6 Kasım 2012 Salı

İŞ ÇOK AMA YAPACAK ‘ADAM’ YOK…

Bazı şeyler için çok geç kalmışım ama en azından geç kalmayanlar bunu değerlendirebilir… Her şeyden önce şunu belirtmek isterim ki sevgili okurlarım, yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak üzere istirahatteyim şu anda… İzne ayrılırken oldukça tereddütlüydüm, ‘1 hafta çalışmadan nasıl duracağım’ diye ama şu anda çok doğru ve isabetli bir karar aldığımın farkına vardım geç de olsa… Hiç böyle saate bakmadan ayak üstü sohbetlerim olmamıştı, ‘haber kaçıracağım’ diye… Ya da esnafla kahve, üstüne çay, uzun uzun zaman kaygısı olmadan sohbet etmişliğim hiç yoktu… Ya telefon ya toplantı saati nedeniyle hep en heyecanlı yerinde bölünürdü sohbetlerimiz… Ama birkaç gündür öyle keyifli sohbetler yapıp, insanları rahat rahat dinleme fırsatını buldum ki, ‘iyi ki de izne ayrılmışım’ dedim kendi kendime… Sadece esnaf ziyareti mi, tabii ki değil, ev ziyaretleri de eklendi üst üste… Neyse sırayla bütün ziyaretlerden aldığım bilgileri, notlarımı, gözlemlerimi ve düşüncelerimi paylaşacağım sizlerle…
Akşam uzun uzun düşündüm… Evet, ben geç kalmıştım evlat yetiştirmek için… Bundan sonra da evlat sahibi olma gibi bir şansım bulunmadığı için evlat yetiştireceklere nasihat edeyim dedim…
Eskiden erkek çocukları için belli bir yaşa gelene kadar uslanmayıp, halk dilinde ‘adam olmayınca’, nasılsa askere gittiğinde ‘adam olacak’ denilirdi… Ancak el bebek gül bebek büyüyen evlatlar, asker ocağında da başlamış naz yapmaya… Komutanın verdiği emri yerine getirmek zor gelirmiş bizim hanım evladına… O nedenle kız anaları… ‘Askerliğini yapmışsa, adam olmuştur bu delikanlı’ diye kendinizi avutup, kızlarınızın başını yakmayın, eğer kızınızı iyi yetiştirdiğinize inanıyorsanız damat adayını da eğitimden geçirip, öyle yuva kurmalarını sağlayın…
Ancak… daha bebesi olan anne ve babalara da şunu söylemek isterim… Eğer benim şu anda 1 yaşında bir evladım olsa idi, kız ya da erkek fark etmez… Ben evde iş yaparken eline bir bez de onun verir, hiçbir işe yaramayacağını bilsem de o bezi elinde tutmasını sağlardım… 3 yaşında mı fark etmez… Benimle birlikte mutfağa girmesini ve her yeri yakıp yıksa da benim yemek için kullandığım malzemeyi önüne yığıp, ben yemek yaptığım sürece onun da bu malzeme ile oyalanmasını sağlardım… 7 yaşına mı geldi… Okuldan kalan tüm boş vaktini, dinlenme ve oyun saatleri hariç, mutlaka para karşılığı (bu parayı ben veya işe verdiğim işveren verebilir) bir işte çalıştırırdım… İster 1 saat, ister 3 saat, ister 5 saat… Ama mutlaka bedenini yoracak ve ter dökecek bir işte… Ve buradan kazandığı parayı da harçlık olarak kullandırırdım...
Milyoner, hatta trilyoner olsam da bunu yapardım… Hiç iş mi bulamadım; evdeki çöpü attırır, sokaktaki çöpleri toplatır veya apartman bahçesinin temizliğini yaptırırdım bedel karşılığı… Hem de hiç acımadan…
Neden mi? Çocuklarımızı o kadar el bebek gül bebek büyütmüşüz ki, şimdi hiçbirine iş beğendiremiyoruz maalesef… Namusuyla, alın teriyle yapılan her işin bir ‘iş’ sayılabileceğini algılayamıyor bu devirde birçok genç… Onlara göre iş sadece masa başında oturmak, hafta sonu tatil yapmak, kolay yoldan, terlemeden, çaba sarf etmeden para kazanmak…
Şu Keşan’da onlarca dükkânın kapısında ‘eleman aranıyor’ yazıyor ama birçok genç ‘işsizlikten’ yakınırken, bir tanesi girip ‘ne kadar para veriyorsun’ diye bile sormuyor… Kazara sorup da işe başlayanlar olursa, onlar da en fazla 1 hafta dayanıyor… Sonra ‘işsizlik’ var deniliyor… Ne işsizliği Allah aşkına… İş çok da yapacak adam yok!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder