3 Mart 2015 Salı

ŞİMDİNİN POSTACILARI MI? RASTGELE ATIP, GİDİYOR!..


   Hemen hemen hepimiz hatırlarız değil mi ‘Postacı’ şarkısını... Hatırlamayanınız yoktur diye düşünüyorum ama yine de bir hatırlatma yapayım diyorum...
POSTACI
Bak postacı geliyor
Selam veriyor
Herkes ona bakıyor
Merak ediyor
Çok teşekkür ederim
Postacı sana
Pek sevinçli haberler
Getirdin bana
Bu gün yalnız bu kadar
Darılmayınız
Yarın yine gelirim
Hoşçakalınız
Haydi git güle güle
Uğurlar olsun
Ellerin dert görmesin
Kısmetle dolsun...
   Tabii bu şarkının en çok dillendirildiği yıllarda, neredeyse tek iletişim aracı idi mektup... Hemen hemen hepimiz, eşimizden, dostumuzdan, arkadaşımızdan, akrabamızdan ve sevgililerimizden mektup beklerdik... Öyle kredi kartı ekstralarıymış, fatura detaylarıymış, icra ihbarnamesi gibi kağıt parçaları ile çalmazdı postacı kapımızı... Sevdiklerimizden mektup getirirdi bizlere... Eliyle koymuş gibi de bulurdu adresimizi postacı amcalar... Hem aramızda farklı bir bağ da vardı postacıyla!.. Eğer mektup sevgilimizden geliyorsa, ‘aman postacı amca anne babamın eline geçmesin!’ diye kırk tembihte de bulunurduk... Gönderilen postalarımız Keşan’a ulaştı mıydı, aynı gün elimize de geçerdi... O zamanlarda ulaşım şartları çok daha ilkeldi ama postalarımız her şeye rağmen elimize ulaşırdı...
   Şimdi mi...
   Önce, ‘Postacı’ şarkısını şimdiki zamana uyarlayalım...
Bak postacı geliyor
Esip geçiyor
Herkes ona bakıyor
Ancak postayı nereye attığını bulamıyor
Allah müstehakını versin
Postacı senin
Yine sen bana
İcra kağıdı getirmişsin
Aman bugün bu kadar
Yeter üzdüğün
Yarına hiç olmazsa
Sevinçli bir haber getir
Haydi kaybol ortadan
Gözüm seni görmesin
İyi haber olsa başka kapıya koyar
Kötü haberde doğru adresi bulursun!..
   Şimdi diyeceksiniz ki, nereden çıktı bu postacı meselesi... Vallahi evden adımımı atsam kısmet ayağıma dolanıyor ya(!), bu sefer de postacı çıktı karşıma... Geçen hafta içerisindeydi, çarşıya gitmek üzere evden çıktım, tam apartmanımızın dış kapısına geldim ki, yerde iki tane zarf duruyor... Zarfları yerden kaldırıp uygun bir yere koyacaktım ki, acaba hangi komşuma geldi, bakayım da kapısına koyayım dedim... İsimlere bir baktım ki, bizim apartmanda belirtilen isimler ikamet etmiyor... En azından 1 saat önce bütün komşularımın apartmanda hareket halinde olduğunu gördüm ve 1 saat içinde taşınmış ve yerlerine de başka komşular gelmiş olamazdı!.. Gelen zarfların her ikisi de bankalardan ve farklı isimlereydi... İşin diğer enteresan tarafı da, iki zarfın adreslerini incelediğimde farklı blokların adresleri verilmişti... Postacının az biraz okuma yazması olsa, iki zarf sahibinin aynı blokta ikamet etme şansı olmadığını çözerdi!.. Canı sıkıldı ya da yoruldu herhalde postacı ki, hiç zarflara bakmadan ilk bloğa salladı gitti... Ama rastgelesi de hiç tutmadı, üstüne üstlük bir de bana denk geldi!.. Ve günlerce o zarflar apartmanımızın bir köşesinde bekledi... Postacının görevini üstlenip, blok blok gezip, zarfların sahiplerini arayacak halimiz yoktu tabii... Hani bilsem postacı bir dahaki gelişinde maaşından üj-bej kuruş atacak zarfları attığı yere(!), o zaman zarfların sahiplerini aramaya değerdi herhalde... Ama postacı maaşı indirecek cebe, sen git çat kapı yapıp zarfların sahiplerini aramakla vakit eyle... Hele hele postacı sana diyorum dinle... Ya yaptığın işin ve aldığın maaşın hakkını eyle ya da bırak çantanı istifanı ver bir an önce... Çünkü rastgele ile postacılık yürümez bilginize... Saygılarımla...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder