Şimdikilerin
ana-babaları... Anneanneleri, babaanneleri, dedeleri... Evlatlarına ve
torunlarına bir kaşık fazla yemek yedirebilmek için büyük çaba sarf
ediyorlar... Ellerinde tabak-kaşık ve çatalla dolaşıyorlar çok kıymetli evlat
ve torunlarına iki lokma yemek yedirebilmek uğruna... Sofra kültürü ise çoktan
bitti bizim sosyete takımında... Bu yemek fasıllarının çoğu koşa oynaya
yapılırken, yaz mevsiminde salıncak üstü, kış mevsiminde de televizyon ya da
bilgisayar başında gerçekleşiyor...
Anlayacağınız
zamane çocukları ekmeksiz yemek yemekten, katık etmemekten, abur cuburla öğün
geçirmek ve sofra kültürü alamamaktan, yılın büyük çoğunluğunu da doktor
beğenme telaşında geçiriyorlar... Hep hasta, hep iştahsız bizim sosyete
çocukları... Doktor da beğenmezler kolay kolay... İştahını açacak doktor bulana
kadar aileler, memlekette ne kadar doktor varsa gezdirirler çocuklarını...
Şimdi
diyeceksiniz ki nereden çıktı bu çocukların iştahsızlığı... katık etmeme, ekmeksiz
yemek yeme kültürü...
Geçenlerde
gazetemize uğradı Ahmet Amca... Ahmet Amca kim diyeceksiniz şimdi...
Gazetemizde çalışan mesai arkadaşımın babası... İlk kez tanıştık Ahmet Amca’yla ve sohbet ettik...
Oradan buradan derken, sohbet geldi çocukluk ve gençlik yıllarımıza... Eski
zaman çocukları ve gençleri ile şimdiki zamane çocuk ve gençlerinin
kıyaslamasını yaptık ve ebeveynlerinin...
Ahmet Amca’yla aramızda 40 yaş fark olmasına rağmen
düşüncelerimiz ve aldığımız aile terbiyesi aşağı yukarı aynıydı...
Benim
de çocukluğumda ve gençliğimde annem ile babamın tavsiyesi ‘katık et evladım, bugünün yarını da var’ şeklindeydi... Ahmet Amca’nınki de öyleymiş...
Bir
tabak yemek... Ve bu yemekle karnını doyurana kadar ekmek... Hele yağlı ekmek
üstü toz şeker... Pasta niyetine de bisküvi arası lokum...
Yemek
mi beğenmedik; hiç telaş yok aç kalacağımız için ebeveynlerimizde... Acıkınca
nasılsa yiyeceğiz onlara göre… Hem açlıktan kim ölmüş ki, benim ve Ahmet Amca’nın zamanındaki çocuklar
ölecek... Hele hele yemek sofrası toplandı ise mümkün mü sana özel sofra
kurulsun… Bekleyeceksin bir dahaki sofra kurulana dek… Yemek masasında
konuşmak, tabağında yemek bırakmak ise cezayı gerektirecek suç sayılırdı bizim
zamanımızda… Yemekte pilav varsa eğer, o günlerden hafızamda kalan tek şey de ‘tabağında kalan pirinç sayısı kadar
çocuğun olur(!)’ hikâyesiydi… 3 tane pirinç kalana kadar yemişimdir, 3’ten
fazla çocuğum olmasın diye(!)... Çocukluk işte, biz 3 kardeşiz ya… O nedenle
ben de 3’e kadar şans vermişim kendime…
Anlayacağınız
benim de Ahmet Amca’nın da çocukluk
ve gençlik yıllarında şimdiki ebeveynler gibi ‘katık etme kızanım, ye ekmeksiz ekmeksiz’ demek yokmuş... Aksine ‘katık et kızanım, batır yemeğin suyuna
ekmeğini, doyur karnını’ demek varmış...
Ve
bizim zamanımızın çocuk ve gençleri, doktor yüzü görmeden büyümüş... Az yemek
çok ekmek yemişler ama obez de olmamışlar... Kafaları da çalışırmış, zekâları
da açıkmış... Şimdiki çocuk ve gençlerden farkları yokmuş yani zekâ ve sağlık
açısından... Hatta çok daha sağlıklı yetişmiş bizim zamanın çocuk ve
gençleri...
O
nedenle şimdiki ebeveynlere tavsiyemiz; bırakın çocuk ve gençleri istedikleri
gibi beslensinler... Katık etmeyi de bilsinler... Ekmeksiz yemek yeyip, yavan
hayat sürmesinler(!)...
Yemek
peşinde koşturacağınıza, televizyonlardan mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışın
çocuk ve gençlerimizi... Seyrettikleri dizilerle karateyi, silahı, dövüşü,
zinayı, ahlaksızlıkları öğreniyorlar...
Ekmekten
zarar gelmez ama seyretmesine izin verdiğiniz o diziler yüzünden başlarına çok
haller gelebilir... Kurtlar Vadisi’ndeki Polat Alemdarlar, Muhteşem Yüzyıl’daki
Sultan Süleymanlar, Fatmagül’ün Suçu Ne’deki Fatmagüller her gün artar yoksa...
Dizilerdeki roller de gerçek hayata iner...
Onun
için siz siz olun ebeveynler, ‘Katık
etme kızanım, ye ekmeksiz ekmeksiz’ demekten vazgeçin, esas eğilmeniz
gereken konular üzerinde durun... Saygılarımla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder