını... Hatırlamayanınız yoktur diye düşünüyorum ama yine de bir
hatırlatma yapayım diyorum...
POSTACI
Bak postacı geliyor
Selam veriyor
Herkes ona bakıyor
Merak ediyor
Çok teşekkür
ederim
Postacı sana
Pek sevinçli haberler
Getirdin bana
Bu gün yalnız bu kadar
Darılmayınız
Yarın yine gelirim
Hoşçakalınız
Haydi git güle güle
Uğurlar olsun
Ellerin dert görmesin
Kısmetle dolsun...
Postacı sana
Pek sevinçli haberler
Getirdin bana
Bu gün yalnız bu kadar
Darılmayınız
Yarın yine gelirim
Hoşçakalınız
Haydi git güle güle
Uğurlar olsun
Ellerin dert görmesin
Kısmetle dolsun...
Tabii bu şarkının en çok dillendirildiği
yıllarda, neredeyse tek iletişim aracı idi mektup... Hemen hemen hepimiz,
eşimizden, dostumuzdan, arkadaşımızdan, akrabamızdan ve sevgililerimizden
mektup beklerdik... Öyle kredi kartı ekstralarıymış, fatura detaylarıymış, icra
ihbarnamesi gibi kağıt parçaları ile çalmazdı postacı kapımızı...
Sevdiklerimizden mektup getirirdi bizlere... Eliyle koymuş gibi de bulurdu
adresimizi postacı amcalar... Hem aramızda farklı bir bağ da vardı
postacıyla!.. Eğer mektup sevgilimizden geliyorsa, ‘aman postacı amca anne babamın eline geçmesin!’ diye kırk tembihte
de bulunurduk... Gönderilen postalarımız Keşan’a ulaştı mıydı, aynı gün elimize
de geçerdi... O zamanlarda ulaşım şartları çok daha ilkeldi ama postalarımız
her şeye rağmen elimize ulaşırdı...
Şimdi mi...
Önce, ‘Postacı’
şarkısını şimdiki zamana uyarlayalım...
Bak postacı geliyor
Esip geçiyor
Herkes ona bakıyor
Ancak postayı nereye attığını
bulamıyor
Allah müstehakını versin
Postacı senin
Yine sen bana
İcra kağıdı
getirmişsin
Aman bugün bu kadar
Yeter üzdüğün
Yarına hiç
olmazsa
Sevinçli bir
haber getir
Haydi kaybol
ortadan
Gözüm seni
görmesin
İyi haber olsa
başka kapıya koyar
Kötü haberde
doğru adresi bulursun!..
Şimdi diyeceksiniz ki, nereden çıktı bu
postacı meselesi... Vallahi evden adımımı atsam kısmet ayağıma dolanıyor ya(!),
bu sefer de postacı çıktı karşıma... Geçen hafta içerisindeydi, çarşıya gitmek
üzere evden çıktım, tam apartmanımızın dış kapısına geldim ki, yerde iki tane
zarf duruyor... Zarfları yerden kaldırıp uygun bir yere koyacaktım ki, acaba
hangi komşuma geldi, bakayım da kapısına koyayım dedim... İsimlere bir baktım
ki, bizim apartmanda belirtilen isimler ikamet etmiyor... En azından 1 saat
önce bütün komşularımın apartmanda hareket halinde olduğunu gördüm ve 1 saat
içinde taşınmış ve yerlerine de başka komşular gelmiş olamazdı!.. Gelen
zarfların her ikisi de bankalardan ve farklı isimlereydi... İşin diğer
enteresan tarafı da, iki zarfın adreslerini incelediğimde farklı blokların
adresleri verilmişti... Postacının az biraz okuma yazması olsa, iki zarf
sahibinin aynı blokta ikamet etme şansı olmadığını çözerdi!.. Canı sıkıldı ya
da yoruldu herhalde postacı ki, hiç zarflara bakmadan ilk bloğa salladı
gitti... Ama rastgelesi de hiç tutmadı, üstüne üstlük bir de bana denk geldi!..
Ve günlerce o zarflar apartmanımızın bir köşesinde bekledi... Postacının
görevini üstlenip, blok blok gezip, zarfların sahiplerini arayacak halimiz
yoktu tabii... Hani bilsem postacı bir dahaki gelişinde maaşından üj-bej kuruş
atacak zarfları attığı yere(!), o zaman zarfların sahiplerini aramaya değerdi
herhalde... Ama postacı maaşı indirecek cebe, sen git çat kapı yapıp zarfların
sahiplerini aramakla vakit eyle... Hele hele postacı sana diyorum dinle... Ya
yaptığın işin ve aldığın maaşın hakkını eyle ya da bırak çantanı istifanı ver
bir an önce... Çünkü rastgele ile postacılık yürümez bilginize...
Saygılarımla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder