25 Nisan 2012 Çarşamba

KEŞAN’I KAFA DUMANLIYKEN TURLAMAK BİR BAŞKAYMIŞ!..

Epey bir zaman olmuştu… şöyle Keşan’ın bütün cadde ve sokaklarında turlamayalı… Vatandaşım sürekli serzenişte bulunup, aksaklıkları dile getiriyordu, ancak yazabilmem için kendi gözümle bir kez daha görmem gerekiyordu…
24 Nisan 2012 Çarşamba günü Keşan’ın dört tarafını tüm ara sokaklar dahil olmak üzere turladım… Ara ara kısa molalar da verdim… Kilitli taş döşenen sokaklardan geçerken uzun süredir böbreklerimde taşıdığım taşları düşürdüm!.. Yine asfalt olan sokak ve caddelerden geçerken aracımın ne kadar civata ve vidası varsa döküldü… Hele hele Bağkur evlerinin altında kalan caddeden geçerken savaş alanına girdiğimi hissettim… Bir ara şehir merkezine geldiğimde parka oturup soluklanayım dedim ancak başıma bir garson dikildi ve ‘ne arzu edersiniz?’ diye sordu… 50 kuruşluk çayı 1 TL’ye içmemek için yerimden kalkıp, aracıma yöneldim… Başka bir halk parkı(!) aradım kritik yapmak ve soluklanmak için ama şöyle başıma dikilinmeyen ve ‘ne arzu edersiniz?’ diye sorulmayan bir park bulamadım…
Bir ara mezbaha tarafına yöneldim… Hayvan barınağı ve mezbahanın ne kadar yakın mesafede olduğunu ve onca hayvanın kıllarının mezbaha tarafına uçma ihtimalini düşündüm…
Mehmet Gemici Cennet Bahçesi’ne indiğimde de cennetten ziyade cehenneme dönmüştü… Her yer çöp içinde…
Sıra Keşan’ın metruk binalarına geldi… Hangi binanın önünde durduysam… içeriden ya elinde şişeyle, ya da kolunda hatunla çıkan birilerine denk geldim!.. İçinden canlı çıkmayanların ise çöplük yuvası olduğunu gördüm…
Trafik akışı yoğun olan tüm caddeler ise her zaman olduğu gibi sağlı sollu otopark(!) konumundaydı…
Bir ara bizim mekancıların olduğu sokaklardan geçtim… Aman Allah’ım şeytan görmüş gibi süratle uzaklaştım…
Epey bir turladıktan sonra saat 22.00 sıralarında evimin yolunu tutmuştum ki… alkol kontrolü yapan trafik ekibi çevirdi… ‘Üfleyeyim ama boşa gider’ dedim… ‘Şayet 2-3 saat sonra rastlarsanız ne ala!..’ diye de espri yaptım…
Kendi kendime bu böyle olmayacak diye mırıldandım… ‘Bir kere de birkaç duble atıp şu Keşan’ı turlamam lazım’ diye söylendim… Bakalım Keşan o zaman nasıl görünecekti bana… Alkolle aram hiç iyi olmadığı halde… hem Keşan’ı hem de gözlemlerimi test etmek adına… 1 gece de olsa bu şerefe nail oldum… Bütün gezdiğim sokak ve caddeleri sil baştan yeniden turladım…
Kilitli taş döşenen sokaklardan geçerken kendimi İstanbul’da Boğaz’da bir yattaymış gibi hissettim... Dalgalar öyle hafif hafif sallıyordu ki keyfine doyamadım…
Bağkur evlerinin altında kalan caddeden geçerken Keşan’ı 3 boyuttan izledim. Bir aşağı, bir ortaya, bir yukarı iniyordu… Bedava 3 boyutta izleme imkanı bulup, müthiş keyif aldım…
Şehir merkezine geldiğimde parka oturup soluklandım ve başıma garson dikilmeyince ortalığı ayağa kaldırdım… Kapatıp gitmişler bizim halk parkını…
Başka bir halk parkı(!) aradım kritik yapmak ve soluklanmak için ama garsonlu bir park bulamadım…
Mezbaha tarafına yöneldim… ‘Yaa…’ dedim; ‘ne kadar iyi düşünülmüş!..’ Hayvan barınağından al hayvanları, kes mezbahada!... Bu kadar pratik çözüm hangi idareye nasip olur…
Mehmet Gemici Cennet Bahçesi’ne indiğimde ise biraz hayal kırıklığı yaşadım… Hangi bira şişesine saldırsam boştu!..
Keşan’ın metruk binalarına gelince… Hangi binanın önünde durduysam… şenlik vardı… Sallana sallana çıkanlar… şişeleri tokuşturanlar… Ne ararsanız mevcut…
İçinden canlı çıkmayanlar ise saray gibiydi… Hepsinde bir döşek bulunuyordu…
Trafik akışı yoğun olan tüm caddeler ise bomboştu… Sanki bütün araçlar Keşan’ı terk etmiş, aracım kız gibi salınıyordu caddelerde…
En son yine mekancıların bulunduğu sokaklardan geçtim… Aman Allah’ım ne görsem… bütün sokakları huriler basmış… ‘Cennete düştüm’ diye hayal ettim…  Keşan’da mıyım, Cennet’te miyim kestiremedim…
Epey bir turladıktan sonra saat 02.00 sıralarında evimin yolunu tuttum ve bizim trafik ekibine rastlamayınca bu macerayı da kazasız belasız atlattım…
Sonuç mu? Keşan’ı kafa dumanlıyken turlamak bir başkaymış!... Ayrıca bizim yöneticilerin Keşan’ı neden toz pembe göründüğünü de anlamış oldum!.


24 Nisan 2012 Salı

YA TAM YAPACAKSIN, YA DA BİR BİLENE DANIŞACAKSIN…

20 Nisan 2012 Cuma günü düzenlenen törenle, Keşan’ın en eski tarihi eserlerinden olan Hersekzade Ahmet Paşa Camisi’nin 500. kuruluş yıl dönümü nedeniyle hazırlanan kitabın tanıtımı yapıldı.
Kitabın basımına maddi katkıda bulunan Keşan Belediyesi adına Başkan Vekili Ersoylu’ya Kaymakam Ahmet Narinoğlu tarafından plaket verildi, etkinliklere maddi katkıda bulunan kişi ve kurumlara teşekkür belgesi ile Hersekzade Ahmet Paşa Camisi kitabı hediye edildi.
Ancak dünkü yerel basından okuduğunuz üzere Mehmet Sorgut adlı çevreye duyarlı bir vatandaş çıkıp, kendi kiraladığı at arabalarıyla, cami yakınlardaki çöpleri ve moloz yığınlarını topladı, Hersekzade Ahmet Paşa Camisi’nin çevre temizliğini yaptı…
Ve yine Sayın Sorgut, “Beyler caminin kitabının tanıtımında, caminin öneminden ve korunmasından bahsettiler. Biz bu çevrenin de korunmasının ve temiz tutulmasının tanıtım için çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Keşan’ın yetkilileri, tarihi korumanın takım elbiseyi giyip tören düzenlemek ve plaket vermekle sağlanmayacağını bilmeliler. Önce Hersekzade Ahmet Paşa Camisi’nin çevresinde incelemelerde bulunmalılar.” dedi…
Anlayacağınız Mehmet Sorgut, gözlemleri sonucunda yaptığı doğru bir tespiti kamuoyuyla paylaştı… Bu işlerin kravat takıp takım elbise giyerek, tören düzenlemekle olmayacağını gösterdi!..
Gelelim benim tespitime…
Hersekzade Ahmet Paşa Camisi’nin tanıtımı ile ilgili 147 sayfadan oluşan kitabı ancak inceleme fırsatım oldu… 147 sayfadan 51’i magazin… Beyler, hanımlar, merdivenden kayanlar(!)… Hepsi geçmiş kürsü başına… vermişler pozları… alın size Hersekzade Ahmet Paşa Camisi’nin tanıtım kitabı… Hangi tarihi eser tanıtım kitabında protokol fotoğraflarına yer verildiği görülmüş, önce bu araştırılmalı… Bu kadar masraf bunun için mi yapıldı ve Keşan Belediyesinin, yani benim, onun, Keşanlı vatandaşımın cebinden çıkan para… protokol fotoğrafları için mi harcandı…
Ben mi çok biliyorum… bu organizasyonları üstlenenler mi bir şey bilmiyor anlamadım gitti ama… bu kadar emek sarf edilip, aylardır vakit harcanarak yapılan bir hazırlıkta, en ince ayrıntı dahi gözden kaçmamalıydı… Bir işi ya tam yapacaksın, yapmasını bilmiyorsan da bir bilene danışacaksın… Yoksa eleştirilere hazırlıklı olup, bu işlerde gösterişe yer verilmemesi gerektiğini öğreneceksin…

23 Nisan 2012 Pazartesi

Bİ KERE DE BÜYÜK ÇOCUKLARI OTURTALIM!..

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dün, tüm yurtta ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde olduğu gibi Keşan’da da düzenlenen törenlerle kutlandı.
Törenler kapsamında öğrenciler, başta Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığı olmak üzere bazı makamları sembolik olarak üstlendi… Yarım saatliğine de olsa makamlar geçici olarak öğrencilerin eline geçti…
Tabii ki bu arada benim aklıma ilginç bir fikir geldi ve hafızamda senaryo canlandı…
Hani bizim Keşan’ımızda yıllarca belediye başkanlığı için hayal kuranları, aday adayı olup da bir türlü adaylığa tercih edilemeyenleri, yine aday olup da seçilemeyenleri toplasak, gelecek yıl onları 1’er saatliğine sırayla Belediye Başkanlığı makamına oturtup, yönetimi kısa süreliğine onlara verip, heveslerini gidersek… 2014 yerel seçimleri öncesinde büyük çocuklara bayram sevinci yaşatsak, nasıl olur?
Hem biz her seçim döneminde aynı isimlerin gündeme oturup oturup düşmesinden kurtuluruz, hem de Keşan’ımızı yönetmeye aday olmak isteyenlerin heves ve merakını gideririz…
Öneri benden, uygulatmak sizden… Hadi be gelin de ‘Bi kere de büyük çocukları oturtalım şu Başkanlık makamına!...’ Yoksa her seçim öncesi ekşiyecekler başımıza… Ekşimelerinden bana sakınca yok da yazık… adaylık için yatırdıkları paraya…

22 Nisan 2012 Pazar

KESESİ GENİŞ OLANLAR YİYECEK, DAR OLANLAR BAKACAK!

Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından Keşan’da yapımı sürdürülen 504 konutun başvuru tarihi ile beraber açıklanan ödeme şartları, Keşan halkını hayal kırıklığına uğrattı… 5 gündür kamuoyunda gündemi tutan ve herkesin dilinde olan TOKİ konutları; muhalefetin yüzünü güldürdü, ellerine malzeme ve koz verdi…
100 metrede bir en az 3 vatandaşım yolumu kesip, TOKİ konutları hakkında düşüncesini dile getirdi… Gazetemize gelen, telefon edenler de cabası… Ancak en çok dikkatimi çeken de 11-12 yaşlarında bir çocuğun yolda arkadaşına hitaben, ‘Babam anneme n.h alırız TOKİ’den ev dedi’ şeklindeki ifadesi oldu… Yine yolumu çeviren bir vatandaşımın, ‘Bırakacaksın sakalı, giyeceksin cübbeyi, alacaksın TOKİ’yi’ şeklindeki ifadesi ilginçti! Başka bir vatandaşım da ‘Hayrola, TOKİ yeniden mi konut yapacak da 30 ay sonra teslim edecek? Şu anda yapılanlar zaten bitti, bitecek… Bu ne demek?’ diye serzenişte bulundu…
Anlayacağınız 7’den 70’e ev sahibi olma hayali kuran bütün vatandaşlarım hüsran yaşadı…
Fakat Keşan ve yöneticilerden hizmet bekleyen Keşanlılar da yine darbenin en büyüğünü yedi… TOKİ konutlarındaki fahiş fiyatları gören muhalefet kanadı, iktidarı tepetaklak getirdi… Ne de olsa BELKOOP ve Atakent konutları yapılmış, sayılı vatandaşımız ev sahibi olmuştu… İktidar Partisi karşısında konut konusunda 1-0 öne geçen muhalefet, Keşan’ın her işi tamammış gibi yine konut projelerine yönlendi… Nasılsa arazi bol, müteahhitler çuvalla! Bundan kolay meydana çıkarılabilecek proje de yok valla… Keşanlılar da beklesin yerel yönetimden başka hizmet gelecek diye…
Ancak… TOKİ konutlarında Keşanlıların bu darbeyi yemesine asıl sebep ne? Zamanın siyasileri kendi menfaatleri doğrultusunda, kişisel meseleleri nedeniyle TOKİ’nin Keşan’a gelmesini geciktirip, Beyendik ve Yenimuhacir’de yapımına öncelik verilmesine yol gösterdiler… Beyendik ve Yenimuhacir’de 300-350 TL arası fiyatla, konutların içine girdikten sonra kira öder gibi taksit öderlerken, Keşanlılara ‘Alın siz 503 ile 1.047 arası yeyin!’ dediler… Ne diyeyim, kesesi geniş olanlar yiyecek, dar olanlar bakacak… TOKİ konutlarında hasretle beklenen başvuru tarihi ve şartları ile hüsranla sonuçlanan ödeme koşulları uzun süre dillerden düşmeyecek… CHP’liler konuşacak, AK Parti’liler yutacak… Sandıkta da vatandaş konuşacak… Siyasilerin sokağa inip, vatandaşın konuşmalarına kulak kabartması ve yapılan yanlıştan dönülmesi dileğiyle…

18 Nisan 2012 Çarşamba

HAVADA BULUT, KEŞANLI SEN TOKİ’Yİ UNUT!..

Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından Keşan’da yapımı sürdürülen 504 konut için başvuru tarihi ve şartları dün açıklandı… Tüm Keşan halkı tarafından, hem de çook uzun süredir beklenen duyuru nihayet yapıldı… Ancak vatandaşım büyük hayal kırıklığına uğradı…
Türkiye genelinde fakirin ve orta halli vatandaşımın umut kapısı olan TOKİ konutları… Keşan’da zenginin yüzünü güldürdü, fakir ve orta halli vatandaşımı küstürdü…
Anlayacağınız Keşanlılar için TOKİ, özel bir tarife hazırladı… 3+1 konut fiyatları 92.092-111.737 TL arası, 2+1 konut fiyatları 66.313-80.614 TL arasında ancak aylık taksitler 503 ile 1.047 TL arasında sunuldu… Peşinatlar da 6.631 TL ile 27.934 TL arasında takdim edildi… Ve en önemlisi de ilk aylık taksitin ödenmesine, sözleşme imzalanmasının ardından başlanacağı belirtildi... Konutların ise 30 ay sonra teslim edileceği bildirildi…
İşin öz Türkçesine gelince… Havada bulut, fakir ve orta gelirli vatandaşım sen TOKİ’yi unut!.. En az 6.631 TL peşin vereceksin, ayda 503 TL ödeyeceksin, 30 ay sonra evine gireceksin, bir de bu arada kira ödeyeceksin… Bu peşinat için banka kredisine girip, bir de banka taksiti yaptıysan, ayvayı yiyeceksin!.. Vallahi sadece kuru ekmek yemeyi bırak, açlık grevine girsen, bir eve bilmem kaç tane maaş girse, bu şartlarda fakir ve orta gelirli vatandaşımın ev sahibi olması hayal görünüyor…
Ancak anlayamadığım şey ise şimdiye kadar yapılan TOKİ konutlarında, hak eden konut sahipleri aylık taksitlerini evlerine girdikten sonra ödemeye başlarken, Keşan’a özel bu uygulama niye?...
Daha önce TOKİ konutları ile ilgili verdiğim bilgi nedeniyle “AK PARTİ İLÇE TEŞKİLATINA BENDEN BİR GOLLL…” başlıklı köşe yazısı yazmıştım… Bu sefer ‘gol’ bana ve Keşanlı hemşehrilerime geldi… ‘Alın size çok beklediğiniz TOKİ konutları, tepe tepe kullanın(!)’ denildi…
Ben de kendilerine, “2014 geliyor… Fakir ve orta gelirli vatandaşım ateş püskürüyor… Fiyatlar geri çekilmez ve şartlar kolaylaştırılmazsa, ampul çok fena patlar…” diyorum ve AK Parti Keşan İlçe Başkanlığını, bu konuda iyileştirme yapılmasını sağlamaları açısından göreve davet ediyorum...

17 Nisan 2012 Salı

HER İŞİ TAMAMLADIK, TEK SORUNUMUZ BAŞKAN ADAYI(!)…

Keşan’da bütün işler rayında gidiyor… Her şey dört dörtlük… Herkesin bir eli yağda, diğeri de balda… O kadar mükemmel bir idare var ve her şey güllük gülistanlık ki, tek sorunumuz 2014’te yapılacak yerel seçimlerde ‘başkan’ kimi yapacağız… Kim ve kimlerin ceplerini doldurmak için 1 ay sokaklarda yürüyüp bayrak sallayacağız… Kaç ayakkabı çöpe atacağız… Çoluk-çocuğumuzu, eşimizi, evimizi ihmal edip, sokaklara döküleceğiz… Çevre belde ve köylerden insan kaçakçılığı yapıp, görüntüyü artıracağız(!)…
Gelelim bugünkü köşe yazımın niyetine(!)… Yerel basından takip ettiğiniz üzere, siyasi partilerin kongre süreçlerinin tamamlanmasıyla birlikte gündeme yerel seçimler ve başkan adayları oturdu… Olası belediye başkanı aday adaylarının isimleri birileri tarafından zikredilmeye başlanırken, partiler devre dışı bırakılıp, kişisel oylarda rakamlar bile verilmeye başlandı… Kimileri de ‘Benim işim bitti’ deyip, Keşan’ı ‘Allah’a emanet’ etti…
Sayın Belediye Başkanımız Mehmet Özcan, 8 Nisan 2012 Pazar günü gerçekleştirilen CHP Keşan İlçe Kongresi’nin ardından izne ayrıldı ve bir süre ortada görünmedi… Belediye Meclisi toplantısının yapıldığı gün geldi ancak ertesi gün yine 10 günlük izne ayrıldı… Herhalde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na katılıp, akşamı yine kaybolacak… Bu gidişle 2014’e kadar Keşan, vekaletle idare edilecek…
Sayın Başkanımızın, kongrede yaptığı konuşmasında, “İlk %47 ile seçildim. İkinci seçimimde %56 oy aldım. Eğer benim gitmemi birileri arzu ediyorsa, benim arkamda 17 bin oy var. En yakın rakibime 10 bin oy takmışım.” şeklinde ifadesi vardı. Peki Sayın Başkanımız 17 bin kişiyi yerel seçime kadar yetim mi bırakacak? 2009 yerel seçiminde verilen vaatler ne olacak?
Onu bunu bilmem ama bildiğim tek şey, Keşan’da Tekel Meydanı’na bir kazık dikip, üstüne ceket atsanız ve ‘Ha budur CHP’nin başkan adayı’ deseniz… 15 bin oy alır… 2 bin oy da siyasi partililerin kendi aralarındaki iç çekişmelerinden dolayı topluca işaret edilen partiye destek vermesinden ibarettir…
Gelelim AK Parti’den belediye başkan adayı olacağını açıklayan AK Parti Keşan Kurucu İlçe Başkanı Salih Arslan’ın dünkü yerel basında çıkan beyanatına…
Sayın Arslan açıklamasında, Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan’ın CHP tarafından aday gösterilmemesi durumunda AK Parti adayının şansının artacağını, yine Özcan’ın partiyi 7 bin 300 oy seviyesinden alıp 17 bin küsurlara çıkardığını, CHP’lilerin bir kısmının Başkan Özcan’a nankörlük yaptığını öne sürdü ve en önemlisi de Mehmet Özcan’ın tek başına bir parti olduğu yönünde ifade kullandı.
Yine Sayın Salih Arslan, AK Parti’den 3 belediye başkanı aday adayı olacağını belirterek, bunların da Muzaffer Güven, Ragıp Taş ve kendisi olduğuna işaret etti.
Ve Arslan, sanırım müneccim ki Güven’in 9 bin, Taş’ın 10 bin, kendisinin de 13 bin oy alacağı tahmininde bulundu… Sayın Salih Arslan, sanırım bu hesabı Muzaffer Güven’in eczanesine gelen müşteri potansiyeli, Ragıp Taş’ın polikliniğine gelen hasta potansiyeli, kendisinin de helvacı dükkânına gelen müşteri potansiyeline göre kurguladı(!)… Ancak Sayın Arslan bir şeyleri atladı… Güven’in eczanesine uzak mesafede oturan kişi sayısını… Taş’ın da sadece genel cerrah olduğunu ve kentte yaşayan insanların birçoğunun farklı hastalıklardan da tedavi olabileceğini… Ve yine Keşanlıların tatlıya bayılıp, helvayı çok yediğini(!)… Bir buçuk - iki yıl gibi zaman zarfında da bu köprülerin altından çok sular akacağını…
Aday adaylarının isimleri zikredilip, yerel seçimler gündeme getirileceğine, Keşan’ın mevcut sorunlarının sıcak tutulması ve ortadan kaldırılması gündemi tutmalı… Bana; Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin lazım değil… AK Parti, CHP, MHP ve diğerleri de lazım değil… Bana; Keşan’ı Meclisi ile yönetecek bir idareci lazım… Keşan’ın sorunlarına radikal kararlar alıp, uygulamaya koyacak yönetim lazım… Kimine analık, kimine babalık yapacak değil, herkesi kucaklayacak bir anlayış lazım…
Keşan’ı ‘ben’ değil, ‘başkası yönetiyor’ anlayışı ile çıplak gözle izleyip, eksiklikleri, kusurları, yanlışları görebilecek göz ve tedavi edecek anlayış lazım… Yoksa… Keşan da Keşanlılar da müneccimlerin eline kalır(!)… Helvalar dağıtılır, bol keseden atılır, koyunlar da güdülür…
Siz sağ, ben selamet, Keşan Allah’a emanet…



16 Nisan 2012 Pazartesi

KEŞAN ALLAH’A EMANET(!)…

 
İstanbul Metropolitan Planlama (İMP) tarafından hazırlanan Edirne’nin 1/25 binlik ve 1/100 binlik planları epey uzun bir süre aldı bildiğiniz üzere… Planlar için defalarca toplantılar yapıldı, itirazlarda bulunuldu, planlar üzerinde defalarca değişiklik yapıldı… Anlayacağınız içimiz dışımız 1/25 binlik ve 1/100 binlik oldu… Planlar hazırlanmadığı için de kimse bir çivi çakamadı… Yatırımcılar dört gözle planların tamamlanmasını bekler oldu…
Bu İMP’de amma becereksizmiş ha(!)… Alt tarafı 6.276 km2 alanı bir türlü parselleyemedi(!)… Ne vardı ki o kadar ince eleyip, sık dokumaya… Kafasına göre yapacaktı planlamayı, bitirecekti işi(!)… Bu kadar çalışmaya, emek sarf etmeye, itirazları değerlendirmeye ne gerek vardı(!)…
Madem yetenek yoktu, soracaktı bizim yöneticilere… İşin raconunu öğreneceklerdi(!)… Keşan, müvacir alanlar da dahil olmak üzere 1.087 km2. Bizim yöneticiler 1/25 binlikleri bitirdi(!)… Erikli ve Yayla sahilleri ile Keşan merkezde parselleme işleri tamamlandı… Kimse itiraz edemesin diye parseli kapanlar, tel örgülerle bile yerleri sahiplendi… Masraf olmasın, emek gücü harcanmasın diye ihaleye bile ihtiyaç duyulmadı(!)… Ne de olsa zaman gidecekti, birkaç kağıt ziyan edilecekti… Seviyorum bizim yöneticileri yaa… elleri çabuk vallahi… tuttuklarını koparıyorlar… astığım astık kestiğim kestik… canları istedi mi hiçbir engel tanımazlar… ama… ya canları istemezse… ne caddeler trafiğe kapanır ne de mekancılar şehir dışına taşınır… Ben işte buna ‘demokrasi(!)’ derim… Yaşasın demokrasi, yaşasın adalet… Keşan’da Allah’a emanet...



15 Nisan 2012 Pazar

HEPSİNİN İZNİ VARMIŞ DA BİZİM HABERİMİZ YOKMUŞ(!)…

14 Nisan 2012 Cumartesi günkü yerel gazetelerde yer alan haber, gazete ‘okuma’ alışkanlığı olan birçok kişi tarafından takip edilmiştir. ‘Fuhuş yapıldığı öne sürülen otel, 3 ay süreyle kapatıldı’ başlığı ile yayımlanan haberi… ‘Okuma’yı özellikle üstüne bastıra bastıra söyledim… Hani kimilerimiz ya haber başlığı ya da fotoğraflara bakarak hiç de ‘okuma’ gereği hissetmeden kafamıza göre yorumda bulunuruz(!)...
Haberin içeriğinde yer alan “bir otel, ‘gizli ve izin almadan fuhuş yapıldığı’ gerekçesiyle, Keşan Zührevi Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyonunun kararı ile 90 gün (3 ay) süreyle kapatıldı.” bölümü de okuyanların dikkatinden kaçmamıştır.
Benim de kaçmadı… Özellikle ‘gizli ve izin almadan fuhuş yapıldığı’ bölümü… Ben de hep merak ediyordum… Bizim memleketimizde alenen yapılan şeyler neden ‘suç’ sayılmıyor diye(!)… Demek ki hepsinin izni varmış da bizim haberimiz yokmuş(!)…

13 Nisan 2012 Cuma

KAFA DUMANLI, IŞIK LOŞ VE HURİLER(!)

Çok oldu değil mi bizim mekanlardan ve alkoliklerden bahsetmeyeli… Vatandaşım ‘Arayı soğutma Neşe Hanım’ dedi… ‘Belki birilerinin kafasına dank eder de, el atıverirler’ diye söylendi…
Canlar yanmaya devam ediyormuş… Yuvalar dağılıyormuş… Paralar suyunu çekip, mallar elden gidiyormuş… Yakınlarının bu hallerini görenler de dertlerine derman arıyorlarmış…
Kadınlar dul kalmadan, çocuklar yetim bırakılmadan, ailelere ateş düşmeden bu işe ‘dur’ denmesi gerekiyormuş… Ayağını alıştıran kesemiyormuş… Ne zaman cepler boşalıyor, o zaman bunalım başlıyormuş…
Beyefendi ‘Yazın Neşe Hanım, yazın’ dedi… Yine bu Beyefendi, ‘Ellerim kırılsın bir daha böyle bir zihniyete oy verirsem’ diye ekledi… ‘Bir bizim Keşan’da pavyonlar (birahaneler demek istedi ancak kadınların bolluğu(!) nedeniyle bu ifadeyi kullandı sanırım) böyle… Gidin Malkara’ya, Uzunköprü’ye… Yok böyle bir şey… Bizimkilerin hepsinde kadın var… Yakıyorlar canları… Ellerim kırılaydı da oyumu vermez olaydım… Açtırdıkça açtırdı bu meretleri… Bir daha mı… Tövbeler olsun…’
Evet… gördüğü manzaralardan etkilenen bu vatandaşım, bu kelimeleri sarf etmiş ancak bununla da kalmamıştı… Acısını, meyhanelerden, daha doğrusu meyhanelerdeki görüntüleri ifade ederek çıkarmak istediği belliydi… ‘Eşimle önünden geçiyoruz, kadın giymiş mini eteği çelmiş bacağını oturuyor… Eşim bana ‘Bu ne böyle’ dediğinde, ‘Keşan’ın yüz karaları’ deyip geçiyorum’ diye de ekledi… Son sözü de ‘Kapatmazlarsa bu meyhaneleri, çok canlar gidecek, aileler çökecek’ oldu…
Bir ara köşe yazılarımda sıklıkla Keşan’daki meyhanelere, alkole, alkoliklere yer verdim… Elimden geldiğince işin ciddiyetini dile getirmeye çalıştım… Ancak… her ne kadar beni destekleyen olduysa da ilgililer tarafından bir önlem alınmadı… Keşan Belediye Meclisince bir karar alındı… “Bundan sonra falanca caddelerde açılmasına izin verilmeyecek” diye… Anlayacağınız göz boyama ve hikaye(!)…
Ve… bizim erkekler içmesini bilmiyor… o loş ışıkta, kafa da dumanlıyken yanındakini huri sanıyor(!)... ayıkken yanından geçse, kafasını çevirip bakmayacağını da bilmiyor… Gündüz çalışıyor… hava kararıp, o loş ışıkta alkolle buluştuğunda kendini haremde hayal ediyor(!)… Ona göre ‘padişah ve huriler…’ bana göre ‘soytarı ve kurtlar...’
Kadınlar… Daha önce belirtmişimdir kadının kerametini… ‘Bir erkeği vezir de yapan rezil de yapan kadındır’ diye… Eğer bir kadın isterse sizi soytarıya çevirir… Fırıldak gibi döndürür… Aklınızı alır… İsteyip de yapamayacağı hiçbir şey yoktur… Yeter ki istesin…
Mekanlardaki kadınların beyninde tek bir şey vardır… Mekandan adımını atanı sömürmek ve tüketmek… Kurulu makine gibidirler… Size saydıkları ‘hayatım, canım, aşkım’ı sizin gibi milyonlarca kişiye sarf etmişler ancak hiçbiri hayatları, canları, aşkları olmamıştır… Ancak beyninin yarısı hep uçkur altı olan erkeklerin her zaman hayatları, canları, aşkları olmuştur bu kadınlar… Yapışırlar ve kendilerini kurtaramazlar… Çok nadir kurtaranlar olsa da kendilerini, onlar da hayata yenik veda ederler…
Kent Konseyi Kadın Meclisi Yürütme Kurulu… Şimdi size sesleniyorum… Bu konuyu yeniden gündeme getirin, Meclis’e taşıyın ve köklü bir çözüm sağlayın… Kadının fendini ancak kadın yener… Erkeklere kalırsa bu iş, mezarlarda biter… Yerel yönetim eğer bu konuda kararlı olsa, bu işi kökten halleder… Bunca yıl halletmediğine göre, vardır elbet bir neden(!)…
Son sözüm yine erkeklere: Her haltı yiyeceksiniz… Sıfırı tüketince de gurur yapıp, ‘Aman ben karımın yüzüne nasıl bakacağım’ diyerek, ölümü seçeceksiniz… Yok öyle yağma beyefendiler… Zumken, loş ışıkta şeytan yüzlü kadınları huri olarak görmesini biliyorsanız; pişman olduktan sonra da erkek gibi karınızın karşısına çıkıp, hatanızı kabul edip, özür dilemeyi bilecek, affedilmeyi bekleyeceksiniz… Hakkınız yok arkanızda gözü yaşlı insanlar, yetim çocuklar ve kara bir leke bırakmaya…

11 Nisan 2012 Çarşamba

KAYIP BAŞKAN ARANIYOR(!)

CHP Keşan İlçe Teşkilatının Olağan Kongresi hepinizin bildiği üzere 8 Nisan 2012 Pazar günü gerçekleştirildi… Delegeler özgür iradeleriyle, ilçe başkanını seçti…
Sandık şeffaftı… Son dakikaya kadar şeffaf şeffaf görüntüler sergilendi(!)…
Ağızdan çıkan kelimeler ile gözlerdeki bakışlar ve kalpler o kadar ayrı ayrıydı ki… bunu fark edemeyenin kör olması gerekiyordu… Her ne kadar gözlük de kullansam, problemim yakını görememek… Ancak uzağı görememekle ilgili hiçbir sıkıntım yok çok şükür… Bahsettiğim bakışlar ve kalpteki duygular, kilometrelerce uzaktan bile görüp, hissedebileceğiniz kadar şeffaftı(!)…
Keşke yanılmış olabilseydim… Lakin yanılmadım… Ve başlığımı da ‘kayıp başkan aranıyor’ diye attım…
Dün de CHP Keşan İlçe Başkanlığında görev devir teslimi yapıldı… Salim Yatıkçı, koltuğu ve partinin anahtarını Ufuk Kanışkan’a teslim ederken, başarılara da imza atması adına kalem hediye etti…
Yatıkçı ve Kanışkan, başından beri olduğu gibi dün de yine birlik ve beraberlik mesajı verdi…
Ancak Sayın Belediye Başkanımız kongre sonucundan bu yana ortalarda yoktu… Ve bildiğim kadarıyla dün gazetemiz baskıya girdiği saate kadar Ufuk Kanışkan’ı arayıp, tebrik etmemişti… Şu dakikadan sonra arayıp tebrik etmesi, ne kadar içten olurdu, ne kadar demokrasi örneği sergilerdi, ne kadar CHP’liye yakışırdı…
Sayın Belediye Başkanımız hatayı nerede yaptı?... Neden kongre sonrası vekalet bırakıp, ortadan kayboldu? Ufuk Bey, AK Parti’li miydi? Ufuk Bey, MHP’li miydi? Ufuk Bey CHP’nin tam karşıtı bir partiden miydi? Hayır… Ufuk Bey, CHP’liydi ve CHP’nin Keşan İlçe Başkanı olmuştu… Peki o zaman Keşan Belediyesi AK Parti’li bir belediye mi? MHP’li bir belediye mi? Yoksa CHP dışında bir belediye mi? Tabii ki hayır… Keşan Belediyesi de CHP’li belediye, Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan da CHP’li Belediye Başkanı, Ufuk Kanışkan’da CHP Keşan İlçe Teşkilatının yeni başkanı…
Kongreden 2 gün öncesine kadar her ne kadar taraf olunsa da… bunu tüm delege ve partililer hatta partili olmayanlar bilse de… dedikodu ötesinde bir durum söz konusu değildi… Ancak kongreye bir gün kala Sayın Başkanımız taraf olduğunu açıkladı… Kimine göre bomba… kimine göre ağzında baklayı tutamama… kimine göre patavatsızlık… kimine göre de sonunu hazırlama… olarak algılandı bu açıklama… Ve kongreye 1-0 yenik başlama… Her iki ilçe başkanı da son mesajlarında basının tüm baskı ve zorlamasına rağmen birlik mesajı verirken, Sayın Belediye Başkanımızın bu tutumu delegeler ve partililer üzerinde olumsuz etki yarattı… Çünkü Sayın Başkanımızın bundan önceki mesaj ve görüntüleri tarafsızlık üzerineydi… ancak tarafsız ve taraf olduğunu belirten iki ayrı mesaj; tutarsızlık yarattı(!)…
Sayın Başkanım… Doktor olarak, insan olarak her zaman saygı duyduğum eşi bulunmaz bir kişisiniz… Ancak siyasette her ne kadar 8 yılınızı da doldursanız, zayıfsınız… Bu benim görüşüm… katılır ya da katılmazsınız…
Milletvekili Genel Seçimi öncesi de benzer durum sergilendi… O gün ağabeyine güvenenler, desteğini görenler, dün ağabeyinin kösteğine destek verdi… O gün destekledikleriniz yenildi… Bugün desteklemediğinizi destekledi… CHP’nin karşısında olan diğer siyasi partiler de sizi nasıl birbirinize düşüreceğini çok iyi kavradı… Kendi sonunuzu hazırlıyorsunuz anlıyoruz da, partinize verdiğiniz zararı nasıl fark etmiyorsunuz… Bütün bunlara uzaktan olsa da şahit olan beni; CHP’nin demokrasiyi savunduğuna, haktan, adaletten, tarafsızlıktan yana olduğuna nasıl inandıracaksınız… ve benim gibi düşünen birçok kişiyi...
Ve yazımı şöyle sonlandırıyorum: CHP Keşan İlçe Başkanlığına seçilen ve dünden itibaren görevi devralan Sayın Ufuk Kanışkan’ı kongrenin sonuçlanmasından 72 saat sonra arayıp, Belediye Başkanı Mehmet Özcan’ın tebrik edip etmediğini sordum… Tüm ısrarıma rağmen Ufuk Bey’in ağzından ‘tebrik etmedi’ sözünü alamadım… Kendisi ‘teknik arıza(!)’ olabileceğinden bahsediyordu… Kongre sonrası cep telefonunun şarjı bitmiş de… o arada pil değiştirmiş de… belki tam o esnada arama durumu olmuş olabilirmiş de miş miş… Ufuk Bey… Başkan uzayda yaşamıyor, Keşan’da yaşıyor… Siz de başkan da CHP’lisiniz… Sosyal demokratsınız… Aynı partilisiniz… Sizi telefonla mı tebrik etmesi gerekiyor… Bırakın Allah aşkına… Ne kendinizi kandırın, ne de bizi kandırmaya çalışın… Tebrik edecek adam şimdiye 10 değil, 100 kere tebrik ederdi… Lakin siz değil, Sayın Salim Yatıkçı başkanlığa seçilmiş olsaydı… O akşam Romanlarda sağlam davul kalmazdı(!)…
Demokrat CHP’lilere selam olsun… Genel Merkeze mesaj olsun… Cumhuriyet Halk Partili geçinenlere de kapak olsun… Kalın sağlıcakla…

PASAJLAR 'DİNGONUN AHIRINA' ÇEVRİLMİŞ(!)

Çok enteresan değil mi? Vatandaşım vatandaşımı şikayet ediyor… Ancak şikayet eden kadın vatandaşlar, şikayet edilen de erkek vatandaşlar… Konu da pasajlar… Keşan’da pasaj kültürünün oturmadığını belirtiyor Keşanlı kadınlar…
Hazır Keşan Kent Konseyi Kadın Meclisi oluşturulmuşken, ben de konuyu sıcağı sıcağına yazayım ki çare bulunsun istedim kadınların bu derdine…
Kadınlar pasajlardaki tutumdan şikayetçi… Bazı pasajların erkekler tarafından ‘dingonun ahırına’ çevrildiği söyleniyor… Sigaralar gırla gidiyormuş… Sandalyesini ve yanına birkaç arkadaşını alan yayım yayım yayılıp, pasajdan geçen bayanları baştan aşağıya süzüyormuş(!)… Pasajdan içeri girmek isteyen kadınlar, bu manzaralara şahit olunca da… istikametini değiştirip, giremeden dönüyorlarmış…
Büyük şehirlerde pasajlar, alışveriş merkezleri önem taşırken, Keşan’ımızda hâlâ pasaj kültürünün oturmayışını yadırgamak gerek… Hele hele erkeklerin bu tutum ve davranışını…
Hadi sigara konusunda ilgililer mesajı alacak ve denetimleri sıklaştıracak… Ancak yayım yayım yayılmaları ne yapacağız… 40 yaş ve üstü erkeklere bir kurs açıp, ‘şöyle oturulur, böyle oturulur’ diye ders mi vereceğiz… 40 yaşına kadar sandalyede nasıl oturacağını öğrenemeyene bu saatten sonra akıl mı vereceğiz… Beyefendiler… Özellikle de pasajlarda yayılan, oturuşuna dikkat etmeyip, rahatsız edici görüntü verenler… Keşan Belediye Meclisi’ndeki toplantılara konu olmak istemiyorsanız, oturuşunuza dikkat ediniz… Yoksa Kadın Meclisi Yürütme Kurulu konuyu Meclis’e taşır; sizler de önce Keşan’ın gündemine sonra da Türkiye gündemine ‘Pasajda oturmayı bilmeyen erkekler(!)’ olarak oturursunuz ona göre… Tabii ki sözüm meclisten dışarı ve sadece bu davranışı sergileyen erkeklere…

9 Nisan 2012 Pazartesi

KEŞAN POLİSİNİ KUTLUYORUM...

Türk Polis Teşkilatının kuruluşunun 167. yıl dönümü bugün Keşan’da düzenlenecek programla kutlanacak.
Keşan polisinin öncelikle günlerini kutlarken, Keşan’ımıza verdikleri katkıdan dolayı da tebrik ediyorum...
Özellikle de, önceki gece yağan sağanak yağmurda, Keşan’ı sel götürürken ve bizim yöneticilerin umurunda olmazken, cadde cadde dolaşıp, sokak sokak gezip, Keşan’ı bir uçtan diğer uca kontrol ederek, vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamaya çalıştığınız için...
Hiç de üzerinize vazife olmadığı halde, yöneticileri bulunduğu halde, sorumluları olduğu halde, bekçileri var olduğu halde, belli noktaları belli saat aralıklarıyla sabaha kadar denetleyip, emek ve maliyet sarf ederek, güvenliği sağlamaya çalıştığınız için...
Kendimi sürekli eleştiri yazıları yazmaya odakladığım ve güzelliklere kelime bulamadığım için de yazımı kısa kesiyor, üstünüze vazife olmayan birçok işi üstlendiğiniz için sizi kutluyorum... Nice 10 Nisanlar geçirmeniz dileğiyle, Türk Polis Teşkilatının ve özellikle de Keşan’da gören yapan polislerin günleri kutlu olsun...

8 Nisan 2012 Pazar

MUSTAFA KEMAL PAŞA’DA YAPILINCA FUHUŞ; OTELE GİDİNCE TURİST(!)…

2 Nisan 2012 Pazartesi akşamı Keşan İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği tarafından Mustafa Kemal Paşa Mahallesi'nde 3 ayrı eve fuhuş operasyonu yapıldı. 9 kişi suçüstü yakalanarak emniyete götürüldü, ifadeleri alındı, işlemleri yapıldı ve serbest bırakıldı… Operasyonda 30 polis memuru görev aldı… Edirne’den gelen ekip de operasyona katıldı… Bu operasyon için de kim bilir kaç gün takip yapıldı… Sadece o gün için 30 polis memurunun en az 14 saat bu operasyon için emek sarf ettiğini biliyorum… Benim bile 3,5 saatimi yedi bu operasyon… Ancak sonuç: 0
Operasyon başarılı… Buna diyecek sözüm yok… Polisler görevini yaptı… Ancak fuhuşa suçüstü yapıldığı halde, herkes serbest… O zaman bu kadar emek niye…
Belki bu yazımı bu kısmına kadar okuyanlar, içlerinden ‘Suç işleyen birileri sonunda serbest kalacak diye kimse elini kolunu kıpırdatmasın mı Neşe Hanım’ diye geçirecekler…
Haklısınız… Buna da diyecek sözüm yok… Ancak… Benim diyeceklerim biraz daha farklı ve değişik bir yaklaşım…
Mustafa Kemal Paşa Mahallesi'nde fuhuş yaparken yakalanan Roman vatandaşlar, ki Roman da olmayabilirdi… Para karşılığı yasa dışı ve suç kabul edilen bir şekilde vücutlarını pazarlıyorlar… Hallerinden belli ki bu işi sadece para kazanmak için yapıyorlar…
Fuhuş: Nikahın olmadığı halde bir erkekle veya erkeklerle cinsel birliktelik yaşamak: Zina…
Anlayacağınız fuhuş ya da zina… bana göre birbirinden çok uzak terimler değil…
Pekala… memleketimizde… memleketimizi geçin yaşadığımız bölgede… nikahı olmadığı halde bu birliktelikleri yaşayan kaç kişi tanıyorsunuz ya da duydunuz veya şahit oldunuz…
Artistlerin kaçı evli… Senede kaç sevgili değiştiriyorlar ve birlikte yaşıyorlar… Para babaları, iş adamları, ağalar, paşalar, babalar, bunların birlikte olduğu ve nikahsız yaşadığı kadın sayısını göz önüne getirin… Bir de evli olup da kendine dost yapan, metres tutanları gözünüzde canlandırın… Ve yine bu saydıklarım tarafından kadınlara akıtılan paraları hayal edin… Evleri, yatları, kürkleri, takıları, liraları düşünün…
Hepsinin ucu paraya dokunuyor… 60 yaşındaki adama, 30 yaşında bir kadın metres olursa ve bunun adına da ‘aşk’ denilirse… vallahi yutan yutar da benim midem bu kadar büyük lokmayı kaldıramaz(!)…
Anlayacağınız memleketimizde fuhuş… kibar adıyla zina… modern adıyla dost hayatı… bol miktarda mevcut… O nedenle Mustafa Kemal Paşa Mahallesi'nde olunca fuhuş; otele gidine turist(!) diyecek bir zihniyet… ancak bizim memlekete yakışır… Fuhuşta para belli, yer belli… Ancak zinada, dostta, metreste ne yer belli, ne para belli, ne de mülk… Yıkılan yuvalar, çekilen acılar da cabası…
Şimdi siz karar verin hangisi suç, hangisi daha tehlikeli ve hangisi had safhada diye…

6 Nisan 2012 Cuma

CHP, ŞEFFAF ŞEFFAF GÖTÜRÜYOR(!)…


Yarın (8 Nisan 2012 Pazar), CHP Keşan İlçe Teşkilatının Olağan Kongresi yapılacak… Kongre öncesi verilen beyanatlarda şeffaflıktan ve birlikten bahsediliyor… Ve kazananın CHP olacağı ifade ediliyor…
Biz de yutuyoruz(!)… Hem de lokmanın en büyüğünü(!)…
Neden mi? Delegelere şeffaf şeffaf vaatler veriliyor… Delegeler şeffaf şeffaf tehdit ediliyor… Delegelerle şeffaf şeffaf yemekler yeniliyor… Delegelere şeffaf şeffaf rantlar sağlanıyor… Her şey o kadar şeffaf yapılıyor ki, sağır sultan bile haberdar oluyor…
Gerçi ne fark eder, yıllarca Keşan’da şeffaf şeffaf birilerine rantlar sağlanmadı mı?... Keşan’ımız şeffaf şeffaf yönetile yönetile çarpık bina şehri, trafik çıkmazı, panayır kenti olmadı mı… Keşan’ı düşünen kim ki… Herkes koltuk davasında... Bu para nasıl bir meretse… kimse doymasını bilmiyor yerinde…
Umarım CHP Keşan İlçe Teşkilatının 8 Nisan’da yapılacak olağan kongresinde şeffaflık değil de, aklı selim bir yönetim girer devreye… Yoksa bu şeffaflıkla, Keşan’ın hali nice olur biline… Kazanın Keşan olması dileğiyle…

4 Nisan 2012 Çarşamba

FUHUŞUN İÇİNDE YETİŞEN ROMAN BEBEĞİ…


2 ve 3 Nisan tarihleri arasında yaklaşık 16 saatlik bir zaman dilimi içerisinde Keşan’da iki ayrı sahne ile karşılaştım ve ne düşüneceğimi şaşırdım...Bu iki sahnenin kahramanları da Roman vatandaşlarıydı…
İlki 2 Nisan Pazartesi akşamı Keşan İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro ekiplerince yapılan fuhuşa yönelik operasyon…
Diğeri de 3 Nisan Salı günü Keşan Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV), Keşan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Keşan Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü iş birliğiyle Roman kadınlara yönelik düzenlenen dikiş kursu…
Şimdi diyeceksiniz ki ‘ne alaka?’
Alakaya gelince… Fuhuş operasyonunda gazetelere yansımayan ancak şahit olduğumuz bir durum… Fuhuş yapılan evde, evlilik dışı dünyaya gelmiş henüz 1-1,5 yaşlarında bir bebeğin annesiyle birlikte bulunması… Hem evlilik dışı olan hem de fuhuşun içinde yetişen bir Roman çocuğu…
Dünkü Roman bayanlara yönelik açılan dikiş kursu ise beni hiç etkilemedi… Yani ‘iyi bir iş yapılıyor’ diye sevinemedim… Çünkü gözümde canlanan bir gece önceki tablo idi...
1-1,5 yaşındaki bir çocuğun geleceği daha kundakta sayılabilecekken karartılıyorsa, karartılmasına izin veriliyorsa… dikiş kursuna katılan ve gelecekleri ya da iş garantileri henüz netleşmeyen bayanlar için yapılan bu çalışmanın ne anlamı vardı ki…
46 bayan kendini bir şekilde savunma hakkına sahip, bir şekilde ayakta durma şansı varken, 1-1,5 yaşlarındaki o bebeğin kaderi fuhuş batağına mı terk edilmekti…
Şimdi sorarım yetkililere; bu bebeğin kaderi mi önemli ya da buna benzer bebeklerin kaderleri mi? Yoksa dikiş kursuna katılan kadınların mı? Çok fazla detaya girmeden, kararı size bırakıyorum… Saygılarımla…

3 Nisan 2012 Salı

ELEKTRİK ZAMMI VE BENİM HAYALİM(!)…

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 1 Nisan 2012 tarihinden geçerli olmak üzere, nihai tüketicinin kullandığı elektrik fiyatlarında ağırlıklı ortalama olarak yüzde 8,1 oranında artış yaptı. Ne diyeyim, hayırlısı olsun… Ancak 4+4+4 yeni eğitim modelinin TBMM’den geçmesi ve hemen ardından elektriğe zam yapılması, benim kafamda yine bir senaryo canlanmasına sebep oldu…
Elektrik zammı belirli aralıklarla aynı oranda artmaya devam ederse… Mumlara ve el fenerlerine geri dönüş başlayacak… En güzeli de çeyiz derdi ortadan kalkacak… Bulaşık makinesi, çamaşır makinesi, buzdolabı, elektrik süpürgesi, ütü vs. masrafı bitecek… Bulaşıklar ve çamaşırlar eskiden olduğu gibi elde yıkanacak… yiyecekler soğutulmak ve korunmak için iple kuyulara salınacak… çalı süpürgeleri moda olacak… giysiler akşamdan yatağın altına konulup, sabaha kadar hazır olacak…
4+4+4 yeni eğitim modeliyle birlikte bizim çocuk gelinlerin masrafı sadece başlık parasına kalacak(!)…
Ve sonra… gündüz saatlerinde enerjisinin tamamını ev işine veren kadınların, akşam saati gelince televizyon izlemesi, ya da gazete, kitap okuması tarihe karışacak… Çünkü elektrik düğmesine bastığı anda eli yanacak(!)… kocasının da cebi… Anlayacağınız yeni eğitim modeliyle beraber, bir de yapılan zamlarla yaşantımızda eskiye dönüş başlayacak…
Bu zamlardan sonra en sevindiğim taraf da Keşan’a yıllardır kazandırılmak istenen ancak bir arpa boyu kadar yol almayan doğal gaz… Doğalı kolay da… gazı kullanmak artık hayal(!)…
Şükür bizim yerel ve genel iktidar siyasileri bir kere olsun işe yaradılar(!)… Yoksa birlik olup Keşan’a doğal gazı getirseydiler… sonumuz olacaktı harap…
Not: Artık Keşan’daki sıkıntıları dile getirmekten sıkıldım… Niye mi? Belediye Başkanı Mehmet Özcan kongreyle; Kaymakam Ahmet Narinoğlu da stratejiyle başını yiyecek(!)…
Sayın Başkanım… Şu çöp işi yine belediyeye geçti, hayırlı olsun ama Allah aşkına şoförlerin ehliyetini bir kontrol ediverin de yolun orta yerine park edip, arkasında kuyruk oluşturanları seçmeyin yine…
Sayın Kaymakamım, siz de stratejiden kafanızı kaldırıp, tayininiz çıkmadan bir çivinizi çakın bir yere…
Yoksa… Sayın Emniyet Müdürümüz meydanı boş bulup, yerele de devlete de yetecek… Ama bizim polisler sonunda nalları dikecek(!)…