Geçtiğimiz günlerde, Keşan’da görev yapan ancak Keşanlı olmayan bir devletimin memuru ile
sohbetimiz oldu... Doğrusu bu sohbetten de oldukça keyif aldım... Öyle güzel
gözlemlemiş ki Keşan’ı ve Keşanlıları, sanki anadan doğma Keşanlı gibi...
Köşe yazılarımı da takip ediyormuş bu
devletimin memuru... Özellikle de içinde ‘alkol’
ve ‘alkolik’ geçen yazılarımdan
bahsetti... Ancak bilmediğim daha çok şey olduğunu belirtti... Keyifle dinledim
kendisini... Önce Keşan’ın kültüründen ve tarihinden söz etti... Bektaşilerden
almışız kültürümüzü... Bugüne kalan ise o kültürün içinden sadece alkolmüş... O
da mezesiz alkol(!)... Meze yerine ‘bayan’
eşlik ediyormuş bizdeki kadehlere... Alkolün yanında olması gereken meze
çeşitlerinin haricinde bir küçük tabak çerez, cips ve çıtır bir bayan(!) varmış
masada...
‘Aman’ diyor memurum... Hele o beş dakikada ‘aşkım, hayatım, karıcığım, kocacığım, bitanem’
muhabbetlerini ise hâlâ çözemediğinden bahsediyor... ‘Dakikada aşk-ı muhabbet’ diye ekliyor
ifadelerine... Sonrasında ise sarı sarı liralar(!)... ‘İşçisine asgari ücreti vermekte direnen ağalar; gecede 10 bin TL’yi su
gibi harcarlar’ diyor devletimin memuru... Haa bir de ilk bizim bölgede
görmüş prefabrikten pavyonu...
Bu memurumun dikkatini Roman
vatandaşlarımızın oyunları da çekmiş... ‘Yok
böyle kemiksiz oynayış’ diye anlattı izlenimlerini... Tüm konvoylarda Roman
vatandaşların çaldığını, ancak düğün sahibinin Roman olup olmamasına göre
ritimlerinin farklı olduğunu belirtti... ‘Sizinkilere
çalıyorlar, bir ileri iki geri yapıyorlar ama kendi düğünleri olduğunda bir
darbuka ve ince çıta ile ortalığı kırıp geçiriyorlar’ dedi... Roman
düğünlerini seyretmenin tadına doyamadığını ifade etti...
Yine bu memurum 1 buçuk yılda Keşan’daki
siyaseti de çözmüş olmalı ki; ‘Keşan’da
CHP’li aday için orta yere bir kazık, üstüne de ceketi atın, yine de başka
tercih olmaz(!)’ dedi...
Sohbetimizde oradan buradan derken, baktım
ki devletimin memurunun Keşan’daki izlenimlerinden olumlu bir ifade çıkmayacak,
hemen atlayıp lafa ‘Saros Körfezimize
diyecek bir sözünüz olmaz herhalde’ dedim...
Aman keşke demez olaydım... Devletimin
memuru aynen şu ifadeleri kullandı Saros Körfezimize: ‘Bereket Saros Körfezi kendi kendini temizliyor Neşe Hanım... Buradan
yırtıyorsunuz işi(!)... Bizim anne-babalarımız dışarıda bir şey yediğimizde
çöpünü bulunduğumuz yere bırakmayı değil, en yakın çöpe atmayı öğretti... Sizin
Erikli Sahilindeki yerli turistleriniz mısırı afiyetle yiyor, ondan sonra
koçanını kumun içine içine gömüyor... Ertesi gün bir tarafına batan şeyin kuma
soktuğu kendi mısır koçanı olduğunu bile fark etmiyor(!)... Kumda insan kadar
çerçöp de bulunuyor... Deniz kendi kendini temizlemese eğer, çöpten içine kimse
giremez... Anlayacağınız Neşe Hanım... Keşan’a kültürden önce para girmiş...
Paranın olduğu ancak kültürün olmadığı bir toplumda da bundan fazlasını
beklemenin manası yok...”
Evet saygıdeğer Keşanlılar... Uzak
memleketten gelip sadece 1 buçuk yıldır Keşan’da ikamet eden devletimin
memurunun izlenimleri bundan ibaret... Paramız varmış ama kültürümüz yokmuş...
Parayla her şeyin satın alınabileceğini düşünen hemşehrilerim... O zaman önce
kültür alıp, yiyelim, sonra etrafta gezinelim... Yoksa gelen giden memurum
tarafından ‘paralı kültürsüzler’
diye anılmaya devam ederiz... Saygılarımla...