31 Aralık 2011 Cumartesi

YENİ YILDA ÖNCE MANTIK VE AKIL; SONRA DA SAĞLIK VE MUTLULUK DİLİYORUM…

Bir yılı da daha bu akşam saatler 00.00’ı gösterdiğinde geride bırakacağız…
Sayın Kaymakamımız ve Sayın Belediye Başkanımız geçtiğimiz çarşamba günü 2011 yılının kendi bulundukları konum, çalışma ve icraatlar açısından değerlendirmesini yaptılar ve Perşembe günkü yerel basında yer aldı…
Ben de Keşan açısından 2011’i değerlendireyim dedim ama baktım ki elde avuçta görünür, tutulur, işe yarar bir şey yok(!) vazgeçtim…
Ancak Kaymakamımız iyi bir noktaya temas etmiş değerlendirmesinde… ‘Keşan’ı çok konuştuk’ diye… Evet haklısınız… Çok konuştuk konuştuk da ortada görünen ne var?
Keşan’ı herkes konuşuyor… Bilen de bilmeyen de… Bilgisi olan da olmayan da… Konuyla ilgisi bulunan da bulunmayan da…
2011 yılını geride bıraktığımıza göre de öncelikle ben; 2012 yılında herkesin değil, bilenlerin; cahillerin değil, bilgililerin; konuyla ilgisi olmayanların değil, olanların konuşmasını diliyorum…
Ve ekliyorum… Kimse alınmasın, kırılmasın, darılmasın ama STK’lara (dernek, kooperatif ve birlikler de dahil) bundan sonra yönetici vs. seçerken aklıselim, konuşan, nerede nasıl davranacağını bilen, oturaklı insanları seçelim… 2011 yılındaki yerel basında çıkan haberlere şöyle bir göz gezdirirseniz, en çok kimlerin yer aldığını ve nasıl konuştuklarını görür, örnek teşkil edecek kişilerin nasıl bir tutum sergilediklerini benim kadar sizler de fark eder, tartar ve ona göre değerlendirirsiniz… Yaşını başını almış, neyin ne olduğunu bilenler zaten basında yer alan bu haberlere kafasını çevirip, dikkate almıyor ama bir de yaşını başını almayan, neyin ne olduğunu bilmeyen ve büyüklerini örnek almak isteyen gençlerimiz, çocuklarımız yanlış davranışları gözlemliyor… Gençlerimize ve çocuklarımıza örnek olacaksak, bunu bir bütünlük içinde ve tam olarak yapmalıyız…
Yine 2011 yılını geride bırakırken Sayın Kaymakamımız tepki verecek olsa da bunu belirtmek zorundayım… Kaymakamımız tarafından yapılan son değerlendirme toplantısının sonunda kendisine bir soru yöneltmiş ve Keşan Kültür Merkezi binası hakkında bilgi istemiştim… Yapıldığından bu yana tam kapasite ile çalıştırılamayan bu binanın ne zaman tam randıman vereceğini sordum… O kadar masraf yapılan, para yatırılan binada toplantı salonları eğer Keşan Belediyesinin tiyatro etkinlikleri de olmasa neredeyse hiç kullanılmayacak duruma geldi çünkü…
Sayın Kaymakamımız da bu sorum üzerine önce ‘söz’ istedi basından ve destek olmaları şartıyla açıklama yapacağını belirtti…
Ancak ben o gün ‘söz veremem’ dedim, ne söyleyeceğinizi bilmeden…
Ya ‘Bir bomba koyup binayı patlatacağım(!)’ deseydiniz ne olacaktı Sayın Kaymakamım… Bu lafın gelişi tabii ki ama yine de ne söyleyeceğinizi bilmeden söz vermem ya da vermemiz mümkün değildi…
Buna rağmen açıklamanızı yaptınız ve planınızı anlattınız… Vallahi kim hangi mantıkla, hiçbir planlama yapmadan o binayı oraya dikmiş ve hizmete girmesine ön ayak olmuş karıştırmayalım ama o binanın orada tam randımanlı çalışması ancak 10 sene sonra olur… Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfını oraya geçirdiğiniz zaman da bizim Roman vatandaşlar yollara dökülür… O hizmeti zaten yoksullar alıyor… Minibüs paraları var mı? Baharda, yazda iyi de bunun karı var kışı var… Kalk Yenimescit Mahallesi’nden, yardım için Keşan’ın bir ucuna… Ah be Kaymakamım iyi düşünmüşsünüz, hepsini bir arada bütünlük içinde çalıştırmayı planlamanız güzel de bir de madalyonun bu kısmını düşünün… Size düz görünen madalyon sanıyorum ki yoksul ve fukaraya ters görünecektir…
Sözü çok uzatmadan 2012 yılında önce mantık ve akıl; sonra da sağlık ve mutluluk diliyorum herkese…
Ve ekliyorum… yine… Sayın İlçe Müftümüz, bu akşam hiç olmazsa tedbirli olun da… Kapınıza Noel Baba kılığında biri gelirse konuşmadan ya da elinize okumanız için bir kağıt parçası tutuşturulmadan içeri girin(!) Bu sefer Türkiye değil; dünya duyar sizi vallahi…

30 Aralık 2011 Cuma

YENİ YILDA ÖNCE MANTIK VE AKIL; SONRA DA SAĞLIK VE MUTLULUK DİLİYORUM…

YENİ YILDA ÖNCE MANTIK VE AKIL; SONRA DA SAĞLIK VE MUTLULUK DİLİYORUM… başlıklı köşe yazımın tam metnini Önder gazetesinin yarınki (31 Aralık 2011) tarihli sayısında bulabilirsiniz...


Ya Bir bomba koyup binayı patlatacağım(!) deseydiniz ne olacaktı Sayın Kaymakamım Bu lafın gelişi tabii ki ama yine de ne söyleyeceğinizi bilmeden söz vermem ya da vermemiz mümkün değildi
Sayın İlçe Müftümüz, bu akşam hiç olmazsa tedbirli olun da Kapınıza Noel Baba kılığında biri gelirse konuşmadan ya da elinize okumanız için bir kağıt parçası tutuşturulmadan içeri girin(!) Bu sefer Türkiye değil; dünya duyar sizi vallahi
Köşe yazımın tam metni yarınki Önder gazetesinde...

29 Aralık 2011 Perşembe

HARUN ÇİL DE GECE OPERASYONUNA KURBAN GİTTİ(!)

Keşan İlçe Emniyet Müdürümüz Sayın Harun Çil, hani bizim şu milletvekillerinin gece operasyonunda yaptıkları kıyak emekli maaş zammı gibi ani bir atama ile görev değişikliğine uğradı…
Atama kararının bir gazetede yayımlanmasının ardından arayan 2 kişi ‘Haber atlamışsın’ derken; birçok kişi ise ‘sebebini’ sordu, ‘Neden acaba?’ dedi ve ‘Her şeyden önce çok efendi, dürüst, samimi ve işini iyi yapan biriydi, çok üzüldük…’ diye ekledi…
Evet, Harun Bey, bana göre de beyefendi, dürüst, samimi ve taşıdığı görevi layığı ile yapan biriydi…
Beni arayan birçok kişi gibi ben de ani atama kararından üzüntü duydum… Bu üzüntüm de sadece kendi adıma değil; aynı zamanda Keşan adına duyduğum bir üzüntüydü…
Bu yazımı daha dün yayımlayacaktım ancak şu ‘sebep ve neden acaba’yı biraz daha iyi düşünmem gerektiğine inandığım için bir gün daha beklettim…
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, bugüne kadar yazdığım köşe yazılarımda, üç tane yazım hariç hep eleştirilere yer verdim… Şu meşhur Ankara ziyareti sonrasında Keşan Kaymakamı Ahmet Narinoğlu’na, gösterdiği önderlik; doktor eşlerine, sessiz sedasız yıllardır öğrencilere verdikleri burslar nedeniyle; bir de Keşan Kültür ve Turizm Festivali’nde yer alan Bulgaristanlı ekibin Keşan’a gelmesini sağlayan Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan’a, katkılarından dolayı teşekkür yazısı yayımlamıştım… 250’nin üzerinde yayımladığım köşe yazılarımdan, içinde teşekkür içeren bu dördüncü yazım olacak.
Ancak bu teşekkür yazım biraz daha hüzünlü, biraz daha buruk…
Evet… Harun Çil Edirne’ye gidiyor… Muhtemelen 31 Aralık 2011 Cumartesi günü izine ayrılacak ve izin bitiminde de Edirne’deki yeni görevine başlayacak… İşin özeti: Keşan işe yarayan bir ADAMI kaybetti…
Çünkü Harun Çil ve ekibi; Keşan’da kanayan bir yarayı yani fuhuş sektörünü alt etmeyi başardı…
Çünkü Harun Çil ve ekibi; Keşan’da alkoliklere göz açtırmadı…
Çünkü Harun Çil ve ekibi; mahkeme serbest bıraksa da hırsızları kısa sürede ele geçirdi ve adalete teslim etti…
Çünkü Harun Çil ve ekibi; 24 saat aralıksız hizmet vererek, Keşan ve Keşanlılar için seferber oldu…
Harun Çil bunun için de mükâfatlandırıldı(!)
Sayın Emniyet Müdürüm, bizim Keşanlılar böyledir… İşine gelmeyenleri, onların çıkarlarına göre hareket etmeyenleri, işini doğru yapanları, ADAM gibi ADAM olanları tutmazlar, sevmezler…
Keşan’da kalmak için oto b.ka bulaşmayacaksın, kimsenin tavuğuna kışt demeyeceksin, hep arkalarını sıvazlayacaksın, herkese ağam paşam diyeceksin… Yoksa bir gece operasyonuyla kaydırıverirler adamın ayağını…
Gelelim ‘sebep’ ve ‘neden acaba’ya…
Düşündüm düşündüm ancak aklıma sadece birkaç sebep geldi…
Harun Çil ile birlikte Emniyet Amiri Aydın Özdemir’in de atanması aklıma öncelikle şu nedeni getirdi… Acaba dedim… Olabilir mi?
1) Hani 9 Kasım 2011 tarihinde AK Parti Edirne Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımı ile Lüleburgaz Müzisyenler ve Roman Halk Dansları Kültür ve Yardımlaşma Derneği Mehteran Takımı eşliğinde yürüyüş düzenlenmişti… Hastane Caddesi’ndeki Orman İşletme Müdürlüğü önünde toplanan korteje de yürüyüş için izin alınmaması nedeniyle Emniyet Amiri Aydın Özdemir tarafından uyarıda bulunulmuş ve “Şu an yapmış olduğunuz, 2911 Sayılı Kanun’a muhalefettir. Bu eyleminizi en kısa sürede sona erdirip, kara yolunu trafiğe açmanız gerekiyor. Kara yolunu trafiğe açmadığınız halde, 2911 Sayılı Yasa haricinde ayrıca yaptığınız suç teşkil edecek ve yaptığınızla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacak.” denilmişti… Özdemir tarafından katılımcılara 3 kez dağılmaları konusunda uyarı yapılmış ancak buna karşın kortejdekiler uyarıyı dikkate almayarak yürüyüşe başlamıştı… Ve o esnada da Sayın Müezzinoğlu’nun Siyasi Danışmanı Orhan Albayrak tarafından on numaralı bakış(!) atılmıştı… ‘Ben sana haddini bildiririm(!)’ gibi… Ve yine o yürüyüşü İlçe Emniyet Müdürümüz Harun Çil de uzaktan takip etmişti… ‘Acaba’ diye düşündüm kendi kendime… Hem Çil hem de Özdemir’in aynı anda atama kararı bu nedenle olabilir mi?
2) Fuhuş sektörünün önemli bir ayağı çökertildi… Art arda yapılan operasyonlar yıllardır küçük yaşta kadınlar üzerinden kırılan parayı bıçak gibi kesti… Para basan babalar, dara düştü…
3) Ne güzel içiyorduk… Dağıtıyorduk… Sapıtıyorduk… Batırıyorduk… Vuruyorduk… Kırıyorduk… Düzen oynadı… Düzen sarsıldı… Düzen çatırdadı… Düzen tehlikeye girdi… Eeee düzeni bozulanlar ve bozulma tehlikesi yaşayanlar birlik oldu, oyun oynadı ve kazandı…
4) Hırsızlık şebekelerini kısa sürede yakalarsan, devlete teslim edersen… İşte sonu bu olur… Elbet bu şebekelerin altında da birilerinin eli ayağı vardır… Elleri kırılanlar öyle ya da böyle intikamını alır…
Vallahi daha ne diyeceğimi bilemiyorum… Durup dururken bir amiri hem de işini layığı ile yapan bir amiri neden yerinden oynatsınlar… Mutlaka biri işini tıkır tıkır yürütürken, o birisi yine takır takır olmaya başlarsa elinden geleni ardına koymaz, haksız da olsa, çıkarcı da olsa, huysuz da, hırsız da, katil de olsa arkası kuvvetliyse işini götürür...
O nedenle hayırlı başınız varmış Sayın Müdürüm; bizim memleketimizde de ülkemizde de işler böyle yürüyor… İş yapmayacaksın… Düzgün çalışmayacaksın… Yan gelip yatacaksın, herkesi kendi haline bırakacaksın… O zaman senden iyisi olmaz, mevki de senin, makam da senin, para da senin, her yer senin olur… İşini de tıkır tıkır yürütürsün…
Bu arada Sayın Kaymakamım, Keşan’ın mülki amiri olarak size açık şikayet ve talebimi yolluyorum: “Keşan’da rayına girmeye başlayan ve belli bir mesafe alınan bu düzenin yeniden sil baştan olmaması için yetkinizi, mevkinizi kullanıp, ilgili yerlere ulaşın ve Müdürümüzün Keşan’da kalmasını sağlayın… Eğer buna yetkiniz varsa ve yapabileceğiniz halde adım atmazsanız, size hakkımı helal etmiyorum…”
Çok Saygıdeğer İlçe Emniyet Müdürümüz Harun Bey, size yeni görev yerinizde başarılarınızın devamını dilerken; Keşan’a ve Keşanlılara verdiğiniz hizmet nedeniyle teşekkürlerimi iletiyorum…

28 Aralık 2011 Çarşamba

BEN ZABITALIK GÖREVİNİ YAPARSAM, ZABITALAR NE İŞ YAPACAK(!)

Dün gazetemize uğrayan bir vatandaş şikâyetini iletti… Şikâyeti de hani benim şu gazetemizin kapısı önünde yaptığım zehir ziyafeti(!)…

Tabii ki vatandaşım benim zehirden değil; Keşan Şehirler Arası Otobüs Terminali içinde içilen zehirlerden şikâyetçi…

Hem bu vatandaş şikâyetini önce bize de iletmemiş… Keşan Kaymakamlığı başta olmak üzere ilgili gördüğü tüm mercilere şikâyeti hakkında bilgi aktarmış…

Bu vatandaşım şikâyetinin dikkate alınmayışını da öyle çok yadırgamış ki, Keşan’ı her yerde ‘Türkiye’nin yasaklara uymayan tek kenti’ diye anlatacakmış…

Vatandaşım sigara kullanmıyor… Lakin kullananlarla da alıp veremediği yok… Ancak vatandaşım ‘sigara içmek yasaktır’ levhası bulunan kapalı alanlarda sigara içilmesine karşı…

Ve bu yasağa da Keşan Şehirler Arası Otobüs Terminali içinde hiç uyulmadığını söylüyor… Hatta içenlerin içeride, içmeyenlerin de mecburen dışarıda durduğunu iddia ediyor… Bize de ısrarla ‘Gelin bir kontrol edin, günün her saati içerisi kör duman’ diye ekliyor…

Anlayacağınız otopark zabıtalığından(!) sonra, beni sigara denetimi zabıtalığına da davet ediyor(!)… İyi hoş ben zabıtalık görevini yapayım da zabıtalar ne iş yapacak… Ben çalışacağım onlar yattığı yerden mi para kazanacak(!)

Keşan’da sigara yasağına uyulmadığı aşikâr… Bunu benimle birlikte herkes çok iyi biliyor… Buna rağmen ‘sigara içmek yasaktır’ levhası kapalı alanların tümünün başköşesinde yer alıyor… Ancak sigara içmeyen vatandaşım çareyi yine herkes gibi basında arıyor…

Ben görevimi yaptım ve şikâyetinizi basın yoluyla duyurmaya çalıştım çok saygıdeğer vatandaşım ama bundan sonrası beni aşıyor… Müsait olduğum bir zamanda da denetim için ayrıca geleceğim… Bizim zabıtalar Keşan merkezini denetleyip ceza kesmekten, oraya kadar uzanamazlar(!)…

27 Aralık 2011 Salı

BEN ZABITALIK GÖREVİNİ DE YAPARSAM, ZABITALAR NE İŞ YAPACAK(!)

BEN ZABITALIK GÖREVİNİ DE YAPARSAM, ZABITALAR NE İŞ YAPACAK(!) başlıklı köşe yazımı 28 Aralık 2011 (yarın) tarihli Önder gazetesinde okuyabilirsiniz...

26 Aralık 2011 Pazartesi

ALLAH VEKİLLERİN GÖZÜNÜ DOYURSUN(!)

Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı. İşin Türkçesi milletvekillerinin emekli maaşlarına neredeyse %100’lük zam yapıldı. Bu tasarıyı da 3 partinin milletvekilleri gözü kapalı (gece yarısı olduğu için!) kabul etti…

Hatırlarsanız bundan aylar önce (Gazetemizin 18 Nisan 2011 tarihli sayısında) milletvekillerine yönelik ‘Kaygım Nesilleri Tükeneceğinden!...’ başlıklı bir köşe yazısı yazmıştım…

Bu yazımda 542 vekil, 5 yıl sonra emekli olduğunda, 5 bin TL’den emekli maaşı alsa, yapar 2.710.000 TL; bunu her 5 yılda bir katlayarak bir hesaba vurun bakalım oturup. Bu arada Allah gecinden versin ama vefat edenleri falan da dikkate almayın… Çünkü eğer kız evladı varsa, ‘baba vekil emekli maaşı’ almak için boşananlar da çoğunlukta… Bu da demektir ki; yıllardır benim devletimin memurundan, işçisinin maaşlarından kesilenlerin kimlere gittiği ortada…

Her 5 yılda bir devletin kasasından ne kadar haybeye para çıkıyor, 1 saatinizi ayırıp bir hesap yapın bakalım. O zaman kimin vekil olacağı ağrısı mı tutar sizi, yoksa devletimin kasasından haybeye giden paraların hesabı mı?

Eğer vekillerimiz gerçekten hizmet aşkıyla bu göreve talip iseler, ben kendilerine böyle bir önerge vermeleri talebinde bulunuyorum seçildikleri zaman.

1 vekilin her ay aldığı emekli maaşının 5 bin TL’den 3 bin TL’si 6 yoksul vatandaşa 500’er TL’den yardım olarak dönebilir. Şu an devletten emekli maaşı alan tüm vekillerin maaşlarını kişi başı 6 yoksul vatandaşla çarpın bakalım, ortalıkta yoksul vatandaş kalıyor mu?

Sakın sadece devletimi ya da yoksul vatandaşımı düşünüyorum sanmayın(!) Vekillerimiz de bu emekli maaşlarını almaya devam ettikleri sürece kız çocukları evlenmediği ya da evlenip boşandığı için ‘nesilleri tükenecek’, benim kaygım o nedenle(!)…” demiştim.

Bu yazım da haybeye gitti(!) Çünkü benim o tarihte hesapladığım rakamlar şu anda geçerliliğini kaybetti… Çok kıymetli sayın vekillerimizin maaşları 2 katına çıktı… Bu saatten sonra çok hesap yapmaya da gerek yok… Bir gece yarısı operasyonuyla her an bir zam daha gelebilir…

Çok saygıdeğer Edirneli, Keşanlı, Uzunköprülü, İpsalalı, Enezli, Meriçli, Lalapaşalı, Süloğlulu, Havsalı hemşehrilerim… Şimdi hepinize birden sesleniyorum; Eğer yolunuz Ankara’ya düşerse tedarikli gidin… ‘Vekillerimiz bize yemek alır, yatacak yer ayarlar’ diye hesap yapmayın… Çok saygıdeğer vekillerimiz misafir ağırlamaktan maddi çöküşe geçmiş(!) Siz oy verirken dediniz mi hiç ‘Ziyaretinize geldiğimizde bir yemek alırsınız.’ diye?..

Başka memleketleri bilmem ama bizim memleketten ayda kaç hemşehrim Ankara’ya gidip vekillerimizi ziyaret ediyor bir istatistik yapmak lazım… Vallahi utanmasalar ‘Size yedirmekten aç kaldık(!)’ bile diyecekler…

Bundan sonra ne Ankara’ya gidelim, ne de vekillerin yemeğini yiyelim… Böylece zammın ziyaretler yüzünden yapıldığı vebalini de üzerimizden atalım… Ola ki bir daha zam yapılırsa da ‘Allah gözünüzü doyursun, bize de yemek ısmarlamadınız bu sefer(!)’ diyelim…

25 Aralık 2011 Pazar

KADIN; BİR ERKEĞİ VEZİR DE EDER REZİL DE...

Yeni yılda ses getirecek köşe yazılarım sadece Önder gazetesinde... Bizi izlemeye devam edin...
İşte köşe yazılarımdan bazı başlıklar...
Hem sizden gelenler, hem benim gözlemlerim... Maillerime gelen tüm düşüncelere yeni yılda yer vereceğim...
Sizin düşündükleriniz de benim kalemime dökülecek....


KEŞAN RANTÇILARIN ELİNDE...

CHP'DE BOMBA PATLADI...

BİZİM ÇOCUKLAR DA AGALARININ PEŞİNDEN GİDİYOR...

AK PARTİLİLERİN 2 OYLARINDAN BİRİ MEĞER CHP'LİLERDENMİŞ....

YENİ KAYMAKAMIMIZ GEÇMİŞ KAYMAKAMLARI BUHARLAŞTIRMIŞ...

BEN DE BİR ŞEREFSİZİ SEVDİM...

KEŞANDA ARAZİLER KİMLERE PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR...

KEŞAN DEVLET HASTANESİNDE NELER OLUYOR..

BELEDİYE BAŞKANI DAHA SEÇİLDİĞİ GÜN FİRE VERMİŞTİ...

Ve daha birçok yazım yeni yılda Önder gazetesinde....

24 Aralık 2011 Cumartesi

ALLAH VEKİLLERİN GÖZÜNÜ DOYURSUN(!)

ALLAH VEKİLLERİN GÖZÜNÜ DOYURSUN(!) başlıklı köşe yazımı Önder gazetesinin 26 Aralık 2011 Pazartesi tarihli sayısında okuyabilirsiniz....

23 Aralık 2011 Cuma

YENİ YILDA EKMEĞİMİZ DE ELDEN GİDECEK…

2012 yılında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca israfın önüne geçmek amacıyla ekmeğin gramajı standart hale getirilecek ve 300 olan ekmek gramajı 250’ye düşürülecek.

Ayrıca ekmekteki kepek oranı da artırılacak… Yani ekmek başına devletten ‘standart getiriyoruz’ şeklinde ‘%25 oranında zammın kazığını’ yiyeceğiz…

Keşke zamla kalsak… 250 grama düşürülen ekmekte kabuk oranı da fazlalaşacak… Anlayacağınız ‘standart ekmek gramajı’ bize ‘kabuk ekmek’ olarak geri dönecek…

Öğününü ekmekle geçiren fakir-fukara da kabuğu kemirip duracak…

Bu da devletin bize küçültme zammı(!) olacak…

Gelen zam ve yasalara karşı sesini arada bir meydanlara çıkıp eylem yaparak duyurmaya çalışan halkımız, bu küçültme zammını sanırım ne zaman dişleri kırılmaya başlayacak, işte o zaman anlayacak…

Onu bunu bilmem ama yeni yılda ekmeğimiz de elden gidecek…


20 Aralık 2011 Salı

DEVLET DİKKATE ALMADI, IŞIKLI KÖYÜNDE 2 AİLENİN OCAĞI SÖNDÜ…

Geçtiğimiz pazar günü (18 Aralık 2011) Işıklı köyünde (halk dilinde Işıklar köyü diye geçen, Enez’in bu köyünün resmi adı Işıklı köyüdür) meydana gelen olayda bir kişi; iki kişinin ölmesine, bir kişinin de yaralanmasına sebebiyet vermişti.

Cinayeti işleyen Ahmet Taş’ın uzun süredir köyde huzursuzluk yarattığı ve köy kahvehanesine sürekli belinde 2 tabanca ile gelip tartışma çıkardığı da köy halkı tarafından bizzat tarafıma anlatıldı.

Yine köy halkı, konuyla ilgili 100 imzalı dilekçe ile hem Enez Kaymakamlığına hem de Enez Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunduklarını ifade etti.

Ayrıca Jandarma Komutanına da sözlü olarak şikâyetlerini dile getirdiklerini söyledi.

Anlayacağınız köy halkı er ya da geç başlarına böyle bir felaketin geleceğini sezmiş ve bu konuda da ilgili makamlara uyarı yapmıştı…

Ancak ilgili makamlar bu uyarılar karşısında ne yaptı?

Ne mi yaptı… Olay günü cenazeler üzerinde detaylı inceleme yaparak, olayı aydınlatma çalışmalarını titizlikle yürüttü(!)

Yine katili kısa sürede ele geçirdi ve cezaevine konulmasında vakit kaybetmedi…

Ancak yetkililer, 36 yaşındaki Halil Ökten ve 51 yaşındaki Yaşar Pelvanoğlu (nüfus kütüğünde Pelvanoğlu olarak yazılmış, eğer soy ismi Pehlivanoğlu ise de bu muhtarın hatasıdır)’nun cinayete kurban gitmesine engel olamadı… 2 ocağın sönmemesini sağlayamadı…

Bu olayın bu boyuta gelmesinde suçlu kim ya da suçlu var mı? Yasalar ilgili makamlara ne şekilde yaptırımda esneklik tanıyor? Bu detayları hakimler, savcılar ve avukatlar kadar bilemem ve bilmem mümkün değil…

Ancak mantığım, bu 100 imzalı dilekçenin dikkate alınması gerektiği yönünde işliyor… Sonuçta kişisel değil, toplumsal bir tepki var ve toplum rahatsız… Peki ilgili makamlar neye dayanarak imzalı dilekçeleri dikkate almadı ve bu şahsı (katili) köyden uzaklaştırmadı?

Işıklı köyü halkının dediği gibi; Işıklı köyü halkı bu kadar ucuz muydu?

Bu yazımı; bu ve buna benzer olayların devlet yetkililerine ders olması ve bundan sonra olası durumları değerlendirmeleri açısından kaleme aldım.

Dün Işıklı köyünde yaşanan bu olay, yarın başka bir köy, belde veya merkezde yaşanabilir… Eğer yasalarda bir açıklık varsa da bunlar ilgili kişilerce üst makamlara iletilip, yaptırım uygulanması yönünde teklif verilebilir… Bunu da ben değil, siz düşünün saygıdeğer devlet büyükleri…

Yoksa vatandaş BİMER’e yazar; siz de kara kara düşünürsünüz...

19 Aralık 2011 Pazartesi

51 MİLYON TL’LİK BÜTÇE ÖĞLENDE İŞ BAŞI YAPMAKLA İDARE EDİLMEZ(!)

Keşan Belediyesinin 2012 yılı tahmini bütçesi 51 milyon TL olarak belirlendi… Yılda 51 milyon TL az buz bir meblağ değil…

Şöyle bir düşündüm de Keşan’da ticaretle uğraşıp, malına mal katan, her geçen gün sermayesini katlayan iş adamlarımızı gözden geçirdim…

Her birinin yanında onlarca, hatta bazılarının yanında yüzlerce işçi çalışıyor, onlarca ve yüzlerce aileye ekmek veriyorlar… Kendi aileleri de beyler gibi yaşıyor ve saltanat sürüyorlar… Ancak yine bu başarılı iş adamları sabah işçilerinden önce ticarethanelerinin kapılarını açıyor, herkesten sonra ticarethanelerinden ayrılıyor… Yine bu iş adamlarımızın ticarethanelerinde Genel Müdüründen başlayıp, basamak basamak her kademede müdür ve idarecileri bulunuyor…

Ama yine bu iş adamları ticarethanelerindeki genel müdürlerine, müdürlerine ve idarecilerine güvenmelerine ve işlerini tıkır tıkır yürüttüklerine inandıklarına rağmen, ticarethanelerini hiç boşlamıyorlar…

Yani anlayacağınız eğer ticarethanenize sahip çıkarsanız, ne batıyorsunuz, ne de geriliyorsunuz… Aksine her geçen gün sahanızı ve paranızı katlayıp, satmak yerine malınıza mal katıyorsunuz…

Keşan Belediyesi de bir nevi ticarethane… Hem de yaklaşık 55 bin nüfusun katkı verdiği, çeşitli vergi ve fatura bedellerini yatırdığı ve bunun dışında çeşitli kaynaklardan da girdi sağlanan bir ticarethane…

Bu ticarethanenin de şu anki sahibi Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan ve 25 Meclis Üyesi…

Şimdi yine Başkanım bana kızacak, sitemde bulunacak ama her şeye rağmen içimde var olan düşüncelerimi dışarıya yansıtmadan edemeyeceğim…

Çünkü bu ticarethanenin sorumluluk alanında yaşıyorum ve bu ticarethaneyi yönetenlerden herkes gibi benim de beklentilerim var…

Keşan’ımızın yaşanılabilir bir yer olmasını istiyorum ve bunun da iyi bir idare ile çok rahat mümkün olabileceğini düşünüyorum…

Ancak bu her şeyden önce ticarethaneye erken gitmek ve yapılan icraatları bire bir gözlemlemekle olur…

Şimdi Başkanımız ‘Ben erken kalkıp, halkın içinde oluyorum, çarşı pazar geziyorum’ diyecek…

Ben de erken kalkıyorum, hem de sabahın köründe, henüz daha gün doğmamışken… Dışarıya bakıyorum ki… göz gözü görmüyor… sonra arabaya atlıyorum ve şöyle bir şehir tutu yapıyorum… Neler mi görüyorum…

Şöyle bir gördüklerimi sizlerle paylaşayım: Öncelikle Anafartalar Caddesi’nden geçtiğim için kırılan kaldırımları ve yenilerinin yapılma çalışmalarını görüyorum… Ve içimden geçiriyorum ‘Keşan’a amma da çok kaldırım yaptık… Yıllardır birini yapar, birini atarız…’ diye… Sonra şehir merkezinde başlıyorum tura… Yıllardır çözemediğimiz trafik sorununun turuncu turuncu hacıyatmazlarla renklendiğini gözlemliyorum… Yeni yapılan apartmanlara bakıyorum devamında… Merdivenleri kaldırımlarla birleşmiş… Hani utanmasalar yoldan dahi çalacak bu dev apartmanlar… ‘Dev’ diyorum çünkü yanındakiler ya 3 ya da 4 katlı iken, bu apartmanlar önden çekme kat, arkadan bilmem ne derken kat kat pencerelerini saydığınızda 8 kat olarak karşınıza çıkıyor…

Sonra merak ediyorum… Bir apartmana giriyorum ve kalorifer kazanının olduğu bölüme iniyorum… Bir kömür çuvalının içine baktığımda ise yarısının kömür, yarısının başka bir şey olduğunu gözlemliyor, kömür olmadığından emin oluyorum ama tozu mudur, başka bir şey midir bunu anlayamıyorum…

Saat 07.00’ye doğru Keşan’da hareketlilik başlıyor… İşte filmin koptuğu an oluyor benim için… Dükkân sahipleri araçlarını garajlarına (!) (dükkânlarının önü) çekiyor… Aracı olmayanlar de bir ya da iki ayaklı tabelalarını yerleştirip, başka araçların parkına engel oluyor… Bu öyle az buz bir sahiplenme de değil… Bizzat ben sabah aracımı yerleştirmek için kavga ediyorum bizim karşıki manav esnafıyla… Gün içinde hep mal gelecek, hep mal inecek… Yok öyle yağma… Tabelalarını aldığım gibi kaldırıma çıkarıyorum ve aracımı yola park ediyorum… Önder Caddesi daha bir güzel oluyor(!) Diğer esnaf da bizim münakaşamızı film gibi seyrediyor… Ancak gazetemize girmemle birlikte, arkamdan gelip medeni cesaretimden dolayı da kutluyorlar… Anlayacağınız muhabirlikten önce zabıta görevi ile başlıyorum güne… Pabuç bırakmıyorum kendilerine… Bizim bilmem kaç tane zabıtamız da volta atsınlar bakalım merkezde… Benim gördüklerimi onlar niye göremiyorlar, bunu da sorarım kendilerine…

Öğle saatlerine gelindiğinde ise Keşan merkezinden mümkünse uzak durun çünkü yaya ve araç trafiği derken, köşe başı seyyar satıcı manzaraları baş gösteriyor… Hem bu seyyar satıcıların öyle bir köşe tutuşları var ki, sanki her köşe tapulu malları gibi… Bu köşeden ne yayanın, ne de aracın geçmesine izin vermiyorlar… Yine çarşı merkezindeki kaldırımlar… Dükkânının önünü otopark yeri olarak sahiplenen esnafımız, aynı şekilde dükkânının önündeki kaldırımı da ürünlerini sergilediği bir vitrin olarak sahipleniyor…

Gün bitiyor ve akşam saatleri gelince, Keşan’ın sisi yine baş gösteriyor. Nefes almakta güçlük çekiyorsunuz… Hem yaya, hem de araçla gideceğiniz yere gitmekte zorlanıyorsunuz… Maazallah bir olay olsa, biri suç işlese havanın kirliliğinden öyle bir faydalanıp tüyer ki, kimse ne yakalayabilir, ne de izini bulabilir…

Parklara bakıyorum sonra… Keşan Belediyesinin olup da, hani para vererek oturduğumuz, para vermezsek oturamadığımız parklara… ‘Tam da ayak altı diyorum’ hepsi…

Saat 00.00’dan sonra ise Keşan’ın bazı cadde ve sokaklarında şenlik var(!) Vur patlasın, çal oynasın… Pardon… Önce çalıp, oynuyoruz, sonra da kime denk gelirse (dükkân, tabela, ağaç, direk) patlatıyoruz (!)

Şimdi diyeceksiniz bana ‘Keşan’da hiç mi güzellik yok… Sen hep olumsuzlukları mı gözlemliyorsun’ diye…

Aslında gözlerim de çok iyi görüyor diyemem… Gerçi gözlük de kullanıyorum ama üzgünüm ki yıllardır şu Keşan’da bir arpa boyu yol alınmadığını gözlemliyorum…

Evet Sayın Başkanım ve değerli Meclis üyeleri… Keşan Belediyesini geçici olarak size emanet ettik… Ancak bu emaneti verirken de, hem var olana sahip çıkacağınızı, hem de artırıp, üstüne koyarak, Keşan halkına sunacağınızı umduk…

Yılda 51 milyon TL… Tahmini gider-gelir bütçesi olarak çok iyi ve dikkatli, özenle idare edilmesi gereken bir bütçe… Takip ister, kafa yormak ister, tutumluluk ister, ince hesap kitap ister… Ayrıca tüm girdi ve çıktılara fatura ister, ‘ahbaba dosta iş yaptırıp, kalanı arada kaynatırız’ hesabı kaldırmaz… Her şeyden önce de ticarethaneye herkesten önce girip, koltuğa patron gibi oturup, ticarethaneden en son çıkmak ister…

İşine geç gelen bir patron; ne işçilerinin yaptığını gözlemler, ne de iş yerinde olan biteni…

Çalışmaları o anda denetlemeyen bir patron; yapılan hataları telafi etse de her gün kan kaybeder…

İş yerinde olan biteni gözlemlemeyip sürekli işçilerinden bilgi alan bir patron; her zaman hem yanılmaya, hem de batmaya mahkûmdur…

Ancak şunu unutmayın ki Sayın Başkanım; Keşan Belediyesi sizin geçici olarak devraldığınız bir ticarethane… 55 bin nüfusun vebalini taşıdığınız bir ticarethane… Bu ticarethanenin kapısını erkenden açmanızı, koltuğunuza oturmanızı ve Keşan’ı layığı ile yönetip, kentimize olumlu katkı vermenizi, her vatandaş gibi benim de beklemem en doğal hakkım diye düşünüyorum...

Bu arada… Aralık ayı olağan Meclis toplantısında alınan içkili yerler bölgesiyle ilgili ‘kısıtlama’ kararını ‘masumane’ bulmadığımı belirtmiştim… Neden mi masumane bulmadım… Kazım Karabekir Caddesi, Paşayiğit Caddesi, Güven Sokak ve Gürler Sokak’a kısıtlama getirildi lakin diğer cadde ve sokaklar… Oraları kısıtlarken, bu mekanların diğer cadde ve sokaklara yayılmasına çanak tuttunuz… Şu anda da Anafartalar Caddesi’ne doğru kaydığı gözlemleniyor… Eğer şehir merkezinin tamamına kısıtlama getirseydiniz, o zaman ‘masumane’ değil de, ‘ciddiyetle’ alınmış bir karar olduğunu düşünebilirdim… Ancak siz adı çıkan bölgeleri temizleyelim derken, çıkmayanlara da fırsat doğuracaksınız…

Tabii ki burada dükkân sahiplerinin de dükkânlarını kiraya verirken, paradan ziyade toplumu düşünerek hareket etmelerini ve 3 kuruş fazla para için huzuru bozacak ortamların yaratılmasına fırsat vermemelerini diliyorum…

Ve yine ekliyorum… Ah şu kadınlar… Keşan yıllarca meyhane kültürü ile anıldı… Ne huzur bozdu, ne can yaktı, ne de afiyet kaçırdı… İşin içine ne zaman kadın girdi, bizim aklı bir karış havada olan, biçare erkekler de uçkuruna sahip olamayıp yoldan çıktı… Anlayacağınız kadının fendi, bütün erkekleri alt etti…

15 Aralık 2011 Perşembe

51 MİLYON TL’LİK BÜTÇE ÖĞLENDE İŞ BAŞI YAPMAKLA İDARE EDİLMEZ(!)


51 MİLYON TL’LİK BÜTÇE ÖĞLENDE İŞ BAŞI YAPMAKLA İDARE EDİLMEZ(!) başlıklı köşe yazımı Önder gazetesinin 17 Aralık 2011 Cumartesi günkü sayısında bulabilirsiniz...

Keşan'ın ticarethanesi olan Belediyemiz nasıl idare ediliyor!...
Keşan'da gün batımından doğumuna kadar olan bir günlük izlenimlerim...

Köşe yazımdan bazı kesitler...

Öncelikle Anafartalar Caddesinden geçtiğim için kırılan kaldırımları ve yenilerinin yapılma çalışmalarını… Sonra içimden geçiriyorum ‘Keşan’a amma da çok kaldırım yaptık… Yıllardır birini yapar, birini atarız…’ diye… Sonra şehir merkezinde başlıyorum tura… Yıllardır çözemediğimiz trafik sorununun turuncu turuncu hacıyatmazlarla renklendiğini gözlemliyorum… Yeni yapılan apartmanlara bakıyorum devamında… Merdivenleri kaldırımlarla birleşmiş… Hani utanmasalar yoldan dahi çalacak bu dev apartmanlar… ‘Dev’ diyorum çünkü yanındakiler ya 3 ya da 4 katlı iken, bu apartmanlar önden çat katı, arkadan bilmem ne derken kat kat pencerelerini saydığınızda 8 kat olarak karşınıza çıkıyor…
Öğle saatlerine gelindiğinde ise Keşan merkezinden mümkünse uzak durun çünkü yaya ve araç trafiği derken, köşe başı seyyar satıcı manzaraları baş gösteriyor… Hem bu seyyar satıcıların öyle bir köşe tutuşları var ki, sanki tapulu malları… Bu köşeden ne yayanın, ne de aracın geçmesine izin vermiyorlar… Yine çarşı merkezindeki kaldırımlar… Hani dükkânının önünü otopark yeri olarak sahiplenen esnafımız, aynı şekilde dükkânının önündeki kaldırımı da ürünlerini sergilediği bir vitrin olarak sahipleniyor…
Gün bitiyor ve akşam saatleri gelince, Keşan’ın sisi yine baş gösteriyor. Nefes almakta güçlük çekiyorsunuz… Hem yaya, hem de araçla gideceğiniz yere gitmekte güçlük çekiyorsunuz… Maazallah bir olay olsa, biri suç işlese havanın kirliliğinden öyle bir faydalanıp tüyer ki, kimse ne yakalayabilir, ne de izini bulabilir…
Parklara bakıyorum sonra… Keşan Belediyesinin olup da, hani para vererek oturduğumuz, para vermezsek oturamadığımız parkları… ‘Tam da ayak altı diyorum’ hepsi…
Saat 00.00’dan sonra ise Keşan’ın bazı cadde ve sokaklarında şenlik var(!) Vur patlasın, çal oynasın… Pardon… Önce çalıp, oynuyoruz, sonra da kime denk gelirse (dükkan, tabela, ağaç, direk) patlatıyoruz (!)

Köşe yazımın tam metnini Önder gazetesinde bulabilirsiniz....
 


14 Aralık 2011 Çarşamba

‘KAYIP’ VEKİL BULUNDU!


Dünkü köşe yazımda AK Parti Edirne Milletvekili Dr. Mehmet Müezzinoğlu’na ulaşamamaktan ve bölgeye gelmemesinden yakınmış ve kayıp ilanı vererek, “Yaklaşık 1.75 boylarında, esmer tenli, Batı Trakya şiveli kayıp vekilimizi arıyoruz(!)” diye not düşmüştüm...

Yazıma ilgi büyük oldu… Kimileri ‘Kalemine sağlık’ derken, birçok vatandaşımız da ‘Ben falanca tarihte görmüştüm’, ‘4 ay önce gördüğüm oydu sanki, tarife de uyuyor’, ‘Bıyığı da var mıydı kayıp vekilin Neşe Hanım’ gibi esprilerle arayarak, onlar için de önem arz eden bir konuya değindiğimi belirtti… Bazıları da ‘Gazeteden bir nüsha da Başbakanımıza gönder’ dedi… Anlayacağınız bizim vekil, Allah daha uzun ömür versin, ‘hayatta ve bulundu’

Çok saygıdeğer vatandaşlarım; Başbakanımıza da göndersem, bizzat kendim gidip göstersem de değişen bir şey olmaz. Sayın Müezzinoğlu gelecek seçime kadar, yani daha 4 yıl vekilimiz…

İlan verip, vekilimizi görenler olduğunu öğrendiğimize göre; artık polisi arar ‘Gördüğünüz yerde yakalayın’ mı deriz, ‘silah zoruyla’ getiririz bilmem ama bir şekilde Keşan’a çekip, hep birlikte sitemimizi iletiriz…

8 yıl boyunca yerli vekille ‘Budak ip atla’, ‘Budak topu tut’, ‘Budak hızlı koş’ oyunları oynadık, 4 yılı da ithal vekil aramakla geçirmeyelim derim…

Ve bundan sonra da Edirne’ye vekil seçerken, ince eler sık dokur, hem hizmet edecek, hem de ulaşılabilir olanı tercih ederiz…




'KAYIP' VEKİL BULUNDU(!)

'KAYIP' VEKİL BULUNDU(!) başlıklı köşe yazımı Önder Gazetesinin 15 Aralık 2011 Perşembe günkü (yarın) sayısında bulabilirsiniz... 

‘KAYIP’ VEKİL ARANIYOR(!) (Köşe yazısı tam metni)


AK Parti Edirne Milletvekili Sayın Dr. Mehmet Müezzinoğlu… 12 Haziran milletvekili genel seçiminin üzerinden bugün itibarıyla tam 184 gün geçti…

Adaylığınız sürecinde ise size, muhalif partililer tarafından ‘ithal aday’ yakıştırması yapıldı… Doğrusu ben ‘yerliden’ de memnun olmadığım için, ‘keramet ithaldedir belki’ deyip kendimi avuttum…

Ancak anladım ki keramet; ne yerlide, ne ithaldeymiş(!)

Genel seçimin ardından geçen 184 günlük süreçte Lüleburgaz Müzisyenler ve Roman Halk Dansları Kültür ve Yardımlaşma Derneği Mehteran Takımı ile Keşan’ımızda attığınız turlar harici, bir AK Parti Keşan eski ilçe başkanı Muzaffer Güven’in oğlunun düğününe, bir de Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneğinin iftar yemeğine teşrif ettiniz…

Sabırla bekledik… Ha bugün ha yarın gelir, basını da karşısına alır, şöyle bir Edirne ve Keşan’ı değerlendirir; Hükümet’in yatırım planları varsa anlatır, yoksa biz sorarız o cevap verir diye…

Ancak anladık ki, bunlar bizim kurduğumuz hayallerden başka bir şey değil…

Keşan’a gelseniz de Mehteran Takımı’nın gürültüsünden ne sorduğumuz soruyu siz algılıyorsunuz, ne de söylediklerinizi biz duyabiliyoruz(!)

Telefonla ulaşmak istediğimizde ise ilk muhatabımız Tarkan Bey oluyor… Tarkan Bey de bizlere; ya toplantıda olduğunuzu, ya farklı bir sebeple müsait olmadığınızı veya arandığını size ileteceğini söylüyor… Ya da siz İstanbul’daki hani size ait olan hastanenizin kendinize ait olan odasında uzaktan Edirne’yi hayal ediyor oluyorsunuz(!)

Sayın iktidar partisi vekilimiz, Keşanlılarda sabır kalmadı…

Keşanlılar yatırım bekliyor…

Keşanlılar sağlıkla iç içe olan doktor vekilinden Keşan’a donanımlı bir hastane yapılmasını bekliyor…

TOKİ konutlarına müracaatların ne zaman yapılacağının bilgisini bekliyor…

Projesi çizilen Tarım, Gıda ve Hayvancılık İlçe Binası’nın bir an önce temelinin atılmasını bekliyor…

Edirne Valiliğinde bekletilen yeni Adliye binasının proje işlemlerinin hızlandırılmasını bekliyor…

Öğretmenlerimiz yeni bir öğretmenevi bekliyor…

Keşan-Gelibolu, Keşan-Uzunköprü ve Keşan-Malkara arasındaki duble yollara yapılan kavşaklara düzenleme getirilmesini istiyor ve trafik canavarına daha fazla can vermek istemiyor…

Çok saygıdeğer vekilimiz Müezzinoğlu; muhtarlar, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, dernek başkanları, vatandaş ve basın sizi bekliyor… Keşan’ımıza yapmayı planladığınız yatırımların neler olduğunu merak ediyor…

Ya siz Keşan’ımıza destek verirsiniz ya da biz yakında gazetelerimize “Yaklaşık 1.75 boylarında, esmer tenli, Batı Trakya şiveli kayıp vekilimizi arıyoruz(!)” şeklinde ilan veririz…

Hatta müracaatların şahsen yapılmasını rica eder; bulunduğunda ‘Edirne ile Keşan’ın nereye gittiği yönünde’ cevap vermesini beklediğimizi de kayıp ilanımıza ekleriz…

Sonuna da şöyle bir not düşeriz: “Keşan hem genel hem de yerel iktidar fakiri… Biz; bize sahip çıkacak, şehrimizi kalkındıracak, derdimize derman olacak vekil istiyoruz…”

13 Aralık 2011 Salı

‘KAYIP’ VEKİL ARANIYOR(!) (14 Aralık 2011 Çarşamba/Önder Gazetesinde bulabilirsiniz...

(Köşe yazısının tam metni yarınki (14 Aralık 2011 Çarşamba) sayımızda... Önder gazetesini izlemeye devam edin.....






Ya siz Keşan’ımıza destek verirsiniz ya da biz yakında gazetelerimize “Yaklaşık 1.75 boylarında, esmer tenli, Batı Trakya şiveli kayıp vekilimizi arıyoruz(!)” şeklinde ilan veririz…
Hatta müracaatların şahsen yapılmasını rica eder; bulunduğunda ‘Edirne ile Keşan’ın nereye gittiği yönünde’ cevap vermesini beklediğimizi de kayıp ilanımıza ekleriz…

KEŞAN BELEDİYE MECLİSİ, TEREYAĞINDAN KIL ÇEKER GİBİ SIYRILDI(!) (detaylı olan yazı) (13 Aralık 2011 Salı/Önder Gazetesi)


Geçen gün basın açıklaması yapılacağı için gittiğimiz bir yerde, beyefendinin biri basını işaret ederek, ‘Ortalığı karıştırıp, olayları büyütüyorsunuz’ dedi… Aklı sıra kamuoyunun boş yere meşgul edildiğini ve olayların olduğundan farklı bir şekilde ortaya konulduğunu söyledi…

Çok saygıdeğer Maden Mühendisi Yasin Yılmaz Beyefendi… Öncelikle şunu belirtmek isterim ki… Basının olayları büyütmesinden ziyade, sonuçlandırılmasında etkin bir payı var… Özellikle de olumlu sonuçlanmasında…

Son birkaç ay içinde basında yer alan ve sonucu yansıyan olaylara şöyle bir göz gezdirelim…

1)     Basın yazdı: Muhtarlar suyu pahalıya satın almak istemiyor…

Sonuç: Canı isteyen muhtar, Köylere Hizmet Götürme Birliğine bağlı içme suyu gruplarına katıldı, istemeyenler katılmadı, üzerlerindeki devlet baskısı kalktı…

2)     Basın yazdı: Barağı köyüne 5 yıldır 1 kamyon mıcır gitmiyor…

Sonuç: 5 yıl sonra Barağı köyüne mıcır gitti ve yolu yapıldı…

3)     Basın yazdı: 4 köy çeltik ekim alanından çıkarılmak isteniyor…

Sonuç: Birilerine rant sağlanmasına, dolu olan ceplerini iyice kabartmalarına ve 4 köy halkının ekmeğinin göz göre göre elinden alınmasına engel olundu…

4)     Basın yazdı: Keşan’da içkili mekanlar tehlike arz ediyor

Sonuç: Keşan Belediyesi topu emniyete atarak, en başta alması gereken kararı, iş çığırından çıkana kadar bekletip, geç de olsa aldı…

Bu konuda özellikle şunu belirtmek isterim ki, Sayın Belediye Başkanımız Mehmet Özcan, Keşan’da fuhuş olaylarının ortadan kaldırılmasında etken faktörün Emniyet güçleri olduğuna işaret etti…

Evet tabii ki etken güç Emniyet ayağı ancak Uğur Mumcu Caddesi sakinlerinden yıllardır Keşan Belediyesine yapılan şikayet dilekçelerine bir göz gezdirirseniz… Daha işin başında sakinler tarafından uyarıda bulunulduğunu herkesten çok siz değerli Başkanımız ve Meclis üyeleri bilirler… Eğer siz ilk başta bu sakinlerin sesine kulak verseydiniz ve Meclisinizde bugün olduğu gibi o gün bu kararı almış olsaydınız, şimdi ne Kazım Karabekir Caddesi, ne Paşayiğit Caddesi, ne Güven Sokak, ne Gürler Sokak bu konuma gelmeyecek ve birçok vatandaşımızın canı yanmayacaktı… Ancak siz ne zaman iş ayyuka çıktı, basın konunun üstüne gitti, Belediye köşeye sıkıştı, ondan sonra da topu emniyete atarak, tereyağından kıl çeker gibi sıyrılmaya kalktınız… Ancak ben şahsım olarak sizin bu sıyrılışınıza hiç de masumane bakmıyorum… Çünkü bizzat olayları takip ediyor, gözlemliyor ve gelişmeleri izliyorum… Sınırlı sayıda Emniyet personelinin; alkoliklerin peşinde koşmaktan, farklı yönlere odaklanmaları gereken işlerine konsantre olamadıklarını gözlüyorum…

Emniyeti kayırmak gibi bir düşüncem de asla yok… Ancak Belediye Meclisi, Aralık ayı olağan toplantısında aldığı kararı, çok daha önceden alıp, Keşan’ımızın bu şekilde anılmasına engel olabilirdi… Ancak olamadı, olmadı… Ne zaman ki basın olayların üzerine ciddiyetle gitti ve köşeye sıkıştı, kısacası ‘artık kıvıracak köşe ve yer’ kalmadı… ‘kimseyi kırmadan, gücendirmeden, işaret gösterilmeden, akıllı ve düşündürücü’ bir tavırla bu kararı aldı… Biz de yuttuk!

Sırada Keşan’ın trafik sorunu var… Ancak bu sorun da şu anda Emniyet ayağına kaydırılıyor…

Keşan’ın şehir planından emniyet sorumlu ya!

Keşan’ın merkezini emniyet düzene sokacak ya!

Keşan’a otopark alanını emniyet yaratacak ya!

Emniyet yapsa yapsa ancak içip içip onun bunun dükkânına giren, onu bunu ezerek geçen kişi ve araçlar üzerinde gerekli işlemleri yapar… Bunu da yapıyor zaten…

Ama Keşan’ın trafik sorununu emniyet çözemez… Yerel yönetim tarafından park yerleri gösterilmeyen araçlara sadece ‘hatalı park etme’ cezası keser… Durum şu ki artık bu cezayı bile kesemeyecek… Yolların kenarlarını sanki ‘kendi yolu’ gibi kullanan ve ‘dükkânımın önündeki yol bana aittir’ diyen esnafımız yakında kendi aracından önce aracını park edenlere ceza kesip, ‘çek arabanı burası bana ait’ diyebilecek konuma geldi… Bu cesareti kimden ve nasıl aldığı da ayrıca muamma…

                                                   ***

Evet saygıdeğer beyefendi… Bu saydıklarım sadece birkaç örnek ve bu örnekleri çoğaltmam da mümkün… Basın görüldüğü üzere toplumsal olayları ve halkın önceliklerini gündemine taşıyor… Kişisel olaylara gelince… Önder gazetesi olarak kişisel olaylara zaten mümkün olduğu kadar az ve kısıtlı bir şekilde (hakaret içeren sözleri atarak) yer veriyoruz… O da genelde 1’er, eğer konunun içinde toplumsallık da varsa 2’şer kez yer veriyoruz… Yoksa gazetemize iletilen kişisel şikâyetlere, ‘çözüm yeriniz biz ve kamuoyu değil’ deyip, etik ve doğru olan yolu gösteriyoruz…

                                                  ***

Basını işaret ederek, ‘olayları büyütüyorsunuz’ diyen saygıdeğer beyefendi… Hiç hoşunuza gitmese de Keşan’ın hava kirliliği sorununun üzerine gideceğiz… Keşan’ın kimler tarafından ve ne maksatla zehirlenmek istendiğini ortaya çıkaracağız… Keşan’ın Roman vatandaşların yaktığı kömürle değil, başka sebeplerden dolayı kirletildiğini kanıtlayacağız… Biz kanıtlamadan Keşan’ın hava kirliliği sorunu çözülürse de ne ala, esas amacımız olan ‘toplum sağlığını tehdit eden olayın kökünü kuruttuğumuz’ için gurur duyarız…

Saygıdeğer beyefendi, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle, 9 Aralık’ta düzenlenen programda, Keşan Kaymakamı Ahmet Narinoğlu tarafından vatandaşın hak arama yolu olarak ‘basını’ tercih ettiği de belirtildi… Sayın Kaymakamımız dahi basının ‘hakkı bulmakta’ ne kadar etkin ve başarılı olduğunu fark etmiş ki, basın yolu ile yapılan tenkit ve eleştirilere önem verdiklerini ve dikkate aldıklarını ifade etti… Sanıyorum siz de bunu dikkate alırsınız…

                                                  ***

Yine çok saygıdeğer isimlerden Kent Konseyi Başkanı ve Mustafa Kemal Paşa Mahallesi Muhtarı Bayram Ali Kalfalar (kendi tabiri ile Yüksek İlkokul Mezunu); bundan sonra Kent Konseyinin çalışmaları üzerine gideceğiz… Çalışmayan veya çalışamayan Kent Konseyini hareketlendireceğiz…

Kent Konseyi, Keşan’ın ihtiyacı olan, eski adıyla Tarım İlçe Müdürlüğü Binası yeni adıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü Binası için kafa yormasın, emek sarf etmesin… Bu konunun muhatabı Devlet ve Hükümet ayağı…

Kent Konseyi Keşan’a karakol yapılması için kafa yormasın, emek sarf etmesin… Çünkü bu konunun da muhatabı Devlet ve Hükümet ayağı…

Keşan Kent Konseyi, Keşan’daki toplumsal olayları masaya yatırsın… Muhatabı olan kurum ve kuruluşların önüne sunsun… Keşan’ın kamuoyunu hareketlendirsin… ‘Keşan’da havanın niye kirli olduğunu’ ortaya çıkarsın… “Keşan’ın trafik sorununa” çözüm bulsun… “Keşan’ın otopark sorununu” gündeme taşısın…

Keşan Kent Konseyi, Keşan Belediyesinin yandaş birimi olarak anılmaktan kendini sıyırsın… Sergilediği bu tablodan arınsın…

                                                ***

Bu arada Keşan Kaymakamlığı tarafından yürütülen ve vatandaşlarımızın yakınmalarına sebep olan Keşan’ın stratejik plan çalışmalarını da özelikle ben köşe yazılarımda öyle çok dillendirdim ki, sonunda Kaymakamımız Sayın Ahmet Narinoğlu, geçtiğimiz hafta içinde düzenlediği basın toplantısında, çalışmada gelinen nokta ve süreci gazeteler aracılığı ile kamuoyuyla paylaştı…

Çalışmaları da Keşan halkına ‘helal etti!’

Çok Saygıdeğer Kaymakamımız, biz yıllardır Keşan’da yaşarız, gündemi takip ederiz, çok şey bilmesek de yine de en çok bilenlerdeniz… Bu çalışmalarda ortaya çıkan sonuçlar; şöyle bir gazete arşivlerini tarasaydınız, sağır sultanın bile bildiği sorun ve önerilerdi… Keşke bu kadar zaman ve emek harcayacağınıza, çözümleri hayata geçirmekle başlasaydınız… İşte o zaman Keşan’a heykelinizi dikmek, hepimizin boynunun borcu olurdu…

Ancak bu ortaya çıkan sorunları yıllardır dile getirenlerin çoğu ‘toprak oldu’, bir kısmı ‘toprak olmaya yakın’, geriye kalanlar da ‘ortalıkta geziniyor’… Anlayacağınız iş sorunu bulmakta değil; çözüme kavuşturmakta… Yine de iyi niyetinizden ve emeğinizden dolayı teşekkür ederiz… Keşanlı olmayan birinin de bizim memleketimize katkı yapmak istemesi ve sorunlarımıza eğilmesini zaman zaman eleştirsek de takdir etmesini de biliriz…

Ancak ben heykelinizi dikmek isteyenlerdenim…

                                                       ***

Köşemi, saygıdeğer Yasin Yılmaz beyefendiye hitaben başladığım gibi, yine kendisine hitaben sonlandıracağım… Evet saygıdeğer beyefendi…

Son olarak basın yine yazdı: ‘Keşan’a gönderildiği söylenilen 400 bin TL ne oldu?’ diye…

Sonuç mu: Keşan; devlet ve bürokrasi ayağının ne kadar sağlıklı yürüdüğünü… Kimin neyi doğru söyleyip, söylemediğini… Nasıl aldatıldığını… Kime güvenip, güvenmeyeceğini… GÖRDÜ, ANLADI… Devlet ve hükümet ayağı da bu açıklamaların ardından maskara oldu…

Evet çok saygıdeğer beyefendi… Keşan’ın basını bu işte… Siz algılayamasanız da algılayan birçok kişi gününe Keşan’ın yerel basınını okuyarak başlıyor…