6 Aralık 2011 Salı

‘BENİM TUZUM KURUDA’ HESABI…

Gün boyunca çeşitli konular içeren haberlerin peşinde koşmakla geçiyor vaktim… Bunu da büyük bir keyif alarak yapıyorum, hiç gocunmadan…
Ancak gittiğim haberlerde, haberin içeriğinin yanı sıra etrafta olan biteni gözlemlemek de ayrıca ilgi alanımda…
Tarih 20 Eylül 2011 Salı… Beyendik beldesinde hayrına çeşme yapıp, belde halkına su imkanı sağlamak isteyen ancak kazaya kurban giden 2 vatandaşın toprak kayması sonucu hayatını kaybetmesi, herkesi derinden üzdü… 2 vatandaşın toprak altından çıkarılmasını üzüntüyle izledik… Şimdi diyeceksiniz ki ‘zaten bu yazıldı-çizildi… Ne gerek var bir daha hatırlatmaya…’ Bence var… Çünkü bu sahneler yaşanırken, olaya şahit olan vatandaşlarla kısa kısa sohbetlerde bulundum. Kimi bana geldi bir şeyler söyledi; kimisine ben gittim soru sordum. Bu kısa sohbetlerden vardığım kanaat de eğitimsizlik ve ilgilileri yanıltma oldu…
Kanalı kazan kepçenin 35 metre ileride kontağının kapalı olduğu ifade edilmişti, boruların kanala döşenmesi sırasında… Ancak bir başka vatandaş da boruların kanala döşenmesi sırasında kepçenin çalışır vaziyette olduğunu belirtti… Ancak ‘giden gitti’ mantığı vardı işin ucunda… Vatandaş şahitlikten çekinir olmuş her ne hikmetse… ‘Suya sabuna bulaşmayayım, hele devletle hiç uğraşmayayım’ mantığı yerleşmiş kafasına…
Adını sanını bilmem ama bir vatandaş geldi ve aynen şu kelimeleri fısıldadı kulağıma: “Bu tür çalışmalarda ne olursa olsun greyderin kepçesi, her ihtimale karşı çalışma yapanı muhafazaya alacak şekilde üstünde durmalı. Toprak da kaysa, vatandaşın hava almasını sağlar ve hayatını kurtarır. Ama bizim insanımız ihmalkar. Bir de yan tarafta kepçenin çalışıyor olması toprak kaymasına sebebiyet vermiş olabilir.”
Bu sözler üzerine ben de vatandaşa ‘İfadenizde kepçenin yan tarafta olduğunu söylediniz mi? Birçok kişi 35 metre ileride olduğundan bahsediyor.’ dedim. Vatandaş bu sözüme ise şöyle yanıt verdi: ‘Aman bacım, yok ki kurtulma ihtimalleri… Kalanları bari süründürmeyelim mahkeme kapılarında…’
Ne diyeyim, süründürmeyelim(!)…
Gidenler gitti… Gidenler bizden değil… Gidenler insan evladı değil… Gidenler ana baba kuzusu değil… Gidenlerin ocağı sönmedi…
Biz gerçekleri konuşmaktan hep çekinelim… Hep kendi menfaatlerimiz için yaşayalım… Aman tuzum kuruda olsun, bana kimse dokunmasın…
Bir kişinin tuzu kuruda olurken, kaç kişinin ıslanıyor, bunu hiç hesap etmeyelim…
İki kişiyi korumaya çalışırken, kaç kişiyi ateşe attığımızı hiç düşünmeyelim…
Doğruları söylemekten çekinirken, verilen eksik ve yanlış bilgilerin neye mal olduğunun hesabını hiç yapmayalım…
Yapmadınız tabii ki… Ya da kaçınız yaptı? Yapanlarınki de hep bir şekilde sümen altı edildi...
Ancak işten çıkarmalar ve maaşlara zam olunca herkes meydanlarda… Hep bir ağızdan karalama sloganları atmakta üstümüze yok… Demek ki işin kişisel menfaat kısmında meydanlarda olmayı biliyoruz, kenetleniyoruz… Ama sadece kişisel menfaatler ve kişisel birleşmeler… Toplumsal olaylarda kaç kere meydanlarda buluştuk?.. Kaç kere şehit aileleri için meydanları doldurduk?..
Birileri çıktı, konuştu ama sadece kişisel düşünceler olduğu için her zamanki gibi dinlenmekle kalındı… Hak, adalet, hukuk… Hep dilimizdedir bu üç kelime… O zaman önce kendi vicdanımızla hesaplaşalım… Hakkı, hukuku ve adaleti kendi vicdanımızda arayalım… Toplumsal olaylarda sessiz kaldığımız sürece, taşlar hiçbir zaman yerine oturmaz… Bizler de hep sallantıda oluruz…
Bu arada yine konudan konuya atlıyorum ama eğitim konusuna, özellikle de yetişkinlere eğitim konusuna eğilinmeli diye düşünüyorum. Çocuklarda problem yok… Ancak gençler ve yetişkinler… Eğitim ve adalet…
20 gün içinde 15 yaşında bir çocuk, hırsızlık olayında 2 kez suçüstü yakalandı ve ikisinde de ailesine teslim edilmek üzere serbest bırakıldı… Suçüstü yapılamayan kaç olaya da karıştı belli değil… Ve bu çocuk yine bir sürü kamu görevlisini saatlerce meşgul etti… Sadece ailesine teslim edilmek üzere… Bu çocuk hapse mi atılsın? Hayır… Tabii ki atılmasın… Ama bu çocuk cezalandırılmadığı ve ailesi eğitilmediği sürece, aynı suçlar işlenilmeye devam edilmez mi? Ya da gün gelir, ‘Hırsızlığı meslek edinen kişiler nasılsa salınıveriyor’ diye küçük yaştaki çocukların daha çok kanına girip, suça teşvik etmezler mi? Bunu benim kadar herkes düşünüyor ve biliyor ama nedense hiç kimse yorum yapmıyor, yaptırım da uygulanmıyor… Ne de olsa ‘Benim tuzum kuruda’ hesabı…
Hadi bakalım hayırlısı… O tuzu kuruda olanların da elbet bir gün yanar canı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder