Ah bu Nataşa yok mu bu Nataşa, Vatandaşımdan gelen mektubu okumuş, ne kadar it varsa saldı
etrafıma!
Günlerden
Pazar... 1 Eylül 2013 yani... Sabah kahvaltımı ediyorum keyifle balkonda...
Hafta içi böyle bir keyfe nail olamadığım için, bu günlerin acısını topluyor, hepsini
birden çıkarıyorum Pazarda...Kahvaltı faslım bitti, sıra geldi Türk kahvesi keyfine... Bir taraftan da karalıyorum bilgisayarımda bir şeyler yine... Sükûnet ise olabildiğince... Bu arada ‘tık’ da yok mahallemizde... Ve nazar değiyor sessizliğe... Önce bir itten gelen havlama sesi duyuyorum, 5 dakika içinde havlama sesleri artıyor, bende de kriz başlıyor... İtlerin hepsi balkonumun karşısına geçiyor, sanki mübarekler bana konser veriyor. Ne ‘çü be’ desem gidiyor, ne de ‘hü be’den anlıyor... Bütün kovalama tekniklerini denesem de, bir türlü başarı gösteremiyorum...
Velhasıl benim keyif itlerin havlama sesine tahammülsüzlüğüm ile sona eriyor ve içeri girip, sesten de etkilenmemek adına balkon kapısını ve evimin o yöne bakan açık pencerelerini kapatıyorum... Böylece de Pazar sabahımın büyük bir kısmını itlerle mücadelede geçirmiş oluyorum!
Bu, birinci fasıldı tabiî ki... İkinci ve heyecanlı fasıl ise yaklaşık 1 saat sonra başladı... Kapımın zili olabildiğince aralıksız çalıyor... ne mübarek elmiş, zilden kopamıyor! Vira çalıyor benim zil... Derken kapıyı açıyorum, mahalle eşrafından bir vatandaşla karşılaşıyorum... Daha ‘buyurun’ demeden, ‘Nataşa’dan size suikast var!’ cümlesi ile karşılaşıyorum... Ve devamında, ‘pencereden aracınıza bakar mısınız?’ diyor bu mahallelim... Bu arada kalpten de gidecek gibiyim... Hızlı adımlarla pencereye yaklaşıyorum, bir taraftan da Nataşa’nın bana ne gibi zarar vereceğinin hesabını yapıyorum... Ve pencereden gördüğüm manzara karşısında, kapıda bekleyen mahallelimle göz göze gelip, kahkahayı basıyorum!..
Meğer Nataşa, yazıma kızmış, rıskı kesilecek diye benden hıncını çıkaracakmış... Salmış erkek itleri peşime, birini de dikmiş arabamın önüne! Maksat beni evde hapsedecekmiş, itler hakkında yazmamı engelleyecekmiş...
Pabuç bırakır mıyım ben bu itlere, aldım fotoğraf makinemi başladım çekmeye... Flaşa dayanamayan itler, dağıldılar teker teker... Bizim Nataşa bu duruma çok içerledi, o salladığı kuyruğunu toplayıp, kiminle dans ettiğini fark etti!
A be Nataşa, bu sefer tosladı fena taşa... Ya seni bu mahalleden attıracağım ya da iki günde bir yaptığın tüm rezillikleri Keşan halkıyla paylaşacağım... Pavyonları attık şehir dışına, sen sokak pavyonu mu açacaksın başımıza... Vallahi kafamı kızdırma, seni fuhuş üstü fotoğraflar, attırırım zindana! Hadi bakalım sal sıkıysa bir daha itleri başıma!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder