30 Ağustos 2012 Perşembe

HÜKÜMET TATİLDE(!) BAYRAM COŞKUSU SAHİBİNDE!

Köşe yazımın tam metnini, Önder gazetesinin 31 Ağustos 2012 Cuma günkü sayısında bulabilirsiniz...

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

Yüce Rabbim 30 Ağustos Zaferi’nde, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, aziz şehitlerimizin, kahraman gazilerimizin, Türk milletinin anısına, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına rahatla geçirecekleri bir Bayram havası verdi… Allah, havayı ordudan yana kullandı, askerimizi mükâfatlandırdı… Asker, benim ne demek istediğimi anladı! Bu arada Hükümet’in Keşan temsilcisi AK Parti Keşan İlçe Başkanı Hakan Çevikel de kutlama programında yer almadı çünkü tatildeydi…
Türkçesi; Hükümet tatilde(!), Bayram coşkusu sahibinde! Arapçası: Yeter artık(!), sıra bizde!

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

29 Ağustos 2012 Çarşamba

ALLAH VERDİ, BELEDİYE VERDİ, KAYMAKAM HOŞ GELDİ!

27 Ağustos 2012 Pazartesi günü akşam saatlerinde yağan yağmur, hoş dakikalar yaşattı… Gördüğü manzara karşısında bir hayli eğlenen vatandaşım, neşesini Neşe  ile (benimle) paylaştı… Uzun süredir sıcaktan bunalanlar, yağmuru görünce arabasına atladı, şöyle bir şehir turu attı… Aracında klima bile açmadan rahat rahat turaladı… Şehir içi bitti, kavşaklara geçti… İyi ki de geçti! Öyle bir keyiflendi ki, stresini bitirdi…
Saat 22.00 sıralarında arayan bir vatandaşım, ‘Neşe Hanım neredesiniz, habere gelin habere’ dedi… ‘Hayırdır’  dediğimde ise haberlik adresi verdi ve ‘gözleyin, izleyin, ne çıkaracaksınız bizi de bilgilendirin’ dedi. ‘Pekala’ yanıtını verip, belirtilen adreslere gittim… Adresler kavşaklardı… Epey bir bakındım… Kavşak içlerinde haber aradım… İlk başta haberi algılayamadığım için, içimden biraz saydırdımJ Ancak jeton düşünce, ben de kahkahayı bastım…

Devamı Önder Gazetesinin bugünkü (29 Ağustos 2012 Çarşamba) sayısında....

27 Ağustos 2012 Pazartesi

İKTİDAR PARTİSİ MİLLETVEKİLİ MEHMET MÜEZZİNOĞLU’NA AÇIK MEKTUP…

25 Ağustos 2012 Cumartesi… Keşan-Erikli yolunda, Mecidiye beldesi yakınlarında meydana gelen trafik kazası… Bakkalından, manavına, öğretmeninden, siyasisine, ev hanımından, bekçisine, kısaca birçok kişinin ‘en iyi bilgi gazetecidedir’ mantığıyla telefona sarıldığı ve ‘Keşanlı var mı?’ diye sorduğu, adeta can pazarına dönüşen kaza… Tabii ki arayanların ilk anda hemşehrilik duygusuyla ‘Keşanlı var mı?’ diye telaffuz ettiği ancak kazada hayatını kaybeden olmasından dolayı derin üzüntü yaşadığı ses tonundan belli olan vatandaşlarımız… Keşanlı olmuş, Vanlı olmuş, İstanbullu olmuş, Almanyalı olmuş, Afrikalı olmuş ne fark eder… Kazada henüz 4 yaşında olan bir yavrunun hayatını kaybetmesi, yine hayatının baharında olan 2 kişinin hayata gözlerini yumması ve henüz kendine gelmeyen yaralılar ile bu can pazarına şahit olan insanlar… Ve yine daha önce de birçok yaralamalı kazanın yaşandığı Keşan-Erikli yolu… Maddi hasarlı kazaları ise ne siz sorun ne biz söyleyelim… Yazmaya kalksak başka haberlere yer kalmaz sayfalarımızda!
25 Ağustos 2012 Cumartesi günü meydana gelen bu elîm kaza, diğer şahitleri nasıl etkiledi bilmem ama beni isyan noktasına getirtti… Bütün siyasilere kızgınım, hırslıyım, içimde nefret oluştu…
Hani gazete sayfalarında poz poz boy gösterenler, kendini çok iş yapmış gibi görenler, Saros’u Turizm Bölgesi ilan edenler… 40 kilometre yolun hakkından gelemeyip, yolları can pazarına çevirenler… Hepinize bir paket kına benden!..
Keşanlılar, Eriklililer, Mecidiyeliler, Erikli ve Mecidiye sahillerinde tatillerini geçirenler… Önümüze yakın zamanda bir seçim gelecek… O zaman kozlar bizim elimize geçecek… Bu sefer oyunuzu ucuza satmayın! Keşan-Erikli yolunu aklınıza getirin ve yaşanan can pazarını… 40 kilometre yolu yapmayan siyasiye ders verin… ‘yol yoksa, oy da yok’ deyin… Günübirlik yaşamayın… Yaşananlar unutmayın… Bugün bu acıyı yaşayanların, yarın bizlerin de başına geleceğinin hesabını yapın…
Keşan-Erikli yolu, cinayet yolu… Düşünün öğle saatlerinde yaşanan bu kazanın, gece karanlığında meydana geldiğini… Hangi yaralı bulunacaktı… Kim kimi görecekti ve nasıl müdahale edilecekti… Çizgisi bile olmayan yolda, kurban sayısı 2 misline binecekti… Erikli’ye otel, pansiyon, bar, disko değil, yol lazım yol… Çizgisiyle, ışıklandırmasıyla, tabelasıyla… çift şeritli, araçların tehlike arz etmeden seyredebileceği bir yol...
Sayın, AK Parti Edirne Milletvekili Dr. Mehmet Müezzinoğlu… Keşan’a kırk yılda bir gelirsiniz, geldiğinizde de Bahçeköy’de Fatma Teyze’yi ziyaret edersiniz… Bahçeköy’deki Fatma Teyze’nin canı var da Erikli’deki, Mecidiye’deki Fatma Teyzelerin canı yok mu?
Her geldiğinizde Bahçeköy’de yemek yeyip, Fatma Teyze’yi ziyaret edeceğinize, bir kere de otomobilinize binip, Keşan’dan Erikli’ye seyahat edin… Ama öyle danışmanınızla değil… Otomobili siz kullanın, yanınıza da eşinizi oturtun… Yaz sezonunun en yoğun olduğu zamanda bir hafta Keşan-Erikli arasında gidip-gelin… 1 hafta dayanamazsınız zaten, can tatlıdır! 3 gün gidip gelseniz, ertesi günü dozerleri dizer, yolu genişletirsiniz… Biz Edirneliyiz… Dilimiz uzundur ama doğruları söyleriz… Canımız yandığında öyle bir kenetleniriz ki, AK Parti’ye bir tane oy vermeyiz… Ya yolu yaparsınız, ya bu diyardan gidersiniz…
Mehter Marşı’yla getirdik ama İzmir Marşı’yla göndeririz...
Biz Edirneliyiz, biz Keşanlıyız, biz Erikliliyiz, biz Mecidiyeliyiz, biz sahillerdeki tatilcileriz… Biz Türkiye’nin her memleketinden olan ve can taşıyan vatandaşlarız… Biz insanız ve insan gibi seyahat etmek hakkımız… Keşan-Erikli yolunun bir an önce iyileştirilmesini, standartlara uygun hale getirilmesini istiyoruz, yol istiyoruz yol…

22 Ağustos 2012 Çarşamba

RAMAZAN İHANETİNİN PİYANGOSU, KOCANIN AKLINI BAŞINA GETİRMİŞ!

Köşe yazımın tam metnini sadece Önder gazetesinin yarınki (23 Ağustos 2012 Perşembe) sayısında bulabilirsiniz...

21 Ağustos 2012 Salı

BİR KOYUNDAN İKİ POST!

Keşan Devlet Hastanesi Acil Servis’te doktor açığı aile hekimleriyle kapatılmaya çalışılıyor… Acil Servis’e doktor bulamayan idare, kafasına göre hareket edip, doktor açığını aile hekimleriyle kapatmaya çalışarak bir yanlışlığa daha imza atıyor…
Sağlık Bakanlığı tarafından gelen resmi yazıyı dahi göz ardı eden hastane yönetiminin bu rahatlığı da dikkat çekiyor…
Evet sevgili Keşan halkı… Birçoğunuzun mecburen acil durumlarda ziyaret ettiğiniz ancak yaşanan yoğunluk nedeniyle kapısında saatlerce beklediğiniz Keşan Devlet Hastanesi Acil Servis’teki işleyişin yanlışlığından haberiniz yok… Birçoğunuz kapı önünde beklerken isyan ediyor, bağırıyor, çağırıyor ama eliniz mahkum olduğu için de tedavi olmayı bekliyorsunuz… Doktorların elini çabuk tutmamasından, sıra gelmeyişinden yakınıyorsunuz… Fakat doktorların hangi şartlarda çalıştığından kaçınız haberdarsınız?.. Size asıl hizmet etmesi gereken doktorların orada bulunup bulunmadığını kaçınız biliyorsunuz? Nereden bileceksiniz ki… Şimdi bana ‘sen nereden biliyorsun?’ diyeceksiniz…
Benim bilgim sadece meslek gereği… Gazetecilerin en çok uğradığı yerlerdir hastaneler. Meydana gelen kaza ve diğer vakalarda ilk uğrak yerimiz Keşan Devlet Hastanesi Acil Servis’tir… Ve Acil’de görev yapan doktorların hemen hemen hepsini tanırız… Yine aynı şekilde Aile Sağlığı Merkezlerinde görev yapan doktorları da…
Keşan Devlet Hastanesi Acil Servis’te yasal prosedür gereği 2 uzman doktor ve 2 pratisyen hekimin görev yapması gerekiyor… Hatta bu pratisyen hekimlerin mutlaka ve mutlaka uzman doktorun gözetiminde hizmet vermesi gerekiyor… Ancak sözüm meclisten dışarı amma bizim uzman hekimlerin çoğu uykuları geldiğinde görevi pratisyen hekimlere bırakıp, saltanatını sürüyor!.. Saltanat süre süre de Acil’deki pratisyen hekimler isyan ediyor, hepsi istifayı basıyor, Acil’de doktor krizi yaşanıyor… Ve bu açık bir süre birkaç pratisyen hekimin mücadelesiyle kapatılmaya çalışılıyor… Ancak pratisyen hekimlerin sıfırlanmasıyla birlikte de yük aile hekimlerine bindiriliyor…
Aile hekimleri gün içinde yüzlerce hastaya bakarak, mesailerini dolu dolu yaşıyor… Ve vatandaşlar aile hekimlerine itimat ederek, çarelerini onlarda arıyor… Çünkü yakınlığı, ilgiyi, sağlıklı muayeneyi, ince eleyip sık dokumayı aile hekimlerinde görüyor… Çareyi de aile hekimlerinde buluyor… Aile hekimlerinin bu tutumuna göz diken Devlet Hastanesi yönetimi, gece de Acil Servis’te nöbete davet ediyor… Haftanın 5 günü dolu dolu mesai yapan aile hekimleri, mesai bitimi ve hafta sonlarını Acil Servis’te geçiriyor… Sağlık Bakanlığı’ndan gelen resmi yazıda aile hekimlerinin hastanelerin acil servisinde nöbet tutmayacağı belirtilse de Keşan’da bu uygulanmıyor… Açığını aile hekimleriyle kapatan bütün hastaneler bu resmi yazıdan sonra aile hekimlerini görevden çekerken, Keşan Devlet Hastanesi yönetimi kafasına göre hareket ediyor… Kime güveniyor, neye güveniyor bilmiyorum ama bu tutumuyla hem hekimlerin hem de vatandaşımızın sağlığıyla oynuyor… Hastane bünyesindeki pratisyen hekimleri barındıramayan Hastane yönetimi, aile hekimlerinin de düzenini bozarak, isyanın çıkmasına çanak tutuyor…
Sayın Kaymakamım… Tayininiz çıktı ve birkaç güne Keşan’dan ayrılacaksınız… Ancak ayrılmadan önce ricamız, Keşan’ın mülki amiri olarak denetimini yapmanız ve aile hekimlerinin gün içinde kaç hastayı muayene edip, gece de kaç hastayla muhatap olarak, tedavi yaptığının istatistiğini çıkartarak, gözden geçirmeniz… Ve Sağlık Bakanlığından gelen resmi yazının neden Keşan Devlet Hastanesinde uygulanmadığını sorgulamanız…
Ayrıca Keşan’da illa ki düzeni, gazetelerde çıkan haber ve yazılarla mı bulacağız?.. Birileri ihbar etmeden, Keşan’da işler düzgün ve kuralıyla yürümeyecek mi? Yürümez Kaymakamım yürümez… Amir işini bilecek, kuralına göre oynayacak, kimse de rahatsız olmayacak…
Yoksa biz yazarız, yazımız yerine ulaşır, ama koltuklar boşalır… Bizler de sizler de vatandaşımız için mücadele ediyoruz… Ne koltuk boşaltma derdindeyiz, ne de haber peşinde… Vatandaş çareyi gazetecide arıyorsa, gazetecinin kuralına göre oynadığı, ‘bir koyundan iki post çıkmayacağı’ da biline…

16 Ağustos 2012 Perşembe

YANGIN VAR YANGIN!!

Vallahi yazdığıma yazacağıma pişman oldum desem yeri var… Bir aldatma konusu da bu kadar büyütülür mü Allah aşkına... Demek yangın çok büyükmüş ki, bu kadar tantana!..
Hep deriz ya erkeğin elinin kınası, kadının yüz karası… Ancak o eski zamandaydı… Hele bir Ramazan geçsin, kınayla-karayı değerlendiririz!..
Aldatma; kabiliyet ve para meselesidir… Ancak ikisinin de bir arada olması gerekir… Paran var kabiliyetin yoksa; ayvayı yediğin gündür… Yine kabiliyetin var paran yoksa; nalları diktiğin gündür…
Bize ne yaa değil mi? Kabiliyeti ve parası olanlar düşünsün!.. Piyangonun kime vuracağını merak edenler ortalığı karıştırmasın, ‘herkese talih bize de kör salih’ diyenler de bahtlarına küsmesin…
Bayram üstü yaptık bir deprem, kocaları kurtardık dertten… Esmerden, kumraldan, sarışından, kızıldan… Bu bir rüyaydı desem!.. Ve köşe yazımın konusunu değiştirip, dert yanan Hüseyin Amca’ya dönsem…
Hüseyin Amca, gazetemize gelip dert yandı… Keşan Belediyesinin eski itfaiye binasının bulunduğu otoparktaki WC’lerden faydalanması engellenmiş…
11 Ağustos Cumartesi günü eşiyle birlikte çarşıya çıkan Hüseyin Amca, çok sıkışmış ve küçük su dökmek için zabıta görevlisine WC’den yararlanmak istediğini söylemiş… Ancak Hüseyin Amca, zabıtanın gazabına uğramış ve kovulmaktan beter edilmiş… Bunu kendine yediremeyen Hüseyin Amca, serzenişini önüne gelene anlatmış, Zabıta Müdürüne bile gidip dert yanmış… Ancak hırsını alamayan Hüseyin Amca, illa ki Keşan halkıyla da paylaşmayı kafasına koymuş… Kamu malının, Keşanlıların malının nasıl Keşanlılardan mahrum edildiğini anlatıp, içine dökmeye ah etmiş…
Hüseyin Amca anlattı, ben dinledim… ‘Yaz kızım!’ dedi… ‘Tamam beya Hüseyin Amca yazarım, merak etme’ dedim… Ve Hüseyin Amca’yı kırmayıp, yazdım…
Hüseyin Amca’nın en çok “Ben Avrupa gezmiş insanım. Burada da çok memleket gezdim. Avrupa’da ben bu şekilde bir görevliden ricada bulunsam, 3. katta ise bizzat koluma girip, çıkartırlar, en iyi şekilde muamele ederler. Bizim memleketimizde, memleketlimizin yaptığını içime sindiremedim. Gevur bize hürmet ediyor, memleketlimiz başından kovuyor” ifadesi dikkatimi çekti…
Ne yapalım Hüseyin Amca, elin gevuru 3. kat yukarı çıkarır, bizimkiler de karşı kahvehaneye postalar, başından savar…
Bizde işler sözde yürüyor Hüseyin Amca… İş yok, işçi çok… Ama iş yapan hiç yok…

ALDATANLARIN PAÇASI TUTUŞMUŞ!!..

Dünkü “RAMAZAN İHANETİNİN PİYANGOSU BAKALIM KİME VURACAK!” başlıklı köşe yazımın ardından, karısını ‘sarışın bayanla’ aldatanların paçası tutuşmuş!!.. Acaba Bayram piyangosu kendisine mi vuracak diye kahra düşmüş…
Dün yaptığımız sohbetlerde; ‘Ah be Neşe Hanım Ramazan üstü yaktın milleti’, ‘sırası mıydı şimdi’, ‘ne güzel açıyorduk orucumuzu!’, ‘yoksa o ben miyim?’, ‘neyse ben yırttım paçayı çünkü benimki esmer’, ‘tanıdık mı bari onu söyle’ diyenler boldu…
Ancak… Sarışın benim size oyunumdu!... Hiç olmazsa dünü, karısını esmer, kumral ve kızıllarla aldatanlar rahat geçirsin, bugün de onların paçaları tutuşsun istedim… Zehiri azar azar vereyim dedim!.. Birden verirsem, ortalık iyice karışır diye düşündüm… Dün sarışının azabını duyanlar, bugün biraz hafiflesin de, yerini esmer, kumral ve kızıllarla aldatanlar alsın istedim…
Gazanız ve Ramazan’ınız mübarek; Bayram hediyeniz hayırlı ola…

15 Ağustos 2012 Çarşamba

RAMAZAN İHANETİNİN PİYANGOSU BAKALIM KİME VURACAK!

Ah bu kadınlar… Gözlerinden hiçbir şey kaçmaz doğrusu… Kaçsa da birileri mutlaka yakalatır! Pek sır tutamaz kadınlar… Hemcinslerini korumak mı, fesatlık mı, iyilik mi, kötülük mü bilmem ama dolaylı yolla olsa da hemcinslerine bir şekilde yollarlar mektubu!..
Ramazan ayı girince aldatmaları, ihanetleri, barları, pavyonları bir kenara bırakmıştım… Ramazan ayı sonunda nasılsa köşeme bol bol konu olacaklar diye… Ancak bir bayan okurumdan gelen haber, bu ihanetin Ramazan ayı içinde yazılmasını şart kıldı…
Neden mi? Ben anlatayım, sizler de okuyun… Sonra da piyangonun talihlisini arayın!
Kocası Ramazan ayı başından beri orucunu bırakmamış… Karısı ‘kocam hem çalışıyor hem de oruç tutuyor’ diye akşamları sofra hazırlarken kendisini kırmış! Sabahtan başlamış hazırlığa, akşama ancak tamamlamış… Çeşit çeşit yemeklerle masayı donatmış… Bulsa kocasının ağzına besleyecekmiş…
Bundan bir hafta kadar önce ise bu kadına, yine bir kadın tarafından kocasının oruçlu olmadığı ve bir bayanla birlikte olduğu yönünde bir şeyler fısıldanılmış… Kadının içine kurt düşmüş, kocasını takip etmiş… 3 günlük dedektifliği sonunda da bütün delilleri ele geçirmiş… Meğer kocası iftarını sarışın bayanla açıyormuş! Sabahtan akşama kadar hazırladığı yemekler karşısında kocasının karnının tokluğunu ve iştahsızlığını anlamış!
Şimdi bu kadın ne mi yapıyormuş? Hâlâ kocasına özene bezene iftarlık hazırlamaya devam ediyormuş… Ancak bir planı varmış bu kadının… Bayram sabahı namaz sonrası kocasına elini öptürecek, Bayram hediyesi olarak da parmağındaki alyansı verecekmiş!.. Sonra da evi terk edecekmiş…
Bakalım Keşan’da Bayram piyangosu kime vuracak! Hediyeyi hangi talihli koca alacak! Şimdiden Bayramı Kutlu Olsun bu kocanın!..

14 Ağustos 2012 Salı

SİZ ÇOK YAŞAYIN E Mİ!..


Gazetemizin dünkü sayısında yayımlanan “Yanında av köpeğiyle hayvan otlatan kişiye para cezası kesildi” başlıklı haberle ilgili dün yine telefonum susmadı… Ancak görüşmelerimizde bol bol gülüştük vatandaşımla… Güne yüzümüzde güller açarak başladık!..
Vatandaşım, Şabanmera köylüsü H.K’ye, küçükbaş hayvanlarını otlatması sırasında yanında köpek bulundurduğu için kesilen 202 TL’yi haklı bulmuş!
Haberde yer alan fotoğrafa dikkatli baktıklarında, köpeğin cılız, yürümekten aciz olduğunu fark etmiş vatandaşım… Bu köpekten bırak av köpeği olmayı, köpek sınıfına bile girmediğini söyledi… Sonra da ‘müstahaktır çobana, baksaydı köpeğe, yemeseydi cezayı’ dedi… Ve ilgililerin de cezayı av köpeği olduğu için değil; bakımsızlıktan kesmiş olabileceklerini söyledi!
Sabah sabah beni güldüren vatandaşım, siz çok yaşayım e mi… Ben de cezanın neden kesilmiş olabileceğini bir türlü anlayamamıştım… Sayenizde öğrendim…
Çobanlar dikkat! Bundan sonra cezanın nereden geldiğini anlayamazsanız, gelen cezanın fotoğraflarını gazetemize ulaştırın ve yayımlayalım… Gelen yorumlardan da ceza kesilmesinin sebebini bulalım… Ceza yemek istemeyenlere de buradan bir uyarıda bulunalım… Köpeğinize iyi bakın ve besleyin, 202 TL cezayı yemeyin!

13 Ağustos 2012 Pazartesi

(H)EPİMİZ DİN KARDEŞİYİZ BEYA!..

Ramazan ayının son günlerini yaşıyoruz… Allah, mübarek ayda ve özellikle de aşırı sıcaklar yaşanan günlerde oruç tutanların oruçlarını kabul etsin…
Oruç tutanların oruçlarının içlerinde fesat fitne yoksa ve dinimizin diğer vecibelerini de yerine getirebiliyorlarsa kabul edecektir cenabı Allah… Benim merakım ise oruç tutmayıp da etrafına tutuyormuş gibi yutturmaya çalışanlarda! Hadi ona buna yutturacaksınız, kendinizi kandıracaksınız da Allah’a ne cevap vereceksiniz?
‘Şimdi bu nereden çıktı’ mı diyeceksiniz…
Malumunuz Keşan’ımızda her yıl geleneksel olarak iftarlar verilir, biz basın mensupları da iftarları ölümsüzleştirmek adına 1-2 kare fotoğraf çekip, gazetelerimizde yayımlarız…
Fotoğrafı çekerken pek dikkat etmem kareye kimlerin girip girmediğine ama fotoğrafları PC’ye yükledikten sonra ‘bakalım iftarda kimler varmış kimler yokmuş’ diye yakın profilden izlerim… Öğle saatlerinde kenar kuytu bir köşede 2 yarım döneri götürenleri, akşam da iftar sofrasında görünce ‘yedi yine bir garibin hakkını’ diye söylenirim… Çünkü bu kişilerin kendilerini oruçlu diye lanse ettiklerini öğrenirim… Hatta gün içinde o kadar çok yemişlerdir ki tutmadıkları orucu bile kana kana su içerek açar bu kafirler…
Ne yani şimdi kafir demekle suç mu işlediğimi düşünüyorsunuz… Oruç, İslam’ın 5 şartından biridir… Tutarsan da kendine, tutmazsan da kendine…
Kimisi açlığına dayanamaz, tutamaz… Kimisi hastadır, tutamaz… Kimisi bağımlıdır (sigara, alkol vs.), tutamaz… Kimisinin de tuttuğu tutmadığından daha hayırlıdır, tutmaz… Sevabı da günahı da kendinedir…
Ben de oruç tutmuyorum, tutamıyorum, dayanamıyorum… Bundan kime ne? İftarlara katıldığım da oluyor ama kendimi ‘oruçluyum’ diye lanse etmiyorum…
Bu Ramazan ayında ülkemizin dört bir ucunda bulunan akrabalarımı arayıp, etraftaki Ramazan izlenimlerini sordum… Bana fastfood’lara giremediklerini söylediler… ‘Hayırdır, Ramazan dolayısı ile kapalı mı?’ diye sorduğumda ise ‘Yok canım ne kapalısı, kuyruk var kuyruk!’ diye cevap verdiler… ‘Kampanya mı var?’ dediğimde ‘AK Parti kampanyası!’ dediler…
Ülkemin %50’sinin oyunu alan, 2 kişiden birinin AK Partili olduğu bir dönemde oruç tutanların azlığı da şaşırttı beni doğrusu… Ancak Keşan’daki izlenimlerimin ardından da şaşkınlığım çabuk geçti…
Yapmayın beya din kardeşlerim… (H)epimiz Müslümanız ama sahte oruçtan yok fayda… Kulları kandırmak kolay da öbür tarafta sıcak fazla!
Allah tutanların da tutmayanların da orucunu kabul kıla…

11 Ağustos 2012 Cumartesi

BAK SAKIN SÜLEME REZİL OLURUZ!..

Dün tesadüfen gittiğim İlçe Emniyet Müdürlüğünde bir dolandırıcılık olayına şahit oldum… Kendilerini emniyet müdürü ve komiser olarak tanıtan kişiler, zavallı 2 köylü vatandaşımın daha canını yakmışlardı.. Biri 180 TL’sini yani birkaç günlük yevmiyesini kaptırırken, diğeri 7.500 TL’sini yani neredeyse 1 yıllık emeği değerinde bir parayı kaptırmıştı dolandırıcılara… Sadece birkaç saat arayla aynı köylü 2 vatandaşı vurmuştu bu dolandırıcılar… Birbirlerinden ise Karakol’da buluştuklarında haberdar oldular… Her ikisi de mahcup… Belli ki dolandırılmayı hazmedememiş köylü vatandaşım… Hem hazmedememiş, hem gururuna yedirememiş… 7.500 TL’si dolandırılan vatandaşım hâlâ şokta… Bir de kredi kartından nakit çekerek ödemiş bu parayı… Anlayacağınız nakit faiziyle nereye çıkacağı belli değil meblağın…
Köylü vatandaşıma ‘Hiç mi gazete okumuyorsunuz? Bu konularda birçok kez Emniyet tarafından uyarı yapıldı’ diye sorduğumda, köylerine gazete gitmediğini söyledi bana… ‘Peki, parayı çekerken bankamatiğe bakmak da mı aklına gelmedi, yanında dolandırıcılıkla ilgili broşür asılı’ dediğimde ise cevap bile veremedi bendenize…
Evet… Keşan İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerince dolandırıcılık konusunda şehir merkezinde başta bankalar olmak üzere birçok noktaya afişler asıldı, broşürler dağıtılarak vatandaşa uyarıda bulunuldu… Konuyla ilgili haberler gazetelerde yer aldı… Ve şehir merkezinde de son dönemde dolandırıcılık olaylarına rastlanılmadı… Ancak merkezden umudunu kesen dolandırıcılar, belli ki kırsala dadandı… O halde görev sırası muhtarlara kaldı…
Saygıdeğer muhtarlar… biliyorum Birlik’e para aktarmaktan(!) bütçeniz iyice daraldı ama köylünüze gazete okutun, eğer bunu yapamıyorsanız da Emniyet’e gidip, broşür alın ve köy kahvehanelerine asın… Köylü vatandaşım okusun… Belli ki daha birçok köylümün canını yakmaya çalışacak bu dolandırıcılar… Hiç olmazsa sizler tedbir alın ve vatandaşınızın canının yanmasını engelleyin muhtar olarak…
Yoksa köylüm düşer Karakol’a… Bakıp bakıp birbirine, cebinden gideni, emek verip biriktirdiğini unutup, düşer rezilliğin örtülmesine… ‘sakın süleme bak rezil oluruz’ deyip gizlerse, bakmışsınız bütün köy düşmüş dillere… İnsanız, hepimizin olur bir dalgınlığı ama bunu örtmek yerine herkesi bilgilendirmeli… Köylümün dalgın olması da en normali… Mazot parası, gübre parası, icar parası ve emek derken… zararla kapatınca sezonu… doğal olarak da ne aklı kalır ne de mantığı… Köylünün perişanlığını bilen dolandırıcı da bu fırsatı böyle kullanır…
Muhtarlarımızın vatandaşını bilgilendirmesi ve köylümün bundan sonra canının yanmaması dileğimle…
Her köy kahvehanesine bir ‘DOLANDIRICILIK UYARISI’ afişi…

9 Ağustos 2012 Perşembe

STRATEJİ DE STRATEJİ…

Keşan Kaymakamı Ahmet Narinoğlu, Keşan’a damgasını; kendisi ve beraberinde geniş bir kadro ile gece gündüz demeden çalışarak ‘Keşan’ın Stratejik Planı’nın hazırlanması ile vurdu…
Öyle bir damgaydı ki bu, ne daire amirleri görevlerinin başında durabildi ne de memurum işini yapabildi!
Hükümet Konağı’nın ışıkları gece yarılarına kadar yandı, gönüllülük esasına göre mesailer yapıldı, çalışma yeri dar geldi ve Kaymakamlık Toplantı Salonu’na bir toplantı masası kazandırıldı…
Netice itibarı ile verilen büyük mücadelenin sonunda Keşan’ın Stratejik Planı hazırlandı… Tam basım aşamasına gelinmişti ki, Keşan Kaymakamı Ahmet Narinoğlu’nun tayini İlkadım Kaymakamlığı’na çıktı… Kayınvalidesinin vefatı nedeniyle 20 günlük izne ayrılan ve Kaymakamlar Kararnamesi’ndeki tayin haberini izinde alan Sayın Kaymakamımızı yine Stratejik Plan sardı…
Kuşların bana söylediğine göre Sayın Kaymakamımız 20 günü doldurmadan gelecek, kitabı bastırıp Keşan’a bırakacak ve yeni görev yerine öyle gidecekmiş…
Ne diyelim… Hayırlı olsun Keşan’ın Stratejik Plan Kitabı… Gerçi bastırmadan da gitseydi Sayın Kaymakamımız, Keşan ve Keşanlılar unutmazdı bunu… Ne amiri, ne de memuru… 2 yıldır stratejiyle yatıp, stratejiyle kalktık doğrusu…
İnşallah gelecek Kaymakamımızın yoktur strateji tutkusu...

8 Ağustos 2012 Çarşamba

YOLUNUZ AÇIK OLSUN İLKNUR HOCAM…

Trakya Üniversitesi Keşan Yusuf Çapraz Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Müdürü Yrd. Doç. Dr. İlknur Kumkale… Saygıdeğer Hanımefendi, bugün itibarı ile görevini devrediyor…
Kadın eli değerek, kadın emeğiyle bugünlere getirilen Okulumuzun yönetimi, erkek eline geçiyor… Üzgünüm… Hem de çok üzgünüm…
Kim ne derse desin, kim karşı duruş sergilerse sergilesin, Keşan Yusuf Çapraz Uygulamalı Bilimler Yüksekokulunun bugünlere ulaşmasında emeği büyüktür İlknur Hanım’ın…
Hayırsever İş Adamı Sayın Yusuf Çapraz Beyefendi ile kıyaslamıyorum İlknur Hanım’ı… Çünkü Sayın Çapraz’ın hayırseverliği tartışılamaz bile Keşan için…
Ancak okulun inşasının tamamlanması ve eğitime açılmasıyla birlikte büyük çaba sarf etmiştir İlknur Hanım… Gerek kişiliği, gerek bilgisi, gerek diksiyonu, gerek insan ilişkileri, gerek aldığı eğitim ve toplumda kabul görüşüyle destek istediği tüm kurum ve kuruluşlar arkasında durmuştur İlknur Hanım’ın… Ve İlknur Hanım, kısa süre içinde Keşan Yusuf Çapraz Uygulamalı Bilimler Yüksekokulunun donanımını; layığı ile okula yakışır şekilde yapmıştır… Yine bunu İlknur Hanım kendisi için değil; hem Keşanlılar hem de bu okulda öğrenim görecek öğrenciler için canla başla üstlenmiştir…
Netice itibarı ile bu okulun kadın eliyle kısa sürede donanımı sağlanmış mıdır? Evet, sağlanmıştır… Kadın elinin değdiği yerdeki pratiklik ve beceriklilik ortaya konulmuş mudur? Konulmuştur… Kadın eli, dağ başında olan bir yerde olsa da kendini göstermiş midir? Göstermiştir… Kadın elinin olduğu her yerde destek sürmüş müdür? Sürmüştür… Kadın eli yoktan var etmiş midir? Etmiştir… Kadın elinin azmi sonucu okulun geleceği zaferle sonuçlanmış mıdır? Sonuçlanmıştır…
Peki şimdi böylesi kadının elinden bu görevi almak akla hizmet midir? Değildir… Bu okul bundan sonra aynı desteği görecek midir? Görmeyecektir…
Her zaman söylerim; ülkeye de Keşan’a da kadın eli değmesi lazım diye…
Bir Okulumuz vardı kadın eli değen ve zirveye yükselen ancak hazmedemeyen erkekler aldı elinden… Mübarek olsun ne diyelim… Bundan sonra Okulumuzun akıbetini hep birlikte seyreyleyelim…
Kadın mı güçlü erkek mi güçlü birlikte görelim… Kadının zekâsına hiçbir erkeğin yetemeyeceğine şahitlik edelim…
Kadınlar adına; verdiğiniz emek ve mücadeleden ötürü sizi kutlar, başarılarınızın devamını dileriz İlknur Hocam… Yolunuz açık olsun…

KEŞAN’I BAŞTAN BAŞA BOYASANIZ NE FAYDA…

Bilindiği üzere Keşan’da bazı caddelerde araç parkı işaretlemeleri yapıldı… Tabii bu işaretleme çalışmalarının tamamlanmasıyla birlikte de sürücülerin trafik işaretleri konusundaki bilgileri ortaya çıktı.
Paşayiğit Caddesi’nde yolun iş yerlerine doğru olan bölümüne park etme işaretlemesi yapılırken, diğer bölüm ise geliş-gidiş olarak belirlendi… Buna rağmen sürücüler bu güzergaha araçlarını park etmeye devam etti… Sürücüler için yola çizilen geliş-gidiş okları hiçbir şey ifade etmedi…
İllaki araçlarının başlarına polisleri dikecekler, cezayı yiyecekler, araçları çekici marifetiyle kaldırılacak ve otoparktan gidip alacaklar… Kurallara uymamakta ısrarlı anlayacağınız bizim sürücüler…
Ancak kurallara uymamakta mı ısrarlılar yoksa kuralları bilmiyorlar mı bunda tereddüdüm var… Ya da devletin memurunu oyalamaktan zevk alıp, ceza yemekten mi hoşlanıyorlar?
Gün içinde mutlaka birkaç aracın hatalı park ettiğine şahit olduğumuz Paşayiğit Caddesi’nde akşam saatlerinde ise hatalı parklar diz boyu… Acaba bizim sürücüler hava kararınca kuralların işlemediğini mi sanıyor!..
Bizde bu sürücüler daim olduğu sürece her yeri işaretleseniz ne yazar…
Keşan’a kültürden önce para; ehliyetten önce de kuralsızlık girmiş…
Önce sürücüleri eğitelim, sonra yolları boydan boya çizelim… Hatta park alanı olmayan yolların tümüne ‘burası yol kardeşim, durma geç’ diye fosforlu bir şekilde yazalım… Yoksa Keşan’ı baştan başa boyasanız yok fayda…

7 Ağustos 2012 Salı

ŞAKA GİBİ TATBİKAT!..

Keşan Devlet Hastanesinde dün yangın ve kurtarma tatbikatı yapıldı. Adı üstünde tatbikat… Bunu biliyoruz ama tatbikatların da bir ciddiyeti olması gerekmiyor mu? Gerçek olmadığı bilinse de, hiç olmazsa gerçek gibi hayal edilip canlandırılması gerektiği, doğru olan değil midir? Çok anlamam, işin uzmanı değilim ancak bugüne kadar izlediğim tatbikatlarının en komedisini yaşadım Hastane’deki yangın tatbikatında…
İlk fiyasko; önceden belirlenen yaralıların ortadan kaybolmaları ve bulunamayışları ile başladı… Apar topar yeni yaralılar yaratıldı… İlla duman çıkaracaklar ya, sis bombası atıldı ancak tatbikattan haberdar olmayan hastalar dumandan etkilenip, ortalığı ayağa kaldırdı… Biraz da rüzgar esince, çevredeki vatandaş telefonlara sarıldı… ‘Hastane yanıyor’ haberi tüm Keşan’ı sardı… Tatbikattan bilgisi olmayan diğer İtfaiye ekipleri de soluğu hastane bahçesinde aldı… İtfaiye erlerine durum izah edilince, tatbikat alanını kahkahalar sardı… Yaralıların ortadan kayboluşu, yeni yaralı arayışı, beklenmedik takviye itfaiye aracı derken, kurtarma operasyonlarında gecikme yaşandı… Vakit kaybı nedeniyle de hastane kül oldu!..
Neyse ki bu sadece bir tatbikattı da Hastane de yerinde kaldı, hastalar da hastalıklarına devam etti… Yoksa direkt gidecekleri yer, alt kattaki Morg’tu!..
Anlayacağınız hastane içindeki koordinesizlik, tatbikata da yansıdı…
İlköğretim okullarında yapılan tatbikatlarda bile bu kadar fiyasko yaşanmıyordu… Ne de olsa idarecisi, memuru koordine olup, başında duruyordu… Fakat Keşan Devlet Hastanesinin yangın ve kurtarma tatbikatında Başhekim ortalıkta yoktu… Dolayısıyla da ‘Şaka gibi tatbikat’ oldu…
Ama en güzeli neydi biliyor musunuz?.. Fotoğraf karelerinde yer alacaklarını tahmin edenlerin makyajı!.. UMKE ekibinde görev alan bayan rujunu öyle bir sürmüştü ki, tatbikattan çok ilgi çekti…
Aman siz siz olun, böyle kurtarma ekiplerinden bayanları uzak tutun!.. Rujum, farım, dekoltem, şuyum, buyum derken… yandı bitti kül olur!..



6 Ağustos 2012 Pazartesi

MİRAS TÜKENDİ…

Yerel seçimlerin 6 ay öne çekilmesi gündemde… Muhalifler öneri getirdi, her ne hikmetse İktidar Partisi de muhaliflerin önerisine ılımlı yaklaştı ve erken seçime ‘yeşil ışık’ yaktı… Tuhaf doğrusu… Ya da bana tuhaf geldi… Muhalif dillendirecek, İktidar Partisi ‘sıcak’ bakacak… Acaba altında ne planlar yatacak!..
Ülkemin vatandaşı yine derin uykuya mı dalacak, yoksa kâbusu fark edip İmparatorluğu mu yıkacak…
Ancak bir gerçek var ki; ya önümüzdeki yerel ve genel seçimde bu İmparatorluk yıkılacak ya da bundan sonra hiçbir güç bu İmparatorluğu yıkamayacak…
İran’da olduğu gibi şeriat bir gecede hiç anlamadan gelecek, vatandaşım anladığında ise iş işten çoktan geçecek…
Eğitim sisteminde atılan adım, yakında sağlıkta da baş gösterecek… Kadın hastalar erkek doktora, erkek hastalar da kadın doktora gidemeyecek… Gerçi karanlığa kaldık mı zaten kim kimi görecek!..
Devlet ‘elektriği’ sattı… Daha vatandaşım bunun acısını tatmadı… Faturalarda gecikmeler artınca, ülkem yavaş yavaş karanlıkta kalmaya başlayınca, o zaman Hanya'yı Konya'yı anlayacak ve lezzeti tadacak… Trilyonlarca yatırım yapan şirket sanıyor musun vatandaşımın gözünün yaşına bakacak… İndirecek şalteri, basacak mühürü… Zannediyor musunuz bedava hayır yapıp, acıyacağını…
Devletimiz yolları da yapıyor… Hem de Türkiye’nin bir ucundan diğer ucuna… Ancak yollar bitti mi yerleştirecek gişeleri tezgaha!... Parayı basan yoldan geçecek, basamayanlar da seyreyleyecek… Medeniyeti sadece zenginler görecek… Orta gelirli de kalmayacağı için fakir fukara ancak bahçesinde gezecek…
Sevgili hemşehrilerim, bakalım bu hükümet başımıza daha neler saracak… Miras bitti… Türkiye Cumhuriyeti’nin değerleri tek tek elden gitti… Mirası yediler, vatandaşımın başına da türlü türlü çorap ördüler… Kimini bankalara tutsak ettiler, kimini zenginlerin eline düşürdüler, ülkemizi de dışarı bağımlı yaptılar…
Mirası da tüketince, erken seçimlere ‘yeşil ışık’ yaktılar… Bu ‘yeşil ışık’ hayra değil bilesiniz…
Hükümet sattı… Ne varsa elden gitti… ‘Şu da devletimin malı’ diyeceğimiz elde ne kaldı? Satılanların paraları yerine yerleşti… Alacak-verecek bitti… Hükümet salim, biz sefil!..

3 Ağustos 2012 Cuma

TAYVANLI TURİSTLER İŞİ BİLİYOR!..

Dün sabah saatlerinde, Keşan-Gelibolu kara yolunda, içerisinde 25 Tayvanlı turistin bulunduğu otobüs kaza yaptı.
Açıkçası kazanın meydana geldiği noktaya giderken, kazanın nasıl olduğu ve kişilerin uyrukları hakkında bilgim yoktu… Sadece duyduğum ihbar üzerine olay yerine gittim ve kazazedelerin Türk olmadığını görünce de oldukça tedirginlik yaşadım… Bir ara fotoğraf makinemi çıkarıp çıkarmamak konusunda bile endişelendim… Görevimi yapmak zorundaydım ama yabancı grup da oldukça kalabalıktı…
Şimdi diyeceksiniz ki, bunun neresi KÖŞE!... Vallahi geçen yıl bu zamanlarda dünkü kaza yerinin yaklaşık 200 metre Keşan yönünde, bir İtalyan plakalı karavan devrilmiş ve sadece 2 İtalyan kazazede ile yanlarında da 2 kişi bulunuyordu… Bendeniz haber coşkusuyla kaza yerine ulaştığım gibi fotoğraf makinemi çıkarmış, çatır çatır kaza olayının ve kazazedelerin görüntülerini çekmiştim… Ya sonrası… Ne mi oldu? İtalyan beni kara yolunda 4 döndürdü!.. Bariyerleri uçarak geçecektim neredeyse!.. Kafasına koymuş, makinemi alacak ve tavrına göre de yerden yere vuracaktı… Nasıl da bağırıyordu kazada eşi yaralanan İtalyan… Ne o Türkçe, ne de ben İtalyanca bilmediğimiz için de anlaşmamızın imkanı yoktu… Türk olsa diyeceğim ‘tamam kullanmamı istemiyorsanız kullanmam ya da görevimi yapıyorum ben’ diye birkaç kelime ama ne bunu anlatabildim, ne de o bana ne demek istediğini ifade edebildi… Bağırış çağırış, dört dolandık kara yolunu… Bu hadiseden, aracıma binene kadar, kara yolundaki bariyerleri atlaya atlaya zor yırtmıştım! Az daha yoldan geçen araçların altında bile kalacaktım… Tabii ki bu hadise bu kadarla da kalmamıştı… Kazanın yaşandığı gün boyunca hep İtalyan’la aramızda geçen kovalamaca aklıma gelmiş, paçayı ucuz yırttığıma dua etmiştim… 2 gün sonra ise yine bir kaza nedeniyle Keşan Devlet Hastanesine gitmiş, fotoğraf makinemi boynuma asmış, ambulansı bekliyordum… Çok başımı öne eğmem ama her ne hikmetse başım da öne eğilmişti… Birden bir el boğazıma yapıştı, diğer el de makinemin üzerindeydi… Kafamı kaldırdığımda ise kalbim duracak gibiydi… Kara yolunda atlattığım İtalyan’ın iki eli yakamdaydı!.. Hafifçe gözlerim sağda solda polis aradı ama göremedi… ‘Tamam Neşe, artık seni kimse kurtaramaz bu İtalyan’ın elinden…’ dedim içimden… Ne seni ne de makineni… Sadece birkaç dakikalığına boğazımda ve makinemde olan eller, bana acayip gaz yaptıJ İtalyan’la göz gözeydik ama ben olmuştum bir put! Dilim tutuldu, nefes alıp verdiğimi hiç hatırlamıyorum, kalbim atışından dolayı da neredeyse İtalyan’a çarpacak!.. O denli patates olmuştum!... Ve tüm bu hissettiklerimden sonra da İtalyan ellerini boğazımdan ve makinemden çekip, beni kucaklamıştı… Yani bizim İtalyan’ın o günkü tavrı, sadece bir espriden ibaretti… Buz gibi esprisiyle, beni az daha öteki dünyaya yollayacağından besbelli haberdar değildi…
Bütün bu yaşananlardan sonra İtalyan’la dost olmuş, hatta kaza anında çektiğim görüntüleri benden alarak, PC’sine aktarmıştı… Ama bana da kâbus dolu anları 2 kez yaşatmıştı…
İşte dün yine turistleri görünce, aynı durumla karşılaşır mıyım diye temkinli davrandım… Fotoğraf makinem boynumda asılı, bir müddet seyre daldım… Ancak turistler baktı makineme ve bana icraat yok(!), çıkardılar makinelerini çektiler birbirlerinin görüntülerini!.. ‘Anaaa’ dedim, ‘bunlar benden…’ Hemen sarıldım makineme, rahat rahat çektim Tayvanlı kazazedeleri… Kazazedelerini unutup, poz verenler bile oldu… Böylece geçen yılki vukuatlı anımın ardından Tayvanlı turistler içimi rahatlattı…
Acil şifalar diliyorum Tayvanlı turistlere… Keşke herkes sizin gibi olsa ve görevini yapanlara saygı duysa… Biz de çok meraklı değiliz bu görüntüleri almaya… Ama görev bu, mecburuz yapmaya…

AKILSIZ BAŞIN CEZASINI ÇEKMEK İSTEMİYORUZ…

Keşan İlçe Trafik Komisyonunca, Keşan merkezdeki caddelerde düzenleme yapılması kararı alındı… Kararlar da adım adım uygulanmaya başlandı…
Komisyon bir ileri adım attı, esnaf bir adım geri gitti… Komisyon ikinci ileri adım attı, esnaf üç adım geri gitti… Komisyonun ileri adımı üçe çıkarsa, korkarım ortada esnaf falan kalmayacak… Akılsız başın cezasını yine bizim esnaf sırtlayacak…
Önder, İsmail Saraç ve İnönü caddelerindeki esnaf, polis kolluyor… Müşterisi içeride alışveriş yaparken, esnaf saat tutup, kapı önünde bekçilik yapıyor… Aracıyla kısa süreli park edecek müşteri, çalan bir düdükle gaza basıyor, bizim esnaf avucunu yalıyor…
Polis doğal olarak görevini yapıyor… Komisyon karar almış, başka şansı bulunmuyor… ‘Emir demiri keser’ diyor, bütün gün araç peşinde koşturuyor…
Keşan şehir merkezindeki trafik sorunu yıllardır konuşulurdu da bir türlü icraat yapılmazdı… Böyle hesapsız-kitapsız icraat yapılacağına keşke hiç yapılmaz olaydı… Hadi işin uzmanına danışmak aklınıza gelmedi, hiç olmazsa bir kadın aklına müracaat edileydi… Bir kadın zekasının 20 erkeğe bedel olduğu da düşünülemedi mi?..
Paşayiğit ve Şehitlik caddelerini beyaz çizgilerle çizdiniz, park yerini hazırladınız… Bu hazırlığı İsmet İnönü, İsmail Saraç ve Önder caddelerine de yapsaydınız… 100’er metre arayla başına 1 zabıta dikip, saat başı para bassaydınız… Ne esnafı zora sokardınız, ne polisi tutsak yapardınız, ne müşteriyi kaçırtırdınız, ne de esnafın maskarası olurdunuz… Bastığınız paralarla da Keşan’a bir fayda sağlardınız…
Bu iş bu kadar basitken siz kalktınız; 15 dakika duraklama kuralı getirdiniz, hiçbir şekilde tam sağlıklı bir kontrol yapılamayacağını bile bile böyle bir işe giriştiniz… O da yetmedi canım Önder Caddesi’ni turuncuya boyadınız, kaldırımları da araçlara yamadınız… Gerçi biz alışığız her yıl kaldırımların yenilenmesine ama bu kadar da paralar çöpe atılmaz ki Allah aşkına… Atalarımız ‘zararın neresinden dönülürse kârdır’ demiş…
Biz de ‘akılsız başın cezasını çekmek istemiyoruz’ diyor ve yapılan yanlış uygulamadan daha fazla zarar görülmeden dönülmesini istiyoruz…