29 Nisan 2015 Çarşamba

YAMA... YAMA YAMA, TIKA... TIKA TIKA!..

   Keşan Belediye ekipleri, asfalt çalışmalarına başlamış!.. Vallah ben söylemiyorum, söyleyenlerin yalancısıyım!.. Benim gördüğüm; yollarda oluşan çukurları asfaltla tıkama çalışması ya da yamama!..
   Önce bir hemşehrimizin bana ilettiği bir olayı paylaşayım sizlere de, gülelim hep birlikte... Ankara’da bir akrabaları varmış 80 küsur yaşlarında hemşehrimizin... Bütün akrabaları sahip çıkar, kimsesiz bu teyzeyi misafir ederlermiş sırayla... Ancak bu teyzemizin denize karşı bir korkusu varmış ve deniz yoluyla ulaşım yapılan hiçbir akrabasına gitmezmiş... Sıra bizim hemşehrimize gelmiş ve Keşan’a ulaşımın tamamen karadan olduğuna ikna edip, 85 yaşındaki akrabalarını memleketinden Ankara’dan alıp, yola koyulmuşlar... İstanbul Boğaz Köprüsü’nü akşam saatlerinde geçtikleri için deniz üzerinden geçtiğini bile anlamamış bu teyzemiz... Zaten gözleri iyi görmüyor, kulakları da ağır işitiyormuş... Neyse gecenin bir vakti Keşan’a yaklaşmışlar, teyzem de bu arada derin uykudaymış... Ancak bismillah Keşan’a girdikleri gibi teyzem basmış yaygarayı, ‘nerdeyiz?’ diye... ‘Keşan’a girdik’ diyen hemşehrilerimize cevap olarak teyze, ‘Hani deniz yoktu memleketinizde, söyleyin çeksinler vapuru sahile, ben döneceğim karayoluyla memleketime’ deyince, bizim hemşehriler başlamışlar katıla katıla gülmeye!.. Sonra çekmiş arabasını hemşehrimiz kenara, teyzemi indirip bastırmış ayağını toprağa!.. ‘Bak, karadayız!’ demiş ve ‘Bizim belediyemiz o kadar geniş düşünüyor ki(!), karada bile denizdeymişsin havası yaratıyor(!), bir o yana bir bu yana sallıyor!’ diye eklemiş... Neyse ki teyzemi ikna etmiş ve geldikleri yolu gerisin geriye tepmemiş!..
   Yine bir hemşehrimiz, sosyal paylaşım sitesi olan Facebook’ta paylaştığım, ‘Anafartalar Caddesi’nde yama çalışmalarına başlandı’ başlıklı haberin altına, ‘Yakında uzaylılar Keşan’ın yolları yüzünden Mars zannedip inecekler’ diye yorumda bulunmuş... İlahi hemşehrimiz... Eğer böyle bir şey olursa vallahi bizim ilgililer bayram yapar, ‘uzaylıları bile Keşan’a indirmeyi başardık!’ diye bunu marifetten sayar!.. Onu bunu bilmemde, hiç olmazsa şu yamama işini bari yaparken biraz itina gösterin derim... Alaca dana gibi yaptınız Keşan’ı... Ne birbirine benzeyen kaldırım var ne de bir yolda aynı renk uyumu... Yollar oldu iyice; toprak, gri ve siyah karışımı... Bir de üstüne iniş çıkışları da cabası... Ne araçta rahat gidebiliyorsun, ne de yaya olarak düz yürüyebiliyorsun... Bir tarafın hep eğik, öbür tarafın da hep havada!.. Ne sağlam araba ne de sağlıklı insan bıraktınız ortada... Eğer bunu da marifetten sayarsanız, Keşan’ın girişlerine, ‘Arızalı araç ve çürük insan memleketine hoş geldiniz!’ şeklinde bir afiş hazırlatıp asın ki, tescilini alıp marka olalım!.. Bir de üstüne memleketimize özel, ‘Yama... yama yama, tıka... tıka tıka, asfalt bulmazsan, çukurları asfaltla kapa da, göz boya!’ şeklinde bir şarkı ile Eurovision şarkı yarışmasına katılalım!.. Bir de görselleri koyduk mu, 1.liği kapmazsak suratıma tükürün... Benim değil canım, bu 1.liği hakettirenlerin!..




28 Nisan 2015 Salı

KÜRSÜDE KILIÇDAROĞLU İDİ, DİLLERDE İSE MUHARREM İNCE!..


   26 Nisan 2015 Pazar... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’deki ilk mitingini Edirne’de yaptı... Mitingi izlemek üzere, ben de Edirne’ye gittim... Mitingden yaklaşık yarım saat önce Edirne’deydim... Mitingdeki izlenimlerimi paylaşmadan, miting öncesi duygu ve izlenimlerimi paylaşmak istiyorum sizlere...
Coşkuluydum, büyük bir kalabalık bekliyordum... CHP’nin seçim bildirgesi vatandaşlar tarafından olumlu karşılanıyor ve insanları heyecanlandırıyordu... CHP seçmenini mutlu ederken, birçok kararsız kesime de ışık olmuştu... İktidar Partilileri ise telaşa düşürmüştü... Daha önceki seçim dönemlerinde AK Parti yapacağı icraatları anlatıp, muhalifler özellikle de CHP karalama politikası yaparken, bu seçim döneminde tam tersi olmuştu... CHP yapacağı icraatları anlatıyor, AK Partililer ise ‘yapamazsınız’ diye karalama politikasına başvuruyordu... Yine CHP’nin seçim reklamı ‘Alkışlıyoruz’ herkesin dikkatini çekip beğeni topladı... Geçmiş yıllarda maalesef, reklamda hep sınıfta kalmıştı CHP!.. Tüm bunlar benim izlenimlerim ve düşüncelerim, katılan olur katılmayan da...
   Neyse CHP’nin mitingi için gittiği Edirne’de, ilk gözüme çarpan seçim aracındaki fotoğraftı... CHP Edirne milletvekili adaylarının propagandasını yapan seçim aracındaki fotoğraftan söz ediyorum... CHP’li milletvekili adayları bağlamışlar kollarını, halktan oy istiyorlar... Kollarını bağlama fikrini onlara kim vermiş ya da kendi fikirlerimi bilmem ama bana göre yanlış bir tercih... Kollarınızı bağlayacağınıza, hepiniz birer elinizi kaldırıp halkı selamlar bir poz verseydiniz çok başarılı olurdu... Kollarınız bağlı pozunuz sanki; -bize dokunmayın, bizden bir şey istemeyin, biz kibirliyiz, bizden uzak durun- der gibi olmuş... Henüz 7 Haziran genel seçimine 1 aydan fazla bir süre var, bence fotoğrafı değiştirin... Bende burukluk yaratan bu durumdan sonra miting alanına ilerledim... Mitingin gerçekleştirileceği İstasyon Meydanı oldukça genişti... Mitingin başlamasına 15 dakika bir süre vardı ki, ancak alanın 4’te biri dolmuştu... İçimden ‘keşke daha dar bir ilan tercih edilseymiş’ diye geçirdim... Ancak 15-20 dakika bir süre geçti geçmedi miting alanın 4’te 3’ü doldu... Hâlâ geliyordu insanlar ellerinde bayraklarla... Reklam müziği coşkuluydu... Keyfim yerine gelmişti... Partililer üzerine düşen görevi yapmış ve miting alanı çok geniş olmasına rağmen doldurulmuştu... İzlenimime göre de gönüllü gelmişti CHP’ye destek verenler miting alanına... Hani öyle, ceplerine sıkıştırılsın üç-beş kuruş da dostlar alışverişte görsün misali değildi!.. Derken Sayın Kılıçdaroğlu’nun Edirne’ye girdiği ve biraz sonra miting alanında olacağı duyuruldu... Miting alanındakiler daha da coşmuştu... Herkes gibi ben de heyecanlıydım... Ve beklenen an geldi... Sayın Kılıçdaroğlu kürsüye çıktı ve halka hitap etmeye başladı...
   İşte o anda içim yine burkulmuştu!.. Seçim bildirgesi, vaatler oldukça dikkat çekici ve olumluydu... Bildirgeyi defalarca okumuş ve yapılan yorumları dinlemiştik ancak, bir de canlı duymak istemiştik Sayın Kılıçdaroğlu’ndan... Daha da feyiz alabilmek için... Lakin ben umduğumu bulamadım!.. Bir kağıt parçasından okumak çok daha feyiz vermişti bana!.. Coşku katmıştı, umutlandırmıştı... Ancak Sayın Kılıçdaroğlu bu coşkulu bildirgenin coşkusunu yaratamadı!.. Yaratamadı ki, mitingin ilk 10 dakikasından sonra alandan dönüşler başladı 5’er 10’ar... Derken sürekli bir akış oldu alanın terkedilmesi yönünde... Halka dokunamadı, o coşkulu kalabalığı mitingin sonuna kadar alanda tutamadı... Bir ara etrafta turlarken de bazı vatandaşların konuşmalarına kulak misafiri oldum... Mitingin bitmesini ve CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile tokalaşma planları yapıyorlardı!.. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun elini sıkabilmek için fısıldaşanları ise hiç duymadım!..
   Bunlar benim izlenimlerim tabii ki... Ve paylaşmamın nedeni; maalesef Kılıçdaroğlu’nda liderlik göremedim... Ve CHP’nin iktidar olamamasını da biraz bu nedene bağladım... Muharrem İnce alternatif midir tam kestiremiyorum ama birkaç kez kendisini canlı dinleme fırsatım oldu ve konuşması hiç bitsin istemedim... Akıcılık vardı, kendini dinletiyordu, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım, konuşurken sessizlik hakim ve herkes pür dikkat dinlerken, cümle bittiğinde alkış kopuyordu... Sanki bizden biriydi, içimizden gibiydi, akrabaydık, yüreğimiz bir atıyordu, aynı yola başkoymuştuk, coşturmuştu, coşmuştuk...
   İşte bu nedenledir ki; İktidar olmak için önce halka dokunabilecek bir lider gerekiyor... Sayın Kılıçdaroğlu ya halka dokunacak, dokunamıyorsa da koltuğu dokunacaklara bırakacak!.. 

25 Nisan 2015 Cumartesi

ÖLÜ YATIRIM İÇİN KEŞAN HALKININ PARALARINI HEBA ETMEYİN!..


   Keşan Belediyesi Halk Ekmek Şirketi bünyesinde olan Keşan Ortopedik Engelliler Çocuk Parkı güya yakılıp, yeniden düzenlenecekti... Resmiyete dökülmese de, Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan ve kurmayları arasında konuşulup, bu yönde bir fikir birliğine varılmıştı... Vatandaştan gelen şikayetler de dikkate alındığında, bu yöndeki konuşma kısa sürede kamuoyuna sızdı ve sevindirdi Keşan halkını... Bu parkta yaşanan uygunsuz davranışların ve topluma yansıyan bir yaranın kapanacak olma umudu sevindirmişti özellikle bu duruma şahit olanları... Kamuoyuna sızan bu duyumdan sonra bizzat ben de birkaç ilgiliyi aradım ve doğru duyup duymadığımı sordum... ‘Doğru’ dediler... Doğruya, ne bilsinler bugün ‘tamam’ diye konuşulanın, yarın ‘yalan’ olacağını!.. Ama olan olmuş işte... Hem Çocuk Parkı hem de içerisindeki büfe kiraya verilmiş yine bir kişiye... Düzenleme falan da yok... Al birinden ver ötekine!.. O anda kuvvetli bir rüzgar esmiş, tamam yalan olmuş!.. Üzüldüm de doğrusu!.. Hiç olmazsa eski kiracılarında kalsa idi... Hiç olmazsa eski kiracı olan Keşan Ortopedik Engelliler Derneğinin Başkanı Taner Bey gündemi de takip ediyordu... Son bir haftadır yurt dışında tura katılıp ülke ülke gezen Taner Bey, bu tatilin keyfine çıkaracağına, Resmi Gazeteyi takip edip, Keşan basınına ulaşarak demeç bile veriyor... Böyle duyarlılık kim de görülür... Belki bir şans verilseydi, Sayın Başkan şikayetleri irdeleyecek, tedbirini de alacaktı... Yeniden düzenleneceği ve Belediye eliyle işletileceğini düşündüğüm için sesimi çıkarmadım ama, birinden alınıp ötekine verilince üzüldüm vallah!..
   Hazır parktan söz etmişken şu yıkılan eski Kapalı Cezaevi’ne yapılacak otoparkı düşündükçe içimin -cız- ettiğini bir kez daha hatırlatmakta da var fayda... Tamam parka bir şey demiyorum; yapın... Ama Allah aşkına otoparka girişmeden önce bir kez daha düşünün ve aklıselim kişilerden fikir alın... Ölü yatırım için Keşan halkının paralarını heba etmeyin... Oraya harcayacağınız paralarla, bir caddenin hiç olmazsa yolunu yapın... Oraya otopark olmaz, olsa olsa ileride Keşan Belediyesinin yediemini olur bilesiniz!:. Saygılarımla... 

24 Nisan 2015 Cuma

BAS BAS PARALARI PAVYONA, Bİ DAHA MI GELECEN DÜNYAYA!..

   
   Birkaç vatandaşımdan serzeniş geldi içkili kadınlı mekanlar konusunda... Üzülüyorlarmış, ne olacakmış bu mekanların akıbeti... Yuvalar dağılıyormuş, canlara kıyılıyormuş... Eş-dostlarını duyuyorlarmış bu mekanlardaki kadınlara gönül vermelerinden dolayı ailelerinin perişan olduğunu... Yine eskiden köylü vatandaşım Keşan’a maç izlemeye geliyormuş, içkili kadınlı mekanlar hortladığından beri karı izlemek için gelmeye başlamışlar!.. Hadi soğuk havalarda dışarıda taşkınlıklar pek olmuyormuş ama havalar ısınmaya başlayınca yine coşacakmış bu alemin kralları!..
İyi hoş sevgili hemşehrilerim ama ne yapayım söyleyin bana... Yetkim olsa yarın hepsinin kapısına kilidi vururum, bu mekanlarda paraları basıp yuvalarını dağıtanların yüzüne tükürürüm, bu adamlar için kendini harap eden kadınlara da hayırlı başınız varmış derim(!) ve bu adamları bir daha eve sokmamalarını söylerim, köylü amıcalarıma diyecek sözüm yok, ingemlere şalvarlarını atıp, az biraz süslenmeleri konusunda tavsiyede bulunurum(!) ama benim elimde değil işte... O nedenle de diyorum ki; bas bas paraları pavyona bir daha mı gelecen dünyaya!..
   Tabii ki şaka bir yana; yine sözüm; bu tür mekanların hiç olmazsa saatlerini geriye çekmeyen sorumlulara, denetlemeyen kurumlara... Halbu ki saat 00.00’da (gece 12.00) kapatılma kararı çıksa, mutlaka ve mutlaka bu tür olaylarda inecektir yarı yarıya... Bu mekanlarda bulunma süresi azalan vatandaşım, iyice zum olmadan mecburen atacak kendini dışarıya... Hem cebinde parası kalacak, hem aşk-meşk işini tam bağlayamayacak(!), sokakta kalamayacağı için de evinin yolunu tutacak... Kafası tam iyi olmadığı için de ne konuştuğunu bilip, fazla hırlamadan yatacak yatağına... Keşan’daki yerel yöneticiler çevre ilçelerde bu tür mekanların kaçta kapatıldığını bir araştırsınlar, ders alıp aynı uygulamayı yapsınlar... Şöyle bir mekanların etrafında turalayın, plakalara da bir göz atın... Gelibolu-Malkara bile Keşan’a kaymaya başladı... Kendi memleketlimizi batağa sürüklüyoruz, bir de üstüne yetmiyor, başka memleketlilerin de canını yakmasına çanak tutuyoruz... Kendi memleketinde hızını alamayan vatandaşlar, soluğu Keşan’da alıyorlar... Nasılsa biz de vur batlasın çal oynasın, eğlence gırla!.. Mekanda bol, kadında çok... Bas bas paraları leylalara!.. Diyeceksiniz ki; illa kısıtlama yapılması mı gerekir, aklı yok mu bu paraları basanların? Ya aklı olsa ne olur ki; kör olası alkol şişede durduğu gibi durmaz, hele karşısında yarı çıplak kadın görürse hiç iflah olmaz!.. Hele bir de belinde tabanca varsa, istediğini alamadıysa ya da istediği ona yanaşmaz da başkasına bakarsa, kafa dumanlıya saydırır da saydırır ortaya...
   Keşan’dan bihaber olan sayın ilgililer son sözüm yine ruhlarınıza!.. Talep var dediler Keşan’ı mekanlar şehri yaptılar... Her bişeyleri tamam dediniz, bol bol ruhsat verdiniz... 70 küsur içkili mekan var Keşan’da, sizin bol kepçeden ruhsat dağıtmanız sonucunda... Hiç olmazsa bir araştırma yapın ve açık kalacağı zaman dilimini çevre ilçelere göre ayarlayın... Hem ailelerin dağılmasına, çocukların perişan olmasına, canların yanmasına mani olun hiç olmazsa... İcraatta zaten sınıfta kaldınız, bari toplumsal olaylarda bir fayda sağlayın!.. Saygılarımla...






23 Nisan 2015 Perşembe

GELMEZ AYIN SON PERŞEMBESİNE O DA KISMETSE!..

  
   Edirne Valisi Dursun Ali Şahin, 22 Nisan 2015 Çarşamba günü Erikli Sahili ve Keşan’da bir dizi ziyaret ve incelemelerde bulundu... ‘Hayırdır’ dedim kendi kendime... Bayram değil seyran değil Valimiz neden geldi ilçemize!.. Meğer -müjdeli- haberler vermiş Sayın Valimiz!.. Keşan-Erikli kara yolunun darlığını, sıkıntısını farketmiş, gerekli notlarını almış... Kısmetse Keşan-Erikli kara yolunun yapımı 2-3 sene içerisinde mutlaka olacakmış!.. Zahmet etmeyin Sayın Valim!.. 2-3 sene içinde, kısmetse yol alan kalmayacak bu mevkiye!.. Yetti vatandaşın yıllardır çektiği çile... Ne canlar aldı, ne kazalar gördü, ne badireler atlattı bu yol bilir misiniz? Sizin dediğiniz gibi 15 dakikalık yolu 2-3 saatte değil, 7-8 saatte alanlar oldu... Sahili göremeden karada yandılar(!), deniz kıyafetleri üzerlerinde olmadığı için de amele yanığı sınıfına yazıldılar!.. Ha bi de meşhur kamyonlarımız var; taş, kum, çakıl taşıyan... Fazlalıklarını da gelene geçene saçan!.. Biz dizildiler mi peş peşe, işte sana Keşan-Erikli arası işkence!.. Peş peşe dizildikleri için sollama yapamazsın, 2 vitesin üstüne takamazsın, 30 kilometre hızı da aşamazsın!.. Oldu mu sana Keşan-Erikli arası düğün konvoyu!.. Araçların bir ucu Keşan’da diğer ucu Erikli’de, bir gelen bir daha gelmez oluyor bu sebeple!.. Şimdi siz bize dersiniz ki; bekleyin daha 2-3 sene!.. Ancak sizden önceki valilerimiz de aynı taahhütleri vermişti bize!.. En son hatırladığım Karayolları'na yazı gönderilmiş, bütün olumsuzluklar iletilmiş, gelen cevabi yazıda da en kısa sürede iyileştirmeye gidileceği belirtilmişti... İşte bu yazının üstünden yine geçti 2 sene!.. Şimdi siz dersiniz 2-3 sene, zaten 2-3 seneye varmaz siz gidersiniz, yeni gelen valimiz yine yapar incelemesini, alır notunu, verir bize sizin gibi 2-3 sene müjdesini! 2-3 seneye varmaz o da gider, yenisi gelir, yenisi de 2-3 sene der, 2-3 seneye o da gider, yenisi gelir.... gelir-gider ve geçer 2-3 sene her gelen valimizle böyle işte!..
   Neyse, bereket bu gece Mübarek Regaip Kandili gecesi... Yazımı paylaştığım gibi secdeye duracağım, Keşan-Erikli kara yolunu 2-3 sene bekletmeyecek bir valinin Edirnemize gönderilmesi için duaya başlayacağım!.. Yoksa, bizim Keşan-Erikli kara yolunun genişletilmesi -gelmez ayın son perşembesine yapılacak- o da kısmetse!..
   Bu arada; Keşan-Erikli kara yolunu kullanan tüm vatandaşlarımız bu gecenin hürmetine etsinler birkaç dua, belki birimizden birimizin duası tutar da, iş bitirici vali atanır başımıza!.. Allah dualarımızı kabul eylesin... Amin!.. Saygılarımla...


22 Nisan 2015 Çarşamba

ROBOT DAVUTOĞLU, CHP’NİN SEÇİM BİLDİRGESİ İLE CANLANDI!..


  Vallahi de billahi de canlandı!.. Yüce Rabbim bana bu günleri de gösterdi çok şükür!.. Biliyor musunuz, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olduğu günden itibaren içimde kanayan bir yaraydı donukluğu!.. Ses tonuna hayranım... Nasıl bir gür sestir bu yaa... Birisi televizyonda konuşuyor ancak ben evde ev işi ile ilgilenirken sadece kulak misafirliği yapıyorum... Azcık sigara molası için koltuğa yaslansam ve gözümü televizyona doğru çevirsem, televizyondan gelen sesle ekrandaki görüntüyü bir türlü bağdaştıramıyordum!.. Hani bir robotu çıkarırsın kürsüye, içine de ses kaydını yerleştirir basarsın düğmeye, vücudun her yerinden yankı yapar... Ahanda tam öyle bir şeydi işte hissettiğim!.. Donuk bir görüntü, yüzünde hiçbir mimik yok, vücut dili desen hiç yok... Kıpırdadığını göremiyorum ara ara başını sağa sola çevirmesinden başka... Ses tonu fevkaladenin fevkinde!.. Nasıl diyeyim, 2 metre boyunda 100 kilo ağırlığında bir insandan çıkıyor gibi... Ancak sesin geldiği görüntüye baktığınızda neredeyse kürsüde kaybolan, bırakın iri yarıyı normal insan ebatlarından bile daha ufak tefek... Hadi bunu da geçelim... İllaki iri yarı insanlarda ses tonu güçlü olacak, cılızlarda cılız olacak diye bir şey söz konusu değil... Ancak esas dikkatimi çeken konuşurken o çıkan gür sesin dudak hareketleri ile bile tam bağdaşmaması... Sanki playback yapıyor gibi!.. Çekmişler kasete konuşmayı, basmışlar düğmeye, Sayın Davutoğlu itinalı bir şekilde dudaklarını kımıldatıyor... Vallahi başka hiçbir tarafı oynamıyor!.. Oynatıyorsa da ben denk gelmedim!.. Gözler sürekli açık, ara sıra kırpıştırır insan ama yok onda kıpraşmıyor!.. Tebessüm olmadığı için yanaklarda çizgi görmeniz mümkün değil... El mimikleri deseniz hiç yok... Onun bu hallerini takip etmekten bir türlü konuşmasına konsantre olamadığım için de ben, konuşmaya başladığında anlattıklarına hakim olabilmek ve dikkatimi dağıtmamak için televizyonun ekranına bir örtü atıp dinliyordum!.. Lakin 2 gün öncesine kadar!.. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin seçim bildirgesini açıklaması ve Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun bu bildirgeye karşı eleştiri yaptığı konuşmasını dinlerken hayretler içinde kaldım!.. Sayın Davutoğlu’nun yüzü gülmeye, gözü kıpraşmaya, elleri oynamaya başlamış!.. ‘Breh Kılıçdaroğlu’ dedim kendi kendime... Robotu bile canlandırdınız bu seçim bildirgenizle, inşallah Türk halkı da uyanır da, verir dersini bu hükümete!.. Saygılarımla... 

21 Nisan 2015 Salı

EVLATLARIMIZI MEYDAN’DA TOPLAYIP DÖVELİM!..


   Başka çare yok... Çok sevdiğimiz, kıyamadığımız, gözümüzden sakındığımız evlatlarımızı maalesef ki birileri sevmiyor, kıyıyor ve zehirliyor!..
   Durum o ki, Keşan’ın kanayan yarası; Bonzai!.. Ve Bonzai meyvelerinin yavaş yavaş vermeye başladı! Dünkü köşe yazımda illa ki Bonzai vakalarının önüne geçilmesi için ‘kurban(!) mı istiyorsunuz?’ diye sormuştum... Dün sabah saatlerinden beri şahit olduğum, duyduğum ve gözlemlediğim olaylar Bonzai konusunu bir daha dile getirmemi gerektirdi... Ve ‘kurban’lar yavaş yavaş bağırmaya başladı!.. Korkarım ki, bir müddet sonra ‘toplu kurban’lar yaşanacak...
Bir nostalji yapalım önce; ‘dayak’ üzerine...
   Eskiden ne çok dayak yerdik değil mi? Anamız, babamız, dedemiz, ninemiz, amcamız, dayımız, teyzemiz, halamız, ablamız, ağabeyimiz hatta komşu çocuğumuz bile döverdi bizi... Öğretmenlerimizden yediğimiz sopanın ise haddi hesabı belli değildi!.. Fenamı yaptılar? Elleri dert görmesin!.. Ne iyi yapmışlar da dövmüşler bizi... Hem öyle gizli saklı dövmek de değil, meydan sopası yerdik evire çevire cinsinden... Hepsinin de vurduğu yerde gül biterdi!.. Kızılcık sopası da meşhurdu eski zamanlarda... Hem kızılcık sopasıyla dayak ye hem de gıkın bile çıkmasın... Ağladıkça daha çok sopa yiyorduk çünkü!.. Dayağın üzerine şekerleme ise meşhur atasözü; ‘Dayak cennetten çıkmadır!’ olurdu ve bu atasözü ile teselli bulurduk birçoğumuz... Dayak yiyorsak; terbiye edilmiş, yanlış yola sapmaktan kurtulmuş sayardık kendimizi...
   Ve günümüzde... ‘dayak’ mı? Haşa!..
   El bebek gül bebek büyütüyoruz evlatlarımızı... Hafiften bir fiske dokundurduk mu, içimiz cız ediyor!.. Günlerce kendimize gelemiyoruz, evladımıza tokat attık diye depresyona giriyoruz! Sıkar mı bizden başkası bir tokat atsın evladımıza... Yandığı gündür! Kıyameti koparırız, mahkemeye kadar işi vardırırız... Hele hele öğretmen bir tokat atsa çocuğumuza, sürdürülmekten meslekten atılmaya kadar iş varır vallah!.. Daha çeşitleri çoğaltmak var da, önemli olan anlayana!..
   Sonuç; el bebek gül bebek büyüttüğümüz, bir dediğini iki yapmadığımız, gün ile geceyi anlatamadığımız ve gece yarılarına kadar sokaklarda sürtmesine izin verdiğimiz evlatlarımız, zehir tacirlerinin ellerinde... Evlatlarımızı kıyamamamız, ‘hayır’lı konuşmayı unutup, her şeyine ‘evet’ dediğimiz evlatlarımızı maalesef kendi ellerimizle sürükledik zehire...
   Çalıştırmadık, tembel yaptık... Hazır paraya alıştırdık... Kıymet bilmediler, gittiler zehre verdiler... Eskiden okullar tatile girince erkek çocukları tamirhaneye, kız çocuklara tezgah başına geçirdi... Öyle zenginmiş, fakirmiş ayrımı da yoktu... Önemli olan; terbiye etmekti... Şimdi okullar tatil oldu mu; erkeği de kızı da tatile!.. Doldur cebine parayı, zulalasın otları!.. Sigara, alkol gırla, bıktı artık kızanlar başladı değişiklik aramaya!.. Bunu ailelerden önce zehir tacirleri farketti, bizim evlatlarımıza yazık etti...
Şimdi diyeceksiniz ki; hepsi mi? Rahat olun %70’i!.. Henüz %30’luk kesime ulaşamadılar, aval aval bakınırsak onları da yakalayacaklar!..
   Bu yazımı kaç kişi okuyacak bilmem ama, hangi ana baba okursa; okutsun bir başka ana babaya da... Evlatlarımıza bizlerden başka kimse sahip çıkamaz ve koruyamaz... Evlatlarımıza kıyalım ve hepsini bir meydanda toplayıp, ‘Meydan Sopası’ atalım... Gerekirse zincirle bağlayıp, dizimizin dibinden ayırmayalım... Gece sokağa salmayalım, cebine çok para koymayalım...
   Uyuşturucu maddeleri olan esrar, eroin, Bonzai vb. çeşitlerin ne olduğunu, zararlarını, sonuçlarını iyice araştırıp öğrenelim... Önce kendimizi eğitelim, edindiğimiz bilgilerle de evlatlarımızı bilgilendirelim...
   Şu bir gerçek ki; bizim evladımıza bizden başka kimse sahip çıkamaz, kimse koruyamaz, kimse kötülerden kollayamaz... Sahip çıkacak, koruyacak ve kollayacak olsalardı, bugün uyuşturucu vakaları bu seviyeye gelmezdi... Çok acıdır ki, ben kestim ümidi... Biraz daha üstüne gidersem konunun, belki de ‘Bonzai vakaları’ gizlenecek ve yaşanan ölümlere bile; ‘bulaşıcı hastalık!’ denilecek... Ancak bu illet öyle bir bulaşıcı illet ki, evlatlarımıza taktı kancayı, kurbanlıkları hazırladı!..
   Tüm anne babaları duyarlı olmaya ve sürekli gözlem altında tutup, bu illetin pençesine yakalanmasını engellemeye, yakalananları da kurtarmaya davet ediyorum... Yetkililerden ise artık bir şey beklemiyorum... Çünkü bir halt yiyecekleri yok!.. Saygılarımla...


TRAFO BİNASI MI YOKSA ÖPÜŞME SAHASI MI?!





   Aşağı Zaferiye Mahallesi Yuvam Sokak yanındaki trafo binasından söz ediyorum... Zaman zaman hep dile getirmişimdir... Trafo binası etrafında yuva yapan gençleri ve uygunsuz davranışlarını... Ben pek şahit olmazdım ancak komşularımdan gelen şikayetler doğrultusunda dile getirmeye çalıştım ara ara mahalle halkının yaşadığı rahatsızlığı... Ne arasan var bu trafo binası etrafında... En çok da aşna fişne!.. Lakin genelde kuytu tarafı seçerdi aşna fişne yapacaklar!.. Yola bakan kısmı değil, daha çok otların büyük olduğu ve görünmeyecekleri tarafı tercih ederlerdi... Onlar görünmezdi ama çıkan inleme seslerinden ötürü mahalle halkı çoluğunu çocuğunu trafo önündeki yoldan geçirmeye çekinirdi... Çocukları sorsa ‘anne bu ses ne?’ diye, ne cevap verecekler çocuklarına... ‘Evladım sevişiyor iki genç!’ ya da ‘Mahallemize genel ev açıldı!’ diyecek halleri yok tabii ki... Yok yok abartmıyorum... Akşam üzeri olunca trafo binasının etrafı hiç boş kalmıyordu, hele hele karanlık bastımı hiç sormayın... Komşularımın serzenişi üzerine birkaç kez takibe aldım ve bizzat ben de şahit oldum bu duruma... Yazdım, fotoğrafladım, ilgilileri uyardım... Keşan Belediyesi yetkilileri tarafından otlar temizlendi ve trafo etrafı açıldı... Yani kuytu köşeler gün yüzüne çıktı... Polis ekipleri kontrol yaptı ve bir süre trafo binasının etrafı rahatladı... Doğal olarak en çok rahatlayan da mahalle halkı oldu... Ancak geçen hafta havaların ısınmasıyla birlikte yine hareketlilik başladı trafo binası etrafında... Güpegündüz, okul saatinde, iki öğrenci, hem de hiç öyle gizlenmeye sakınmaya gerek duymadan öpüşmeye başladı!.. Onlar sakınca görmüyordu ama ben yine utancımdan pencereyi açıp fotoğraflamak yerine, açmadan fotoğraflamayı tercih ettim yinede... Bu arada gelen geçen de oldu yoldan ama onlar hiç istiflerini bozmadı!.. Sanki trafo binası değil, aşna fişne merkeziydi!.. Yazımda yayımladığım fotoğrafı geçen hafta içinde çekmiştim... Şu anda hava yine serinledi ve trafo binasının etrafı gençlerden bir nebze olsun temizlendi ama bir iki gün sonra havalar ısındığında, doluşacaklar yine etrafına... Sadece aşna fişne değil her şey mevcut toplananlarda... Alkolü, uyuşturucusu, ateş yakanı, vatandaşa rahatsızlık vereni... Peki bu duruma nasıl son verilmeli? Trafo binasına 24 saat polis dikemeyiz, zabıta görevlendiremeyiz... Ancak bu ahlaksız davranışlara da göz yumup, seyirci kalamayız... Birkaç yıldır mahallenin kanayan yarası haline gelen bu durumu ancak resmiyete çevirirsek işi çözeriz!.. Koyalım trafo binasına bir tabela, yazalım üzerine; ‘Aşna Fişne Merkezi!’ diye... Böylece ilgililerini de bir sorundan kurtarırız, biz de mahallemiz bir merkeze kavuştu(!) diye rahatlarız!..
   Aileler çocuklarını merak etmiyorsa, okul idaresi öğrencisini takip etmiyorsa, kurumlar işbirliğine girmeyip bu tür sorunlara çözüm bulamıyorsa, benim ya da mahalle halkımın yapabileceği bir şey var mı? Tabii ki yok... Olsa olsa işte böyle -resmileştirin!- de -herkesin kafası rahat olsun!- önerisinde bulunuruz ancak!.. Yine de anne, babalara tavsiyem; evlatlarımıza sahip çıkalım ve attığı her adımın takipçisi olmaya çalışalım... Yanarsa anam yanar, gerisi yalan yanar... Kalın sağlıcakla...




20 Nisan 2015 Pazartesi

SEYAHAT HALİNDE BONZAİ VAKASI!..






Tarih: 18 Nisan 2015 Cumartesi
Saat: 11.28
Yer: Keşan-İstanbul Karayolu
Olay: Seyahat halindeyken bonzai vakası
Olay Kahramanı: Ailesi İstanbul’da ikamet eden, kendisi de Keşan’da yüksekokul eğitimi gören gencecik bir delikanlı

    Evet sevgili anne, babalar... Keşan’daki mülki amirinden en alt kademesine kadar sorumlu olan ilgililer... Birde evlatlarımızı zehirleyen yere batasıca zehir tacirleri...
   Önce bizzat şahit olduğum olayı sizlere paylaşayım... 18 Nisan 2015 Cumartesi günü saat 10.30’da İstanbul’a gitmek üzere Keşan’dan Öz Keşan Turizm’in aracı ile hareket ettik... Hareket saatinden yaklaşık 10 dakika önce İstanbul’a gitmek üzere yerini ayırtan bir delikanlı (Keşan’da yüksekokulda eğitim gören) çantasını araca bırakıp, 5 dakika içinde döneceğini belirterek Eski Köy Garajı’ndan Paşayiğit Caddesi yönüne gitti ve kısa sürede dönerek araçta yerini aldı... Saati gelen araç hareket etti ve içerisinde ben de dahil 5 yolcusu ile İstanbul yolunu tuttu... Ancak Tekirdağ’a yaklaşık 20 kilometre kala bir mesafede arkada oturan bey yanındaki gencin fenalaştığını söyleyerek şoförü uyardı... Şoför hemen aracı sağa park etti ve şoför ile yolcular fenalaşan bu gence müdahaleye başladı... Gencin ağzından köpükler çıkıyor, gözleri kayıyor ve kendinden geçiyordu... Bu manzarayı daha önce de görmüş ve içimden teşhisi koymuştum!.. Şoföre 112 Acil’i arayacağımı söyledim ve bir taraftan da aradım... Çıkan sağlık görevlisine durumu izah edip yardım istedim... Genç delikanlı tamamen kendini kaybetmişti... Bu sefer genç delikanlının fenalaşması ile ilgili içimden geçirdiğim teşhisini dışarı vurdum ve ‘bonzai vakası’ dedim... Meğer diğer yolcularda aynı teşhisi içlerinden geçirmişler!.. 15 dakika içinde 112 Acil Servis ambulansı geldi, delikanlıyı ambulansa aldı, cep telefonundan ailesine haber verildi ve biz yolumuza devam ettik... Tabii ki bu arada, yine araçta olan bir genç kız da arkadaş çevresinde şahit olduğu olayları anlattı ve bonzai içen arkadaşlarının da benzer durumları yaşadığını anlattı...
   Şimdi gelelim olayın gelişme noktasına... Ailesinin eğitim için İstanbul’dan Keşan’a gönderdiği 20 yaşındaki delikanlının bu zehri temin etmesi yaklaşık 10 dakika sürdü!.. Keşan’da uyuşturucu maddeye ihtiyaç duyanların bunu elde etmesi bu kadar kolay mı? Keşan’a vatani görevini yapmaya gelen erlerden sonra öğrenim için gelen öğrenciler de mi bonzai satıcılarının ağına düştü!.. Bu delikanlı seyahate çıkmadan önce bile bonzai içmeyi ihtiyaç hissediyorsa, hafta içi Keşan’da eğitimine devam ederken hiç mi ihtiyaç hissetmedi ya da içici ama hiç mi öğrenim gördüğü okulun idarecileri durumu fark etmedi, ilgili birimlere bilgi vermedi? Yoksa içicilerin de cezalandırılmasından ötürü artık satıcılar farklı bir strateji uygulayıp, zehri sattıkları evlatlarımıza zehirlenmeleri için mekan da mı ayarlıyorlar? Ancak her ne olursa olsun ki ortada bir gerçek var o da; gençlerimiz, evlatlarımız, yavrularımız zehirleniyor, zehirliyorlar... Ve zehirledikleri kitle de her geçen gün büyüyor... Çarşı iznine çıkan erler çok rahat bonzai temin edebiliyor, öğrenciler çok rahat bonzai temin edebiliyor, Keşanlı gençler çok rahat bonzai temin edebiliyor... Peki ilgililer ne yapıyor? Mutlaka uyuşturucu ile mücadele ediliyor ve gereği yapılıyordur ama görünen o ki, yetersiz kalıyor... Bu konuda farklı bir strateji geliştirilsin ve herkes üzerine düşeni yapıp, Keşan’ımızı ve Keşan’da yaşayan evlatlarımızı bu bataktan kurtarsın... Basın üstüne gitsin, aileler uyarılsın, polis daha etkin rol üstlensin ve Keşan’ın mülki amiri Sayın Kaymakamımız da konuyla ilgili tüm birimleri harekete geçirip zehir tacirlerinin Keşan’da barınmasını engellesin... Yoksa Sayın Kaymakamımız; hayvancılık gelişecek, tarım ilerleyecek, turizm hareketlenecek ama bunları yaşatacak evlatlarımız yaşamayacak!.. Önce evlatlarımızı bu zehir tacirlerinin ellerinden kurtaralım, onları yaşatalım; diğerlerini yaşatmayı da yaşatmayı başaracağımız genç nesillere bırakalım!.. Saygılarımla...





17 Nisan 2015 Cuma

BELEDİYE İŞÇİSİNİN MESAİSİNİ SİYASİLERLE GEÇİRMESİ ETİK Mİ?




   Hani ilişmeyeyim, uğraşmayayım, ne halleri varsa görsünler diyorum ama mesaisini dolu dolu çalışarak geçirip aylardır maaşını alamayan Belediye işçileri aklıma geldikçe de kalemime hakim olamıyorum...
   Ne zamandır yazıp Belediye yetkililerine bir selam vereyim(!) diyordum ancak, mesai saatleri içinde başka işlerle meşgul olduklarını gördüğüm halde fotoğraflamaya utandığım için de -elimde delil olmadığından- ötürü vazgeçiyordum... Ancak ben boşuna utanıyormuşum!.. Meğer onlar çok rahatmış ve mesai saatleri içinde siyaset yaparken poz verip, sosyal paylaşım sitelerinde paylaşacak cesareti kendilerinde bulmuşlar!.. Boşuna dememişim; ‘Belediyenin Çiftliği!’ diye... 3 bin küsur maaş alacaksın, canın istediği zaman mesai yapacak, canın istediğin zamanda siyasetle uğraşacaksın, bir de üstüne üstlük bunu belgeleyip, sosyal paylaşım sitelerinde paylaşılmasına göz yumacaksın!.. Böyle bir iş türü varsa bana da Belediyeden bir koltuk ayarlayıverin be ağalar!.. Bir de parmak meselesi vardı Belediyemizin... Hani Belediye işçilerinin giriş ve çıkış saatlerini kontrol altına almak için parmak bastıkları bir alet... Hayırdır, mesai saatlerinin giriş ve çıkış saatlerini geçiren işçiler, yedek parmak yaptırıp aletin yanına mı bırakırlar!.. Şimdi düşünüyorsunuzdur; kim bu delikanlılar!.. Onlar delikanlı ise bizimde az biraz var -deli-kan- lılığımız!.. Onlar bizim gözümüzün içine baka baka mesai saatlerinde siyaset yapacaklar, ilgilileri buna göz yumacaklar, biz de sesimizi çıkarmayacağız... Yok öyle yağma!..
   Mutlaka birçoğunuz duymuşsunuzdur... Edirne Valiliği, kamu kurumunda çalışan memurların mesai saatleri dışındaki zamanlarına bile kısıtlama getirip, yurt dışına izinsiz çıkışını yasakladı... Bu durumu tabii ki hoş karşılamıyor ve tasvip etmiyorum... Mesai saatleri içinde denetletsin, yanlışı varsa gereğini yapsın ancak mesaisi bittikten sonraki hayatına müdahale etmesin... Yine mesaisi dışında bir yanlışına şahit olduğu memurunu karşısına alıp uyarsın, nasihatini etsin ama birkaç densiz yüzünden bunu tüm memurlara mâl etmesin...
   Gördüğünüz üzere 657’ye tabi memurların uygunsuz bir davranışının ilgililere ulaşması halinde, mesai saatleri dışındaki zamanlarına bile müdahale edilebiliyor... Peki, Keşan Belediyesinde çalışan işçilere, eğer mesai saatlerini görevlerinden farklı bir amaçta harcıyorlarsa kimsenin umurunda olmuyor mu? Nihayetinde bu işçiler bedava çalışmıyor... Babalarının hayrına da çalışmıyor... O halde neyin hayrına(!) çalışıyorlar da mesai saatleri içinde başka işlerle uğraşmalarına müsaade ediliyor? Keşanlı bir vatandaş olarak bunu merak ediyor ve ilgililere soruyorum: 15 Nisan 2015 Çarşamba günü öğleden sonra Sultaniçe, Gülçavuş ve Küçükevren köylerini siyasilerle ziyaret etmek üzere Belediye işçileri Hasan Çıkıkçı, Recep Er ve Turgay Dere’yi siz mi gönderdiniz ya da görevlendirdiniz? Görevlendirdi iseniz bu kanun ve kurallara etik mi? Görevlendirmediyseniz haklarında herhangi bir işlem yaptınız mı? Yine siz Keşan Belediye Meclisi’nin çok değerli üyeleri... Yazımda da yayımladığım ve bizzat araştırıp mesai saatleri içinde çekilmiş bir görüntü olduğunu öğrendiğim bu fotoğrafı kazara(!) hiçbiriniz görmediniz mi? Eğer gördü iseniz de normal mi karşıladınız!.. Size tamam gelen bize tastamam gelir de, asgari ücrete talim edip, bütün mesaisini dolu dolu Belediye hizmetlerine harcayan ve karşılığında da aylarca maaşını alamayan işçilerin vebalini taşıyabilecek misiniz? Saygılarımla...

16 Nisan 2015 Perşembe

AKILDA KALMAZ, SATIRDA KALIR!...


   Sağlık sektöründe ilerleme var!.. Keşanlı hemşehrilerimden gelen bilgilere göre, Keşan Devlet Hastanesinde tedavi olan ve operasyon geçiren hastalara ulaşılıp, memnun kalıp kalmadıkları soruluyormuş... Hatta memnun kalanların fotoğrafları dahi çekiliyormuş, bir takım notlar da alınıyormuş... Şikayetlerini ileten vatandaşlarımızın ise fotoğrafları çekilmiyor, herhangi bir not da tutulmuyormuş... Yine birileri kendini kandırmaya çalışıyor anlaşılan!.. İyilikleri hoşlukları destan destan yaz, üstüne bir de fotoğraflayarak ölümsüzleştir, ancak eleştiriye gelince görmezden gel ve üstünü ört!.. Kime ne gibi bir yaranma söz konusu anlamışta değilim doğrusu!.. Hasta memnuniyetli ile ilgili bilgiler ne amaçla toplanıyorsa, bunu adabına uygun yapmakta fayda var... Tabii ki sağlık sektöründen sağlıklı bir sonuç almak isteniyorsa!.. Yok eğer, ‘biz kendi istediğimiz, arzuladığımız, hayal ettiğimiz, rüyalarımızda yaşattığımız sonucu görmek istiyoruz!’ diyorsanız amenna... Çünkü görünen ve hissedilen o ki; yapılan hasta memnuniyeti araştırmasının gidişatı, sizin hayalinizdeki sonuçla orantılı!..
   Yine bu yazdığımdan; Keşan Devlet Hastanesindeki sağlık hizmetlerinden ve sağlık personelinden memnun olunmadığı yönünde bir izlenim vermek istediğim anlaşılmasın... Mutlaka memnun olan birçok vatandaşımız vardır ancak bazı aksaklıklardan dolayı da memnun kalmayan vatandaşlarımız da olabilir... Eğer bu araştırmada amaç; hasta memnuniyetini artırmak ise, memnun kalan hastalardan ziyade memnun kalmayan hastalar dinlenip, eleştirileri dikkate alınmalıdır... Aksi takdirde bundan sonraki süreçte memnun kalanların sayısında artış görülmezken, memnun olmayanlar her geçen gün artabilir... Sebebi de; aksaklıkların giderilme niyeti yerine, üstünün örtülme çabasından olacaktır...
   Niyetiniz gerçekten aksaklıkların giderilmesi ve iyi bir hizmet vermek gayesi ise; doktorlar öncelikle hasta psikolojisini dikkate alsın, polikliniklere zamanında varsın, gözüne bakarak değil muayene ederek ilaç yazsın, bir de hastane böceklerden arındırılsın!.. Sosyal paylaşım sitelerinde hastanenin bazı noktalarında gezinen böceklerin görüntülendiği fotoğrafları görmekten tiksinir olduk artık!.. Diğer eleştiriler de bizzat hastalardan gelen şikayetler!.. Vatandaşımdan gelen şikayetleri dile getirmekle de, eleştirileri not tutmayı unutan sağlık görevlilerine yardımcı olabilmişimdir inşallah!... Ne demişler; akılda kalmaz, satırda kalır!.. Saygılarımla... 

15 Nisan 2015 Çarşamba

HAYTA MOTOSİKLETÇİLER!..


   Keşan’da motosiklet sürücülerinden duyulan rahatsızlık her geçen gün biraz daha artıyor... Sosyal paylaşım sitelerinde ‘Keşan’da motosiklet terörü’ şeklinde yorumlar dahi yapılıyor... ‘Sorumsuz hayta takımı!’ şeklinde ifadeler kullanılıyor... Ve bu sorumsuz hayta takımı ile -kim- ilgilenecekmiş... Tabii ki -hepimiz-... -Herkes- üzerine düşen görevi yaparsa veya sorumluluk almak isterse, bu hayta takımından kurtulmak öyle abartıldığı gibi de zor olmaz...
Geçen ay motosiklet sürücüleri hakkında bir yazı yazmış ve hem kendilerini hem de çevresindekileri düşürdükleri tehlikelere dikkat çekmiştim... Bizzat gözümle gördüm çünkü cadde ortasında yaptıkları akrobatik hareketleri... Ve yine başında kask olmadığını, motosikletlerinin plakasız olduğunu, en önemlisi de birçoğunun öğrenci olduğunu...
   Öncelikle bu yazımı; A2 ehliyetsiz ve motosikleti ‘hava atmak, akrobatik hareketler yapmak, kızlara caka satmak, çevre kirliliği yaratmak ve etrafına tehlike saçmak’ için kullanan plakasız motosiklet sürücülerine yönelik yazdığımı bilmenizi isterim... Bütün motosiklet sürücülerini aynı kefeye koymamız doğru olmaz elbette...
Aracımızda plaka yoksa trafiğe çıkmayız, herhangi bir muayenesi eksikse yine trafikten kaçınırız... Ancak motosiklette aynı durum söz konusu mu? Bakkaldan ekmek alır gibi motosiklet alırız, A2 ehliyetimiz olmadığı halde trafiğe çıkmaktan sakınmayız, kask takmamız gerektiği halde takmayız... Ve çocuklarımıza mükafat olarak hemen ‘sınıfını geç sana motosiklet hediye’ ya da ‘getir taktiri al motosikleti’ deyip, en önce gazı biz veririz!.. Sonra daha okul çağındaki çocukların hemen hemen hepsinin altında motosiklet ve hatta okullarına bile motosikletle gidip gelirler... Aileler ehliyeti olmadığı halde çocuklarını kurallara uymadan yaşamaya teşvik eder ve imkan sağlarken, okul idareleri de buna göz yumarlar!.. Sonra herkes, hepimiz rahatsızız.. Gürültü yapmalarından rahatsızız, motosikleti üstümüze üstümüze sürmelerinden rahatsızız, her türlü tehlikeye gebe olmalarından rahatsızız, canlarına veya başka canlara zarar verecek olmalarından rahatsızız... Ben de dahil olmak üzere ilgililerine ‘neden denetim yapmıyorlar, ehliyetsiz sürücüleri toplamıyorlar, ceza yazmıyorlar, caydırıcı olmuyorlar’ diye yükleniriz, suçlu ararız...
   Aslında ilk suçlu; aileler... Çocuklarına A2 ehliyeti olmadığı halde, plakasız ya da plakalı motosiklete binmelerine izin veren ve trafikte tehlike yaratmalarına ve tehlikeye düşmelerine izin veren aileler... Eğer aileler özen gösterirse inanıyorum ki, Keşan’daki motosiklet terörü yarı yarıya düşer... Yarıdan daha az mı olmasını istiyorsunuz... O halde motosiklet satıcılarının da katkısı olması lazım... Evet, onların öncülüğü para... Onlar, malını satmak ve paraya çevirmenin peşinde... Bu da çok doğal... Ama malını paraya çevirirken ‘motosiklet terörünün’ önüne geçmek için sorumluluk alabilirler... Örneğin bir kampanya düzenleyebilirler... ‘A2 ehliyeti olan ve motosiklet almak isteyen sürücülere kask hediye’ gibi... Böylece hem motosiklet sahibi olacak kişileri ehliyet almaya teşvik ederler hem kask hediye ederken kurallara uygun kullanımı konusunda öncülük yaparlar hem de para kazanırlar... En önemlisi de ‘hayta motosikletçilerin!’ azalmasını sağlarlar... Bence denemekte fayda var diye düşünüyorum... Motosiklet satıcıları ve polis bir araya gelsin, oturup motosiklet terörünün nasıl en aza indirilebileceğinin bir değerlendirmesini yapsın... Ama herkes üzerine düşen sorumluluğu alsın... Ve bu hayta takımının da daha fazla Keşan halkına huzursuzluk vermeden ve çoğalmadan önlemi alınsın... Saygılarımla...



13 Nisan 2015 Pazartesi

ALAMANYADAKİ AMCAMIN RUHU KULLANMIŞ ‘OYU’NU!..


   Bu yazımı, İktidar Partisi haricindeki diğer iktidar olma gayreti içinde olan siyasi partililere yazıyorum... Hep içlerinde bir iktidar olma hevesleri var ya, belki bu heveslerine heyecan gelir birazda!..
   Dün yakınının cenaze merasimine gelen bir gurbetçimizle bir araya geldik bu vesile ile...  Oradan buradan derken, sohbet geldi yine siyasete... İşin içine siyaset girince de, aklıma gelip hemen sordum, ‘Oyunuzu dönüşte mi kullanacaksınız?’ diye... Bu sorum karşısında gurbetçimiz, ‘Gelirken telaşımızdan sormadık ama dönüşte de sormayı düşünmüyoruz. Geçen seçimde sırf oyumuzu kullanmak için geldik gümrüğe,  meğer bizim ruhlar çoktan gelmiş de oy kullanmış bile Alamanyadan (Almanya) bizden önce!’ şeklinde cevap verince, ‘Nasıl yani, anlayamadım’ diye sorumu yineledim kendisine... Bu sefer uzun uzun anlattı gurbetçi amcam... Seçimden önce oyları heba olmasın hem de görevlerini yerine getirme aşkıyla, tutmuşlar Almanya’dan yolu gelmişler gümrük kapısına... ‘Oy kullanmaya geldik’ dediklerinde de, ‘Siz oyunuzu kullanmışsınız, imzalarınız atılmış’ karşılığı verilmiş kendilerine... Onlarda herhalde taa Alamanyalardan onların içini okudular(!), zahmet etmesinler diye ruhları aracılığı ile oylarını kullandırıp, imzayı da çaktırdılar(!) diye düşünmüşler hâl böyle olunca!..
   Gördünüz mü bak... İktidar olma hırsı olanlar, ruhları bile devreye sokuyorlar!.. Sonra da ‘iki kişiden birinin oyu bizde’ diyorlar... Evet, çok haklılar... Hem iki kişiden birinin oyu hem de oy kullanmayan (kullandırılmayan) kişilerin ruhları onlarda!.. Ne kadar kolay değil mi kafasına çalıştırana iktidar olmak bu ve benzeri yollarla!.. ‘Sandıklar çalındı, oylar yakıldı’ diyenlere de bundan sonra acımam vallah... Sandığına da sahip çıkacaksın, oylarını yaktırmayacaksın, ruhların oy kullanmasını da engelleyeceksin... Bir mücadeleye giriyorsan ve içinde iktidar olma gayreti varsa; sadece oy toplamak için değil, verilen oylara sahip çıkmakla birlikte, ruhlarla da mücadele edeceksin!..


11 Nisan 2015 Cumartesi

DAVUTOĞLU ANLATTI, BEN KATILA KATILA GÜLDÜM!..


   Ben çok güldüm sevgili hemşehrilerim... Ben bu kadar gülmüşken, sizleri hiç mahrum eder miyim? Tabii ki etmem... Şimdi ben anlatayım, siz okuyun, hep birlikte gülelim... Hem de katıla katıla!..
   Başbakan Ahmet Davutoğlu’na basın mensupları tarafından milletvekili listeleri ile ilgili soruyu hatırlıyorsunuzdur, hatırlamayanınız ya da takip etmeyeniniz varsa hemen hatırlatayım... Davutoğlu’na yöneltilen soru aynen şöyleydi: “Aday listesi nasıl hazırlandı? Cumhurbaşkanının bir dahli oldu mu?” Ben de bu arada hem haber izliyorum hem de laptop kucağımda sosyal paylaşım sitelerinde dolaşıyorum... Kulağım Davutoğlu’nda gözüm başka yerde anlayacağınız!.. Bu soru karşısında Başbakan Davutoğlu, “Anayasal olarak Cumhurbaşkanımız, tarafsız bir konumdadır. Listelere müdahil olma gibi bir durum söz konusu değil.” dedi... Daha cümlesini tamamladı tamamlamadı, sosyal paylaşım sitesi olan Facebook’a bir fotoğraf düştü... Kulağım Davutoğlu’nda gözüm fotoğrafta!.. Davutoğlu ile göz göze gelmemeye gayret gösteriyorum!.. Hani gözümün içine baka baka enayi durumuna konmamak adına!.. Gözümü engelliyorum ama içim katılıyor!.. Katıla katıla gülüyorum!.. Fotoğrafı merak ediyorsunuz değil mi? Aynen böyle işte:
   Başta, tarafsız bir konumda olan(!) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hemen yanında AK Parti Edirne 1. sıra milletvekili adayı Şemsettin Emir, onun yanında 2. sıra milletvekili adayı Fatma Aksal, onun yanında 3. sıra milletvekili adayı Mustafa Okur ve AK Parti amblemi!.. Fotoğrafın üst tarafında da ‘Yeni Türkiye’ ve ‘Güçlü Gelecek’ yazısı... AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu’nu mu merak ettiniz? Onu fotoğrafa koymayı unutmuşlar!.. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın -tarafsızlığını- kanıtlarken(!), Davutoğlu araya kaynamış!..
   Vallahi gözümüzün içine baka baka 13 senedir iki kişiden birini uyuttular ama bu kadar da saf değiliz beya!.. Şimdiye kadar hangi Cumhurbaşkanı, herhangi siyasi parti adayları ile aynı karede poz verip, boy boy reklamları yer aldı!.. Olur ama bu kadarda göz göre göre olmaz ki!.. Hadi ben ve benim gibi Davutoğlu’nun bu söylemi ve fotoğrafı görenler katıla katıla güldü de, acaba Davutoğlu bu kelimeleri sarf ederken içinden neler geçti çok merak ediyorum!.. Dışa vuran sadece burnunun uzamasıydı!.. Peki bu durum karşısında ne yapılır: Katıla, katıla gülünür!.. Ben de aynen öyle yaptım zaten!.. Yeter ağladığımız 13 senedir, acıkta gülelim gari!.. İnşallah 7 Haziran’da millet olarak güler ve bu karanlık günlerden kurtuluruz!.. Saygılarımla...


10 Nisan 2015 Cuma

EMNİYET'İN PİRİNÇ FABRİKASI KAPANMIŞ!..


  Bugün Türk Polis Teşkilatı’nın 170. yıldönümü... Öncelikle, başta Keşan’da görev yapan polislerimiz olmak üzere ülke genelindeki tüm emniyet mensuplarının günlerini kutlarım... Ve bu günün anısına, Keşan İlçe Emniyeti’nde gözlemlediğim bir gelişmeyi sizlerle paylaşıyorum...  Aslında bir süredir yazmayı planlıyordum, ama baktım 170. yıldönümleri yaklaşıyor polis teşkilatının, o nedenle ben de bu güne sakladım...
   Ben de dahil olmak üzere, birkaç vatandaşımızdan da yardım istedim Keşan İlçe Emniyet Müdürlüğü binasını gezmeleri ve inceleme konusunda... Birkaç vatandaşımdan, ‘batmış fabrika!’ cevabını alınca, emin olmak adına bir turda ben yaptım binada... Vallahi batmış fabrika!.. Ne pirinç kalmış ne un ne de coca cola!.. Halbuki ne güzel de hizmet ediliyordu halka!.. Emniyete giren vatandaşım boş çıkmıyor, eline bir poşet tutuşturuluveriyordu!.. Şansına artık; ya pirinç çıkıyor ya da un, yanında da coco cola ferahlaması adına!.. Hatta bir ara bu durumu dile getirmiş, emniyetin rotasını şaşırdığından bahsetmiştim!.. Halkın güvenlik ve huzurunu sağlamak yerine, karnını doyurmak üzere kolları sıvadığından söz etmiştim!.. Ancak son kadro değişikliği ile işbaşına gelen yeni müdürümüzün bu fabrikayı batırdığını anladım!.. Halbuki ne güzel de gıda sektöründe ilerleme kaydedilmiş, her geçen gün ürün yelpazesi genişletilmişti!.. Bu yeni müdür geldi, gıda sektörünü bıçak gibi kesti!.. Çok lazımmış gibi yerine -ruhsatsız tabanca fabrikası- kurmuş... Keşan’da ne kadar ruhsatsız tabanca ile dolaşan varsa, sıçan deliğine girse bulup çıkartıyormuş... İşin mi yok be müdürüm uğraşırsız böyle işlerle, ruhsatsız tabanca arayacağına pirinç ve un depola emniyete!.. Bırak önüne gelen alsın eline silahını, rastgele sallasın kurşunlarını!... Ha bi de kalkışmışlar Keşan’ın trafik sorununu çözmeye, başlamışlar İsmet İnönü ile İsmail Saraç caddelerinden işe... Buralarını yoluna koyunca da geçeceklermiş başka caddelere... Vallahi aylak kalmışsınız!.. Ne güzel alışmıştık keşmekeşe, ne diye düzene sokmaya çalışırsınız da vatandaşı rahatlatmaya uğraşırsınız!.. Bırakın ruhsatsız silahlardan çıkan kurşunlarla ortalık kan gölüne dönsün, İsmail Saraç ve İnönü caddelerinde de araç pazarı sürsün!.. Üstünüze afiyet olmayan işlerle uğraşacağınıza, halka pirinç, un ve coco cola dağıtın daha makbule geçersiniz vallah!.. Oldu ki atamanız falan yapılırsa da, pirinci, unu, coco colaları yüklenir, nereye giderseniz götürürsünüz!.. Belli mi olur, belki siyasete atılır, bu ürünleri de promosyon olarak dağıtırsınız!..
   Keşan İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Bahri Kantoğlu nezdinde Keşan’da görev yapan tüm polislerimizi özverili şekilde çalışmalarından dolayı kutluyor, -gıda fabrikasını- batırıp(!), yerine -ruhsatsız tabanca- fabrikası açtıkları için tebrik ediyorum... İnanıyorum ki, Keşan’da asayiş ve güvenlik çok kısa sürede sağlanacak ve bunu tüm Keşan halkı hissedecek... Ancak Keşan halkının da anlayış göstermesini ve bütün sorunların bir çırpıda yok olmasını beklememelerini diliyorum... ‘Polis Amca’ İpsala’dan sonra inanıyorum ki Keşan’ın da huzur ve güvenliğini sağlayacak... Halk-Polis El Ele olursa, her şeyin üstesinden gelinilir... Huzurlu günlerin gelmesi dileğimle, saygılar...


9 Nisan 2015 Perşembe

AMAN CHP’LİLERE REHAVET ÇÖKMESİN!..

  
  7 Haziran Genel Seçimine iki aydan az bir süre kaldı... CHP, Edirne’de milletvekili adaylarını önseçimle belirlerken, diğer partilerin adayları ise Genel Merkezleri tarafından belirlendi... AK Parti’nin ise geçen dönem olduğu gibi bu dönemde de 1. sıra adayı sürpriz oldu... Sağlık Bakanı ile birlikte 12 isim aday adaylığı başvurusunu Edirne’den yaptığını açıklarken, 1. sıra adayı gösterilen Şemsettin Emir ise, son dakikaya kadar kendisinin Ankara’ya davet edilip adaylık başvurusu yapması istendiğini kamuoyuna açıklamadı... Hatta kendi ifadesine göre; -aday gösterileceğinden, hele hele 1. sıraya konulacağından umudu yoktu!- Kendisi ile beraber diğer aday adayları da bu sonuç karşısında şaşkındı!.. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun 1. sıraya yerleştirileceğini düşünen aday adayları, 2. ve 3. sıralar için hayal kuruyordu... Bir ihtimal Bakan Müezzinoğlu gösterilmezse diye de, ‘acaba beni 1. sıraya yerleştirirler mi ya da şu isme mi 1. sırayı verirler’ düşüncesi hepsinde vardı... Ama Müezzinoğlu hariç hiçbirinin, -Şemsettin Emir’i 1. sıra adayı yaparlar- düşüncesi akıllarının ucundan bile geçmiyordu... Bir anda AK Partililer şaşkınlık yaşarken, AK Partililerin bu şaşkınlığı karşısında başta CHP’liler olmak üzere MHP’lilere de bir ışık doğdu... Ben de dahil olmak üzere pek çok kişi tarafından, CHP 3-0 yapar ya da CHP 2, MHP 1 aday çıkarır düşüncesi yayıldı kamuoyunda... (Benim düşüncem hâlâ değişmiş değil) Derken AK Parti Edirne 1. sıra milletvekili aday Şemsettin Emir Ankara’ya gitti ve dönüşünde coşkulu bir kalabalıkla karşılandı... (Sosyal paylaşım sitesinde paylaşılan fotoğrafları enine boyuna tarttım(!), hatta yakınlaştırıp hiç üşenmeden kaç kişi ve kimler olduğunu da sayıp, inceledim!) Karşılama anıyla ilgili haberler paylaşılmış, hatta bir tanesinde, ‘Bakan bile böyle karşılanmadı’ şeklinde başlık atılmıştı... Şehir girişi gişelerindeki karşılamada katılım fena değildi ama öyle abartılacak bir kalabalık da hakim değildi... Sevenleri, yakınları, eşi dostu, çalışanları, partililerinden gruplar vardı... Ancak AK Parti İl Başkanı, Merkez İlçe Başkanı ve Kadın Kolları Başkanı yoktu!.. Bu yönde haberler de paylaşıldı o anda İnternet’te yayımlanan haberlerde... Bu AK Parti karşıtlarının daha da bir hoşuna gitmişti!.. Karşıtlarının beyninde ‘0’ aday düşüncesi daha da netleşti!..
   Şimdi bunları niye mi yazdım... ‘Zaten biz biliyoruz bunları’ diyebilirsiniz... Ama benim de var kendime göre sebeplerim... Hani CHP’lilerin üzerine rehavet çökmesin diye!..  Sıralamaya giremeyen aday adayları birlik mesajları verdi, önseçim öncesinde attı-tuttu, sonrasında ülke ve bölge için hep birlikte mücadeleye devam edeceklerini söyledi ama bakalım söylemleri ne kadar sandığa yansıyacak!.. Neticede dildir bu, her şeyi söyler ama bu söylemlerin ne kadar gerçekçi olduğunu -sandıkta- göreceğiz... Önseçim sonuçlarının açıklandığı dakikalarda CHP Keşan İlçe Merkezi’ndeki, ‘Vedatçılar ne yüzle geliyor buraya’ söylemini unutmuş değiliz!.. Yine, kendi aralarında gruplara ayrılan ve sanki düşmanmış gibi aynı salona selamsız sabahsız giren CHP’lileri de unutmadık!.. CHP’liler birbirleri arasında bir demokrasi yarışına girdi ve yarış sonuçlandı... Birileri kazandı, birileri kaybetti... Ancak mücadeleniz sonuçlandığı halde hâlâ kenetlenmeyip kuyu kazmaya devam ederseniz, sandıklar açıldığında yaşanacak şaşkınlığı sonradan telafi de edemezsiniz... Ama bereket sokaktaki halk var Cumhuriyet Halk Partisi’nin arkasında... Cumhuriyet Halk Partisi’nin kağıt üzerinde üyesi olmayan, ancak Atatürkçü, cumhuriyetçi, halkçı, adaletten yana, demokrat bir halk var arkanızda... Yollar çukur da olsa, hiçbir hizmeti layığı ile alamasalar da, CHP’liler arasındaki bu çatışmaya şahit olsalar da; vatanını ve milletini seven, ülkesinin geleceğini düşünen bir halk var Edirne ve bölgesinde... Yoksa koltuk sevdalılarına kalsa, çoktan o koltukların hepsi kaçmıştı başka tarafa!.. Saygılarımla...  






8 Nisan 2015 Çarşamba

COŞTUM YİNE DALGALANIYORUM BEN!..


   Yeni yeni sevdalanıyorum ben!.. Vallahi coşasım geldi!.. 7 Haziran’da yapılacak genel seçimlerde milletvekili gösterilen seçim listeleri dün YSK’ya teslim edildi... Türkiye genelinde olduğu gibi, Edirne seçmeninde de büyük bir heyecan vardı... Aslında heyecan AK Parti milletvekillerinin, özelliklede 1. sıra milletvekili adayının kim olacağı yönünde idi... Çünkü CHP, zaten önseçimle adaylarını belirlemişti... AK Parti, iktidar olmasına rağmen Edirne bölgesinden -seçimle- sadece 1. milletvekili çıkarabilmişti... Hem de Türkiye genelinde iki kişiden birinin oyunu aldığı halde!.. 2011 genel seçiminde sürpriz bir aday göstererek Sayın Mehmet Müezzinoğlu’nu Edirne 1. sıra milletvekili adayı gösteren AKP, Müezzinoğlu’nu Sağlık Bakanı yapmasına rağmen Edirne bölgesinden istediği ilgiyi göremedi... Güya bölgeye yatırım yağdırdı(!) ama yine olmadı, Edirne seçmenine yaranamadı!.. Edirne seçmeni de biraz arsızdı(!)... O kadar yatırım geldi(!) hâlâ gözleri doymadı!.. Onlar verdi, biz daha çok istedik!... Edirne’yi ihya ettik 4 senede!.. Ancak gözü açık ve aydınlık Edirne seçmeni, bütün bu gaflet, dalalet ve ihanetten ötürü İktidar Partililere yüz vermedi!.. Sayın Müezzinoğlu da tahsilli, ilerisini görebilen, ufku geniş bir kişiliğe sahipti... Az çok ülke genelindeki gidişattan ötürü de başına gelebilecekleri önceden sezinleyebilme kapasitesi vardı... Yani göz göre göre kendini kör kuyuya atacak değildi!.. Ve atmadı da... Nihayetinde Başbakan Davutoğlu’ndan önce, ülkeyi yönetme, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yönetilme teklifi önce kendisine gitmiş ancak Müezzinoğlu bu teklifi alçakgönüllülükle geri çevirip, Davutoğlu’nu işaret etmişti... Başbakanlık dahi teklif edilen Müezzinoğlu, Edirne gibi Cumhuriyetin kalesi olan bir ilden milletvekili adayı olup, seçilememeyi göze alır mıydı? Tabii ki almazdı, almadı da... Müezzinoğlu’nun daha aylar öncesinden Bursa ya da İstanbul’dan milletvekili adayı olacağı belliydi... Ancak Edirneli AK Partililer buna ihtimal vermedi, vermek istemedi... Çünkü bir tek Müezzinoğlu 1. sıra adayı olursa partililer arasında çatırdama söz konusu olmazdı... Aksi halde çok fazla dışa vurulmasa da içten içe çatırdamalar ve bölünmelerin olacağı, oy oranında hissedilir bir düşüş yaşanacağı aşikardı... Hele hele aday adayı milletvekillerinden değil de, adaylık başvurusunda bulunmayan bölgeden bir ismin 1. sıraya yerleştirilmesi, başta milletvekili aday adayları olmak üzere, onları destekleyenleri ve partilileri muma(!) çevirdi... Dün akşam, sosyal paylaşım sitelerinde gözlemlediğim kadarı ile, sitemkâr havalar esmeye başladı bile... AK Partililer daha listelerin açıklanmasından dakikalar geçmesi ile birlikte ilk duygularını bastıramadı ve kustu!.. Zaten ülke genelindeki oylarında düşüş yaşayan AK Partili Edirneliler, sürpriz olan 1. sıra adayı ile iyice hüsrana uğradı... Eee, bu da size Sayın Müezzinoğlu’nun hediyesi oldu... 4 yıldır Edirne genelindeki yatırımlara cila çekmeniz için!..
   Bu arada saygıdeğer CHP’liler, size bir kez daha -gözünüzaydın- dileğimi yineliyorum... MHP’liler, size de ufuktan bir ışık doğmuş olabilir...  Hadi bakalım hayırlısı... Saygılarımla...


7 Nisan 2015 Salı

TEK DEĞİŞİKLİK; GARDİYANLAR YERİNE KÖPEKLER OLUR!..


   Geçen yıl boşaltılarak kapatılan eski Keşan Kapalı Cezaevi binasının yıkımı dün gerçekleşti... Basında yer alan haberlere göre, yerine -Park- yapılacakmış... Altına da 2 katlı kapalı otopark... Projede hazırlanmış, mahalle çok güzel bir park alanına kavuşacak, bölgenin otopark ihtiyacı da karşılanacakmış...
   Şöyle bir projeyi canlandırdım gözümde... Dört tarafı duvarlarla çevrilmiş, üzerine demirden korkuluk monte edilip, bu korkuluklarda sarmaşıklarla kaplanmış ve içerisini görmek için ancak yine demir kapısı olan, eğer işletmecisinin keyfi yerine geldiyse ve uyanabildiyse(!) kapısında kilit olmadan içeri girebileceğiniz, eğer keyfi yerinde yoksa ve uyanamadıysa sizi köpeklerin karşılayacağı bir park!.. Velakin içeri girdiniz ama yeşillikten öte kapalı alanların daha hakim olduğu, içerisinde birkaç baraka tarzı yapı, bir tane lütfen konulmuş oyun grubu ve garsonların başınızdan eksik olmayacağı bank ve masalar ile üzeri örtülü alan... Maalesef Keşan’ımızdaki -park anlayışı- bundan ibaret!.. Ve yine 2 katlı otoparktan ve bu hizmetle birlikte bölgenin otopark ihtiyacının karşılanacağından bahsedilmiş...  Şöyle bir bölgeyi düşündüm de, çok da otopark sorununun yaşandığı bir bölge değil... Eğer çarşı merkezindeki otopark yoğunluğunun buraya kaydırılacağı düşünülüyorsa, ki akılda kusur olduğu varsayılmalı(!) çünkü çarşı merkezinde otopark sıkıntısını yaratan ve araçlarını dükkanının önüne çekme gibi bir zorunluluğu(!) olduğunu düşünen esnafın birçoğunun evi, cezaevi yerine yapılacak otopark ile dükkanı arasındaki mesafeden çok daha kısa... Yani aracını buraya çekeceğine evinin önünde bırakırsa daha kârlı... Hem maddi hem de manevi olarak!.. İlçemize dışarıdan gelen misafirler bu otopark alanını kullanır mı bilemem... Aracını bu otoparka çekecek, bayır yukarı epey bir yürüyecek, eğer alışveriş yaptıysa, bir de aldığı malzemeleri yeniden otoparka götürecek... Tabii yazı var, kışı var, yağmuru var, çamuru var, bir de çukurlu yollar var!..
   Bakalım hep birlikte yaşayıp göreceğiz nasıl bir proje ortaya çıkacağını... Ancak hayata geçirilmeden önce ilgililerin -halk parkları- hakkında detaylı bilgi edinmelerini ve -halk parklarını- gezip görmelerini tavsiye ederim... Mevcut parklar gibi yaptıkları takdirde, cezaevini aratmaz!.. Tek değişiklik; gardiyanlar yerine köpekler olur!.. Saygılarımla...


6 Nisan 2015 Pazartesi

UYUMANIN DA Bİ SAATİ VAR GARİ!..


   Hatırlarsınız 10 Mart 2015 Salı günü yayımladığım “HALK PARKLARINA HALK GİRMESİN DİYE KÖPEKLER SALINMIŞ” başlıklı köşe yazımda, Kalburcu Bayırı Taflan Sokak’ta bulunan ve Keşan Belediyesi tarafından hazırlanıp Keşan halkının hizmetine açılan İsmail Eker Parkı’nda yaşadığım olağanüstü(!) bir durumu dile getirmiştim...
   Kısaca hatırlatmam gerekirse; babamla yaya olarak çarşı merkezine bu sokağı kullanarak giderken, parkın içinden kapıya fırlayan 2 köpeğin havlama sesinden ürkmem ve saat 11.21 olmasına rağmen parkın kapısının kilitli olmasına ve içerisinde sadece köpeklerin bulunmasına dikkat çekmiş ve bu durumu yadırgamıştım... Yadırgamamı da; halk parkının kapısının kilitli olduğunu ve halk girmesin diye içerisine köpekler salındığını(!) ifade ederek belirtmiştim...
   O günden sonra, ta ki 4 Nisan 2015 Cumartesi gününe kadar İsmail Eker Parkı’nın bulunduğu sokağa yolum düşmedi... Ne tesadüftür ki, 4 Nisan Cumartesi günü, yine babamla aynı sokağı kullanarak çarşı merkezine gitmek üzere yaya haldeyiz... Ancak bu sefer saat farkı var... İsmail Eker Parkı’nın önünden geçtiğimiz sırada saat tam tamına 12.47 idi... Babamla da sohbeti öyle bir koyulmuşuz ki, parkın önünden geçtiğimizin farkına bile varmayacağım, eğer köpekler can alıcı şekilde kapıya dayanıp, havlamasa... Ancak köpeklerin havlamasıyla birlikte ben öyle bir çığlık attım ki, kapının kilitli olduğunu fark edince de biraz kendime gelip hemen saatime baktım... Tam babama diyordum ki, ‘Saat 12.47 ve park hâlâ kapalı’, babam bana doğru bakıp, kıs kıs gülmesin mi!.. ‘Ya ne korkuyorsun kızım, kapı kilitli, hayvanlar açlıktan kapıya yapışıp saldırıyor, hiçbir şey yapmazlar!’ diye üstüne bir de teselli verdi!.. ‘Bütün söyleyeceğin bu kadar mı baba?’ deyince de, ‘Senin bu kadar köpekten korktuğunu bilseler, bütün köpekleri üstüne salarlar!’ dedi... Tabi o anda benim jeton düştü!.. Saat 12.47 ve halk parkının kapıları kilitli, içerisinde köpekler dolaşıyor, halk parkının kilitlerinin açılması işletmecisinin inisiyatifine bırakılıyor ve Keşan halkının hizmetine sunulan bir parkı canı istediği saatte açıyor; ancak babam gibi -parkın o saatte kapalı olmasından ziyade, köpeklerin açlıktan havladığını- düşünenler de bulunuyor!.. Bu kadar iyi niyetli ve madalyonun diğer tarafından bakanlar olursa Keşan’a, bizim yöneticiler de gerile gerile anlatırlar icraatlarını her tarafta!.. Üstüne üstlük, ‘size halk parkları yaptık, kapılarını kilit taktık, içine köpekleri saldık, neden hayvancıkları beslemez de bağırtırsınız’ diye kafa bile tutarlar vatandaşa!..
   Keşan’ı yöneten sayın idareciler... Yatın kalkın da babam gibi iyi niyetli insanlara dua edin... Yoksa benim gibi üj-bej tane eli maşalı çıkacak karşınıza, ba bi kere gerile gerile gezer misiniz siz piyasada!.. Bahar geldi, yaz kapıda... Şu halk parklarını hangi işletmecilerin inisiyatifine bıraktıysanız dürtün onları da kilitleri çıkarsınlar kapıdan, köpekleri de atsınlar parktan!.. Uyumanın da bi saati var gari, akşamlara kadar uyumayı kimden öğrenmişler bilmem ki!.. Saygılarımla...


5 Nisan 2015 Pazar

AK PARTİ’DEN EDİRNE’YE BİR SÜRPRİZ DAHA MI!..


   AK Parti’de geri sayım başladı. 7 Haziran Genel Seçiminde milletvekilliğine aday olacak isimler 7 Nisan’da netleşecek. Şunun şurasında 2 gün kaldı yani...
AK Parti’de Edirne’den aday adayı olan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da dahil AK Parti Edirne eski milletvekili Necdet Budak, Müjdat Kahve, Ayhan Demir, Tuna Bekleviç, Hatice Gül, Ahmet Günşen, Mustafa Okur, Mahmut Kurt, Muzaffer Güven, Fatma Aksal, Fahrettin Savcı olmak üzere 12 aday adayı bulunuyor...
   AK Partili milletvekili aday adaylarının, CHP’liler gibi kendilerini 1. sıra ilan etmeleri(!) söz konusu değil... Çünkü, onlarda önseçim yapılmayacak... AK Parti Edirne İl Başkanlığı tarafından yapılan program dahilinde, aday adayı oldukları günden itibaren çalışmalarını sürdürüyorlar... Muhtemelen adaylar kesinleştikten sonra da bu böyle devam edecek, ta ki 7 Haziran Genel Seçimine kadar... İçlerinde nasıl bir fırtına kopar, kim hangi hayallere dalar, kim hangisi hakkında ne yorumda bulunur bilinmez ama hiçbirinden -çıt- çıkmıyor!.. Vira gezmeye, ziyaretlere, partilerinin politikalarını anlatmaya devam!...
   Hatırlarsanız 2011 Genel Seçimlerinde AK Partiden Edirne milletvekili adaylarının kim olacağı yönünde, özellikle de 1. sırada kim olacağı yönünde heyecanlı bir bekleyiş vardı... Çoğu kişiye ve partililere göre dönemin milletvekili Necdet Budak birinci sıraya yerleşecekti... O kesindi(!), daha çok ikinci ve üçüncü sıraya kimlerin yerleşeceği merak ediliyordu... Derken o tarih geldi ve alfabetik sıraya göre il il adaylar tanıtılmaya başlandı... Sıra Edirne’ye gelmişti ki, 1. sıra adayı Mehmet Müezzinoğlu olarak açıklandı... Ne adı ne sanı vardı açıklanana kadar... Halbuki Müezzinoğlu, İstanbul İmam Hatip Lisesinde dönemin Başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile sınıf arkadaşlığı yapmıştı... 1992 yılında Refah Partisi’nde siyaset yapmaya başlayan Müezzinoğlu, 2002-2007 yılları arasında da AK Parti İstanbul İl Başkanlığı görevini yürüttü. 2007 Genel Seçiminde 23. dönem İstanbul Milletvekili olan Müezzinoğlu, 2011 Genel Seçiminde de sürpriz olarak Edirne Milletvekili 1. sıra adayı gösterildi ve 24. dönem Edirne Milletvekili oldu... Yunanistan’ın Gümülcine kenti Kozlubekir köyünde doğan ve 1970’te öğrenim için İstanbul’a gelen, 1982’de de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olan Müezzinoğlu, Yunanistan’da hekimlik yapma imkanı olmadığı için 1983 yılında Meriç Nehri’ni kaçak olarak geçip Türkiye’ye iltica etti. Yunanistan vatandaşlığından çıkarıldığı için 1983-1986 yılları arasında Türkiye’de haymatlos (vatansız) olarak ikamet eden Müezzinoğlu, 1986’da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu ve vatandaşlığı sırasında da talep ettiği ‘Müezzinoğlu’ soyadını aldı... Ve Müezzinoğlu, 2011 Genel Seçimleri öncesinde 1. sıra aday gösterildiği Edirne’ye geldiğinde, kendinin Batı Trakyalı olduğunu hatırlatarak, kısa sürede hemşehrimiz olduğunu lanse ederek AK Partilileri de etrafında kenetledi... Sık sık geldiği Edirne’de, üstüne bir de Sağlık Bakanı olunca haliyle kıymeti daha bir arttı... Ancak buna rağmen Edirne genelinde, aslen Edirneli olan (Edirne veya ilçelerinden) adayların sıralamaya girmesinin gerektiği konuşuluyordu... Bazı kesim özellikle de AK Partililer bu dönem Müezzinoğlu’nun Edirne’den 1. sıraya yerleştirileceğine kesin gözüyle bakarken, Müezzinoğlu’nun İstanbul 3. bölgeden aday gösterileceği haberleri de basında yer almıştı... Bu haberin yer almasından sonra da AK Partili aday adayları arasında heyecan daha da arttı... 1. sıraya kim yerleşecekti?
   Duyumlarıma göre AK Parti Genel Merkezi Edirne’ye ikinci bir sürprize hazırlanıyormuş!.. Edirne’den 1. sıra milletvekili adayı AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu olacakmış!.. Merkez sağ oylarının büyük kesiminin Soylu’nun etrafında toplanacağına inanan AK Parti üst düzey yöneticileri, Edirne’den en az 2 milletvekili çıkarmayı planlıyormuş...
   Hadi gözünüz aydın CHP’liler... AK Parti’nin bu sefer ki sürprizi size yarayacak gibi!.. 3-0’ı garantilediniz, hadi gene iyisiniz!.. Saygılarımla...






4 Nisan 2015 Cumartesi

CHP, EMEKLİYİ UYANDIRDI!.. YA DİĞERLERİNİ UYANDIRABİLECEK Mİ?!





   Bugün 6 Nisan 2015 Pazar... Şunun şurasında 7 Haziran Genel Seçimine bugünle birlikte 63 gün kaldı... Yani 63 gün sonra ak koyun kara koyun belli olacak!.. Ya diktatör tek adam zaferi ile onun güdümündeki bir siyasi parti ile yeniden yola devam denilecek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti diye bir şey kalmayacak ya da diktatör rejime ‘dur’ denilip, hiç olmazsa geleceğimiz güvence altına alınacak... Geleceğimiz diyorum çünkü; kaybettiklerimizi geri almamız biraz zor gözüküyor!..
   Peki kaç kişinin umurunda; özgürlüğümüz, adalet, bir günde geçirilen ve içerisinde neler olduğunu tam olarak kavrayamadığımız yasalar, toprak kayıplarımız, milli değerlerimizin satılması, dış borç  yolsuzluklar vs... Ülkemizdeki vatandaşlarımızın %50’ye yakın bir kısmının bunlar umurunda değil!.. Onlar sadece ‘bugünü nasıl kurtarırız’, ‘bugün karnımız doysun’, ‘evladımın işi olsun’, ‘yattığım yerden para geliyor’, ‘param yok ama yeşil kartım var ve tedavi oluyorum’, ‘kış kapıda ama kömürüm devletten gelecek’, ‘erzak yardımı kapıda’, ‘engelli evladım var ama devlet beni destekliyor’, ‘yaşlılık aylığımın günü de geldi’nin peşinde; yani hepsi çıkıyor mani maniye!.. Yoksa İktidar Partinin meydanlardaki ‘yol yaptık, hastaneler inşa ettik, ulaşımda bu seviyelere geldik, IMF’ye borç vermeye başladık! (yalanın en kocamanı) söylemleri kimsenin en azından bu %50’lik kısmından %40’ının umurunda değil... Yolu, ulaşımı zaten %10’luk kısmı ancak kullanıyor, %40’ı zaten günü kurtarma derdiyle boğuşurken, gelen yardım ve vs.lerle ayakta dururken, yapılan yolları ve diğer hizmetleri ancak ceplerine sıkıştırılan üç-beş kuruş karşılığında miting alanlarına giderlerse duyuyor!.. Diğer %50’lik kısmının tamamı kullanıyor belki ama onlar da onlardan değil!..
   Her seçim öncesinde İktidar Parti yapacağı yatırımları, vereceği paraları anlatıyor... Paranın kokusunu alanlar sandıkta ampule basıyor!.. Ya muhalefet ne yapıyor; bir Atatürk’ü dilinden düşürmüyorlar, bir de iktidarın yolsuzluklarını, huysuzluklarını!.. Yani bir taraf ‘size şu kadar para vereceğiz’ diyorlar, diğer taraftakiler, ‘almayın onlar hırsızın parası!’ diyor... Lakin her seçim sonrası hırsızın parası makbule geçiyor(!) ve muhalefettekiler bir arpa boyu mesafe katedemiyor... Edemez çünkü ‘almayın onlar hırsızın parası’ diyeceğinize, ‘biz helalinden size bu kadar vereceğiz’ deyin de bak neler oluyor... CHP’den seçim öncesi ‘tüm emeklilere dini bayramlarda birer maaş ikramiye sözü’ verilmesi ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun bu sözü noterden tasdik ettirmesi, İktidar Partisi’ni hemen harekete geçirdi ve 100 TL gibi bir zaman gündeme geldi... Ancak vatandaşın aklına 100 TL değil, birer maaş ikramiye girdi... Düşünsenize 1.500 TL maaş alan bir emekli,  iki dini bayramdan yılda 3.000 TL fazla para ele geçecek... 100 TL’yi 12’yle çarparsak sadece 1.200 TL yapar... Yani CHP, AKP’yi 1.800 TL solluyor!.. Ve bu vaatten sonra emeklinin aklı fikri CHP’nin nasıl iktidar olacağına, ne yapılması gerektiğine çalışmaya başladı!.. Hele hele seçimden hemen sonra peş peşe gelecek iki dini bayram düşünüldüğünde, emekli türlü türlü hayallere girdi!.. Belki de CHP, AKP’nin iktidarlığından bu yana ilk defa bir seçim sürecinde isabetli bir konuya parmak attı ve vatandaşa varlığını hissettirebildi... O kadar, ‘bunlar yolsuz, soysuz, hırsız’ dedi ama kimse tınlamadı!.. ‘Para para’ deyince ise vatandaşın gözü açıldı!..
   Ancak ve ancak sadece 63 gününüz kaldı!.. Hırsızı, huysuzu, yolsuzu, trafoya kaçan kedileri ve vs.leri herkes biliyor, görüyor, şeffaf şeffaf seyrediyor ama bir taraftan da uyku tatlı geliyor ve kuzuların sessizliğine yatıyor!.. Emekliyi uyandırdınız, tebrikler... Şimdi sıra işçide, çiftçide, memurda, esnafta, öğrencide, işsizde... Farklı politikalarınız varsa onları iktidar olduktan sonra hayata geçirmek için bir yol çizersiniz ama seçim öncesinde işçiye, çiftçiye, memura, esnafa, öğrenciye ve işsize yönelik ‘para politikası’ üretin ve taahhüt edin ki, iktidarlığınızı garantileyin... Yoksa hâlâ politika üretmek yerine, vatandaşa ‘yolsuzluk, hırsızlık’ naraları atarsanız, sittin sine iktidarlığa kavuşamazsınız!.. Vatandaşın bu söylemlere karnı tok çünkü paranın ucu oradan gözüküyor!.. Para para para... Varlığı iktidar; yokluğu muhalefet!.. İnşallah uyanır CHP’liler de padişahlık sona erer!.. Saygılarımla...