18 Ocak 2012 Çarşamba

DAHA NE İSTER GEVURUN KIZANI, BELASINI MI...

     Hatırlarsanız bir süre önce yazdığım bir köşe yazısında 50 milyon TL’lik bütçenin öğlende iş başı yapmakla yürütülemeyeceğine ve sorumluluk alınması gerektiğine değinmiş, ilgililere sabah erken saatlerde görevlerinin başında olmaları konusunda öneride bulunmuştum...
Hatta bu yazımda özel sektörden örnekler vermiş, başarılı olan patronların sabah işlerine erken gittiklerini ve geç saatlere kadar da kaldıklarını belirterek, çalışanlarını sürekli denetlediklerinden bahsetmiştim...
Bu yazım; evde oturan, yerel yönetimden hizmet bekleyen emekli ve memur vatandaşımın hoşuna giderken; özel sektörün darbesini yiyen sigortalı vatandaşım ise bana ulaşarak, onların da çilesini dile getirmemi istedi...
Hatta vatandaşım, devlet dairelerinde üst makam sahiplerinin ne kadar işe erken gelmesi sabırsızlıkla beklenirse, özel sektör çalışanlarının da ‘aman patron gelmesin’ diye can attığını söyledi... Tabii ki bu vatandaşlarımın da kendilerine göre haklı nedeni vardı...
Devlet dairelerinde sabah giriş, öğle tatili ve akşam çıkış saatleri bellidir... Burada görevli memurum mesai saatleri içinde her ne kadar görevini icra etse de, çayını, kahvesini, neskafesini içer, hatta içtiği Türk kahvesinin falına bakar(!), dedikodusunu yapar, internette gezinirken Türkiye’yi bırak, dünyada neler olup bittiğinden haberdar olur, mankenler nereye gitmiş, kiminle ne yapmış, falanca dizinin yorumu derken, hiçbir şeyden de kusur kalmazlar... Maaşlarından ne bir kuruş fazla, ne de az alırlar... Mesailerini geçirirlerse de ek mesai ücretine hak kazanırlar...
Özel sektöre gelince; bu sektörde çalışan vatandaşım kazara içtiği Türk kahvesinin fincanını ters çevirse, o iş yerini falcı dükkânına; yan masadaki arkadaşıyla 5 dakika bir sorununu paylaşsa, o iş yerini kadınlar hamamına; 2 dakika internete girse chat yapıp o iş yerini internet kafeye çevirdiği söylenir patronu tarafından... İşin yoğun olduğu günlerde gece yarılarına kadar çalışsa, ‘Çalışmadığın, boş boş oturduğun günlere tut’ nasihatında bulunulur yine patronu tarafından.... Zam istese, ‘Ben kazanacak mıyım bakalım” ya da “Bana ne kazandıracaksın ki fazladan para istiyorsun’ cevabını alır patronundan... Yine bu patronlar, ne iş olsa verirler çalışanlarına ve yapmasını isterler... Her işin ehli olacaklar ya... Hem becerileri hem bilgileri gelişecek(!)... İşin içinde bir de kariyer var(!)... patrona göre...
Bir de eğer sigortalıysan ve asgari ücret de alıyorsan... çok büyüksün(!) demektir bölgemizde... Aldığın ücret tam tamına 701,44 TL... Öyle bir allandıra pullandıra anlatılır ki, duyan da asgari ücretlinin milyarlarca lira aldığını zanneder ve aldığı paranın da tamamının cebine girdiğini...
Adı üstünde işte asgari ücretlisin... Asgari ücretli bir işçinin zaten ev sahibi olma gibi bir durumu söz konusu değildir... Hayatı boyunca asgari ücretle çalışsa, iki yakası zaten bir araya gelmez... Hele hele çocuğu yetişip, okul çağına da geldiyse ayvayı yediği andır... Çocuklar demiyorum çünkü asgari ücretli kazayla bir çocuktan fazla evlat sahibi olmuşsa... zaten ona diyecek sözüm yok, Allah günahlarını bağışlasın(!)
Yani bu asgari ücretli, ev kirası, elektrik ve su faturası gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılasa, yeme-içme konusunda da hayatı boyunca rejime mahkum(!)
Anlayacağınız saygıdeğer patronlar, parası belli, yaptığı iş belli olmayan(!) çalışanlarınıza da hak ettiği bedeli verirseniz, yaşadıkları huzur ve mutlulukla işlerinde daha verimli olacak ve sizin de sermayenize sermaye katacaklardır...
Bu arada patronlar harici işi gücü olmayan Trakyalı vatandaşım da konuşurlar aralarında ‘A be em asgari ücretliymiş, emi de sağlıktan yararlanırmış bizim Asan’ın oğlu... Daha ne ister gevurun kızanı, belasını mı(!)... Birde buldu mu kendiciğine sigortalı yavuklu, krallar gibi yaşarlar... Keşkem benim evladım da bulsa kendine böyle bir işçik de gül gibi geçinip gitse(!)’...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder