15 Ekim 2014 Çarşamba

ESKİNİN VE ŞİMDİNİN ANNELERİ...

     Geçtiğimiz günlerde Facebook paylaşım sitesinde gezinirken bir söz dikkatimi çekti ve beni epeyce eskilere götürdü...
     Söz aynen şöyleydi: Beğendiği renkte kanepe bulmak için mağaza mağaza gezip, kanepeyi aldıktan sonra örtü örtüp kanepeyi ebediyen kapatan kişiye ‘Anne’ denir...
    Bu söz bana hem rahmetli annemi hatırlattı hem de eskilerin hafızamda canlanmasını sağladı...
    Evet, annelerimiz, anneannelerimiz, babaannelerimiz, teyzelerimiz, halalarımız, yengelerimiz için bu sözü çok sık kullanırdık eski zamanlarda...
Hiç unutmam, becel yağ yeni yeni raflarda yer almıştı. O zamana kadar katı yağlar hep kağıt ambalaj içindeydi... İlk defa plastik bir kap içinde katı yağ satışa sunulmuştu ve reklamı da iyi yapılmıştı ki, kısa sürede dolaplarımızda yerini aldı... Aldı almasına da, ah o becel yağ yüzünden çektiklerimi bir bilseniz... Rahmetli anacığım, biten her becel yağın kutusunu yıkar, soframızdan artan yemekleri de becel yağ kutusuna koyarak, buzdolabına yerleştirirdi... Öyle günler oluyordu ki, buzdolabımızda en az 10 tane becel yağ kutusu... Buraya kadar normal, ancak benim sabah tost yapmak için verdiğim mücadele, deveye hendek atlatmaktan daha zor geliyordu! Canım ne zaman peynirli domatesli tost istese ve bir tostun yapılışı 5 dakikalık bir iş olsa da, becel yağı kutularından dolayı ya yarım saatte ancak sonuç alabiliyordum ya da sinirlenip vazgeçiyordum! Neden mi? Ekmek ve domates tamam, 30 saniye sürmeden tost için hazır... Ya peynir ve yağ kısmına ne dersiniz? O sarı becel yağı kutusunun hangisinin içinden yağ ve peynir çıkacağını bulabilmek için en az 10 kutuyu test etmek zorundasın! O kutuyu açarım; akşam yemeğinden kalan salata! Öbürünü açarım; akşamdan kalan pırasa yemeği! Diğerini açarım; içinden turşu çıkar! Onu, bunu derken en az 10 becel kutusu tarafımdan test edilmiş olur! Sonlara doğru sinir katsayım artınca da öyle bir hızlı açışım vardır ki o becel yağı kutularından birini, bir de içinde sulu yemek varsa, hepsi yere! İşte öyle anlarda, ne iştah kalır ben de ne de afiyet!
Velhasıl becel yağı kutuları ile başlayan maceramız, yoğurt ve dondurma kapları ile de iyice çeşitlenmeye başlayınca, siz düşünün artık gerisini... Aradığını bulabilmek için buzdolabının başında, en az 15 dakika oyalanırsın...
    Neyse ben yine iyi zamanlara denk gelmişim... Mesela, benim çocukluğumda evlerde kütüphaneli divan, çekyat ve koltuk vardı... Kütüphaneli divan ile çekyatlara oturdum ama misafir odasındaki koltuğa oturabilmek için misafir gelmesini dört gözle bekliyordum! Misafirden misafire ancak odanın kapıları açılır ve çaktırmadan bir iki kere oturup kurulurdum üstünde!
Divan olayına denk gelmedim... Ablamla ağabeyim anlatırdı, rahmetli annem öyle bir düzeltirmiş ki o divanı, mum gibi yapar ancak karşıdan seyrettirirmiş! Ablamın arkadaşları gelirmiş misafirliğe ama divanın düzeni bozulacak diye korkudan halı üzerinde ağırlarmış arkadaşlarını! Tabii ki bunlar sadece benim rahmetli annemin kuralları değildi... Eskiden bütün annelerimiz, büyüklerimiz bu şekilde davranır, bizden de koydukları kural ve kendilerine göre olan doğrularına uymamız istenirdi... Uymama şansımız da pek yoktu eskiden... Kızılcık sopası kapı arkasında nöbette idi her daim!
    Yine de çok güzel günlerdi o günler... Evimizde olan her şeyin kıymeti bilinir, emeğinin hakkı verilir ve gül gibi geçinilip gidilirdi, kızılcık sopasına rağmen!
Bir de şimdiki zamanın annelerini değerlendirip, “Beğendiği renkte kanepe bulmak için mağaza mağaza gezip, kanepeyi aldıktan sonra örtü örtüp kanepeyi ebediyen kapatan kişiye Anne denir...” sözünü tekrarlayalım...
    Doğrusu şimdiki zamanın anneleri ile pek bağdaştıramadım ben bu sözü...
    Evet, şimdiki zamanın anneleri istediği renkte kanepeyi alabilmek için mağaza mağaza geziyor ve alıyor ama, her ne hikmetse 3 ay sonra o çok beğendiği renkten sıkılıp, yenisi için turlamaya başlıyor!
    O çok beğendiği kanepede birkaç ay oturuyor, hadi bilemedin birkaç sene, ancak modayı takip etmek adına eskiciye verip, yenisini alıyor evine... Evindeki eşyalar eskimese de ihtiyacı olmasa da illaki kovalaklık yapacak ve aile bütçesini sarsacak ya, başının etini yiyor kocasının ve değiştiriyor eşyasını!.. Bu arada onlar eşya değiştire dursun, karısının bu halinden illallah diyen kocalar da, yeni hatun arayışına giriyor çektikleri dırdırdan dolayı!
   Becel yağı kutusunu yıkamak mı şimdiki annelerde, vallahi kutunun dibinde daha yağ bitmemişken, sıyırmak zor geliyor ve içindeki yağ ile beraber gidiyor çöpe!
   Öyle misafiri bekleyen koltuk da yok çok şükür şimdi evlerde... Çocuklar geziyor koltuk tepelerinde, yemekler besleniyor üzerlerinde, mala değer vermek kalmış eski günlerde...
   Şimdilerde çalışmayan annelerin bile bakıcıları var evlerde... Eğer çalışıyorsa da, her işi yaptırırlar ellere!
   Sözüm meclisten dışarı ama çok az ‘fedakâr anne’ kaldı bu devirde... Gerçi, evlendiğin gün her şeyin hazırsa, dayalı döşeli hiç eksiksiz bir ev seni bekliyorsa, hiçbir emek sarf etmediysen, daha fazlasını da beklemek abes olur bence...
   İşte bu nedenle: Ah be anacığım keşke hayatta olsaydın da, tost yapabilmek için en az 10 becel yağı kutusu ile mücadele edip, bu zorluğun zevkini tadabilseydim eskiden olduğu gibi... Nur içinde yat, mekanın cennet olsun senin ve tüm annelerin!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder