30 Ağustos 2013 Cuma

MAHSULLER, GURBETÇİ GÜBRESİ İLE BEREKETLENİR İNŞALLAH!


İpsala-Keşan kara yolunda yaşanan araç yoğunluğunu, yerel basının 30 Ağustos 2013 Cuma günkü sayılarında okumuşsunuzdur... Yaklaşık 15 kilometrelik bir kuyruk oluşturdu 3 sıra halinde gurbetçilerin araçları... Yoğunluk aynı şekilde dün de devam etti, aldığım bilgiye göre... Bu sefer sadece telefonla bilgi aldım, ilk günkü gibi bizzat gidip o yoğunluğun içine girme cesaretini gösteremedim... Çünkü gurbetçilerle birlikte ben de yaklaşık 4 saat mahsur kaldım o yoğunlukta... Gerçi, gurbetçilerin mahsur kaldığı saatler dikkate alındığında benimkisi devede kulak kalır yanında...
Şimdi biz dönelim esas filmlik konuya! İlk gün 4 saat süreli mahsur kalışım var ya, ne çarpıcı manzaralara şahit oldum sorma!
Gurbetçi erkekler yüksek sesle dillendirdi, ‘hadi biz çalı arasına giriyoruz da bu kadınlar ne yapacak?’ şeklinde ama, onlar dillendire dursun 8-9 saattir kuyrukta bekleyenlerin dışkısı kapıya dayanmış durur mu?! Baktım 3’erli 5’erli kadınlar, kızlar, çocuklar tarlalara yöneliyor... Baştan işi anlayamadım ama biraz yakın izleyince hemen çözdüm! Delik tutturamama problemi de yoktu burada, her yer delik oldu, her yer gurbetçi gübresi doldu bir anda...<Devamı Önder gazetesinin yarınki (31 Ağustos 2013 Cumartesi) sayısında...>

KORKMUYOR MUSUNUZ? HEM DE HİÇ KORKMUYORUM!


Vatandaşım telaşa düşmüş... Hükümete yazdığım eleştiri yazılarından dolayı başıma bir hal geleceğinden tedirgin olmuş... Köşe yazımın başlığını gazetemizde görünce rahatlıyormuş, ‘bugün de paçayı yırttı diye’ derin bir ‘oh’ çekiyormuş...
Her şeyden önce beni düşündüğünüz ve adıma endişelendiğiniz için teşekkür ederim hepinize... Ancak, telaş yapmayın boş yere... Kafalarına koydularsa eğer, mutlaka bir kulp bulur, hiç yazmasam da atarlar içeriye! <Devamı Önder gazetesinin yarınki (31 Ağustos 2013 Cumartesi) sayısında...>

BU, BOMBA PATLATMAK DEĞİL, UMUTLARI YOK ETMEK!


Yaklaşık 3 ay kadar önceydi sanırım... Gazetemize bir Roman genci geldi... Çok ama çok heyecanlıydı... Köyüne katkı sağlamak, köyünün adını duyurmak ve köyde yaşayan hemşehrilerinin refah içinde yaşamlarını idame ettirmeleri için yapmayı planladığı çalışmaları sıraladı alatacele... Kafasına koymuştu, hedefleri vardı ve yapacağına inanıyordu... Hem düşünceleri ve yapmak istediklerinin hepsi de köyünün ve halkının çıkarına olan şeylerdi... Art niyet olmayan ve yaşadığı köyünün geleceği için verdiği mücadeleye kim ‘hayır’ diyecekti ki... Aksine, köydeki bütün vatandaşların destek olması ve katkı vermesi gerekiyordu düşüncelerine...
Önce yol istedi, sonra su, sonra kanalizasyon, daha sonra tarla... Bunların hiçbirini kendi adına istemedi... Hepsi, köyünde yaşayan tüm halk içindi... İsteklerinde direkt ‘nakit’ yoktu, yani kimse eline para saymıyordu... O devletten, siyasilerden, işin özeti, kimin elini kuvvetli gördüyse ondan destek istiyor, arkasından koşuyordu... KENDİ için değil ama KÖYLÜSÜ ve KÖYÜ için yapıyordu bunu...
Mücadelelerinin birçoğunun da sonucunu aldı... Yolu yapıldı, kanalizasyon döşendi, su deposu temizlendi, bildiğim kadarı ile bir tarla işi çözümlenmedi sadece...
Derken, köyünde yetişen ve marka olma yolunda ilerleme kaydeden köyünün has ürünü ‘Bamya’ ile ilgili bir proje canlandırdı kafasında... Hem köyünün sesini duyuracak hem köy ekonomisine katkı sağlayacak hem de ‘Bamya’nın en güzelinin Siğilli köyünde yetiştiğini ispatlayacaktı düzenleyeceği festivalle... Cep’te 5 kuruş yoktu ama Aslanlar gibi yürek vardı O’nda... Tabiî ki sadece işin yürekte bitmediğini biliyordu... Ama düşüncelerini anlatabilir ve destek alabilirdi kendine göre... Ve çalmadık kapı bırakmadı, planını, düşüncesini anlattı... Önce Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan’dan destek geldiğini açıkladı, sonra sivil toplum kuruluşlarından, sonra siyasilerden... Bizim Roman genci havalarda uçuyordu... Hayali, rüyası gerçek oluyordu... Festivalin tarihi kondu, afişler basıldı, sanatçı ile anlaşıldı... Her şey planlandı ve sadece geriye günleri saymak kaldı...
Günler birbirini kovalıyor, bizim Roman genç festival heyecanı ile oradan oraya koşturuyordu... Derken, büyük bir DEPREM!.. 7.5 şiddetindeki ilk deprem Keşan Belediyesinden geldi ve verilen 10 bin TL’lik destek sözü geri çekildi... Bizim Roman gencin yüreği o kadar sağlammış ki bu deprem onu yıkmadı... 7.5 şiddetindeki bir depremin artçıları olmaz mı? Peş peşe geldi artçılar... Bütün destek sözü verenler sallamaya başladı teker teker... Yine de yılmadı ya bizim Roman genç... ‘Allah’ın izniyle 5 kuruşsuz yapacağım bu festivali’ dedi de başka bir şey demedi... Hâlâ gözlerinin içi parlıyordu, yenilgiyi kabul etmiyordu bu Roman genç... Derken mücadele verdiği köyünün muhtarı 2 gün önce bir bomba patlattı! Dedi ki, ‘bu festivali içime sindiremiyorum...’ İşte o haberi alan Roman genci, tükendi, bitti... Köyünün Muhtarı, bir Roman gencinin köyü ve köylüsü için verdiği mücadeleyi içine sindirememişti! Bu Bomba Patlatmak Değil, Umutları Yok Etmekti!
Bu gözlerinin içi parlayan, köyüne, köylüsüne faydalı olabilmek için çalmadık kapı bırakmayan Roman genç Kadir Gözeri’yi destek sözü verip de süre daraldığında telefonunu açmayanlar yıkmadı... Arkasında olduğunu söyleyen Keşan Belediyesinin kazığı çökertmedi... ‘Bizden şu, bizden bu’ diyenlerin kaçışı etkilemedi ama ‘sindiremedim!’ kelimesi bitirdi... En son gördüğümde gözleri dolan ve ağladığını görmemem için yanımdan uzaklaşan Roman genci; Allah seni utandırmasın ama seni yarı yolda bırakanlar UTANSIN!

 

 

 

29 Ağustos 2013 Perşembe

AŞAĞI ZAFERİYE’Yİ KARIŞTIRAN MEĞER SARI NATAŞA İT’MİŞ!

Mektuplar adres değiştirdi! Dün sabah yatağımdan kalktım, evden çıkmak üzere hazırlığımı yaptım ve evimin dış kapısına yöneldim... Koridordan tam kestiremedim ama beyaz bir kağıt çarpıyordu karşıdan gözüme... ‘Hay Allah’ dedim kendi kendime... Acaba işten eve girerken, telaşla çantamdan bir şeyler düşmüş olabilir miydi kapı önüne... Kendi kendime kuruyorum ama bir taraftan da kapıya doğru ilerliyorum... Derken, geldim kapının yanına ve eğilip yerden kağıdı aldığımda, mahalleliden bir mektupla karşılaştım sabah sabah... Gece 00.30 sıraları eve girip, sabah 07.30’da kapının önünde olduğuma göre, bu zaman dilimi aralığında yazılıp, salını verilmişti kapımın eşiğinden içeriye... Ancak öyle akıcı bir dil ve espriyle yazılmıştı ki bu mektup, sayelerinde başladım güne pür neşe... <Devamı Önder gazetesinin yarınki (30 Ağustos 2013 Cuma) sayısında....>





BU KAZIK BAŞKA KAZIK!


Dün oldukça hareketli bir gün geçirdik, Önder Caddesi esnafı olarak... Gazetemizde “Önder Caddesi’nde kaldırılması istenen duba talebi reddedildi” haberini okuyan cadde esnafı, arşınladı kapımızı...
Hop oturdular, hop kalktılar, dubaların üzerine oturup, ‘kim bu kazıkların kendisine batmasını ister!’ diyerek, fotoğraflamamı istediler... Sakinleştirdim esnafı, ‘bekleyin’ dedim; yarını! Bir de ‘niye hiddetleniyorsunuz, hadi bizi esnaftan saymamışlar ama sizin görüşünüzü alıp, ona göre bu kazıkları yerleştirmişler!’ diye ekledim... Bunun üzerine bizim esnafın hiddeti arttı, ne öncesinde ne de sonrasında kendilerinden görüş alınmadığını söyledi... Hal böyle olunca, ortalık karıştı... <Devamı Önder gazetesinin yarınki (30 Ağustos 2013 Cuma) sayısında...>

27 Ağustos 2013 Salı

DELİĞİ TUTTURAMAYAN B.K’UN SAHİPLERİNE!


Bu köşemde yer verdiğim fotoğraf nedeniyle bütün okurlarımdan özür diliyorum öncelikle... Ancak şahit olduğum çirkinliği paylaşmak, bir gazeteci olarak görevim sizlere... İçinizi belki biraz olsun rahatlatabilirim şu ifadeyle; sizler fotoğrafınızı gördünüz, ben ise birebir canlı şahit oldum bu rezilliğe!
Tarih: 26 Ağustos 2013 Pazartesi
Saat: 22.00 sıraları                           
Yer: Keşan Devlet Hastanesi Acil Servisi -bayan tuvaletleri-
Durum: Hastane ve diğer personelini saymazsak, o akşam Acil Servis içerisi ve salonunda hasta ve refakatçileri olmak üzere en az 40-50 kişi...
Evet, sevgili okurlarım... Hep içimden geçiririm, sanki Allah beni bir yerlere çekiyor, bazı şeyleri görüp, şahit olmam adına... O akşam da Keşan Devlet Hastanesinde hiçbir vukuat ya da haberlik bir olay yoktu... Ama bir şeyler hastaneye gitmem için beni itekliyordu... Ve gittim de... Hastaneye geldiğimi gören tanıdık yüzler de hemen ayaklandı ve ‘hayrola kaza mı var?’ diye sordu... Çünkü gazeteci hastaneye gittiyse eğer, vardır bunda bazı kerametler! ‘Yoo’ dedim ‘hemen öyle bir ziyaret benimkisi, ne var ne yok’ diye... Acil Servis’e girdiğim gibi de doğru yöneldim bayan tuvaletlerine... <Devamı Önder gazetesinin yarınki (28 Ağustos 2013 Çarşamba) sayısında...>

24 Ağustos 2013 Cumartesi

GÖTÜREYİM İSTEDİĞİNİZ YERE!


Bir bayan okurum yazmış, “Doğup, büyüdüğümüz şehirde artık rahatla dolaşamayacak mıyız?” diye... Kendi mahallesinde, 500 metre ilerideki komşusuna gitmek için bile tedirginlik duyduğunu söylemiş... Yaz mevsiminde, hemen hemen birçok kişinin geç saatlere kadar evlerinin önünde oturduğunu, birçok kişinin ise penceresinin açık olduğunu belirten bu okurum, buna rağmen yol kesme olayları ile karşı karşıya kaldığını anlatmış... 
Bu bayan okurumu, bir gece saat 22.00 sıralarında mahallesinde yürürken, önünü kesen aracın içinden yükselen ses, “Götüreyim istediğiniz yere!” demiş... Bu bayan aracın durması için ne bir işaret yapmış ne de yardım istemiş... Ancak aracın içindeki Beyefendi, resmen bu bayana asılıp, arabaya binmesi için de ısrar etmiş! <Devamı Önder gazetesinin 26 Ağustos 2013 Pazartesi günkü sayısında>

ÜLKEMDE TÜRK VATANDAŞI OLARAK DOĞDUM, TÜRK VATANDAŞI OLARAK ÖLMEK İSTİYORUM!


23 Ağustos Cuma, saat 08.30... Şehitlik Caddesi’nden gazetemize doğru ilerliyorum... Göz aşinalığım olan ancak ismini çıkaramadığım bir köylüm, caddenin öbür ucundan yüksek sesle sesleniyor: “Neşe Hanım, 10 yıldır AK Partiliydim, bugünden sonra değilim”
Bu cevap karşısında hemen, “Sadece sen mi; yanında kaç kişi var?” diye soruyor, karşılığında da, “Muhtarımız ve ben, arkamızda da tüm köylü” cevabını alıyorum... İçime biraz olsun su serpiliyor; ‘köylüm de yavaş yavaş uyanmaya başladı’ diye...
Bu arada hafta içinde de ayçiçeği taban fiyatının açıklanmaması ile ilgili neden yazmadığım sorulmuştu bazı vatandaşlarım tarafından bana... Çiftçilerimizi birebir ilgilendiren bu konuyu ele almam ve Hükümeti eleştirmem gerekiyordu onlara göre... Haklıydılar da... Ancak ben ülkemin bütününe bakıyordum, biraz daha geniş çerçeveden...
Eğer Hükümet, ayçiçeği taban fiyatını açıklamış ve 2 TL fiyat vermiş olsaydı, ülkeme verdiği zararları kapatacak mıydı?
Eğer Hükümet, ayçiçeği üreten çiftçinin yüzünü güldürseydi, devletime ait sattığı kazanımları geri getirecek miydi?
Eğer Hükümet, ayçiçeği üreticisinin yüzünü güldürseydi, 12 yıldır uyguladığı politikalar nedeniyle, ülkemiz tarımına ve Türk çiftçisine yaşattığı acıyı silebilecek miydi? <Devamı Önder gazetesinin 26 Ağustos 2013 Pazartesi günkü sayısında>

21 Ağustos 2013 Çarşamba

10 YILDIR MASAYA YATIRDILAR, ONLARI ARTIK SANDIK PAKLAR!


Bir yazı daha geride bıraktık sayılır... 2013-2014 eğitim öğretim yılının başlamasına her ne kadar 26 gün olsa da, okul öncesi ve 1. sınıf öğrencileri 19 gün sonra ders başı yapacak... Buna keza, öğretmenler 1 Eylül’den itibaren okullarında olacak, öte yandan kayıtlar başladığı için de okul kapıları aralandı bile... İşin özeti; sahiller boşalmaya başladı yavaş yavaş... Bir hafta sonra emekliler hariç kimse kalmaz sahillerde... Onlar da Kurban Bayramı’na kadar yani Ekim ayının ikinci haftasına kadar kalırlar sahillerde... Bayram sonu ise in-cin top oynar artık sahillerimizde... Gerçi kış turizmi oluşacak artık bölgemizde... Yazı o kadar fevkalade geçirdik, öyle güzel hizmetler sunduk ki bölgemizde, kış turizmini de canlandırdık epeyce! <Devamı Önder gazetesinin yarınki (22 Ağustos 2013) sayısında...>

KARANLIK GÜNLER ÇOK MU YAKLAŞTI!..


Korkuyorum hem de çok... Kendi adıma, sizin adınıza, hepimizin adına, ülkem adına korkuyorum... Cumhuriyet Halk Partililer bu korkumu daha da arttırıyor, beni endişelendiriyor... Ama sadece beni ve birkaç kişiyi, ya da 100 kişiyi veya 500 kişiyi hadi bilemediniz 2000 kişiyi... Keşan’ın nüfusu 60 bin küsur... Şu anda acaba kaç kişi benim kadar endişe duyuyor...
Evet, bu girişten sonra şimdi sizlere endişemin nedenini paylaşacağım...
Dün, Keşan’daki bazı ilk ve ortaokulların elektrik borcu nedeniyle TREDAŞ tarafından enerjisi kesildi... Çok şükür ki bu borç, eğitim öğretim dönemi içine rast gelmedi... Ancak kayıt dönemi başladı, dün bu okullarda öğrenci kaydı yapılamadı...
Öte yandan Keşan’da seçim atmosferi başladı... İktidar Partililer, seçimi alıp, Keşan’a yatırım getirecekler, Keşan’ı ihya edecekler, Keşan’a medeniyet getirecekler... Onlar bunu yapacaklar... Devletin elektriğini satanlar Keşan’ı ihya edecekler... Ülkemizde vatandaşlığımız(!) hariç neredeyse her şeyi özelleştirenler, Keşan’ı yatırıma boğacaklar... Yaz döneminde, okullarda neredeyse hiç kullanılmayan, çok cüzi miktarda olan fatura borcunu ödeyemeyenler mi Keşan’a ve ülkeye medeniyet getirecekler?!
Uyanın Keşanlılar, uyanın CHP’liler... Karanlık günler sinyal verirken uyanmadınız ama çok yaklaşırken uyanın artık... Ülkemizi karanlığa mahkum etmek isteyenleri sandığa gömün, yeniden aydınlığa çıkarın... Okullardaki elektrik faturalarının ödenmesi için bütçe ayıramayan Milli Eğitim Bakanlığı, eğitime nasıl ışık tutacak? Özelleştirilecek bir şey kalmadığı için yeni bütçeler de yaratamayacak...
Sayın Ufuk Kanışkan, Sayın Şenol Yalı, Sayın Aladdin Öztürk, Sayın Mustafa Bezbaş ve bir süre sonra aday adaylığını açıklayacak olan Keşan Belediye Başkanı Sayın Mehmet Özcan... Sizler CHP’nin aday adaylarısınız... Şu anda beni hiçbirinizin ismi ve kim olduğunuz ilgilendirmiyor... Beni ilgilendiren tek şey, hepinizi bir arada görmek ve kenetlendiğinizi bilmek... Keşan için, ülkemiz için... Eğer rekabetiniz sizi ayrıştırır ve bölerse, bu da İktidar Partisine fırsat olarak dönerse, bunun vebali sizden sorulur bileseniz... Eğer bunun vebalini taşıyabilecek vicdana sahipseniz yolunuz açık olsun, yok değilseniz, yolunuz bir ve aynı yol olsun... Keşan’ımıza karanlık bulutların çökmesine izin vermeyin...
İktidar Partisini desteklemeyi düşünen ve bir takım çıkar peşinde koşanlara gelince... Şu anda karnınız tok mu? Her gün ağzınızın tadıyla yemeğinizi yiyor musunuz? Yedikten sonra ‘çok şükür Allah’ıma’ diyor musunuz? Gerisini boş verin... Çünkü kimsenin bir saniye sonrası için garantisi yok ve giderken de yanında birkaç metre kefenden başka hiçbir şey götürmüyor... O kefeni de, paralılar da parasızlar da bir şekilde giyiyor... Karanlık günlerin gömülmesi, aydınlık günlerin çok yakında geri gelmesi dileğiyle, esen kalın...

16 Ağustos 2013 Cuma

HAL’İ DOMUZLAR MI BASTI!


Çoktandır haber okurken bu kadar keyif almamıştım... Dün önüme gelen iki ayrı haberden birini okurken diğerini de düzenlerken o kadar keyif aldım ki sormayın!
İlki Keşan Toptancı Hali’nde yapılan yangın tatbikatı idi... Bizim itfaiye erlerinden biri, tatbikat alanını Teksas sınıp(!), beline tabancasını takmış, yangın söndürmekle meşgul! Baştan itfaiye eri olduğunu da kavrayamadım, fotoğraflardan yangında bir olumsuzluk yaşandı da polis müdahaleye geldi sandım! Daha detaylı inceleyince, üniformasından zabıta olduğunu çıkardım! Arkadaşlara ‘hayırdır, zabıta eri ne zaman silahlandı’ dedim, cevap olarak, uzmanlıktan geçtiği söylendi... Silah kuşanması ‘yasal’ mı dedim, haberin tamamını okumam ve o zaman yasal olduğunu anlayacağım söylendi... Haberin tamamını okudum, hemen dönüp, ‘Toptancı Hali’ni domuz mu bastı!’ dedim... İşte o anda <Devamı Önder gazetesini yarınki (17 Ağustos 2013 Cumartesi) sayısında...>

15 Ağustos 2013 Perşembe

KERAMET KULDA DEĞİL NAKİTTE İMİŞ!


Hatırlarsanız Edirne Valimiz Sayın Hasan Duruer’in Edirne’ye atanmasının ardından Keşan’a gerçekleştirdiği ilk ziyaretinde, Mardin’e verdiği katkılar dile getirilmiş ve kendisinden övgüyle söz edilmişti... Hatta Sayın Valimiz Duruer’in Mardin’deki başarısı ifade edilirken, bölge için büyük bir şans ve mutluluk olduğu belirtilmişti... Çok daha ileri gidersem, Sayın Duruer Edirne Valisi oldu, Edirne’yi baştan yaratacak, ganimet aktaracak ve bölge çağ atlayacaktı!..
Ben de Keşan Ticaret ve Sanayi Odası Toplantı Salonu’nda gerçekleşen ziyarette yapılan bu konuşmalar ve iltifatların ardından bekleyişe geçtim... Her sabah uyandığımda ‘acaba bölgemize ganimet yağmış mı’ diye pencereden baktım! Gel zaman git zaman bir gün elime Kalkınma Bakanlığının 2013 yılı yatırım programı geçti... O program elime geçtiğinde ise bütün hayallerim suya düştü! O gün bu gündür kaleme alacağım ama bir mucize olur diye bekledim, kaleme almayı erteledim... Ancak ümidi kesince, Edirneli hemşehrilerimi de bilgilendireyim dedim... <Devamı Önder gazetesinin yarınki (16 Ağustos Cuma) sayısında...>

7 Ağustos 2013 Çarşamba

ENİŞTEM BENİ, BAYRAM OLDUĞU İÇİN SEVDİ!

Son zamanlarda toplumda yaşanılan olaylar ve gözlemlerim, doğrusu bende çelişki yaratmaya başlamıştı... Artık neredeyse, medeniyet dersleri almaya, kendimi biraz çağa uydurmaya çalışacaktım... Kızım da dahil olmak üzere birçok kişi tarafından yadırganıyor, çok geri kaldığım söyleniyordu! Erkeklerde uzun saç, kulakta küpe, düşük belli pantolon, bayanlarda aşırı dekolteden, toplum içinde gördüğüm tutum ve davranışları yadırgamam; ve buna karşılık da yadırganmam çelişki uyandırmıştı bende... ‘Arıza bende!’ deyip, enikonu düşünmeye başlamıştım ders almayı bile...
Derken... dün emniyet bülteninde okuduğum ‘şofben arızası’ ile ilgili bir gelişme, bütün bu düşüncemi sildi, arızanın bende değil, başkalarında olduğunu tescilledi!
Nedeni mi?
İşte nedeni:
Önce bültenin özeti:
Konu: Şofben arızası
İfadeyi veren: Eniştesi tarafından taciz edilen
İfade: “Eniştem yorganın altına girerek omuz ve basenlerime dokundu. Bacaklarımın arasına girmeye çalıştı, göğüslerimi okşadı. Buna karşı çıkıp, ikna yoluyla odadan çıkardım. Kendisini tahrik edici hiçbir şey yapmadım. Darp etmedi ve cinsel ilişkiye girmedik ancak cinsel tacizde bulunan eniştemden şikayetçiyim
Benim yorumum: Eniştem gecenin bir yarısı benim odama girme cesaretini gösterecek, bu kadarla da kalmayıp yatağıma girecek, bununla da yetinmeyip oramı buramı elleyecek!.. Sonra... ben eniştemi ikna edeceğim, ‘aman enişteciğim, canım enişteciğim, mübarek Ramazan’da günaha girmeyelim(!)’ diyeceğim ve sadece tacizde bulunmasına müsaade ederek, ilişkiye girmeden onu ikna edip, göndereceğim!..
Bizim memleketimizde, halk arasında buna ne derler bilir misiniz? ‘Sen bunu külâhıma anlat!’ tabiî ki...
Doğrusu çok merak ettim... Acaba enişteyi ikna ederken, ‘Ramazan’dan sonra görüşürüz enişteciğim!’ de dedin mi?! Hatta ‘Bayram’da çok misafir gelecek, evde ne kadar elektrikli alet varsa bozulacak, Bayram’dan sonra her akşam gelirsin, rahat rahat tamirini yaparsın!’ diye de ekledin mi?!
Hayret bir şey ya... Ölü uykusuna mı yattın Allah aşkına... Hadi kapıyı açtığında fark etmedin de yatağına girdiğinde niye hemen tepki vermedin? İlla, oranı buranı okşayana kadar bekledin! Demek ki, bu kadar ikna kabiliyetin kuvvetli... eğer canın isteseydi, daha tacize başlamadan önce ikna ederdin, ya da mahalleyi ayağa kaldırır enişteyi linç ettirirdin... Bunun aksini iddia etmişsin ancak ben yemedim! Yiyen olduysa da hakikaten ben kendimden şüphe edeceğim!..
Bu arada unutmadan şunu da söyleyeyim... Mübarek Ramazan ayında, bu ifadeyi hangi memura verdiysen ve eğer o memur oruçluysa, orucu da zedelenmiştir kesin!.. Gerisini siz düşünün, yorumunu kurun...
Sonuç: Ben de şikayetçiyim... Ahlakı bozuk olan insanlardan... Erkeğin acizliğinden, kadının cilvesinden yararlananlardan... Etrafına mavi boncuk saçıp, toplamaya çalışanlara kir atanlardan... Unutmayın; dişi it kuyruk sallamazsa, erkek köpek hırlamaz!..