22 Ocak 2014 Çarşamba

BENİM ADAYIM YOK, BELEDİYEM VAR...


Keşan’ımızdaki aday adayları arasındaki gerilim hattına vatandaşım da girmiş!.. Birkaç gün üst üste yazdığım yerel seçim ve aday adaylarına yönelik köşe yazılarımın ardından, vatandaşım benim adıma ‘Neşe Hanım’ın adayı bu, Neşe Hanım’ın adayı şu’ diye hüküm kesmiş!.. Ancak ayvayı yemiş!..
Öncelikle Neşe Hanım kendi düşüncesini ya da kendi ile ilgili bir konuyu yazarsa, direkt üstüne basa basa söyler zaten... Ancak aldığı bilgi ve izlenimlerden hareketle yazarsa, onu da yazısının bir köşesinde ima eder... O nedenle bilmenizi isterim ki; aday adayları ve yerel seçime yönelik yazılarımı aldığım izlenimler üzerine köşeme döktüm... Eğer ‘benim adayımı’ da o kadar merak ediyorsanız, daha fazla sizleri de merakta bırakmayayım...
Neşe Hanım’ın yani bendenizin adayı; Keşan Belediyesi... Keşan Belediyesinin de Belediye Başkanlığı koltuğuna oturacak kişiden beklentilerime gelince... Hani nasıl bir misafirimiz Önder gazetesine geldiğinde, ben en fazla sohbet için 1-2 dakikamı ayırabiliyorsam, aynı şekilde tüm Belediye çalışanlarının da sohbet için en fazla bu kadar vakit ayırma şansı olmasını ve geriye kalan mesaisini dolu dolu çalışarak geçirmesini diliyorum... Hep şu taşladığım, eleştirdiğim zabıtalar var ya, bu zabıtalarımızın hepsinin ayrı ayrı konularda görevlendirilip, görevlerini yaparken de müdahale edilmemesini istiyorum... Zabıtalar etkisiz eleman kategorisinden çıkarılıp, bir yaptırım uygulamaya kalktığında, ‘falancaya seni şikayet ederim’ söyleminin çürütülmesini ve zabıtaların ciddiye alınmasının sağlanmasını bekliyorum... Belediyemizde çalışan tüm işçilerin; en alt kademesinden en üst kademesine kadar aynı anda emeğinin hakkını almasını ve mutlu hizmet vermesinin sağlanmasını diliyorum... Belediyemizin bir kurum olduğunun unutulmamasını ve hiçbir şekilde kişisel çıkarlara çanak tutulmamasını bekliyorum... Fuzuli masrafların (bir bardak çaydan, bir duble rakıya, tek bir karanfilden, çelenge kadar) <Devamı Önder gazetesinin yarınki (23 Ocak 2014) sayısında...>

19 Ocak 2014 Pazar

POLİTİKACI İLE FAHİŞENİN SOHBETİ!


Türk milleti olarak olağanüstü bir yaratıcılık gücüne sahibiz... Sosyal paylaşım sitelerinden biri olan Facebook’ta dolaşıyorum... Birden bir karikatür gözüme ilişti... Politikacı bir adamla fahişe bir kadın sohbet ediyor... Politikacı adam diyor ki; ‘30 yıllık siyaset hayatımda hiç rüşvet almadım’... Karşısındaki kadında politikacının söylediklerine o kadar inanmış ki(!) hemen karşılık veriyor; ‘Ben de 25 yıllık fahişeyim ama hâlâ bakireyim!’ diye...

Politikacı şaşırıyor bu cevap karşısında ve ‘Nasıl olur, karşınıza hep iktidarsız erkekler mi çıktı ki bakire kaldınız?’ diye soruyor... Fahişe kadın altta kalır mı, hemen yapıştırıyor cevabı: ‘Siz 30 yıllık siyasi hayatınıza benim gibi 5 kuruşsuz başlamışsınız ve bugün sayısız gayrimenkul sahibisiniz, paranızın da hesabını bilmiyorsunuz. Siz nasıl siyasi hayatınız da hep cömert, eli açık, karşılık beklemeyen müteahhit ve çeşitli firmalarla gönül birliği yaptıysanız ve rüşvet değil de öpücük aldıysanız(!), bana verilen öpücükler de iktidarsızların öpücükleri(!) idi. O nedenle de ben hâlâ bakireyim, siz de sütten çıkmış ak kaşık!’
Ne kadar güzel sohbet ediyor politikacı ile fahişe kadın değil mi? Vallah benim bile inanasım geldi! 30 Mart 2014 yerel seçimlerine az bir süre kala, böyle bir örnekleme yapmak istedim siyasilere...
Keşan’ımızın görüntüsü ortada... Taş yığınına döndü son yıllarda... Koskoca apartmanlar dikiliyor ama neredeyse hiçbirinin otoparkı yok altında... Otopark için gereken bedeli yatır ama otopark değil de başka bir maksada geçir... ‘Sonra da Keşan’da otopark sorunu var’ deyip, çözüm olarak da boş alanları veya yeşil alan olarak değerlendirilmesi gereken yerleri, otoparka dönüştürmeye çalış...
Bugün Keşan’ın birçok mahallesinde yeni yeni binalar yapılıyor ve hepsinin etrafı araç yığını... İstediğiniz kadar otopark yapın ancak bu trafik sorununu ‘kuralına göre oynamadığınız’ sürece hep yaşatacaksınız, hep birlikte yaşayacağız... Yeni yapılan apartmanlarda, ‘projeyi şu çizerse geçiririm’ diyeceğinize, ‘otopark olmazsa inşaat izni yok’ deyin ve bu öpücüklere son verin... <Devamı Önder gazetesinin yarınki (20 Ocak 2014 Pazartesi) sayısında...>

17 Ocak 2014 Cuma

BASKIDAN HAYIR GELMEZ, ‘ŞER!’ GELİR BENCE...


Keşan’da siyaset kızışıyor... mu acaba?! Ne bileyim... Henüz ortada ‘aday’ olan tek kişi var. O da AK Parti’nin Belediye Başkan Adayı Mustafa Mercan... Keşanlıları kaçıncıya turladı bilmem... Neredeyse çalmadık kapı bırakmadı... Bir taraftan CHP Belediyeciliğinin beceriksizliğini anlatırken, diğer taraftan da Keşan’a katacaklarını ve hayata geçirmeyi planladığı projelerini anlatıyor...
Ancak CHP’ye sorarsanız, kayıpları yok... Onlar da kapıları çalıyor, onlar da yapacaklarını anlatıyor, onlar da sıkmadık el bırakmıyor ama küçük bir ayrıntıyı atlıyor: “Eğer aday gösterilirlerse!”
Hani ilkokuldayken öğretmenlerimiz bize sık sık sorarlardı: ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ diye... Ben hep, ‘avukat’ olacağım derdim... İlkokuldan başlayıp, taa lise öğrenimimi tamamlayıp, üniversite sınavına girene kadarki tek idealimdi... Avukatlık üzerine de birçok hayalim vardı... Hep kendimi sanki mahkeme salonundaymış gibi hayal eder, bol bol provasını yapardım savunmalarımın... Aldığım bütün davaları da kazanıp, kimseye pabuç bırakmazdım!.. Kendimi bu kadar alıştırmış ve garanti görmüşken, bir ayrıntıyı hiç hesaba katmamıştım... O da, Hukuk Fakültesini kazanamayacağımı!.. İşte sınava girip o fakülteyi kazanamayınca da benim bütün hayal ve projeler düştü suya!.. Keşke önce fakülteyi kazanmak için daha çok çalışsaydım ve çok arzuladığım o okula girebilseydim, ondan sonra davalarımın provasını yapabilseydim... Netice itibarı ile benim kazanımların hepsi gitti çöpe!.. Şimdi CHP’nin aday adaylarında da aynı hikaye... Yapacaklar, edecekler, biçecekler, kesecekler, ölçecekler ama işte hep -cek-ler, -cak-lar... Ve bütün bu -cek-leri, -cak-ları da aday gösterilirlerse halledecekler!.. Fakat daha aday gösterilmeden MKY tarafından darbe yediler... 7 aydır süregelen macerada, yakında ocaklarına incir ağacı dikecekler! Para mı dayanır pul mu bu serüvene, yandaşlar yemekten şiştiler her gece! Hadi birinin yandaşları 1 ay içinde koştururken belki biraz eriyecekler ama diğerlerininkiler obez olup ölecekler!.. Breh MYK’dakiler, <Devamı Önder gazetesinin yarınki (18 Ocak 2014 Cumartesi) sayısında...>

16 Ocak 2014 Perşembe

NE DANAYMIŞ BEE!..


Yine hayal kırıklığına uğradık değil mi... Sonunda beklenen an geldi derken, MYK, Keşan’ın Belediye başkan adayını bir dahaki bahara attı!..

Dün köşe yazımın sonunda, istihareden uyanmak üzere olduğum bir anda havaya atılan madeni Türk Lirası’nda bahsetmiştim... Yere düşene kadar da bekleyemediğimi söylemiştim...

Evet, bir gece öncesi MYK’daki yüksek gerilimden(!) adayın belirlenmesi uzayınca, sabah oldu ve benim istihare sona erdi... Ancak MYK’dan sonuç çıkmayınca, kaldığım yerden istihareye devam ettim... Breh ne madeni liraymış bizimkisi! Yattım hâlâ havada uçuyor!.. Neyse ki sabah olmadan inişe geçti... İndi de bir şey mi oldu? Vallahi ne inat Trakyalılarız madeni paraya bile bulaştırmışız! A be para dik durdu!.. Ne yazı geldi ne de tura!.. Özcan’ın taraftarlarına dik duran madeni paranın ‘yazı’sı, ‘dershaneci çocuk’ diyenlere de turası döndü... Mıknatıs gibi çekeliyorlar ama yatmadı bir türlü bizim madeni para!..
Bu arada Keşan’daki Özcancılar, Yalıcılar, Kanışkancılar, Bezbaşçılar, Öztürkçüler heyecanlı bekleyişte... Ben ise ne Özcancı, ne Yalıcı, ne Kanışkancı, ne Bezbaşçı ne de Öztürkçüyüm... Hiç biri ile kan bağım olmadığı gibi, siyasi bağım da bulunmuyor...
Ancak, bir gazeteci olarak, Ankara’dan tarafıma sızan bilgiler ışığında heyecanlı bekleyişe bir nebze su serpeyim dedim... Hani bazı siyasiler, ‘biz işin içindeyiz, bizden iyi kimse bilemez’ diyorlar ya... Bunu da hemen şöyle bir bağlantı ile izah edeyim: 17 Aralık’taki rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu kamuoyuna duyuran medya oldu... Eğer siyasilerin birbirleri ile diyalogları çok samimi olsa idi, polisten önce kendileri baskın yapardı!.. Sonra da çıkıp, ‘babamın oğlu olsa cezasını çekecek’ demezlerdi... Cezalarını kamuoyuna duyurulmadan verirlerdi... Demek ki, istihbaratçıların var bir bildiği ki, siyasiler yerine gazetecilere veriyorlar bilgileri!
Şimdi dönelim yine istihareye, kaldığımız yerden devam edelim gelişmelere... <Devamı Önder gazetesinin yarınki (17 Ocak 2014) sayısında...>

15 Ocak 2014 Çarşamba

DANANIN KUYRUĞU BUGÜN KOPUYOR!


Sonunda beklenen an geldi... CHP’nin Keşan Belediye Başkan adayı bugün açıklanıyor... Temmuz ayından beri süre gelen macera da sona ediyor!.. 5 tane aday adayımız var... Mehmet Özcan, Şenol Yalı, Ufuk Kanışkan, Mustafa Bezbaş ve Aladdin Öztürk... Dün gece hangisini uyku tuttu bilmem ama bir anlık bile uykuya dalsalar, aday gösterilip gösterilmeyecekleri malum olmuştur hepsine mutlaka!.. Ama saat 12.00’ye kadar mucize bekleyecek ve dua edeceklerdir de kanımca... Duada; ‘Ya Allah, ya Muhammet, MYK ve PM’yi bana doğru yönelt!’ <Devamı Önder gazetesinin yarınki (16 Ocak 2014 Perşembe) sayısında...>

14 Ocak 2014 Salı

PAVYONA GİTTİM, ACİZLERİ İZLEDİM!

Yarın Önder gazetesinde...

BANA AZRAİL’İN YİNE BECEREKSİZİ DENK GELDİ AMA(!) SİZE USTASI DENK GELEBİLİR!..


12 Ocak 2014... Günlerden Pazar... Saat 21.00 sıraları... Odamdayım... Yine çoğu zaman olduğu gibi yazmakla meşgulüm... Odamın prizinde elektrikçi dükkanından almadığım bir güya toprak hatlı bir uzatma kablosu takılı... Birden prizin ucundan ateş çıktı ve patlama sesi duyar gibi oldum... Karalamaya çalıştığım yazıya öyle kaptırmışım ki kendimi anlık olan bir olayın tam ne olduğunu da kestiremedim... Hemen oturduğum yerden doğrulup, salona çıkmak için yöneldim... Evdeki hangi elektrik düğmesine bassam cevap yok... Yani karanlıktayım ve elektrik kesilmiş evimizde... İlk anda sigorta aklıma geldi tabii ki... Hemen antreye yönelip, sigorta atıp atmadığını kontrol ettim... Evet, tahmin ettiğim gibi sigorta atmıştı ve şarteli kaldırıp, atan sigortayı normale döndürdüm... Ancak evimiz hâlâ aydınlanmamış ve elektrik kesintisi devam etmekteydi... Sigortadan işi çözemeyince, bu sefer babamdan yardım istedim ve öncelikle durumu izah ettim... Aynı zamanda karşı komşumuzun da kapısını çalıp, onlarda da aynı kesintinin olup olmadığını sordum... Apartmanda bizden başka kimsede kesinti yoktu... Babam, ben ve komşularımızın apartmanımızın girişinde bulunan ana sigortaya bakıp, atıp atmadığını kontrol ettik... Bizim evdeki elektrik hattının bağlı olduğu sigorta atmıştı ve komşumuz şarteli kaldırıp, benden de eve gidip elektrik gelip gelmediğini kontrol etmemi istedi. Hemen koşar adımla bir üst kata çıktım ve evimiz aydınlıktı... Daha önce odamın prizinden çıkardığım toprak hatlı uzatma kablosunu da takıp, elektrik prizini de kontrol edeyim dedim... Demez olaydım! Bereket yine şansıma beceriksiz Azrail denk geldi(!).. Daha uzatma kablosunu prize dokundurur dokundurmaz çıkan alevle birlikte titremeye başladım... Bir yandan akıma kapılmam nedeniyle çığlık atıyor, bir yandan da elimin bilek bölümüne kadar saran ateşten kendimi kurtarmaya çalışıyordum. Bir anda kuvvetli bir patlama sesi oldu ve ben birkaç adım geriye düşerken, yine evimizin içerisi karanlığa büründü... Benim çığlık sesimi duyan ve o anda apartman merdivenlerinde olan komşularım ise koşarak geldi... Parmaklarım yeşil ve mor arası bir renk almıştı... Birazda sanki küle batırmışsın gibi bir hali vardı... Hafiften yanmıştım işte... Azrail beni kavurmak istedi ama o arada meleklerim sigortaları attırıp, beni akımdan kurtardı!... Anlayacağınız düşmanın bedduasından dostlarımın hayır duası daha ağır bastı... Tabii bu, işin hikaye kısmı... Şimdi gelelim asıl açıklamak ve vurgu yapmak istediğim meseleye...
Bu yaşadığım olaydan sonra, komşularım beni teselli edip, elimi sokmak için de toprak dolu koca bir saksı getirirlerken, babam da evdeki hadiseyi çözmekle meşguldü... Kontrol kalemini aldı ve tek tek prizleri kontrol etti... Bu arada sigorta şartelini yeniden kaldırdık ve yine aydınlıktayız... Sadece uzatma kablosunu devreye sokmadık... Prizlerde bir şey yok... Sorunun uzatma kablosundan kaynaklandığını tahmin ettik ama emin değiliz... Bunun için de sabahı beklememiz gerekiyordu ve dün sabah, bir elektrikçide aldım soluğu, yanımda da uzatma kablosu olduğu halde... -İnceleyip, bilgi vermelerini- istedim... Gözümün önünde açtılar ve anlattılar bana benim anlayacağım dilde... Teknik adam değiliz, bize teknik anlatsalar büyük çoğunluğumuz ne olduğunu anlayamayız... Ancak anladığım ve sizin de çok rahatla anlayabileceğinizi tahmin ettiğim tek şey, o kablonun içerisindeki telin bakır olması gerekiyormuş... Ancak benim kullandığım o kablodaki tel alüminyummuş... Zaten, daha kabloyu gördü, ‘ucuz atlatmışsınız, evi yakar bu’ dedi... O anda tabii ki ben biraz da akşam yaşadığım olayın gerginliği ile ‘ne evi beni yakıyordu, siz evden bahsediyorsunuz’ gibi ses tonumu yükselttim ama dediğim gibi bu sadece strestendi... Biraz sohbet ettik teknik bilgiye sahip bu kişiyle... Alacağım bilgileri depoladıktan sonra, doğru gittim o kabloyu aldığım yere çatmak üzere... Kabloyu da tüketici haklarına iki satır yazıyla gönderip, ülkemizde denetimsizliğin hangi safhada olduğunu, insan hayatının bu kadar ucuza alındığını görmelerini sağlayacağım kısmetse...

Bu arada iş yeri sahibi tepkime itiraz etmedi ve şikayetlerin geldiğini, raftan kaldırdıklarını, istersem de kontrol edebileceğimi söyledi! Peki, o gece ben akımdan kurtulamasaydım ve karşıma becerikli bir Azrail çıksaydı, bu iş yeri sahibinin, arkamda bıraktıklarıma mazereti yine bu şekilde mi olacaktı?!
Bu dükkan sahibi hadi ürünün içinde değil, gelen şikayetler üzerine rafından kaldırmış... Peki bu mallar ambalajlanıyor ve tüketiciye sunuluyor, hiç mi bunun denetleyicisi olmuyor? Ve bu ürün ülkemizde sayısız noktalara satılmak üzere konuluyor, ben ve benim gibi birçok kişi de güvenilir olduğunu düşünerek alıyor... Sonra çıkan ev yangınlarında ‘elektrik kontağından çıktığı tahmin ediliyor’ diye açıklama yapılıyor... Kimse kalkıp, ‘elektrik kontağına takılı olan ancak içinde bakır malzeme bulunması gerekirken alüminyum malzeme ile yapılan uzatma kablosundan kaynaklı’ demiyor... Bu arada bir başka duyum da, bazı apartmanların tesisat döşemesinde bile gereken hassasiyetin gösterilmediği yönünde...
Bu yaşadığım olayı sizlerle bir vatandaşlık görevi olarak paylaştım... Çünkü benim yaşadığım olay hepimizin başına gelebilir ve sizde de Azrail’in ustası denk gelebilir! Eviniz yanabilir, canınızdan olabilirsiniz... Aman siz siz olun; elektrik üzerine işin ehlinden başka yerlerden elektrik malzemesi satın almayın... Bu iş şakaya gelmez ve geri dönüşü olmayan sonuçlar ortaya çıkarabilir...
Yaşadığım olayı, Türklerle Avrupalılara bağlayarak noktalamak istiyorum:

Avrupalı ne diyor; ben ucuz mal alacak kadar zengin değilim... Ve çok doğru söylüyor... Biz Türkler ise üç kuruş ucuz gördük mü, batan geminin malları gibi yığılıyoruz kapışmaya... Kim sorarsa kâr yapacağız! Halbuki bu ucuz ve kalitesiz malın bizi ölüme bile sürükleyebileceğinin hesabını yapamamaktayız... Hepinize bana gelen gibi beceriksiz Azrail gelmesi dileğiyle...

10 Ocak 2014 Cuma

‘HAYIR’ MI ‘ŞER’ Mİ?!


Vallahi bilemedim bu rüya ‘hayır’ mı yoksa ‘şer’ mi?! O nedenle de tüm okurlarımla paylaşıp, ‘hayır’ ise olmasını, ‘şer’ ise de öte gitmesini diledim!.. Bunu artık ben değil, sizler belirleyeceksiniz...
İstanbul’dayım ve altımda porse che cayenne jip... Son model arabadayım, aynı zamanda da türbanlıyım... Üzerimde en ünlü firmaların en pahalı giysileri... Saray gibi de bir evde oturuyorum... Rüya işte ne demeli... İşim de tam hayır işi!..
Hadi paylaşayım rüyamdaki işimi de fazla meraklandırmayım sizi...
Türkiye’mizde iktidarın verdiği destekle yüksek yüksek konutlar inşa etmeye başlamışım... Önce illerde başlayan konut inşaatlarım daha sonra ilçelerde ve beldelerde çığ gibi büyümeye başlamış... Bir yandan para kazanıyorum bir yandan da garip gurebayı uygun fiyatlarla, taksitle ev sahibi yapıyorum! <Devamı Önder gazetesinin yarınki (11 Ocak 2014 Cumartesi) sayısında...>

5 Ocak 2014 Pazar

YA ‘NOEL BABA’ YERİNE ‘NOEL ANA’ OLSAYMIŞ?!


Hatırlarsanız geçtiğimiz hafta içinde “En Güvenli Yer; Emniyet’in önüymüş!..” başlığı altında bir köşe yazısı yazmış ve Keşan Belediyesi tarafından yeni yıl kutlama programı çerçevesinde hazırlanan Noel Babamızın Cumhuriyet Meydanı’ndan çalınışını konu etmiştim...
Geçmiş yıllarda Noel Baba’nın şehrin değişik noktalarına konulduğunda kıyafetlerinin çalındığına, bu yıl güvenlik önlemleri çerçevesinde Keşan İlçe Emniyet Binası’nın hemen karşısında bulunan Cumhuriyet Meydanı’na konulduğunu ancak bu sefer de bırakın kıyafetlerini, Noel Baba’yı alıp götürdüklerini belirtmiştim!...
Bu yazımın üstüne bir vatandaşımla yaptığımız sohbette, ‘Noel Baba’yı götürmüşler, ya bir de Noel Ana olsaydı acep ne olacaktı?’ dedi... Vallahi hemşehrimiz cin gibi! Doğrusu bu benim aklıma hiç gelmemişti... Ancak hemşehrimiz söyledikten sonra hemen geliştirdim kendimce bir senaryo! Dedim kendi kendime, ‘Oturtayım Meydan’a bir Noel Ana...’ acaba ne olurdu sonunda... <Devamı Önder gazetesinin yarınki (6 Ocak 2014) sayısında....>


3 Ocak 2014 Cuma

ERİKLİ’Yİ BOYADIK, SIRA ORGANİZE İHTİSAS BÖLGESİNDE!


Keşan’a yapılması planlanan Tarım ve Hayvancılık Organize İhtisas Bölgemiz hayırlı olsun!.. Çok şükür ikinci operasyona başladık!
2013 yılının son günü olan 31 Aralık Pazartesi günü, Edirne Valisi Hasan Duruer ve Keşan Kaymakamı Bekir Dınkırcı’nın katılımı ile bölgeye yapılması planlanan Tarım ve Hayvancılık Organize İhtisas Bölgesi konusunda değerlendirme toplantısı yapıldı.
Vallahi rahatladım! Üzerimden sanki bir yük kalktı! Sıkılmıştım artık başarısız operasyonlardan!.. En azından yeni bir operasyonun heyecanı var!.. Hem kısa süre  sonra aktörler de değişecek ve operasyon daha hareketli hale gelecek!..
Önce kısa bir hatırlatma ile hafızalarımızı yoklayalım... Ve Erikli Sahilimizi içine alan Saros Körfezimiz hakkında yapılan toplantı ve sorunların masaya yatırılışını anımsayalım... Kimlerle mi masaya yatırıldı? Say say bitmez vallah! Edirne valileri: Nusret Miroğlu, Mustafa Büyük, Gökhan Sözer ve son valimiz Hasan Duruer... Keşan kaymakamları: Abdülkadir Karataş, Metin Borazan, Ahmet Narinoğlu ve son Kaymakamımız Bekir Dınkırcı... 4 valiye 4 kaymakam... Hepsi Erikli Sahili’nin Keşan’da masaya yatırılmasına bizzat katkı veren, operasyona katılan kişiler... Ancak hastamızı kurtaramadık!.. Kanser olmuştu bizim hasta... Erikli Sahili’nin sorunlarının masaya yatırıldığı son toplantı da, biraz daha genişletilmiş halde (Bölge Sorunları ve Çözüm Önerileri) Sağlık Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımı ile 30 Mart 2013’te yapılmıştı... İşin içine sağlıkçı da girince, kadro tamamlandı ve hastamız sizlere ömür!
Şimdi yeni bir hasta bulduk kendimize... Tarım ve Hayvancılık Organize İhtisas Bölgesi... Halbuki Erikli Sahili’nin sorunlarını daha toprağa vermedik, kaldılar masada! <Devamı Önder gazetesinin yarınki (4 Ocak 20149 sayısında...>