25 Nisan 2012 Çarşamba

KEŞAN’I KAFA DUMANLIYKEN TURLAMAK BİR BAŞKAYMIŞ!..

Epey bir zaman olmuştu… şöyle Keşan’ın bütün cadde ve sokaklarında turlamayalı… Vatandaşım sürekli serzenişte bulunup, aksaklıkları dile getiriyordu, ancak yazabilmem için kendi gözümle bir kez daha görmem gerekiyordu…
24 Nisan 2012 Çarşamba günü Keşan’ın dört tarafını tüm ara sokaklar dahil olmak üzere turladım… Ara ara kısa molalar da verdim… Kilitli taş döşenen sokaklardan geçerken uzun süredir böbreklerimde taşıdığım taşları düşürdüm!.. Yine asfalt olan sokak ve caddelerden geçerken aracımın ne kadar civata ve vidası varsa döküldü… Hele hele Bağkur evlerinin altında kalan caddeden geçerken savaş alanına girdiğimi hissettim… Bir ara şehir merkezine geldiğimde parka oturup soluklanayım dedim ancak başıma bir garson dikildi ve ‘ne arzu edersiniz?’ diye sordu… 50 kuruşluk çayı 1 TL’ye içmemek için yerimden kalkıp, aracıma yöneldim… Başka bir halk parkı(!) aradım kritik yapmak ve soluklanmak için ama şöyle başıma dikilinmeyen ve ‘ne arzu edersiniz?’ diye sorulmayan bir park bulamadım…
Bir ara mezbaha tarafına yöneldim… Hayvan barınağı ve mezbahanın ne kadar yakın mesafede olduğunu ve onca hayvanın kıllarının mezbaha tarafına uçma ihtimalini düşündüm…
Mehmet Gemici Cennet Bahçesi’ne indiğimde de cennetten ziyade cehenneme dönmüştü… Her yer çöp içinde…
Sıra Keşan’ın metruk binalarına geldi… Hangi binanın önünde durduysam… içeriden ya elinde şişeyle, ya da kolunda hatunla çıkan birilerine denk geldim!.. İçinden canlı çıkmayanların ise çöplük yuvası olduğunu gördüm…
Trafik akışı yoğun olan tüm caddeler ise her zaman olduğu gibi sağlı sollu otopark(!) konumundaydı…
Bir ara bizim mekancıların olduğu sokaklardan geçtim… Aman Allah’ım şeytan görmüş gibi süratle uzaklaştım…
Epey bir turladıktan sonra saat 22.00 sıralarında evimin yolunu tutmuştum ki… alkol kontrolü yapan trafik ekibi çevirdi… ‘Üfleyeyim ama boşa gider’ dedim… ‘Şayet 2-3 saat sonra rastlarsanız ne ala!..’ diye de espri yaptım…
Kendi kendime bu böyle olmayacak diye mırıldandım… ‘Bir kere de birkaç duble atıp şu Keşan’ı turlamam lazım’ diye söylendim… Bakalım Keşan o zaman nasıl görünecekti bana… Alkolle aram hiç iyi olmadığı halde… hem Keşan’ı hem de gözlemlerimi test etmek adına… 1 gece de olsa bu şerefe nail oldum… Bütün gezdiğim sokak ve caddeleri sil baştan yeniden turladım…
Kilitli taş döşenen sokaklardan geçerken kendimi İstanbul’da Boğaz’da bir yattaymış gibi hissettim... Dalgalar öyle hafif hafif sallıyordu ki keyfine doyamadım…
Bağkur evlerinin altında kalan caddeden geçerken Keşan’ı 3 boyuttan izledim. Bir aşağı, bir ortaya, bir yukarı iniyordu… Bedava 3 boyutta izleme imkanı bulup, müthiş keyif aldım…
Şehir merkezine geldiğimde parka oturup soluklandım ve başıma garson dikilmeyince ortalığı ayağa kaldırdım… Kapatıp gitmişler bizim halk parkını…
Başka bir halk parkı(!) aradım kritik yapmak ve soluklanmak için ama garsonlu bir park bulamadım…
Mezbaha tarafına yöneldim… ‘Yaa…’ dedim; ‘ne kadar iyi düşünülmüş!..’ Hayvan barınağından al hayvanları, kes mezbahada!... Bu kadar pratik çözüm hangi idareye nasip olur…
Mehmet Gemici Cennet Bahçesi’ne indiğimde ise biraz hayal kırıklığı yaşadım… Hangi bira şişesine saldırsam boştu!..
Keşan’ın metruk binalarına gelince… Hangi binanın önünde durduysam… şenlik vardı… Sallana sallana çıkanlar… şişeleri tokuşturanlar… Ne ararsanız mevcut…
İçinden canlı çıkmayanlar ise saray gibiydi… Hepsinde bir döşek bulunuyordu…
Trafik akışı yoğun olan tüm caddeler ise bomboştu… Sanki bütün araçlar Keşan’ı terk etmiş, aracım kız gibi salınıyordu caddelerde…
En son yine mekancıların bulunduğu sokaklardan geçtim… Aman Allah’ım ne görsem… bütün sokakları huriler basmış… ‘Cennete düştüm’ diye hayal ettim…  Keşan’da mıyım, Cennet’te miyim kestiremedim…
Epey bir turladıktan sonra saat 02.00 sıralarında evimin yolunu tuttum ve bizim trafik ekibine rastlamayınca bu macerayı da kazasız belasız atlattım…
Sonuç mu? Keşan’ı kafa dumanlıyken turlamak bir başkaymış!... Ayrıca bizim yöneticilerin Keşan’ı neden toz pembe göründüğünü de anlamış oldum!.


1 yorum: